PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Geleneksel türk dini inanişlari



Mete
25.Ağustos.2016, 23:06
a. Gök Tanrı İnanışı
Türklerin İslâm dinini kabul etmelerinden önce Budizm, Hinduizm,
Manihaizm, Mecusilik, Musevilik ve Hıristiyanlık gibi dinlere de girdikleri
görülmektedir. Ancak bunlar topluca değil, bazı boyların geleneksel inançları
dışındaki bu dinlerden bazısını benimsemesi şeklinde olmuştur. Toplu haldeki
benimseme sadece İslâm'a girişte olmaktadır. Saydığımız dinler dışında Türkler
arasında en yaygın ve etkili olan dinî inanış, halkın tarih öncesi devirlerden beri
inandığı, geleneksel halk dini diyebileceğimiz eski Türk dinî inanışlarıdır. Türkler,
çok erken çağlardan beri "Gök Tanrı Dini"ne ve "Tek Tanrı", "Bir Tengri"ye inanışa
yönelmiştir. Bu inanışlar, Türk toplumlarında, otoritenin sağlanmasında ve disiplinin
doğmasında önemli rol oynamıştır. M.Ö.2. yüzyılda, Hunlar ve diğer Türk
65 Li Jin-xin, _________(Şincan’daki Din Değişmeleri Tarihi), Şincan Halk Neşriyatı, Urumçi-
2005, s.4.
66 Hikmet Tanyu, Türklerin Dini Tarihçesi, Burak Yayınevi, 2.Baskı, İstanbul-1998, s. 73.
23
kavimlerinde, geleneksel olarak yaygın bir Gök Tanrı inancının varlığı
görülmüştür.67
Çin, Bizans, Arap, Ermeni ve Süryanî kaynakları, Türk boylarının hepsinde
Tek Tanrı, Gök Tanrı İnancı bulunduğunu haber vermektedir. Hunlar, Göktürkler,
Uygurlar gibi Türk Devletlerinde, Türk boylarının hemen hepsinde dinin merkezinde
Gök Tanrı (Yüce Tanrı, Tek Tanrı) inancı bulunmaktadır. Gök Tanrı inancının
esaslarını, Orhun Kitâbeleri'nde tespit etmek mümkündür. Orhun Kitâbeleri'nde, çok
yerde zikredilen "Tengri", bazen "Türk Tengrisi" şeklini almakta ve bir "Millî Tanrı"
niteliği taşımaktadır.68
Oğuz Kağan Destanı’nın Uygurca nüshasında da "Kök Tengri" kelimesi
geçmektedir. Oğuz Kağan topraklarını çocukları arasında paylaştırırken, yaptığı
seferleri Tanrısına eda edilmiş bir borç olarak göstermektedir. Ayrıca destanda "Gök
Tanrı düşümde verdiğini hakikate çıkarsın", "Tanrı bütün dünyayı senin uğruna
bağışlasın", "Ben gök Tanrı'ya borcumu ödedim"69 ifadeleri yer almaktadır.
Orhun Abideleri'nde Tanrı'nın bütün yüce sıfatları sayılır. Bu yazıtlardaki
ifadelerde Türklerin inandığı Tanrı tektir, "Gökte"dir, ezelî ve ebedîdir, eşi ve benzeri
olmayandır, hayat verendir, yaratandır, öldürendir, iradesine göre hükmedendir,
yardım edendir, cezalandırandır, kulun duasını kabul edendir, esirgeyen ve
bağışlayandır, her şeyi en iyi bilendir, insanlara bilgi veren ve yol gösterendir.70
Türklein bu tek Tanrı anlayışı, Çinlileri de etkilemiştir. Çinlilerin tek Tanrı'yı
ifade etmek için kullandıkları "Tien" kelimesini Türklerden aldıkları belirtilmiştir.71
Uygur alim Abdüşükür Muhammed Emin Uygurların eski dinlerini incelerken:
"Gök Tanrı’nın, Hun, Türk ve Uygur kağanlıkları döneminde Baş Tanrı olarak
görüldüğünü, hatta Şamani unsurlar arasında bile gök yüzünün tanrılar mekanı
olduğunu, gökteki tanrıların Başbuğunun Gök Tanrı olduğunu ifade etmiştir. O,

önemli bir işe karar vermeden önce, Gök Tanrı'dan izin almanın Türkler arasında
bulunan eski adetlerden biri olduğunu vurgulamıştır.72
