PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Çattepe / Siirt: Dicle’nin Limanı



Nartaneside
01.Aralık.2017, 21:14
http://www.atlasdergisi.com/wp-content/uploads/2015/01/131-1748x1166.jpg









Çattepe, Dicle ile Botan nehirlerinin kavuştuğu noktada, Doğu Anadolu ve Mezopotamya arasında yüzlerce yıl önemini yitirmeyen bir liman oldu. Roma Dönemi’nden itibaren kent, anıtsal surlarla korunda. İslam coğrafyacıları, Tell-Fafan adındaki bu kenti Dicle ile Botan arasında, kapalı çarşıları ve kerpiç evleriyle, hayatın ucuz olduğu bir şehir olarak anlatıyordu.


Yazı: Haluk Sağlamtimur / Fotoğraflar: Çattepe Höyük Kazı Arşivi


Botan Nehri, Siirt’in Kurtalan ilçesine bağlı Çattepe (Tilli/ Tili/ Til) köyü yakınında, Dicle Nehri ile birleşir. Çattepe Höyük, iki nehrin birleştiği bu alanda, her iki nehre hâkim bir noktada bulunan doğal bir yarımada üzerindedir. Höyüğün yüzeyi günümüzde kuzeyden güneye doğru bir eğim gösterse de, bu eğimin yerleşim katlarının üzerinde yer aldığı doğal yükseltinin topografyasından çok, yerleşim sürecinde kuzey kesimin daha yoğun kullanılmasıyla ilişkilidir. Nitekim kültürel dolguların derinliği, höyüğün güney tarafında 3-4 metre kadarken, kuzey tarafta 10-15 metre arasında değişir. Kuzeydeki kültürel dolguların korunmuş olmasının bir diğer nedeni ise olasılıkla yerleşim yerinin kuzeyinde bulunan yüksek duvarlı Geç Roma-Erken Bizans Dönemi surlar olmalıdır. Yüksek sur duvarları höyük toprağının Dicle ve Botan nehirlerine doğru akmasını engellemiş, surun tahrip olduğu veya daha alçak olduğu güneydeki kültürel dolgular kuzey tarafa göre daha fazla aşınmıştır.


Sur duvarı ile çevrili yerleşimin boyutları yaklaşık olarak 250 x 350 metredir. Ancak bu dönemde yerleşim sadece sur ile tanımlanan bu alanla sınırlı değildir; yerleşim alanı kuzeye, günümüzde tarla olarak kullanılan bölgeye doğru yayılır. Bu tarlalarda Geç Roma-Erken Bizans Dönemi’ne ait bir Vicus yerleşimi, Ortaçağ’da iskân edilmiş olan bir dış kent ve Ortaçağ’a tarihlenen bir mezarlık alanı bulunmaktadır. Çattepe’deki kale ve diğer buluntulara göre yerleşim, Geç Roma İmparatorluğu’nun doğu savunma sisteminin bir parçasıdır. Yine de İS 4. yüzyılda, doğudaki İran-Sasani İmparatorluğu’nun kültürel ve siyasi etkileri Çattepe’ye kadar ulaşır. Botan Vadisi’nin güneyinde, Dicle boyunca Part ve Sasani Dönemi’ne ait bazı kaya kabartmaları ve kaya mezarları da bu etkinin diğer bir kanıtıdır.


Höyük ile çevresinde yürütülen yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar, yerleşimin prehistorik dönemlerden günümüze kadar uzun bir süre iskân edildiğini gösterir. Erken tabakalara ait veriler höyüğün güney kesiminden gelirken, ana toprağa kadar inen geç dönem yapıların temelleri daha eski katmanları tahrip etmiştir. Olasılıkla Geç Roma – Erken Bizans ve Ortaçağ yapıları inşa edilirken, düz bir zemin elde etmek amacıyla erken dönemlerin dolguları, özellikle yerleşimin üst kesiminde doğu ve batıya, Dicle ve Botan nehirlerine doğru tasfiye edilmiştir. Gerek bu dolgular, gerekse höyüğün diğer kesimlerindeki yüzey buluntuları arasında şu ana değin karşılaşılan en eski buluntu grubu Orta Kalkolitik Dönem’e tarihlenen Ubeyd Dönemi çanak çömlekleridir. Ancak höyüğün herhangi bir yerinde bu katmanlara henüz ulaşılamamıştır. Kazılan alanlar içerisinde en eski buluntu grubunu ise Uruk Dönemi’ne tarihlenen az sayıdaki devrik ağızlı adı verilen kâseler oluşturur. Uruk Dönemi’nden sonra Çattepe’de kültürel süreç kesintiye uğramadan İlk Tunç Çağı’nda da devam eder. Daha eskileri gibi arkeolojik dolgunun yine tahrip edildiği bu dönemin çanak çömlek buluntuları, yine Siirt’teki Başur Höyük ve Mezopotamya Ninive 5 Dönemi kapları ile yakın benzerlik gösterir.








