Sır
18.Ocak.2017, 15:47
İnsanlardan öylesi vardır ki, halkı bilgisizce Allah yolundan saptırmak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
Lokman Sûresi, 31:6
KUR'ÂN'IN ÂYETLERİ, her çağ ve her toplum için ibretler içeren âyetlerdir. Kim Kur'ân'ın önünde saygıyla diz çöküp de onu bugün inmiş gibi okuyacak olsa, onda hayatımızın tam ortasından kesitler bulur, yaşanmakta olan problemlerin adeta bir fotoğraf karesinde tespit edilircesine tasvir edildiğini görür.
İşte, yaşamakta olduğumuz hayatın en canlı bir kesitini tasvir eden bu âyet de, neredeyse çaresiz denebilecek bir şekilde topluma nüfuz etmiş bir derdi ortaya döküyor, bir ibret levhasını gözlerimizin önüne koyuyor.
Bu âyet bize on dört asır öncesinden seslenmiyor. Bu âyet, bizimle bugün konuşuyor, bugünümüzü bize anlatıyor. Öyle ki, Kur'ân'ın inişinden bu yana geçen bütün zamanları tarayacak olsak, bu âyetin tasvirine uyan ve âyete nüzul sebebi olarak yakıştırılabilecek hadiseleri, bugünkü kadar gerçekçi ve yaygın bir şekilde, başka bir çağda herhalde bulamayız.
Bir defa, boş söz ve eğlencelerin tam bir vurdumduymazlık içinde, insanlara bir an olsun durup da bu dünyada ne aradıklarını düşünme fırsatı bırakmayacak bir şekilde hayatımızı istilâ etmiş olduğu meydandadır. Bunu abartılı bir iddia sananlar, toplumun neyle yatıp kalktığına, sabah akşam neyi konuştuğuna, bütün gün neyin peşinde koştuğuna bir baksın.
Bu arada biz de küçük bir ipucu verelim: Bu toplumun insanları, günde ortalama dört saatini televizyon başında geçiriyor! Bu ise, her sene 1500 saat kadar bir vakit eder ki, bu da bir öğrencinin iki yılda okul sıralarında geçirdiği zamana eşittir. Her sene iki öğretim yılını hayatımızdan çekip alan televizyonun buna karşılık bize verdiği şey, ardında pişmanlıktan başka birşey bırakmayan (yahut çoğu zaman pişmanlık duyacak bir hal bile bırakmayan) boş söz ve eğlencelerden başka birşey midir?
Ve bu boş söz ve eğlenceler, bilgisizce bir saptırma değilse nedir?
Ramazan gibi insanın en ulvî duygularıyla baş başa olması gereken bir zamanda bile izleyiciye günahsız bir dakika geçirtmemek için bütün becerilerini sergileyen, bunu başaramadığı yerde de kafasını karıştırıp dinî değerlerini alt üst etmek için elinden geleni ardına koymayan kanallardan daha mükemmel şekilde şu âyetin tasvirine uyan ne vardır?
…Ve 'boş söz ve eğlencelere müşteri çıkmak.'
Bu saptırma yarışının transfer pazarlarını hiçbir söz bu ifadelerden daha güzel anlatamaz. Bugün, boş söz ve eğlenceler kadar müşteri toplayan ve para çeken başka hangi pazar vardır? Bir işçinin yıllarca çalışarak alın teriyle ancak kazanabileceği paraları, insanlara boş söz ve eğlence satanlar birkaç saat içinde cebe indiriyor. Ve televizyon kanalları, böylelerine müşteri olmak için kuyruğa giriyor, 'Hangimiz daha fazla insan saptıracağız?' diye birbiriyle yarışa tutuşuyor.
Bu amansız yarışta ortaya dökülen hesapsız paraları kim ödüyor dersiniz?
Bu sorunun cevabına ulaştığımızda, acı gerçekle yüz yüze geliyoruz:
Ortada, kendimizden daha fazla suçlayabileceğimiz bir kimse yok!
Ömrümüzün nice yıllarını boş söz ve eğlencelerle heba edenler, sonuçta, bütün bu masrafları bize ödetiyorlar. Onlar bizi saptırmak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkıyor; biz de onlara müşteri oluyoruz. Biz onların peşine düştükçe onların yaptıkları programlar rağbet görüyor ve değer kazanıyor. Biz onları seyrettikçe onlar daha fazla reklam alıyorlar. Reklamveren de dönüyor, o parayı bizden tahsil ediyor. Bizim sayemizde artan reklam masraflarını, bu reklamlara kanarak aldığımız ürünlerin fiyatı içinde biz ödüyoruz. Böylece, sayemizde gerçekleşen bir saptırma kampanyasının hem sponsoru, hem de kurbanı oluyoruz.
Şimdi, âyeti bir kere daha önümüze koyup da uyarı ve tehditleri üzerinde ciddiyetle düşünmenin zamanı değil midir?
İnsanlardan öylesi vardır ki, halkı bilgisizce Allah yolundan saptırmak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.
