Nartaneside
01.Aralık.2017, 22:11
SOSYOLOJİ (Toplum Bilim) Nedir?
Toplum yaşamının oluşumunu, koşullarını, işleyişini ve değişimini objektif bir şekilde sosyal bütünlük içerisinde inceleyen bilim dalı olarak bilinen sosyoloji; en genel anlamda, toplum içinde yer alan sosyal grupları, sosyal sınıfları, ekonomik, politik, sosyal, dinsel, ve hukuksal kurumları; nüfusu, örf, adet, değer, norm ve inançları; tüm bunlar arasındaki karşılıklı ilişkileri; tüm bu unsurlardaki değişmeleri inceler ve açıklamaya çalışır.
Bunlara ilaveten sosyolojinin içerdiği bilgi oldukça geniş ve farklılaşmış fenomenler alanının geniş bir bölümünü kapsar. Örneğin; aileler, kilise, cami ve mezhepler, yerel ve siyasal birlikler, yerel etnik ve ulusal topluluklar vb. gibi kurumlar içerisinde bireylerin davranışları gibi bireyler arasındaki ilişkilerin kalıpları, kurumlar ve toplulukların işleyişinde yapının ve otoritenin rolü, topluluk ve kurumların gelir ve statü veya saygı ile ilgileri, toplumların tabakalaşması, bireylerin eylemlerinde ve toplulukların, kurumların ve toplumların işleyişinde bilişsel ve normatif inançların rolü gibi...
***
Yaşadığımız dünyada, yaşamın gelişimi nasıl sağlandı?
Bizim yaşam koşullarımız, anne-babalarımızın ve onların anne-babalarının yaşam koşullarından neden böylesine farklıdır?
Gelecekte yaşamsal süreçteki değişmenin alacağı yön nasıl olacaktır?
Bunlar ve bunlara benzer sorular, çağcıl entelektüel kültürde oynayacak birincil rolü bulunan bir inceleme alanı olan sosyolojinin temel konularıdır.
Sosyoloji; insanların toplumsal yaşamlarının, grupların ve toplumların incelenmesidir.
Sosyolojinin ana konusu, toplumdur.
Dar anlamıyla sosyoloji; toplumun yapısına, toplumsal kurumlara, toplumsal ilişkilere, sosyal gruplara, kültüre ve bu unsurlardan meydana gelen değişme ve gelişmelere eğilen bir sosyal bilim alanıdır.
Sosyolojinin amacı; toplumların değişimini, gelişimini, yapısını araştırmak; yapılan araştırma ve açıklamaların ortaya çıkardığı bilgilere genellemeler yapmaktır.
Sosyoloji bire bir olarak fertlere ait sorunlarla ilgilenmez; pozitif bir bilimdir ve toplumun bütünüyle ilgilenir.
***
Sosyoloji; “Toplum Bilimi” veya “sosyal olayların bilimi” ya da “Sosyal Örgütlenme ve Sosyal Değişimler Bilimi” olarak da bilinmektedir.
Sosyoloji, sosyal hayatımızda var olan sosyal gerçekleri (sosyal hadiseler ve olgular), insanların meydana getirdiği grupları, grupların davranışlarını ve sosyal kurumları olduğu gibi inceleyen pozitif bir sosyal bilim dalıdır. Bir başka ifadeyle, sosyoloji, bir takım varsayımlardan çok; var olan gerçekleri ortaya koymaya çalışan, sosyal gerçeğe eğilen bir bilimdir.
Geniş anlamıyla sosyoloji, insanların birbirleriyle kurdukları sosyal münasebetleri, sosyal gruplar, kurumlar ve örgütler arasındaki münasebetleri, toplu eylem, toplu direniş gibi topluluk ve fert davranışlarını, değişik düzeylerde bütün sosyal etkileşim biçimlerini, sosyal yapı özelliklerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme temayüllerini belirli bir yöntem dahilinde inceleyen, sosyal gerçekleri ve süreçleri sistematik ve bilimsel olarak mercek altına alan bir bilim dalıdır.
Sosyoloji toplumun aynasıdır. İnsanın, sosyal diye vasıflandırabileceğimiz bütün davranışları, sosyolojinin ilgi alanına girmektedir. Her ne kadar insan ruhuna pek yakın olan ilgi alanlarını, değerleri ve duyguları ihtiva eden sorunları ele alıyorsa da, sosyoloji, bir şeyin iyiliği veya kötülüğü, uygunluğu veya uygunsuzluğu gibi hususlarda yargıda bulunmaktan uzak durmaya, yani tarafsız kalmaya ***ret etmektedir.