Nitekim, Türkler arasındaki Tek Tanrı, Gök Tanrı inancının varlığı yabancı
bilim adamları tarafından da tespit edilmiştir. 7.yy. Bizans tarihçisi Th. Simocattes,
Göktürklerin kutsal saydıkları ateşe, suya, toprağa tâzim ettiklerini, fakat yalnız, yerin,
göğün yaratıcısı bildikleri Tanrı'ya taptıklarını belirtmiştir.73 Çinli tarihçi Li Jin Xin
eski Türklerin inandıkları Gök Tanrı'nın tüm evrenin sahibi olduğunu yazmıştır.74
Türkler arasındaki Gök Tanrı inancını Kafesoğlu şöyle açıklamaktadır:
"Gökyüzündeki tabiî varlıkların büyük rol oynadığı eski 'halk dinleri'nde, özellikle
dikkati çeken nokta, bütün eski kavimlerin güneşi, ayı ve yıldızları 'tanrılar' olarak
tanımlamaları, fakat bizzat 'gök' ile ilgilenmemeleridir. Halbuki, bozkır Türk dininde,
gökyüzü belirtileri (güneş, ay, yıldızlar) değil, yekpare gök'ün sembolleştirdiği tek
'Tanrı' inancı temel teşkil etmektedir. Bu suretledir ki, 'Gök Tanrı' dini Türklere
mahsus bir inanç sistemi olarak ortaya çıkmaktadır.”75

Mete
25.Ağustos.2016, 23:07
b. Yer-Su İnanışı
Eski Türkler Gök Tanrı'ya inancının yanında tabiatı da kutsal kabul eder ve bu
tabiat inanışını "yer-su" (yer-sub) terimiyle ifade etmektedir. 76 Aynı şekilde Çin
kaynakları Hunlar'ın Gök Tanrı'ya, Yer-Su ruhlarına ve atalarına kurban sunduklarını
haber vermektedir.77
Eski Türklerde yer ve sular, "ıduk", yani Tanrı tarafından gönderilen kutsal
hediyeler sayılmıştır. Orhun Abideleri'nde Tek Tanrı inancına paralel olarak Yer-Su
ruhlarının mukaddes olduğunu belirten ifadeler yer almıştır. Bu ifadelerden biri
şöyledir:
Yukarıda Türk Tengrisi,
72 Abdüşükür Muhammed Emin, Uygur Kabilelerindeki En Eski Tabiat İlahiyat Görüşleri
Hakkında, Şincan Üniversitesi İlmî Araştırmalar Dergisi (Felsefe ve Sosyal Bilgilere Özel ),
1.Sayı, Urumçı-1990, s. 62
73 Yıldız Kocasavaş (İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü / Türkiye), Gök Tanrı
İnancı, Türkler, 3.Cilt, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara-2002, s. 326.
74 Li Jin-xin, _________s. 6. (Ayrıca bkz. Dilmurat Ömer, Altay Dilli Milletlerdeki Şaman
Dini Üzerine Araştırma, Şincan Halk Neşriyatı, Urumçı-1995, s.51.)
75 Yıldız Kocasavaş, Gök Tanrı İnancı, Türkler, 3.Cilt, s. 329.
76 Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları, Öztepe Matbaacılık
San.Tic. Ltd. Şti., Ankara-2005, s. 65.
77 Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları , s. 65.
25
Türklerin mukaddes yeri, suyu.78
Göktürkler, "mukaddes yer-su" terimiyle hem koruyucu ruhları hem de vatan
topraklarını kastetmiştir. Geleneksel Türk Dini İnanışlarını muhafaza eden Türk
boylarındaki dağ, su (ırmak, göl, pınar), ağaç, kaya inanışları, Türk yazıtlarında Yer-
Su adı altında toplanmıştır. Türkler arasında Yer-Su inancının yaygın olması, insanın
topraktan yaratılması ve tekrar toprak olacağı inancıyla da alakalandırılmaktadır.
Dünya genelinde yaygın olan bu fikir, Çinli bilim adamları tarafından Yer-Su
inancıyla bütünleştirilmiştir. Çin'in çok eski dönemine ait Örf ve Adetler Tarihi adlı
tarihî kaynakta kadın ilah Noyvan'ın sarı topraktan insan yaptığı konusunda ilginç
rivayetler yer almıştır.79
Günümüzde Uygurlar arasında bu Yer-Su inancının izlerine rastlanmaktadır.
