Nartaneside
26.Ocak.2018, 22:01
Aylar ne de çabuk geçmişti. Okulun başlamasıyla birinci dönemin bitmesi arasında sanki çok fark yok gibiydi. Sayılı günler su gibi akıp gidiyordu. Haluk bu okula bu sene gelmişti. Kısa zamanda sınıfındaki öğrencilerle arkadaşlık kurmuştu. Yapı itibarıyla konuşmayı çok severdi. Büyük hayaller peşinde koşar, bir büyük gibi şunları şunları yapacağım diye ileriye yönelik planlar yapardı. Belkide bunda hayal dünyasının çok gelişmiş olmasının payı çok büyüktü. Bu okula ilk başladığı zamanlar sınıfındaki bütün arkadaşlarına kendini olduğundan büyük göstermeye çalışmıştı. Babasının çok büyük bir iş adamı olduğunu, maddi imkanlarının çok iyi olduğu izlenimini vermişti. Esasında kimse kimsenin maddi imkanlarına bakmıyordu. İnsanın şahsiyeti önemliydi fakat o birazda aşağılık kompleksine girerek, kendisini ve ailesinin maddi imkanlarını abartılı bir şekilde anlatmıştı.
Birinci dönemin ortalarıydı, yazılı sınavları başlamıştı. Koca sınıfta erkek öğrenci olarak sekiz kişiydiler. Sınıfın en başarılı öğrencisi olan Cem, bir teklifte bulunmuştu. “Arkadaşlar, isterseniz sınav akşamları sırasıyla birbirimizin evlerinde ders çalışalım. Böylece daha samimi bir diyalog kurmuş oluruz.” Bu teklif bütün arkadaşlarını memnun etmişti. Cem çok başarılı kibar bir insandı. Maddi durumları iyi olmasına rağmen kimseye üstünlük taslamadığı gibi arkadaşlarına yardım etmeyi de çok severdi. Hiçbir zaman maddi şeyler onun nazarında üstünlük sebebi değildi. O, beraber olduğu insanların doğal hareket etmesine dikkat eder, gururlu insanları ise hiç sevmezdi.Haluk’un yalan söylediğini keşfetmişti fakat bu davranışını yüzüne vurup, onu rencide etmek istemiyordu. O, bu hareketin yanlış olduğunu kendisi anlayıp terk etsin istiyordu. Birkaç defa Cem’den ödünç para alan Haluk, yerine iade etmemişti. Hatırlattığı zaman ise, ya verdiğini söylüyor veya getireceğini,unuttuğunu bahane ediyordu. Diğer sınıflardan hatta öğretmenlerinden bile para aldığı oluyordu. Bu hareketi ve aşırı yeme içmeye düşkünlüğü,onun şahsiyetini ele vermişti. Onun böyle bir şey yaptığını tespit eden arkadaşları bir bir yanından ayrılıyor fazla muhatap olmamaya çalışıyorlardı. Hatta sınıf öğretmeni bu tür davranışların bir kişilik problemi olduğunu, yalan söyleyen insanı ne kulların ne de Allah’ın seveceğini mutlaka yalanın ortaya çıkacağını ve o kişinin yalancı olarak damga yiyeceğini anlatmasına rağmen Haluk bu huyundan vazgeçemiyordu. Çünkü gururu buna müsaade etmiyordu. Bazen söylemiş olduğu yalanlar onu öyle zor durumda bırakıyordu ki,o yalanı desteklemek için bir yalan daha bulması gerekiyordu. Kısacası yalan yalanı doğuruyordu. Bu durumdan ailesi de şikayetçiydi ama bir çözüm yolu bulamıyorlardı. Bazen sınıf öğretmenine durumu izah ediyorlardı fakat onlar da bir çare bulamıyorlardı.
Bir gün sınıf öğretmeni Cem’i yanına çağırmıştı:
-Cem, seninle bir şey paylaşmak istiyorum ama lütfen bu aramızda kalsın olur mu?
-Tabi öğretmenim endişeniz olmasın, buyurun.