Sosyoloji insan toplumlarını bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak inceleyen sosyal bir bilimdir.
Bu sosyolojinin en genel düzeyde tanımlanmasıdır. Sosyolojinin araştırma konusu toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve olaylardır. Toplumun yapısı, organizasyonu, değişimi, işleyişi, sosyolojinin ilgi alanı içine girer. Toplumun yapısını keşfetme, toplumdaki grupları bir arada tutan veya onları birbirinden ayıran, uzaklaştıran güçlerin neler olduğunu ortaya koymak, toplumsal yaşamı değiştiren ve dönüştüren koşulları belirlemek, insanlar arası ilişki ve etkileşimlerin yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve ilkeleri ortaya koymak, sosyal davranışı toplumsal bağlam içerisinde açıklamak, sosyolojinin en temel amaçları arasında yer alır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgular (Evlenmek, boşanmak, göç, kentleşme, suç, terör, spor, v.b.) sosyolojinin araştırma konusunu oluşturur. Toplum sosyolojik açıdan sosyal bir gerçekliktir. Ancak bu gerçeklik, fiziksel bir gerçeklik gibi doğrudan algılanan ve deneyimlenen bir gerçeklik değildir. Sosyal gerçeklik insanlar arası ilişki ve etkileşimleri, grup yaşamını, gruplar arası ilişkileri, kültürü, sosyal kurumlar ve tüm bunların insanların sosyal davranışları üzerindeki etkilerini anlatan bir kavramdır. Bu bağlamda sosyal gerçeklik sosyal davranışlarımızı şekillendiren sosyal bir güç olarak tanımlanabilir.
Örneğin; Nasıl mevsimler faaliyetlerimizi, giysilerimizi ve yaşamla ilgili seçimlerimizi etkileyebiliyorsa, sosyal gerçeklikte sosyal davranışlarımızı biçimlendirir.
İçinde yaşadığımız toplumun ekonomik yapısı, aile düzeni, kültürü, yönetim biçimi, nüfusu, dini, ahlak anlayışı sosyal davranışlarımızı şekillendirir.
Örneğin; Hangi partiye oy verdiğimiz, eş seçimimiz, yaptığımız meslek , boş zamanları değerlendirme biçimimiz toplumsal koşullardan etkilenir.
İnsan davranışları üzerinde toplumsal koşulların etkili olması sosyal davranışın çözümlenmesinde, toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve süreçlerin bilinmesini önemli bir hale getirmiştir. Bu çerçevede sosyoloji daha özel olarak sosyal davranışı açıklamayı amaçlar. Sosyal davranış toplumsal bir bağlamı içeren, diğer insanların davranışlarını içeren ya da çağrıştıran örgütlü insan eylemleri olarak tanımlanabilir.
Örneğin; Bir fabrikada çalışan işçilerin veya bir okulda yer alan öğretmenlerin ve öğrencilerin davranışları sosyal davranışlardır.
Sosyoloji, sosyal davranışı çözümlemek için sosyal davranışın bağlamını, yine en genel düzeyde toplumu ve onunla ilişkili olgu ve süreçleri dikkate almak durumundadır. Sosyolojiye özgünlüğünü ve önemini kazandıran da budur. Toplumsal çözümlemede toplumsal bakış açısını içermeyen bir sosyoloji anlayışı oldukça eksiktir. Bu nedenle toplum ve toplumsal yaşam üzerinde bu ayrıntıları göz önünde bulundurmak gerekli ve son tahlilde doğru çözümlemeler için önemlidir.
Bilindiği gibi insanlar toplum içinde yaşayan sosyal varlıklardır. Toplum halinde yaşamak insan için zorunlu, kaçınılmaz ve onun doğasıyla ilgili bir özelliktir. İnsanların sosyal varlık olduğu; yani diğer insanlarla ilişki kurarak bir arada bulunması bir çok filozof ve sosyologun paylaştığı temel bir fikirdir.
İnsanın sosyal bir varlık oluşu, toplumun hem bir nedeni ve hem de bir sonucu olarak ortaya çıkar.