Bunun en bariz özellikleri insanların toprak ile olan ilişkilerinde karşımıza
çıkmaktadır. Nitekim, Uygurlar geleneksel inanışlarıyla İslâm’ı birleştirmekte ve
şöyle bir manzara ortaya çıkmaktadır: Onlar ölen insanı mezara koyduktan sonra,
cenaze namazına katılanlar ellerine birer avuç toprak alıp (alınan toprağa Uygurlarda
"İhlas Topisi" denmektedir.), dua okuduktan sonra, avuçlardaki toprağı birleştirip
cesedin üzerine serpmektedir.80
Yer inancı dağ, su, orman gibi tabiat varlıklarının kutsallaştırılması inancına
temel teşkil etmektedir.81

Mete
25.Ağustos.2016, 23:08
c. Dağ İnanışı
Türk din tarihinde Yer-Suların en önemli temsilcileri dağlardır. Gerçekte
Türklerde "dağ kültü", Gök Tanrı inancıyla ilgilidir. Orta Asya'da dağların adları
mübarek, mukaddes, büyük ata, büyük hakan gibi anlamları içeren Han Tanrı,
Buztağata, Iduk, Art, Kuttağ…gibi isimlerle anılmıştır. Çinlilerin Tien-şan
dedikleri Tanrı Dağı, Hunların en önemli kutsal yerlerinden biri olmuştur. Harun
Göngür’ün Cüveynî'den naklettiğine göre, Uygurlar arasında saadet ve bolluk
sağladığına inanılan Kuttağ diye bir dağın bulunduğundan söz edilmektedir. 82
78 Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları , s. 66.
79 Abdulkerim Rahman, Uygur Folkloru, Çev. Soner Yalçın, Erkin Emet, T.C. Kültür Bakanlığı
Yayınları, Ankara-1996, s. 135.
80 Abdulkerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 136.
81 Abdulkerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 136.
82 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, Türkler, 1.Cilt, s. 263.
26
Eski Türkler Ötüken, Tanrı, Uluğ Dağları'nı (Yedi Su vilayetinde) tanrı
dergahı diye kabul etmişlerdir. Bu kutsal dağlara olan inançtan dolayı Hun, Göktürk,
Uygur hakanları Ötüken Dağı'nı başkent yapmıştır. Devlet erkanları toplantılarını ve
devlet kurultaylarını o dağda yapmıştır.83
Uygur bölgesindeki dağlara Tanrı Dağı denmesi, onun masmavi buzlarla
kaplı tepelerinin "Han Tanrı", "Muztağ Ata" isimleriyle anılması yine dağların
kutsallaştırılmasıyla ilgili bir inançtır. Eski Hun koşmalarında da dağ ile ilgili bir çok
örnekler mevcuttur.
Ayrilip kalğanda Tilen84 tagidin,
Avumas bop kaldi çarva-malimiz.
Ayrilip kalğanda Alçi85 tagidin,
Munglinip sar***di kız ayalimiz.
Tilen dağından ayrıldığımızdan beri,
Sürülerimiz çoğalmıyor.
Alçi dağından uzaklaştığımızda,
Kadın ve kızlarımız gam ve sıkıntıya daldı.86
Bu koşmalardan da anlaşıldığı gibi Uygurların ataları bazı dağları kutsal ve
sığınılacak yurt olarak görmüşlerdir.
Dağla ilgili inanışlar, dağa gösterilen saygı, dağların Türk hayatında oynadığı
önemli rolünden kaynaklanmıştır. Türk toplulukları arasında dağ, her zaman
insanların sığınağı olarak kabul edilmiş, içinde insanları barındırdığına inanılmıştır.

Mete
25.Ağustos.2016, 23:09
d. Ağaç ve Orman İnanışı
Geleneksel Türk dini içerisinde, tabiat kuvvetlerine inanç çerçevesinde dağ
inanışının yanı sıra "orman ve ağaç inanışı" da önemli bir yer tutmuştur. Bunda
Ötügen dağının ormanlarla kaplı olmasının ve buraların Göktürkler ve Uygurlarca
kutsal sayılmasının tesiri büyük olmuştur. Gerçekte orman inanışının, ormanda
yaşayan ve yiyecek derleyip avcılık yaparak geçinen ilkel topluluklara mahsus olduğu;
Türklerin de göçebe çoban hayatına oradan geçtikleri öne sürülmüştür. Türkler
83 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 136.
84 Tilen: Bugünkü Çin'in Kansu eyaletindeki Çi Lian Şan dağı
85 Alçi Taği: Bugünkü Yan Ci Şan Dağı (Uygur bölgesinde).
86 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 137.
87 Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları, s. 71.
27
arasında bozkır kültürünün hakim olduğunu kabul eden bazı bilim adamları bu görüşe
karşı çıkmıştır.88
Günümüzde Uygurlar arasında bazı ağaçlara özel önem vererek kutsal sayma
inancı hala devam etmektedir. 89 Uygurların inancında, elma kötü ruhlu olmayan
sihirli ağaç sayılır. Onun için cinlerin ruhuna değsin diye elma ağacı ve elma
kurusunu kullanarak tütsü yaparlar. Bunun için Perihunluk 90 geleneğinde tuğ 91
bağlandığında onun dalına bir elma ağacı asılır. Bahşi’nin (dinî hekim) elinde de elma
sopası olur.