-Arkadaşın Haluk’un hoş olmayan bir huyu var bunu biliyorsun. Çözümü konusunda bana yardımcı olmanı istiyorum.Fakat onun gururunu rencide etmeden ,onu kırmadan bir şeyler yapman gerekiyor.
-Memnuniyetle öğretmenim,ben onun meselesini çok iyi biliyorum. Becerebilirsem bir kısım planlarım var, onları hayata geçirebilirsem hata yaptığını kırmadan gösterebileceğim. Bu konuda Fazıl ile Hasan da bana yardım ediyorlar.
-Bu konuda iyi bir plan yaptığınıza inanıyorum. Ben size güveniyorum başaracaksınız.
Cem kendi kendine Haluk’a yardım etmeye söz vermişti, şimdi sınıf öğretmeninin de bu konuda desteği vardı. İçi biraz rahatlamıştı. Kısa zamanda Hasan ve Fazıl’la da görüşerek söz birliğine varmışlardı. Bu meselenin çözümünün sadece onlarla olması mümkün değildi. Haluk’un ailesi de onlara yardımcı olmalıydı. Bütün plan ve programlar hazırlanmıştı, iş sadece bu planları tatbik etmeye kalıyordu. Cem ve arkadaşları sınavlar zamanı bir araya gelerek ders çalışmayı gelenek haline getirmişlerdi. Her sınavda birisinin evinde toplanır ders çalışırlardı. Erkek öğrencilerin sayısı çok olmadığından pek fire verilmezdi. Sırasıyla herkesin evinde ders çalışılmıştı. Şimdi sıra Haluk’ta idi. O arkadaşlarını eve almamak için epey mazeretler uydurmuştu fakat arkadaşları kesinlikle senin evinde de ders çalışacağız diye ısrar ediyorlardı. Bundan kaçış yoktu. Haluk kara kara düşünüyordu. Ailesiyle alakalı çizmiş olduğu tablo çok farklıydı, oysa ki durumları hiçte iyi değildi. Nasıl etmeli de açık vermeden bugünü atlatmalı diye derin düşüncelere dalıyor fakat bir türlü bu işin içinden çıkamıyordu. Arkadaşlarının evini ziyaret ve ders çalışma konusundaki kararlılığı bir kaçış yolunun olmadığını ortaya çıkarmıştı. Cem’in annesiyle görüştüğünden de haberi yoktu. Haluk arkadaşlarının geleceğini annesine söylediğinde, memnuniyetle kabul edeceğini bildirmişti. Arkadaşlarının gelme saati yaklaştıkça içten içe eriyordu. Onlara ne tür imkanlara sahip olduğunu, özel odası, bilgisayarı hatta özel televizyonu ve çalışma masası olduğunu söylemişti. Kardeşiyle beraber kaldığı, çokta özel imkanlara sahip olmadığı ortaya çıkacaktı. Cem çok uyanık bir çocuktu, yanına iki tane CD alarak gelmişti. Haluk’un o, gece sabaha kadar gözlerine uyku girmemişti. Kendi kendine niçin yalan söylediğini, şimdi ise hepsinin ortaya çıkacağını, esas bundan sonra mahcup olacağını düşündükçe ciddi rahatsız olmaya başlamıştı. En büyük korkusu ise; arkadaşlarının kendisini terk edeceğiydi. Bu meselenin halli için bir çözüm yolu bulmalıydı. Kafasında bir sürü plan yapıyordu. Bunlardan biri şuydu; her hangi bir şeyi bahane edip arkadaşları eve alma fikrinden vazgeçecekti. Bunun olması imkansız diye düşündü. Bir sürü plan yapıyordu fakat her planı en az bir iki yalanının ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Beklenen saat gelip çatmıştı. Arkadaşları Haluk’lara gelmişlerdi. Onun yüzünde her haliyle neşesizlik ve belirsizlik vardı. Bu halini belli etmemeye çalışmasına rağmen gözlerden kaçmıyordu. Evleri sade, her şey orta halli, mütevazı bir evdi. Durumları ise, içler acısı denecek kadar vardı. Haluk’un annesi durumları bildiğinden dolayı pek hazırlık ta yapmamıştı. Evde olan şeyleri ikram etmişti. Gelenlerden hiç biri onun yalanını yüzüne vurmamıştı. Onun hal ve hareketlerinden yalan söylediğinin ortaya çıktığı belli oluyordu. Kendine şöyle söz vermişti; bundan sonra ne olursa olsun yalana ve aldatmaya asla tenezzül etmeyecekti. Birkaç gün sonra da arkadaşlarından özür dileyerek helalleşmişti. Haluk bundan sonra apayrı bir insan olmuştu. Onun yeni halini görenler müthiş manada sevinmişlerdi. En büyük mutluluğu yaşayanlar ise, ana babası ve kardeşiydi.