İnsanların yapısı ve niteliği (temel özelliği) onların bir arada yaşamasını gerektirmiş ve böylece toplum hayatı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda toplum hayatı da insanları tarihsel süreç içerisinde değiştirmiş ve insanların toplumsal yaşamdan etkilenen ve hatta belirlenen varlıklar olması üzerinde etkili olmuştur.
Ancak burada önemli olan insan mı?, toplum mu?, ayrımı değil, insan ve toplum arasındaki etkileşimdir.
İnsan ve toplum bir bütünün iki önemli yüzü ve gerçekliğidir.
Toplum yapısı çeşitli türden grupları ve bu grupların organizasyonunu içerir.
Sosyolojik açıdan toplum en büyük, en karmaşık ve en gelişmiş sosyal gruptur.
Toplumu bir tür gruplar ağı veya organizasyonu şeklinde ele almak olanaklıdır.
Toplum, örgütlü insan grupları arasındaki etkileşim kalıplarına verdiğimiz bir isimdir.
Gruplar içinde ve gruplar arasındaki etkileşimin örüntülenmesi veya kalıplaşması toplumsal yaşamın düzenliliğini işaret eder. Oldukça karmaşık toplumlar da bile sosyal yaşamın dikkatli bir gözlemi, toplumsal yaşamda kaos ve kargaşa yerine düzenliliğin olduğunu ortaya koyar.
Örneğin; Sabahleyin evimizden ayrılıp işimize giderken genellikle içinde yaşadığımız sosyal dünyanın dünkü gibi olacağını umarız veya böyle bir beklenti içinde yaşarız. Bu düşünüş toplumsal yaşamın öngörülebilirliğini de ifade eder. Ancak, sosyal yaşamın bu düzenli yapısı onun şaşırtma, uyumsuzluk, gerilim ve sosyal gruplar arasındaki çeşitli türden anlaşmazlıkları içermemesi anlamına gelmez. Sosyal yaşam bu ve benzeri süreçleri de içermesine rağmen tüm bu süreç ve oluşumlar belirli kural, ilke ve kalıplarla ortaya konur.
Örneğin; İşçi ve işverenler arasındaki çatışmalar ve anlaşmazlıklar sendika, grev, lokavt toplu iş sözleşmesi gibi kurum ve örgütlenmelerle düzenlenmiştir. Çatışmaların topluluğun istikrarını bozduğu durumlar genellikle bir değişim durumunu ifade eder. Bu sürecin yöneldiği durum göreli de olsa yeni bir denge veya istikrardır.
Toplum kavramı sosyolojide merkezi bir kavramdır.
Sosyal grup boyutu kadar diğer boyut ve özellikleri de vardır.
Bir toplum belirli bir toprak parçasında yaşayan , ortak bir politik otorite sistemine tabi olan ve çevrelerindeki farklı toplumlardan ve çeşitli gruplardan ayrı bir kimlikleri olduğunun farkında olan bir insan grubudur.
Örneğin; "Türk toplumu, İngiliz toplumu, Amerikan toplumu" farklı birer toplumdur.
Toplum kavramının çözümlenmesinde kültür ve kurumlar da önemli bir yere sahiptir.
Kültür toplum yaşamının kurucu ögelerinden birisini oluşturur. Toplumsal yaşamın çeşitli alanları kültürle bir yapıya bir düzene kavuşur. Sosyolog ve filozof Zygmunt Bauman, Kültürü “ yapay düzen kurma işi” olarak tanımlar. Bu yapay düzen insanın toplum halinde yaşamasının zorunlu bir sonucu veya gereği olarak ortaya çıkar ve insan ilişkilerini düzenleme, insanların çeşitli türden ihtiyaçlarını karşılama işlevlerini yerine getirir.
Kültür, bu bağlamda insani; insana özgü, “insan ürünü” ve toplumsal bir karaktere sahiptir.
Sosyolojide kültür kavramı bir grubun (az yada çok geniş ) üyelerinin ortak edinimlerinin bütünü ifade eder. Bu edinimler şeyleri algılamada, yapılanları değerlendirmede bilinç dışı ve sürekli referans işlemi görerek, davranışların yönlendirilmesinde etkili olurlar.