Mete
25.Ağustos.2016, 23:10
e. Su (Pınar, Irmak, Göl) ve Ateş İnanışı
Türklerin tabiat inanışında su önemli yer tutmuştur. Orhun Yazıtları'nda su,
yer ile birlikte kutsal sayılmıştır.92
Eski Uygurların tarihî destanı "Oğuzname"de Oğuz Kağan'ın su tanrısının
kızıyla evlenip, doğan oğluna da Deniz adını verdiği söylenmektedir. Uygur halk
hikayelerinden "Yeril taş"ta dışlanan yetim kızın kardeşi sihirli su içtiği için geyiğe
dönüştüğü, yetim kızın, su tanrısının yardımıyla düşmanların elinden kurtulduğu
yazılmaktadır. Sihirli su içen kimsenin geyik veya kurda dönüşeceği gibi inanışlar
halkın "Kutsal Su" inancıyla yakından ilgilidir.93
Halk arasında suyla ilgili inanışlardan biri de, bir kişi rüyasında suda yüzerse
bütün günahları affedilir şeklindedir.
Su inancından dolayı, Uygur Türkleri tarihinde ismi geçen hakan ve
kahramanların çoğunun isimlerinin başına su, bulak (pınar), köl (göl) gibi suyu
çağrıştıran kelimeler eklenmiştir. Mesela: Köl Erkin, Uygur Kutluk Bilge Köl Kağan,
Köl Bilge Kağan, Köl Tekin, Bilge Kıdırhan, Köl Tarkan gibi kişi isimleri, Yetim
Bulak (pınar), Oyma Bulak, Şor Bulak, Yan Bulak, Mercan Bulak, Noruz Bulak,
Kizilsu, Aksu, Toksu, Yedisu, Onsu, Yaman Su gibi yer adları yukarıda bahsettiğimiz
suyla ilgili inançlardan birer yansımadır.94
88 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 263.
89 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 142.
90 Hasta tedavi eden kişi (Kam)
91 Sopanın ucuna kumaş bağlanarak yapılan bayrak. Bunlar genelde mezarlara dikilmektedir.
92 Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları , s. 72
93 Bkz. Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışları., s. 137.
94 Bkz. Durmuş Arık, Azerbaycan Türklerinin Dini Tarihi ve Halk İnanışlar, s. 138.
28
Türkler arasında ilk dönemlerden itibaren, ateş ile ilgili inanç ve uygulamalar
görülmüştür. Onlar ateşin kutsal olduğuna ve temizleyici özelliği bulunduğuna
inanmışlardır. Bu nedenle Türkler ateş ile hastaları tedavi etmeye çalışmış, ölüleri ve
yaşadıkları evleri onunla tütsülemişlerdir. Bunlara ilave olarak ateş aynı zamanda bir
kehanet aracı olarak da kullanılmıştır.95

Mete
25.Ağustos.2016, 23:12
f. Atalara Saygı İnanışı
Ölmüş atalara tâzim ve onlar için kurbanlar sunma inanç ve âdeti, Geleneksel
Türk dini tarihinin en önemli unsurlarından birini oluşturmaktadır. Atalar kültünde
ölen her atanın ruhu ve dolayısıyla da mezarı kült konusu olmamakta, yalnızca
saygıdeğer olanlar buna erişmektedir. Atalar kültü ile ilgili olarak, Türklerde ataların
tasvirlerinin yapılıp saklandığına dair kayıtlar bulunmaktadır.96
Orta Asya Türkleri arasında görülen ve bazıları keçeden, paçavradan, kayın
ağacı kabuğundan, bazıları da hayvan derilerinden yapılan sembollere Altaylılarda
"töz", Yakutılarda "tangara" denilmektedir. Bunlar duvarlara asılır veya torbalarda
saklanmakta, önemli bir yolculuğa veya ava çıkılırken üzerlerine saçı saçılıp,
ağızlarına yağ sürülmektedir. Moğolların "ongon" adını verdikleri tös veya töz
kelimesi, anlam itibariyle "asıl, menşe, kök" demek olup, Uygur ve Hakaniye
lehçelerinde de bu kelime aynı anlamı ifade etmektedir. Bu sembollere tös veya töz
denmesi ise, onların atalarının ruhunun hatırası olarak yapıldığını göstermektedir.97
Çin kaynakları, Göktürklerdeki benzeri uygulamaları "tanrıların tasvirleri"
şeklinde bildirdikleri gibi, bir kısım araştırmacılar da tözlerin put-fetişler olduklarını
ifade etmişlerse de, XIII.Yüzyılda Budist Uygurların tapınağında rastlanan tözler
hakkında rahip Rubruk'un verdiği bilgi, yabancıların değerlendirmelerinin aksine,
Uygurların onları tanrıların tasvirleri olarak değil, fakat ölen yakınlarını temsilen ve
onların anısına yaptıklarını ve tapınaklarda sakladıklarını göstermektedirler. Ebu'l
Gazî Bahadır Han'ın, tözlerle ilgili olarak, "bir kimsenin yakını öldüğünde onun
suretini (kugurcak) yapar ve evinde saklardı" şeklindeki ifadesi de tözlerin ölen
yakınları veya ataları temsil ettiğini göstermektedir.98
95 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 263.