Lokman Sûresi, 31:6
KUR'ÂN'IN ÂYETLERİ, her çağ ve her toplum için ibretler içeren âyetlerdir. Kim Kur'ân'ın önünde saygıyla diz çöküp de onu bugün inmiş gibi okuyacak olsa, onda hayatımızın tam ortasından kesitler bulur, yaşanmakta olan problemlerin adeta bir fotoğraf karesinde tespit edilircesine tasvir edildiğini görür.
İşte, yaşamakta olduğumuz hayatın en canlı bir kesitini tasvir eden bu âyet de, neredeyse çaresiz denebilecek bir şekilde topluma nüfuz etmiş bir derdi ortaya döküyor, bir ibret levhasını gözlerimizin önüne koyuyor.
Bu âyet bize on dört asır öncesinden seslenmiyor. Bu âyet, bizimle bugün konuşuyor, bugünümüzü bize anlatıyor. Öyle ki, Kur'ân'ın inişinden bu yana geçen bütün zamanları tarayacak olsak, bu âyetin tasvirine uyan ve âyete nüzul sebebi olarak yakıştırılabilecek hadiseleri, bugünkü kadar gerçekçi ve yaygın bir şekilde, başka bir çağda herhalde bulamayız.
Bir defa, boş söz ve eğlencelerin tam bir vurdumduymazlık içinde, insanlara bir an olsun durup da bu dünyada ne aradıklarını düşünme fırsatı bırakmayacak bir şekilde hayatımızı istilâ etmiş olduğu meydandadır. Bunu abartılı bir iddia sananlar, toplumun neyle yatıp kalktığına, sabah akşam neyi konuştuğuna, bütün gün neyin peşinde koştuğuna bir baksın.
Bu arada biz de küçük bir ipucu verelim: Bu toplumun insanları, günde ortalama dört saatini televizyon başında geçiriyor! Bu ise, her sene 1500 saat kadar bir vakit eder ki, bu da bir öğrencinin iki yılda okul sıralarında geçirdiği zamana eşittir. Her sene iki öğretim yılını hayatımızdan çekip alan televizyonun buna karşılık bize verdiği şey, ardında pişmanlıktan başka birşey bırakmayan (yahut çoğu zaman pişmanlık duyacak bir hal bile bırakmayan) boş söz ve eğlencelerden başka birşey midir?
Ve bu boş söz ve eğlenceler, bilgisizce bir saptırma değilse nedir?
Ramazan gibi insanın en ulvî duygularıyla baş başa olması gereken bir zamanda bile izleyiciye günahsız bir dakika geçirtmemek için bütün becerilerini sergileyen, bunu başaramadığı yerde de kafasını karıştırıp dinî değerlerini alt üst etmek için elinden geleni ardına koymayan kanallardan daha mükemmel şekilde şu âyetin tasvirine uyan ne vardır?
…Ve 'boş söz ve eğlencelere müşteri çıkmak.'
Bu saptırma yarışının transfer pazarlarını hiçbir söz bu ifadelerden daha güzel anlatamaz. Bugün, boş söz ve eğlenceler kadar müşteri toplayan ve para çeken başka hangi pazar vardır? Bir işçinin yıllarca çalışarak alın teriyle ancak kazanabileceği paraları, insanlara boş söz ve eğlence satanlar birkaç saat içinde cebe indiriyor. Ve televizyon kanalları, böylelerine müşteri olmak için kuyruğa giriyor, 'Hangimiz daha fazla insan saptıracağız?' diye birbiriyle yarışa tutuşuyor.
Bu amansız yarışta ortaya dökülen hesapsız paraları kim ödüyor dersiniz?
Bu sorunun cevabına ulaştığımızda, acı gerçekle yüz yüze geliyoruz:
Ortada, kendimizden daha fazla suçlayabileceğimiz bir kimse yok!
Ömrümüzün nice yıllarını boş söz ve eğlencelerle heba edenler, sonuçta, bütün bu masrafları bize ödetiyorlar. Onlar bizi saptırmak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkıyor; biz de onlara müşteri oluyoruz. Biz onların peşine düştükçe onların yaptıkları programlar rağbet görüyor ve değer kazanıyor. Biz onları seyrettikçe onlar daha fazla reklam alıyorlar. Reklamveren de dönüyor, o parayı bizden tahsil ediyor. Bizim sayemizde artan reklam masraflarını, bu reklamlara kanarak aldığımız ürünlerin fiyatı içinde biz ödüyoruz. Böylece, sayemizde gerçekleşen bir saptırma kampanyasının hem sponsoru, hem de kurbanı oluyoruz.
Şimdi, âyeti bir kere daha önümüze koyup da uyarı ve tehditleri üzerinde ciddiyetle düşünmenin zamanı değil midir?
İnsanlardan öylesi vardır ki, halkı bilgisizce Allah yolundan saptırmak için boş söz ve eğlencelere müşteri çıkar. Onlar için aşağılayıcı bir azap vardır.