Kültürün insan davranışları için referans oluşturması toplumsal açıdan oldukça önemlidir. Bir toplumda bireyler arası ilişkilerin düzenlenerek toplum hayatının meydana geldiği bilinmektedir. Kültür, sosyal kurumlarla çok sıkı bir ilişki içinde bulunur. Sosyal kurumlarda temel olarak toplum içerisinde bireyler arasındaki sosyal ilişkileri düzenler.
Sosyolog Joseph Fichter kültür ve kurumlar arasındaki ayrımın daha çok analitik olduğunu söyleyerek kültürü toplumdaki kişilerin ortaklaşa paylaştıkları toplam kurumların bileşkesi olarak tanımlar.
Aynı sosyologa göre , kurum kültürün en geniş parçasını oluşturur. Kültürün en küçük ve indirgenemez temel oluşturucusu yürürlükteki davranış örüntüsüdür. Sosyal rol, statü ve etkileşim formları ise sosyal kurumların oluşturucuları olarak değerlendirilir. Kültür bünyesinde bir topluma veya gruba ait temel değer, norm ve davranış kalıplarını içerir. Bir toplumun kültürü onun inançları, ahlakı , sanatı , hukuku, dili, gelenek, görenek örf ve adetlerden oluşan karmaşık bir bütündür. Sosyal kurumlar ise düzenlenmiş, tesis edilmiş veya yapılanmış davranış örüntüleri ve bunlardan oluşan sosyal bütünlerdir.
İnsanlar toplumsal yaşam içerisinde gereksinimlerini karşılamak için diğer insanlarla sosyal ilişkilere girerler. Çünkü, insanlar gereksinimlerini tek başlarına karşılayamazlar.
Örneğin; beslenmek, giyinmek, evlenmek, güvenlik, sevgi gibi gereksinimlerimiz tek başımıza karşılayamadığımız, diğer insanlarla ilişkiyi içeren sosyal boyutlu ihtiyaçlarımızdır.
Sosyal ilişki ve etkileşimin toplum hayatı için en temel önemi grup oluşumunu, grup yaşamını ve bu yaşamla ilgili yapıları; kalıpları ortaya çıkarmasıdır. Sosyal ilişki ve etkileşimin bu bağlamda içinde yaşadığımız karmaşık modern toplum da dahil, bütün sosyal oluşum ve yapıları ortaya çıkaran temel bir toplumsal süreçtir
Sosyolojik bakış açısı; Sosyolojinin toplumsal olaylara nasıl yaklaştığı, nasıl incelendiği, diğer sosyal bilimlerden nasıl farklı olduğuyla ilgilidir.
Daha öncede ifade edildiği gibi sosyoloji toplumsal bağlam içerisinde sosyal davranışı inceler.
Sosyal davranış bireylerin bir anlam ifade eden ve diğer insanlarla ilişkili davranışlarıdır.
Sosyal davranış sosyal ilişki ve etkileşim sonucu oluşur.
Sosyoloji sosyal davranışı açıklamak için kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir.
Bu bakış açısı belli temel öncüllere dayalıdır.
Bunları şöyle ifade edebiliriz:
*İnsanlar sosyal varlıklardır.
*Sosyal davranış öğrenilir.
*Toplum insanların ait olduğu en geniş gruptur.
*İnsanlar tek boyutlu değildir. Bu nedenle sosyal davranışta çok boyutludur
*Birey davranışlarındaki ilişki toplamı açısından incelenir.
*Sosyal davranışın nedeni toplumsaldır.
Örneğin; Toplum içindeki herhangi bir bireyin işsiz oluşunu önce psikolojik sonra da sosyolojik bakış açısıyla değerlendirmeye aldığımızda şu sonuçlara ulaşırız.
Psikolojik( Bireyci) açıklama: insanlar tembel, aptal oldukları veya beceriksiz oldukları için işsiz kalırlar.bu kişiler bu özelliklere sahip oldukları için işsizdirler.
Sosyolojik açıklama: işsizlik toplumdaki eşitsizliğin, dengesizliğin sonucu olarak ortay çıkar. Eşitsizlik kişinin meslek edinmesini, eğitimini olumsuz etkiler. Ayrıca eşitsizlik sonucu toplumun kaynakları da akılcı kullanılıp yatırımlara dönüştürülemez. bu kişilerin işsizliği bu nedenle daha çok toplumsaldır. İşsizlik problemi toplumsal düzenlemeler sonucu çözülebilir.