96 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 264.
97 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düçünce, s. 264.
98 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce,s. 264.
29
Eski Türklerde mezarlara dikilen balballar atalara saygıyı esas alan bir
inanıştan kaynaklanmaktadır.99 Şincan Üniversitesi Filoloji Enstitüsü öğretim üyesi,
Halk bilimcisi Rahile Davut, yaptığı bir araştırmada "Mezara tapma, Uygurların
oldukça önemli bir bölümünde yaygın olan bir inanç faaliyetidir"100 diye yazmakta ve
bunun kaynağının Uygurlardaki Şaman dini inancı ile ilgili olduğunu
vurgulamaktadır. Uygurlar arasındaki bu uygulamaları Şamanî unsurlardan ziyade
Geleneksel Türk Dini inanışları arasındaki Atalar Kültü (yada atalara saygı)
çerçevesinde değerlendirmek daha yerinde olacaktır.

Mete
25.Ağustos.2016, 23:13
g. Totem İnanışı
Din bir inançtır, fakat her inanç din değildir. İkisinin arasındaki fark kutsallık
kavramında belirir. Dinî inançlarda varlıklar hakkında kutsal olan ve olmayan
(meselâ İslâm’da haram, helâl) diye ayırım yapılmıştır. Kutsal olanlara dokunmak,
karşı gelmek yasaklanmıştır. Tâzim etmek, saygılı davranmak suretiyle onları
memnun etmeğe çalışmak lâzımdır.101
"Onun akrabası" anlamında gelen "totem" kelimesi, Kuzey Amerika'da
yaşayan bir Kızılderili kabilesi dilinden alınmış olup, 1791 yılında ilk defa İngiltereli
seyahatçi John Long'un Kızılderililer Yurduna Seyahat adlı kitabında ortaya
atılmıştır.102 Çin'de totem kelimesi 1903 senesinden sonra İngilizce’den Çince'ye
tercüme edilen eserlerde görülmeye başlamıştır.103
Halk bilimcisi Abdukerim Rahman: “Tarihi kaynaklar ve arkeolojik
kazılardan elde edilen malzemelere bakıldığında, Uygurlarda Totem inancının
oldukça fazla olduğu görülmektedir. ‘Vei-Name Hunlar Tezkeresi’nde ‘Bir Hunlu
kızla kurdun eşleşmesinden Tanrıkut doğmuştur’ denmektedir. ‘Cuname Türkler
Tezkeresi’nde ‘Türklerin bayrağında altın renkli kurtbaşı vardır. Bu bayrak,
Uygurların kurt'tan doğduğunu sembolize etmektedir. Dolayısıyla, bu aslını
99 Fatma Ahsen Turan, Eski Türklerde Tek Tanrı İnancı, Türkler, Cilt:1, s. 324.
100 Rahile Davut, Uygurların Mezar Kültürü Üzerine Bir Araştırma, Milli Folklor Dergisi, 15,
Sayı: 60, 2003.yıl, ss.206-210.
101 İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, s. 290.
102 Eset Süleyman, Uygur Totem Medeniyeti, Şincan Halk Neşriyatı, Urumçi-2002, s. 4. (Bu
konuda İtalyan bilgin Giambattista Vico 1725 yılında yayınladığı Yeni Fen adlı eserinde Jean
de Laet (1593-1649)'in: "Amerikalı Kızılderililer totemi belli bir soyun sembolü olarak
görüyorlardı" dediğini naklediyor. Böylece, totem kelimesinin ortaya atıldığı tarih 140 sene öne
sürülmüş oluyor. Bkz. Uygur Totem Medeniyeti, ss. 4-5.)