CEMALETTİN YAZICI
Birinci dönemin ortalarıydı, yazılı sınavları başlamıştı. Koca sınıfta erkek öğrenci olarak sekiz kişiydiler. Sınıfın en başarılı öğrencisi olan Cem, bir teklifte bulunmuştu. “Arkadaşlar, isterseniz sınav akşamları sırasıyla birbirimizin evlerinde ders çalışalım. Böylece daha samimi bir diyalog kurmuş oluruz.” Bu teklif bütün arkadaşlarını memnun etmişti. Cem çok başarılı kibar bir insandı. Maddi durumları iyi olmasına rağmen kimseye üstünlük taslamadığı gibi arkadaşlarına yardım etmeyi de çok severdi. Hiçbir zaman maddi şeyler onun nazarında üstünlük sebebi değildi. O, beraber olduğu insanların doğal hareket etmesine dikkat eder, gururlu insanları ise hiç sevmezdi.Haluk’un yalan söylediğini keşfetmişti fakat bu davranışını yüzüne vurup, onu rencide etmek istemiyordu. O, bu hareketin yanlış olduğunu kendisi anlayıp terk etsin istiyordu. Birkaç defa Cem’den ödünç para alan Haluk, yerine iade etmemişti. Hatırlattığı zaman ise, ya verdiğini söylüyor veya getireceğini,unuttuğunu bahane ediyordu. Diğer sınıflardan hatta öğretmenlerinden bile para aldığı oluyordu. Bu hareketi ve aşırı yeme içmeye düşkünlüğü,onun şahsiyetini ele vermişti. Onun böyle bir şey yaptığını tespit eden arkadaşları bir bir yanından ayrılıyor fazla muhatap olmamaya çalışıyorlardı. Hatta sınıf öğretmeni bu tür davranışların bir kişilik problemi olduğunu, yalan söyleyen insanı ne kulların ne de Allah’ın seveceğini mutlaka yalanın ortaya çıkacağını ve o kişinin yalancı olarak damga yiyeceğini anlatmasına rağmen Haluk bu huyundan vazgeçemiyordu. Çünkü gururu buna müsaade etmiyordu. Bazen söylemiş olduğu yalanlar onu öyle zor durumda bırakıyordu ki,o yalanı desteklemek için bir yalan daha bulması gerekiyordu. Kısacası yalan yalanı doğuruyordu. Bu durumdan ailesi de şikayetçiydi ama bir çözüm yolu bulamıyorlardı. Bazen sınıf öğretmenine durumu izah ediyorlardı fakat onlar da bir çare bulamıyorlardı.
Bir gün sınıf öğretmeni Cem’i yanına çağırmıştı:
-Cem, seninle bir şey paylaşmak istiyorum ama lütfen bu aramızda kalsın olur mu?
-Tabi öğretmenim endişeniz olmasın, buyurun.
-Arkadaşın Haluk’un hoş olmayan bir huyu var bunu biliyorsun. Çözümü konusunda bana yardımcı olmanı istiyorum.Fakat onun gururunu rencide etmeden ,onu kırmadan bir şeyler yapman gerekiyor.
-Memnuniyetle öğretmenim,ben onun meselesini çok iyi biliyorum. Becerebilirsem bir kısım planlarım var, onları hayata geçirebilirsem hata yaptığını kırmadan gösterebileceğim. Bu konuda Fazıl ile Hasan da bana yardım ediyorlar.
-Bu konuda iyi bir plan yaptığınıza inanıyorum. Ben size güveniyorum başaracaksınız.