Toplum yaşamının oluşumunu, koşullarını, işleyişini ve değişimini objektif bir şekilde sosyal bütünlük içerisinde inceleyen bilim dalı olarak bilinen sosyoloji; en genel anlamda, toplum içinde yer alan sosyal grupları, sosyal sınıfları, ekonomik, politik, sosyal, dinsel, ve hukuksal kurumları; nüfusu, örf, adet, değer, norm ve inançları; tüm bunlar arasındaki karşılıklı ilişkileri; tüm bu unsurlardaki değişmeleri inceler ve açıklamaya çalışır.
Bunlara ilaveten sosyolojinin içerdiği bilgi oldukça geniş ve farklılaşmış fenomenler alanının geniş bir bölümünü kapsar. Örneğin; aileler, kilise, cami ve mezhepler, yerel ve siyasal birlikler, yerel etnik ve ulusal topluluklar vb. gibi kurumlar içerisinde bireylerin davranışları gibi bireyler arasındaki ilişkilerin kalıpları, kurumlar ve toplulukların işleyişinde yapının ve otoritenin rolü, topluluk ve kurumların gelir ve statü veya saygı ile ilgileri, toplumların tabakalaşması, bireylerin eylemlerinde ve toplulukların, kurumların ve toplumların işleyişinde bilişsel ve normatif inançların rolü gibi...
***
Yaşadığımız dünyada, yaşamın gelişimi nasıl sağlandı?
Bizim yaşam koşullarımız, anne-babalarımızın ve onların anne-babalarının yaşam koşullarından neden böylesine farklıdır?
Gelecekte yaşamsal süreçteki değişmenin alacağı yön nasıl olacaktır?
Bunlar ve bunlara benzer sorular, çağcıl entelektüel kültürde oynayacak birincil rolü bulunan bir inceleme alanı olan sosyolojinin temel konularıdır.
Sosyoloji; insanların toplumsal yaşamlarının, grupların ve toplumların incelenmesidir.
Sosyolojinin ana konusu, toplumdur.
Dar anlamıyla sosyoloji; toplumun yapısına, toplumsal kurumlara, toplumsal ilişkilere, sosyal gruplara, kültüre ve bu unsurlardan meydana gelen değişme ve gelişmelere eğilen bir sosyal bilim alanıdır.
Sosyolojinin amacı; toplumların değişimini, gelişimini, yapısını araştırmak; yapılan araştırma ve açıklamaların ortaya çıkardığı bilgilere genellemeler yapmaktır.
Sosyoloji bire bir olarak fertlere ait sorunlarla ilgilenmez; pozitif bir bilimdir ve toplumun bütünüyle ilgilenir.
***
Sosyoloji; “Toplum Bilimi” veya “sosyal olayların bilimi” ya da “Sosyal Örgütlenme ve Sosyal Değişimler Bilimi” olarak da bilinmektedir.
Sosyoloji, sosyal hayatımızda var olan sosyal gerçekleri (sosyal hadiseler ve olgular), insanların meydana getirdiği grupları, grupların davranışlarını ve sosyal kurumları olduğu gibi inceleyen pozitif bir sosyal bilim dalıdır. Bir başka ifadeyle, sosyoloji, bir takım varsayımlardan çok; var olan gerçekleri ortaya koymaya çalışan, sosyal gerçeğe eğilen bir bilimdir.
Geniş anlamıyla sosyoloji, insanların birbirleriyle kurdukları sosyal münasebetleri, sosyal gruplar, kurumlar ve örgütler arasındaki münasebetleri, toplu eylem, toplu direniş gibi topluluk ve fert davranışlarını, değişik düzeylerde bütün sosyal etkileşim biçimlerini, sosyal yapı özelliklerini ve bu yapıda ortaya çıkabilecek değişme temayüllerini belirli bir yöntem dahilinde inceleyen, sosyal gerçekleri ve süreçleri sistematik ve bilimsel olarak mercek altına alan bir bilim dalıdır.
Sosyoloji toplumun aynasıdır. İnsanın, sosyal diye vasıflandırabileceğimiz bütün davranışları, sosyolojinin ilgi alanına girmektedir. Her ne kadar insan ruhuna pek yakın olan ilgi alanlarını, değerleri ve duyguları ihtiva eden sorunları ele alıyorsa da, sosyoloji, bir şeyin iyiliği veya kötülüğü, uygunluğu veya uygunsuzluğu gibi hususlarda yargıda bulunmaktan uzak durmaya, yani tarafsız kalmaya ***ret etmektedir.