103 Eset Süleyman, Uygur Totem Medeniyeti, s. 6.
30
unutmama anlamındadır’ şeklinde yorumlanmaktadır. ‘Yeni Tangname: Türkler
Tezkeresi’nde: ‘Sarayın kapısı önündeki ağaca altın renkli kurt başının resmi çizilmiş
bayrak asılmış, onlar doğuya bakarak otururlar’, ‘Hakan tahta oturacağı vakit önce
kurt başlı bayrağı selamlar, daha sonra oturur’ ifadesi yer almaktadır” diye
yazmaktadır.104
Sovyet arkeologları Moğolistan'daki Budist harabelerinde yaptıkları kazıda bir
kemer bulmuşlardır. Bu kemer üzerinde bağlı bir dişi kurdun dört Türk çocuğunu
emzirmesi resmedilmiştir. 1957 yılında ise Moğol arkeolog Doromcagulu, Miladi 570
yılında Türk Hakanı Moyonçur'un yaptırdığı bir abideyi bulmuştur. Aynı şekilde
burada dişi bir bozkurdu emen bir çocuğun resmine rastlanılmıştır.105
Çince yazılı kaynaklarda Uygurların atalarına ait rivayetlerde kurdun insanı
dünya'ya getirdiği, "Asena" adlı dişi kurdun adını Uygur boylarından birinin kendine
soyadı yaptığı söylenmiştir.106 Oğuz Han destanında: mavi tüylü, mavi yeleli bir
erkek kurdun orduya yol gösterdiği, aynı zamanda Oğuz Hakan'ın "Kurt bizim
sembolümüz olsun" sözleri yer almıştır.107
Her ne kadar bazı kazılarda kurt resimlerine rastlansa veya Eski Türklerle kurt
arasında çok yakın bir ilgi bilim adamlarınca kurulsa bile, eski Türklerde kurt saygı
duyulan bir mahluk olmasına rağmen, ona tapınılmamıştır. Kurdun totemizmle ilgisi
olsaydı, onunla ilgili Türkler arasında bir avlama yasağının olması gerekirdi. Bu
nedenle herhangi bir toplulukta bazı hayvanlara saygı duyulması, o topluluğun
totemci olduğuna delil sayılmamaktadır.108
Zamanla toplumun gelişmesiyle insanların hayvanlara olan inanışları değişime
uğramıştır. Kurda olan inanışta da bazı değişimler olmasına rağmen, kurtla ilgili bir
çok inanış Uygurların arasında korunarak günümüze kadar gelmiştir. Mesela:
Uygurlar "Oğlan mı doğurdu kız mı?" sorusunun yerine "Börimı, tülkimu?" (kurt mı,
tilki mi?) diye sorarlar. Erkekler kurt kemiğinden muska yapıp asarlar. Kadınlar
104 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, ss. 138-139.
105 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 139.
106 Li Jin-xin, __________ s. 18.
107 Abdukerin Rahman, Uygur Folkloru, s. 139.
108 İbrahim Kafesoğlu, Türk Millî Kültürü, s. 17.
31
doğum yaptıktan sonra, çocuğu kurdun derisinin üzerine yatırır. Bu adetler eski kurt
inanışının halk hayatındaki bugünkü izleridir.109

Mete
25.Ağustos.2016, 23:16
Kam (Şaman) İnancı

Şaman" kelimesi Tunguz kökenli olup, Türkler arasında yaygın kullanılan
şekli "kam"dır. Şaman kelimesinden Şamanizm türetilmiştir. Ancak Uygurlarda
"Bahşı"ö "ferighun" kelimesi114 şaman yerine kullanılmaktadır. Uygurlarda "kam"
daha çok büyücü şeklinde karşımıza çıkmaktadır. XI. Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un
Divanı'nda "kam" kelimesi "kahin" şeklinde tanımlanmaktadır. Aynı yüzyılda Yusuf
Has Hacip'in Kutadgu Biligi'nde onlar "otacılar" (tabipler) ile eş değer
görülmektedir.115 Geleneksel Türk dinî inanışında, şaman, kam, fağhinun (ferighun),
bahşı gibi isimlerin farklı bölgelerde farklı zamanlarda ifade edilen ve aynı anlamı
içeren kelimeler olduğu anlaşılmaktadır.116
Verilen bilgilere göre, her şamanın kendine göre bir davulu, dümbelliği, tefi
olup, o bunları çaldığı zaman insanlar etrafında oynamaktadır. Bu merasimin asıl
amacı, kötü ruhları defetmek, neyi kurban edeceğini bilmek, hastalığı tedavi etmek,
ölüm ve başka belalardan insanları korumak ve gelecekle ilgili haber vermektir.
Şamanizm'e göre, hastalığın asıl sebebi kötü ruhlardır. Şamanlar rüya tabir ederek,
fal117 ve yıldızlara bakarak gelecek hakkında bilgi verirler. 118 Kamların en başta
gelen fonksiyonu hastalıkları iyileştirmede kendini göstermektedir.119
114 Gönümüzde Uygurca’da kullanılmakta olan "ferighun" kelimesinin fağhınun"dan geldiği
muhtemeldir. Arap kaynakları Kırgız Kamlarından yani bahşılardan söz ederken, bunlara
Sogdca bir kelime olan ve "Allah'ın Peygamberi" anlamına gelen "fağhinun" dendiğini
nakletmektedir.(bkz. Mustafa Erdem, Kırgız Türkleri, s. 110) Uygur Halk Bilimcisi Abdukerim
Rahman: " 'Perihun' kelimesi Uygur efsanelerinde sanatın piri kabul edilen 'pircanğci'
kelimesinden ortaya çıkmıştır."demektedir. (bkz. Abdukerim Rahman: Uygur Folkloru, s. 147)
115 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 266.