Höyük üst kesiminde yapılan çalışmalarda özellikle Botan tarafındaki yamaç bölümünde İÖ 2. binyıla, Orta Tunç Çağı’na tarihlenen yapılar ortaya çıkarılmıştır. Taş döşeli tabanları bulunan bu yapılar teraslar halinde höyüğün üst kısımlarına kadar devam eder. Bu döneme tarihlenen çanak çömleklerin çoğunluğu, kızılkahve renkte boya astarlıdır; ayrıca az sayıda ağız kenarı koyu renk bantlı portakal renkli çanak çömlekler de görülür. Depolama küpleri ve uzun boyunlu küresel gövdeli çömlekler ile çağdaş yerleşimlerden tanınan çeşitli boyutlardaki omurgalı çanaklar vardır. İÖ 2. binyıla tarihlenen diğer bir önemli çanak çömlek grubu ise Habur boyalılarıdır. Yapılarının büyük bir bölümü yine geç dönem yapı temelleri, birkaç su kuyusu ve bir cam atölyesine ait çöp çukurları tarafından tahrip edilmiştir. Kazılan alanlar sınırlı olsa da Çattepe’de büyük bir İÖ 2. binyıl yerleşimi ile karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Çattepe’de İlk Demir ve Son Demir Çağı’na tarihlenen, dönemin tipik buluntuları ile karşılaşılsa da yüzeye çok yakın olan bu dolgular tamamen aşınmıştır.
Çattepe’de modern köy dikkate alınmaz ise son yerleşim katları Geç Roma – Erken Bizans ve Ortaçağ’a tarihlenir. 1989 yılında Çattepe’de bulunan ve halen Diyarbakır Müzesi’nde korunan bir sunak, Geç Roma- Erken Bizans Dönemi’ne aittir. Antonius Domittianus adlı, Roma ordusunun yardımcı birliklerinden emekli olan bir askerin Zeus Olympius için yaptırdığı eserin üzerinde Yunanca-Aramice çift dilli yazıt bulunmaktadır. Kazılarda ortaya çıkarılan ve bu tarihi destekleyen sikkeler çoğunlukla II.


Constantius (İS 337-361) ve Constantius Gallus (İS 351-354) dönemlerine aittir. Bu katmanlarda yerleşme, kalınlığı yer yer 2.5 metreyi bulan bir sur duvarı ile çevrilidir. Sur, yerleşimin özellikle kuzey, batı ve kuzeydoğu yönlerinde son derece kütlesel ve gösterişlidir. Güneyde yerleşimin çevresi, dibinden nehirlerin aktığı dik yamaçlarla çevrelendiği ve bu durum doğal bir koruma sağladığı için sur sistemi nispeten daha zayıf inşa edilmiştir.


Çattepe’de, iki evreli olduğu ve ikinci evresinde en azından üç tadilat aşaması geçirdiği görülen sur duvarlarının yapımında ilk başta büyük kireçtaşı bloklar, ikinci evrede ise çoğunlukla küçük siyah bazalt ve kısmen beyaz kireçtaşı kullanılmıştır. İlk evre duvarı, kireçtaşı bloklar üst üste bindirilerek ve alt kesimde üst bedeni taşıyan yine kireçtaşından ancak daha az işlenmiş bloklar geriye doru kademeli olarak çekilerek inşa edilmiştir. İkinci evre duvarında ise taşlar bir tür kireçli harçla birleştirilmiştir. İlk evre sur duvarının özellikle Dicle Nehri yönünde korunduğu ve ikinci evre sur duvarının bu ilk evre duvarının devamı olacak şekilde kullanıldığı görülür. Burada ikinci evrede, ilk evre sur duvarının güneyine, Dicle Nehri’ne kadar inen geniş bir taş platform ve kuzeyine ise sur bedeni ve olasılıkla bir köprü geçişi olduğunu düşündüğümüz bir kapı inşa edilmiştir. Kapının tam karşısında, Dicle’nin ortasında bulunan bir taş duvar da olasılıkla bu köprü ayağının nehrin karşı kıyısındaki diğer ayağı olmalıdır.