Sosyoloji insan toplumlarını bilimsel, sistematik ve eleştirel olarak inceleyen sosyal bir bilimdir.
Bu sosyolojinin en genel düzeyde tanımlanmasıdır. Sosyolojinin araştırma konusu toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve olaylardır. Toplumun yapısı, organizasyonu, değişimi, işleyişi, sosyolojinin ilgi alanı içine girer. Toplumun yapısını keşfetme, toplumdaki grupları bir arada tutan veya onları birbirinden ayıran, uzaklaştıran güçlerin neler olduğunu ortaya koymak, toplumsal yaşamı değiştiren ve dönüştüren koşulları belirlemek, insanlar arası ilişki ve etkileşimlerin yapısı ve işleyişi ile ilgili kural ve ilkeleri ortaya koymak, sosyal davranışı toplumsal bağlam içerisinde açıklamak, sosyolojinin en temel amaçları arasında yer alır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgular (Evlenmek, boşanmak, göç, kentleşme, suç, terör, spor, v.b.) sosyolojinin araştırma konusunu oluşturur. Toplum sosyolojik açıdan sosyal bir gerçekliktir. Ancak bu gerçeklik, fiziksel bir gerçeklik gibi doğrudan algılanan ve deneyimlenen bir gerçeklik değildir. Sosyal gerçeklik insanlar arası ilişki ve etkileşimleri, grup yaşamını, gruplar arası ilişkileri, kültürü, sosyal kurumlar ve tüm bunların insanların sosyal davranışları üzerindeki etkilerini anlatan bir kavramdır. Bu bağlamda sosyal gerçeklik sosyal davranışlarımızı şekillendiren sosyal bir güç olarak tanımlanabilir.
Örneğin; Nasıl mevsimler faaliyetlerimizi, giysilerimizi ve yaşamla ilgili seçimlerimizi etkileyebiliyorsa, sosyal gerçeklikte sosyal davranışlarımızı biçimlendirir.
İçinde yaşadığımız toplumun ekonomik yapısı, aile düzeni, kültürü, yönetim biçimi, nüfusu, dini, ahlak anlayışı sosyal davranışlarımızı şekillendirir.
Örneğin; Hangi partiye oy verdiğimiz, eş seçimimiz, yaptığımız meslek , boş zamanları değerlendirme biçimimiz toplumsal koşullardan etkilenir.
İnsan davranışları üzerinde toplumsal koşulların etkili olması sosyal davranışın çözümlenmesinde, toplum ve toplumsal yaşamla ilgili olgu ve süreçlerin bilinmesini önemli bir hale getirmiştir. Bu çerçevede sosyoloji daha özel olarak sosyal davranışı açıklamayı amaçlar. Sosyal davranış toplumsal bir bağlamı içeren, diğer insanların davranışlarını içeren ya da çağrıştıran örgütlü insan eylemleri olarak tanımlanabilir.
Örneğin; Bir fabrikada çalışan işçilerin veya bir okulda yer alan öğretmenlerin ve öğrencilerin davranışları sosyal davranışlardır.
Sosyoloji, sosyal davranışı çözümlemek için sosyal davranışın bağlamını, yine en genel düzeyde toplumu ve onunla ilişkili olgu ve süreçleri dikkate almak durumundadır. Sosyolojiye özgünlüğünü ve önemini kazandıran da budur. Toplumsal çözümlemede toplumsal bakış açısını içermeyen bir sosyoloji anlayışı oldukça eksiktir. Bu nedenle toplum ve toplumsal yaşam üzerinde bu ayrıntıları göz önünde bulundurmak gerekli ve son tahlilde doğru çözümlemeler için önemlidir.
Bilindiği gibi insanlar toplum içinde yaşayan sosyal varlıklardır. Toplum halinde yaşamak insan için zorunlu, kaçınılmaz ve onun doğasıyla ilgili bir özelliktir. İnsanların sosyal varlık olduğu; yani diğer insanlarla ilişki kurarak bir arada bulunması bir çok filozof ve sosyologun paylaştığı temel bir fikirdir.
İnsanın sosyal bir varlık oluşu, toplumun hem bir nedeni ve hem de bir sonucu olarak ortaya çıkar.