116 Mustafa Erdem, Kırgız Türkleri, ASAM Yayınları, Ankara-2000, s. 111.
117 Falcılık (Remballik) da oldukça eski bir uygulamadır. Eski çağlarda oldukça yaygındı. Hatta
padişah saraylarında da özel falcılık birimleri kurulmuştur. Falcılar hakan ve padişahlara
danışmanlık yaparak yüksek rütbelere sahip olmuşlardır. Falcılığın tür ve şekilleri oldukça
çeşitlidir. Rüya yorumu, tasvir, gök cisimlerine bakarak fal açmak gibi yorumların hepsi bu
kategoriye girmektedir. Uygur halk destanları ve hikayelerinde her zaman aksakallarından
ışıklar saçan ve bazen göze gözükmeyen bir Hızır tiplemesine rastlarız. Bu Hızır, kahramanların
zor durumda kaldıkları zaman birden bire ortaya çıkarak kahramana yol göstermekte,
kahramanın geleceği ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu tipleme Uygurca'da "Kurandaz" adıyla
33
Bunların dışında, "ot köçürüş", "muska yapmak", "kan kılmak" (hayvan
kesmek), "kötü ruhları toplamak", "kasıtlama sihiri" gibi pek çok cinkeşlik
(sihirbazlık) adetleri vardır. Bunların tamamı özel duacılar (dahan, bahşi) tarafından
yapılır. Bu adetlerin hepsi Eski Şaman inancındaki ruhların düşüncesinden ortaya
çıkmıştır. Uygur halk hikayelerinde sıkça rastladığımız cadı, yedi başlı tılsım, alnında
sadece bir tane gözü olan tılsımlar, "küyükaf", ve cennet bahçelerini mekan tutmuş
perilerin hepsi birer sihir tiplemeleridir. Bu sihir tiplemeleri kadın kıyafetindedir.
Bunlar bazen iyi, bazen kötü tiplerle tariflenir.120
Uygurlarda "perihun", "dahan" veya "bahşi" diye adlandırılan kamlar,
dönemin yalnız ünlü müzikçileri değil aynı zamanda insanları kötü ruhlardan koruyan,
"kötü ruhların çarpmasıyla" ortaya çıkan hastalıkları efsun okuma yoluyla "iyileştiren
sihirli tabiplerdir."
Kamlar ölümlerinden sonra ailenin ve kabilenin koruyucuları sayılmışlardır.
Ancak onlar, toplumsal hayatın ve hatta toplumun dinî yaşayışının tamamına hiçbir
şekilde hâkim olamamışlardır. Zira, Orta Asya'da kamların dışında büyücü, kâhin ve
halk hekimi gibi tiplerin varlığı da bilinmektedir. Onlar birçok durumlarda kamlarla
birbirlerine karıştırılmışlardır. Uygurlarda, Bulgarlarda, Moğollarda, İskitlerde,
Hunlarda kamların dışında büyücüler, kâhinler ve hekimler olmuştur. Özellikle
Uygurlar ve Moğollarda sihrin ve kehânetin oldukça gelişmiş ve yaygın olduğu
görülmektedir.121
Özellikle Uygurlarda Şamanî uygulamaların çok geliştiği, hatta Moğollara da
onlardan geçtiği, Cüveyni ve Bar Hebraus tarafından öne sürülmüştür. Ancak bu iddia
anıla gelmiştir. Bu, falcılığın halk edebiyatındaki yansımasıdır. Eskiden beri falcılığın kendine
özgü kitapları vardır. Miladi IX.yüzyıla ait Uygur Runik yazısındaki (Orhun yazısı) "İrik Pütük"
adlı fal kitabı bu tip kitapların önemlilerinden sayılmaktadır. "İrik Pütük" Uygurların atalarının
sosyal yaşantısını, dünya görüşünü, örf ve adetlerini araştırmada oldukça önemli bir kitaptır.
