PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Bir Tencere Yetmez Demeyin



Sır
05.Mart.2017, 23:58
Şeyh İsmail İzzettin Efendi “rahmetullahi aleyh”, Adapazarı’nın Hendek ilçesine bağlı Şeyhler köyünde yaşadı. Kabri de oradadır.

Osmanlı ordusu, bu köyün yakınlarında mola verdi bir gün.
Komutan çağırdı bir eri:
– Evladım, şu ilerdeki köye git. Yiyecek bir şeyleri var mı? diye sor bakalım!
Osmanlı eri;
– Baş üstüne komutanım! dedi.
O köye doğru giderken, yolda sevimli bir ihtiyara rastladı.


Ve sordu ona:
– Bey amca! Bu yakınlarda bir köy varmış. Daha çok var mı o köye?
İhtiyar eliyle işaret etti:
– Hemen şu yakında oğlum. Niçin soruyorsun?
– Beni kumandanımız gönderdi. Erat için yiyecek var mı? diye soracaktım.
Sevimli ihtiyar;
– Asker evladım, var git kumandanına selam söyle. Merak etmesin. Ben şimdi gider, istediği şeyleri getiririm, dedi.
Ve koştu eve:
– Hanım, yiyecek bir şeyler hazırla çabuk!
– Hayrola bey, misafir mi var?
– Evet.
– Kaç kişiler?
– Canım şöyle birkaç kişilik olsun işte.
Kadıncağız bir ufak tencere pilavla, bir kaç adet çöreği bir çıkın yapıp verdi beyine:
– Bunlar yeter mi?
– Yeter yeter, dedi.


Bir eline o çıkınla bir güğüm ayranı, bir eline de bir torba arpayı alıp geldi kumandana.
O çıkınla ayranı yere koyup;
– Paşam! Askerin için yiyecek getirdim, dedi.
Sonra arpa torbasını koydu yere:
– Bu da atlar için.
Kumandan bir ihtiyara baktı, bir de getirdiklerine.
Güldü tabii.
“Allah Allah! Bu adam benimle alay mı ediyor?” diye geçirdi içinden.


Bunlar bir orduya yeter mi?

Ve sordu ***ri ihtiyari:
– Baba! Şuncağız yemek koca bir orduya yeter mi hiç?
– Korkma beyim. Yeter de artar bile.
Kumandan düşünüyordu ki;
– Haydi, dedi. Bekletme eratı. Bak hem soğuyor yemekler.
Kumandan;
– “Hayırdır inşallah!” deyip çıktı çadırdan.
İhtiyar da arkasından.
Tabağını alan geldi bu zatın önüne.
O, “Besmele” ile bir kepçe pilavla bir çörek koydu her bir erin tabağına.
Birer tas da ayran tabii.
Binlerce asker, yedi, içti ve doydular.
Bir torba arpa da atlar için kâfi gelmişti.
Sevimli ihtiyar izin alıp giderken, kumandan seslendi arkasından:
– İsminizi bağışlar mısınız?
– Mühim değil.
– Lütfen, yalvarırım.
– Bana Şeyh İsmail derler bu havalide, dedi.