İnsanların yapısı ve niteliği (temel özelliği) onların bir arada yaşamasını gerektirmiş ve böylece toplum hayatı ortaya çıkmıştır. Aynı zamanda toplum hayatı da insanları tarihsel süreç içerisinde değiştirmiş ve insanların toplumsal yaşamdan etkilenen ve hatta belirlenen varlıklar olması üzerinde etkili olmuştur.
Ancak burada önemli olan insan mı?, toplum mu?, ayrımı değil, insan ve toplum arasındaki etkileşimdir.
İnsan ve toplum bir bütünün iki önemli yüzü ve gerçekliğidir.
Toplum yapısı çeşitli türden grupları ve bu grupların organizasyonunu içerir.
Sosyolojik açıdan toplum en büyük, en karmaşık ve en gelişmiş sosyal gruptur.
Toplumu bir tür gruplar ağı veya organizasyonu şeklinde ele almak olanaklıdır.
Toplum, örgütlü insan grupları arasındaki etkileşim kalıplarına verdiğimiz bir isimdir.
Gruplar içinde ve gruplar arasındaki etkileşimin örüntülenmesi veya kalıplaşması toplumsal yaşamın düzenliliğini işaret eder. Oldukça karmaşık toplumlar da bile sosyal yaşamın dikkatli bir gözlemi, toplumsal yaşamda kaos ve kargaşa yerine düzenliliğin olduğunu ortaya koyar.
Örneğin; Sabahleyin evimizden ayrılıp işimize giderken genellikle içinde yaşadığımız sosyal dünyanın dünkü gibi olacağını umarız veya böyle bir beklenti içinde yaşarız. Bu düşünüş toplumsal yaşamın öngörülebilirliğini de ifade eder. Ancak, sosyal yaşamın bu düzenli yapısı onun şaşırtma, uyumsuzluk, gerilim ve sosyal gruplar arasındaki çeşitli türden anlaşmazlıkları içermemesi anlamına gelmez. Sosyal yaşam bu ve benzeri süreçleri de içermesine rağmen tüm bu süreç ve oluşumlar belirli kural, ilke ve kalıplarla ortaya konur.
Örneğin; İşçi ve işverenler arasındaki çatışmalar ve anlaşmazlıklar sendika, grev, lokavt toplu iş sözleşmesi gibi kurum ve örgütlenmelerle düzenlenmiştir. Çatışmaların topluluğun istikrarını bozduğu durumlar genellikle bir değişim durumunu ifade eder. Bu sürecin yöneldiği durum göreli de olsa yeni bir denge veya istikrardır.
Toplum kavramı sosyolojide merkezi bir kavramdır.
Sosyal grup boyutu kadar diğer boyut ve özellikleri de vardır.
Bir toplum belirli bir toprak parçasında yaşayan , ortak bir politik otorite sistemine tabi olan ve çevrelerindeki farklı toplumlardan ve çeşitli gruplardan ayrı bir kimlikleri olduğunun farkında olan bir insan grubudur.
Örneğin; "Türk toplumu, İngiliz toplumu, Amerikan toplumu" farklı birer toplumdur.
Toplum kavramının çözümlenmesinde kültür ve kurumlar da önemli bir yere sahiptir.
Kültür toplum yaşamının kurucu ögelerinden birisini oluşturur. Toplumsal yaşamın çeşitli alanları kültürle bir yapıya bir düzene kavuşur. Sosyolog ve filozof Zygmunt Bauman, Kültürü “ yapay düzen kurma işi” olarak tanımlar. Bu yapay düzen insanın toplum halinde yaşamasının zorunlu bir sonucu veya gereği olarak ortaya çıkar ve insan ilişkilerini düzenleme, insanların çeşitli türden ihtiyaçlarını karşılama işlevlerini yerine getirir.
Kültür, bu bağlamda insani; insana özgü, “insan ürünü” ve toplumsal bir karaktere sahiptir.
Sosyolojide kültür kavramı bir grubun (az yada çok geniş ) üyelerinin ortak edinimlerinin bütünü ifade eder. Bu edinimler şeyleri algılamada, yapılanları değerlendirmede bilinç dışı ve sürekli referans işlemi görerek, davranışların yönlendirilmesinde etkili olurlar.