"İrik Pütük"te bahsedilen iyilik ve kötülükle ilgili bilgilerin çoğu günümüze kadar Uygur halkı
arasında aynen korunmuştur. Örneğin, Bir insan rüyasında padişah görürse mutlu olur. Siyah
kuş görürse şansı açılır. Zayıf veya hasta ata binerse kötülükle karşılaşır. Rüyasında şişman ata
binerse işleri kolay olur. Şişman deveye binerse dilekleri yerine gelir. Koyun sürüsü görürse
zengin olur. Gökte uçtuğunu görürse kazançlı olur. Rüyasında yağmur yağarsa mutlu olur. Boğa
görürse beladan kurtulur vs. gibi inançlar günümüzde de halk arasında devam etmektedir. "İrik
Pütük" genelde falcılığın rüya tabirleri kısmını içermektedir. (bkz. Abdukerim Rahman, Uygur
Folkloru, ss. 148-149.)
118 Mustafa Erdem, Kırgız Türkleri, s. 110.
119 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 267.
120 Abdukerim Rahman, Uygur Folkloru, s. 147.
121 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 266.
34
pek tutarlı görünmemekte ve anlaşılan Moğollarda olay oldukça köklü bir varlığa
sahip bulunmaktadır. Özellikle Moğollar dönemi Geleneksel Türk din tarihi
bakımından bu konuda oldukça etkili olmuş, Şamanizm'in sistemleşmesi de asıl bu
dönemde gerçekleşmiştir.122
Esasen Şamanlığın en dikkate değer bir özelliği de girdiği bölgelerdeki halkın
maneviyatına, ruh dünyasına bürünme kabiliyetidir. Şamanlık "extase", ruhun
seyahati ve tanrılarla bağlantı kurması konusunda, eski Türk topluluğunun tabiatta var
kabul ettiği esrarlı kuvvetleri iyiden iyiye istismar etmiştir. Bu, özellikle, atalar
kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurbanının Şamanî vasıf kazanmasında
görünür. Böylece Şamanlık eski Türk inanç sistemini yavaş yavaş işleyerek, bütün
maneviyat alemini belirli bir kadro içine almağa muvaffak olarak kendini adeta bir
"din" sağlamlığına ulaştırmıştır.123
Günümüzde Çin'de yazılan bazı kaynaklarda, materyalist görüşün de tesiriyle,
Uygurların İslâm öncesi dinî inanışlarından Şamanizm olarak söz edilmektedir.124
Nitekim, farklı dillerde yazılan başka eserlerde de, Türklerin İslâm’dan önceki dinî
inanışlarından söz edilirken Şamanizm’den bahsedilmektedir. Buna karşılık Türkler
hakkında çalışmalarıyla tanınan İbrahim Kafesoğlu, Şamanizm'i, temel prensibi
ruhlara, cinlere, perilere emir ve kumanda etmek, gelecekten haber verme şeklinde
gerçekleşen sihre benzetmekte ve bunun bir din olmadığını ileri sürmektedir. 125
Türkler hakkında araştırmalarda bulunan çeşitli bilim adamları, görünmeyen ruhlar
âlemiyle irtibat kurma ve sosyal faaliyetleri yönetmede ruhların desteğini almada
etkili olan vecdi ve tedavî ile ilgili metotlar bütünü olan Şamanizm’in126, Orta ve
Kuzey Asya'nın dinî hayatında yer almakta olduğu ve münhasıran Türklere mahsus
bir dinî inanış olmadığında birleşmişlerdir.127
122 Harun Güngör, Eski Türklerde Din ve Düşünce, s. 266.
123 İbrahim Kafesoğlu, Eski Türk Dini, Türkler, Cilt:1, ss. 295-296. (Şamanlık telakkilerinden
çoğu Müslüman-Türk toplulukları arasında zamanımıza kadar yaşamaya devam etmiştir.)
124 Li Jin-xin, _________, s. 37.
125 Ahmet Doğan, İslâmiyet'ten Önceki Türk İnancına Dair, Türkler, Cilt:1, s. 305. (Ayrıca bkz.
Kafesoğlu, İbrahim: Eski Türk Dini, Ankara-1980, ss. 33-34.)
126 Fatma Ahsen Turan, Eski Türklerde Tek Tanrı İnancı, s. 320.
127 Hikmet Tanyu, Türklerde Tek Tanrı İnancı, İstanbul-1996; İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli
Kültürü, İstanbul -1998; Ünver Günay, Harun Göngür, Başlangıçtan Günümüze Türklerin Dini
Tarihi, Ankara-1997; Günay Tümer, Abdurahman Küçük, Dinler Tarihi, 3.baskı, Ankara-1997
( bu kitap 51.sayfada şöyle yazılmıştır: "Yanlış olarak Türklerin eski dinî inançlarına Şamanizm
denilmiştir. Türklerin Şamanizm diye bir dinleri olmamıştır. Türklerde "şaman" kelimesi de
yoktur,(Kam) vardır. Şamanizm ne kendine özgü bir din, ne de büyünün bir şeklidir.