Cem kendi kendine Haluk’a yardım etmeye söz vermişti, şimdi sınıf öğretmeninin de bu konuda desteği vardı. İçi biraz rahatlamıştı. Kısa zamanda Hasan ve Fazıl’la da görüşerek söz birliğine varmışlardı. Bu meselenin çözümünün sadece onlarla olması mümkün değildi. Haluk’un ailesi de onlara yardımcı olmalıydı. Bütün plan ve programlar hazırlanmıştı, iş sadece bu planları tatbik etmeye kalıyordu. Cem ve arkadaşları sınavlar zamanı bir araya gelerek ders çalışmayı gelenek haline getirmişlerdi. Her sınavda birisinin evinde toplanır ders çalışırlardı. Erkek öğrencilerin sayısı çok olmadığından pek fire verilmezdi. Sırasıyla herkesin evinde ders çalışılmıştı. Şimdi sıra Haluk’ta idi. O arkadaşlarını eve almamak için epey mazeretler uydurmuştu fakat arkadaşları kesinlikle senin evinde de ders çalışacağız diye ısrar ediyorlardı. Bundan kaçış yoktu. Haluk kara kara düşünüyordu. Ailesiyle alakalı çizmiş olduğu tablo çok farklıydı, oysa ki durumları hiçte iyi değildi. Nasıl etmeli de açık vermeden bugünü atlatmalı diye derin düşüncelere dalıyor fakat bir türlü bu işin içinden çıkamıyordu. Arkadaşlarının evini ziyaret ve ders çalışma konusundaki kararlılığı bir kaçış yolunun olmadığını ortaya çıkarmıştı. Cem’in annesiyle görüştüğünden de haberi yoktu. Haluk arkadaşlarının geleceğini annesine söylediğinde, memnuniyetle kabul edeceğini bildirmişti. Arkadaşlarının gelme saati yaklaştıkça içten içe eriyordu. Onlara ne tür imkanlara sahip olduğunu, özel odası, bilgisayarı hatta özel televizyonu ve çalışma masası olduğunu söylemişti. Kardeşiyle beraber kaldığı, çokta özel imkanlara sahip olmadığı ortaya çıkacaktı. Cem çok uyanık bir çocuktu, yanına iki tane CD alarak gelmişti. Haluk’un o, gece sabaha kadar gözlerine uyku girmemişti. Kendi kendine niçin yalan söylediğini, şimdi ise hepsinin ortaya çıkacağını, esas bundan sonra mahcup olacağını düşündükçe ciddi rahatsız olmaya başlamıştı. En büyük korkusu ise; arkadaşlarının kendisini terk edeceğiydi. Bu meselenin halli için bir çözüm yolu bulmalıydı. Kafasında bir sürü plan yapıyordu. Bunlardan biri şuydu; her hangi bir şeyi bahane edip arkadaşları eve alma fikrinden vazgeçecekti. Bunun olması imkansız diye düşündü. Bir sürü plan yapıyordu fakat her planı en az bir iki yalanının ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Beklenen saat gelip çatmıştı. Arkadaşları Haluk’lara gelmişlerdi. Onun yüzünde her haliyle neşesizlik ve belirsizlik vardı. Bu halini belli etmemeye çalışmasına rağmen gözlerden kaçmıyordu. Evleri sade, her şey orta halli, mütevazı bir evdi. Durumları ise, içler acısı denecek kadar vardı. Haluk’un annesi durumları bildiğinden dolayı pek hazırlık ta yapmamıştı. Evde olan şeyleri ikram etmişti. Gelenlerden hiç biri onun yalanını yüzüne vurmamıştı. Onun hal ve hareketlerinden yalan söylediğinin ortaya çıktığı belli oluyordu. Kendine şöyle söz vermişti; bundan sonra ne olursa olsun yalana ve aldatmaya asla tenezzül etmeyecekti. Birkaç gün sonra da arkadaşlarından özür dileyerek helalleşmişti. Haluk bundan sonra apayrı bir insan olmuştu. Onun yeni halini görenler müthiş manada sevinmişlerdi. En büyük mutluluğu yaşayanlar ise, ana babası ve kardeşiydi.
CEMALETTİN YAZICI