Kültürün insan davranışları için referans oluşturması toplumsal açıdan oldukça önemlidir. Bir toplumda bireyler arası ilişkilerin düzenlenerek toplum hayatının meydana geldiği bilinmektedir. Kültür, sosyal kurumlarla çok sıkı bir ilişki içinde bulunur. Sosyal kurumlarda temel olarak toplum içerisinde bireyler arasındaki sosyal ilişkileri düzenler.
Sosyolog Joseph Fichter kültür ve kurumlar arasındaki ayrımın daha çok analitik olduğunu söyleyerek kültürü toplumdaki kişilerin ortaklaşa paylaştıkları toplam kurumların bileşkesi olarak tanımlar.
Aynı sosyologa göre , kurum kültürün en geniş parçasını oluşturur. Kültürün en küçük ve indirgenemez temel oluşturucusu yürürlükteki davranış örüntüsüdür. Sosyal rol, statü ve etkileşim formları ise sosyal kurumların oluşturucuları olarak değerlendirilir. Kültür bünyesinde bir topluma veya gruba ait temel değer, norm ve davranış kalıplarını içerir. Bir toplumun kültürü onun inançları, ahlakı , sanatı , hukuku, dili, gelenek, görenek örf ve adetlerden oluşan karmaşık bir bütündür. Sosyal kurumlar ise düzenlenmiş, tesis edilmiş veya yapılanmış davranış örüntüleri ve bunlardan oluşan sosyal bütünlerdir.
İnsanlar toplumsal yaşam içerisinde gereksinimlerini karşılamak için diğer insanlarla sosyal ilişkilere girerler. Çünkü, insanlar gereksinimlerini tek başlarına karşılayamazlar.
Örneğin; beslenmek, giyinmek, evlenmek, güvenlik, sevgi gibi gereksinimlerimiz tek başımıza karşılayamadığımız, diğer insanlarla ilişkiyi içeren sosyal boyutlu ihtiyaçlarımızdır.
Sosyal ilişki ve etkileşimin toplum hayatı için en temel önemi grup oluşumunu, grup yaşamını ve bu yaşamla ilgili yapıları; kalıpları ortaya çıkarmasıdır. Sosyal ilişki ve etkileşimin bu bağlamda içinde yaşadığımız karmaşık modern toplum da dahil, bütün sosyal oluşum ve yapıları ortaya çıkaran temel bir toplumsal süreçtir
Sosyolojik bakış açısı; Sosyolojinin toplumsal olaylara nasıl yaklaştığı, nasıl incelendiği, diğer sosyal bilimlerden nasıl farklı olduğuyla ilgilidir.
Daha öncede ifade edildiği gibi sosyoloji toplumsal bağlam içerisinde sosyal davranışı inceler.
Sosyal davranış bireylerin bir anlam ifade eden ve diğer insanlarla ilişkili davranışlarıdır.
Sosyal davranış sosyal ilişki ve etkileşim sonucu oluşur.
Sosyoloji sosyal davranışı açıklamak için kendine özgü bir bakış açısı geliştirmiştir.
Bu bakış açısı belli temel öncüllere dayalıdır.
Bunları şöyle ifade edebiliriz:
*İnsanlar sosyal varlıklardır.
*Sosyal davranış öğrenilir.
*Toplum insanların ait olduğu en geniş gruptur.
*İnsanlar tek boyutlu değildir. Bu nedenle sosyal davranışta çok boyutludur
*Birey davranışlarındaki ilişki toplamı açısından incelenir.
*Sosyal davranışın nedeni toplumsaldır.
Örneğin; Toplum içindeki herhangi bir bireyin işsiz oluşunu önce psikolojik sonra da sosyolojik bakış açısıyla değerlendirmeye aldığımızda şu sonuçlara ulaşırız.
Psikolojik( Bireyci) açıklama: insanlar tembel, aptal oldukları veya beceriksiz oldukları için işsiz kalırlar.bu kişiler bu özelliklere sahip oldukları için işsizdirler.
Sosyolojik açıklama: işsizlik toplumdaki eşitsizliğin, dengesizliğin sonucu olarak ortay çıkar. Eşitsizlik kişinin meslek edinmesini, eğitimini olumsuz etkiler. Ayrıca eşitsizlik sonucu toplumun kaynakları da akılcı kullanılıp yatırımlara dönüştürülemez. bu kişilerin işsizliği bu nedenle daha çok toplumsaldır. İşsizlik problemi toplumsal düzenlemeler sonucu çözülebilir.