Kale duvarlarının korunan yüksekliği bazı alanlarda 15 metreye kadar ulaşır. Özellikle Dicle Nehri’ne bakan batı taraftaki kule ve duvarlar sağlam durumdadır. Kuzeybatı köşede bulunan kulenin taban çapı aşağıya doğru genişleyerek devam eder ve şimdilik 22 metre genişliğindedir.
Çattepe’nin Ortaçağ Arap yazılı belgelerindeki adı Tell-Fafan olarak geçer. İslam coğrafyacıları Tell-Fafan’ı bir şehir ve Dicle üzerinde gemi taşımacılığının başladığı ilk yer olarak kabul eder. Örneğin bu yazarlardan biri olan Makdisi, Tell-Fafan’ı Dicle ile Botan nehirleri arasında, kapalı çarşıları ve kerpiçten evleri bulunan, hayatın ucuz olduğu bir şehir olarak anlatır. Bu kayıtlardaki bilgilere göre Botan ve Dicle’nin birleştiği noktada bulunması nedeniyle özellikle İS 10. yüzyıl boyunca el-Cezire’nin önemli ticari şehir ve limanlarından biridir. Bir diğer deyişle Çattepe’ye kadar Dicle üzerinde keleklerle yapılan taşımacılık, buradan itibaren yerini “sefine”, yani gemilere bırakır. Kazılarda Çattepe’nin üst tabakalarında bu döneme tarihlenen çok sayıda yapı ortaya çıkarılmıştır.


Yine Ortaçağ Arap yazılı belgelerinde bahsi geçen liman yapısı ise yerleşimin güneybatı tarafında, Dicle Nehri’nin kenarındadır. Doğu ve güney tarafı kısmen konglomera tabakası kazılarak inşa edilen liman yapısına höyüğün yamacında yer alan idari yapıların içerisinden ve buradan aşağıya, 23 basamaklı taş merdivenler ile ulaşılır. Merdivenin basamakları 1.5×0.5 metre boyutlarında ve yaklaşık 30 cm kalınlıkta kireçtaşındandır. Limanın arka kesiminde kalan merdivenler yüksek ve kalın bir tuğla duvara dayanır ve yapının Dicle Nehri’ne doğru uzanan kesimi büyük kireçtaşı bloklarla örülmüştür. Yapının üst kısmı ise tuğlalardan yapılmış bir kemerle kapatılmış olmalıdır. Bu yapı erken evrede tatlı su biriktirmek amacıyla kullanılırken, geç evrede tadilat geçirdiği ve bir liman yapısı olarak yeniden düzenlendiği anlaşılır. Geç evrede kelek veya sal gibi taşıma araçları yükleme ve boşaltmayı bu alandan yapmış olmalıdır. Bu liman kenti, İS 915-916 yılında halkının neredeyse tamamı kılıçtan geçirildikten sonra ateşe verilerek yakılmıştır. Yangının şehrin tamamını kapladığı açıkça anlaşılıyor.


Yazılı kaynaklar, aktif bir liman şehri özelliği taşıyan Tell-Fafan’ın İS 11. yüzyıldan itibaren bu özelliğini koruyamayıp sıradan bir köy haline geldiğini anlatmaktadır. Çattepe İS 11-14. yüzyılda yeniden iskân edilir, Selçuklu hükümdarları Van Bölgesi ve Kuzey Mezopotamya arasındaki stratejik önem taşıyan yolları kontrol altında tutmak amacıyla Botan ve yan kolları üzerine köprüler ve hanlar inşa ettirir. Çattepe’nin Dicle tarafındaki tadilat geçirmiş surlar bu döneme aittir. Selçuklu Dönemi’nden sonra Çattepe üzerinde bulunan yerleşim stratejik önemini kaybeder, yakın zamana kadar iskân edilen bir köy kalır. Bugün ise boşaltılan köy ve höyük, baraj suları altında kalmayı bekliyor.