PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Xenophanes (Ksenophanes)'in Tanrı Anlayışı



Amazonia
21.Mart.2018, 02:38
Xenophanes (Ksenophanes)'in Tanrı Anlayışı

Ksenophanes’i anlayabilmemizde yol gösterebilecek bir diğer düşüncesi ise her ne kadar onun düşüncelerini de belli ölçülerde farklı yorumlamamıza yol açacak şekilde ikili yapıda olan ve göreli olmayan, tanrı anlayışıdır.

Ksenophanes bir yandan insan bilmesinin tanrısal hakikatleri bilemeyecek şekilde sınırlı olmasından dolayı göreli olduğunu, özellikle din ve tanrılar ile ilgili konularda yerel, göreli yaklaşımların öne çıktığını belirtse de öte yandan bu göreliği aşma çabası içinde görünmektedir. Yerel özellikler gösteren ve bu yüzden de yanlış olduğunu ileri sürdüğü Tanrı anlayışlarının yerine, özellikleri bakımından yerellik taşımayan bir Tanrı anlayışı önermektedir. Ksenophanes’in tanrı tasavvurunun temsili olarak yukarı da andığımız Fr. 21B24: “O bütünü gören, bütünü düşünen (kavrayan), bütünü işitendir.” ve “Bir Tanrıdır (eis theos), hem tanrıların hem de insanların arasında en yüce O’dur; ne beden olarak (demas) ne de kavrayış (neoma) olarak insana benzer.” (Ksenophanes, Fr. 21B23. Cengiz Çakmak, 1996. s. 39.) Onun bu önerisi belli bakımlardan kendisi ile çelişkiye düşer göründüğü bir resim çizmektedir. Çünkü ne de olsa o, tanrının insanlara hakikati ve yeryüzünde olup bitenleri öğretmediğini, insanların bu konularda yalnızca tahmini bilgiye sahip olduğunu söylemektedir. Ksenophanes bu yüzden insanların hakikati bilemeyeceğini ve kendi dar ilgileri içinde sınırlı bilgiler ile yetinmek zorunda olduklarını belirtmişti. Fakat Ksenophanes’in bu çabası bize yine de bir şeyi, göreli olanın anlamının ne olduğunu, kendilerini eleştirmek amacıyla yerel kültürlerden verdiği tanrı tasavvuru örnekleriyle göstermesi bakımından önemlidir.

İnsan bilgisinin onun yaşama mekânlarıyla sınırlı olmasından dolayı göreli olduğunun en büyük göstergesi ortaya koydukları Tanrı anlayışlarıdır. Ksenophanes tarafından insanların Tanrı anlayışları, içinde yaşanılan ortamdan, ten renginden ve sahip olunan beden biçimlerinden fazlasıyla etkilenmiş olarak betimlenmektedir. Bu konuda üç farklı örnek vermektedir. Örneklerden ikisi insan türü ile ilgiliyken diğeri hayvanlar ile ilgilidir. İlk örnek Etiyopyalıların, diğeri ise Trakyalıların tanrılarına ilişkin tasavvurları ile ilgilidir. Fragman şöyledir: “Etiyopyalıların basık burunlu ve siyah saçlı, Trakyalıların mavi gözlü ve kızıl saçlı tanrıları vardır.” (Ksenophanes, Fr. 21B16. Kathleen Freeman, 1948. s. 22.) İnsanların tanrılarla ilgili tasavvurlarının göreli olması üzerine verilen bu örneğin yorumlanması, aynı konuda Ksenophanes’in hayvanlarla ilgili olarak verdiği örnekle de mümkün olabilir. Bu örnek temel bir varsayımdan hareket eder ve ikili okumaya imkân tanır. Demektedir ki: “Elleri olsaydı öküzlerin, atların ve arslanların, resim yapabilselerdi elle insanlar gibi, atlar at, öküzler öküz şeklinde yaparlardı Tanrı resimlerini ve heykellerini her biri, kendi şekilleri nasılsa.” (Ksenophanes, Fr. 21B15. Cengiz Çakmak, 1996. s. 48.) Buradaki ilk okuma, el üzerine yapılan vurguyu temele alınarak yapılabilir. Bir önceki fragmanda Habeşlerin ve Trakyalıların Tanrı tasavvurlarından bahsedilirken bu kültürlerden her birinin tanrı tasavvurlarının, o kültürlerde yaşayan insanlara benzer olarak betimlendiği belirtilmektedir. Bu yaklaşım, her bir kültürün dünya tasavvurunun birbirinden farklı olabileceğini ileri süren kültürel görelik olarak adlandırılabilir. (Kültürel göreliğe benzer biçimde türsel görelik, yani bir durumun o türe has kapasiteler doğrultusunda algılanabileceği anlayışı Platon tarafından Devlet Adamı (Politikos) adlı diyalogunda da işlenmiştir. Bu diyalogda Ksenophanes’in üzerine vurgu yaptığı ve Herakleitos’un da eleştirdiği görelik anlayışının belirgin bir örneği vardır. Diyalogtaki Genç Sokrates ile Yabancı, insan türünün diğer canlılardan ayrımı üzerinde dururlarken Turnaların bir sınıflama yapması durumunda, kendilerini kastederek, bizim yaptığımız gibi, onların da, yanıltıcı bir sınışama yaparak, bizi hayvanlar sınıfına dâhil edeceklerini söylerler (Devlet Adamı, 263d-e). İkinci fragmandan anladığımız kadarıyla ise bu betimlemeler ağırlıklı olarak iki konuda yapılmış görülmektedir. Bunlar tanrıların neye benzediği yani bedensel olarak hangi şekilde oldukları ve tanrıların sahip oldukları karakter yani davranışlarına yön veren kişilik özelliklerinin ne olduğuyla ilgilidir. Tanrıların karakter özellikleri ile olarak yukarıda andığımız ve Homeros ile Hesiodos’un tanrılara yakıştırdığı uygunsuz özellikler, Ksenophanes tarafından yüz karası olarak nitelenerek eleştirilen özelliklerdir (bkz. Ksenophanes, Fr. 21B11). Her iki fragman beraber okunduğunda, bu kültürlerin tanrı tasavvurlarının ne olduğunun onların elle şekillendirmiş olduğu resimlerden anlaşılmakta olduğu söylenebilir. Bu resimler, yalnızca bir insan elinin onları yapmasıyla var olabilecek, yani doğada bulunmayan fakat insan yapması olan kültür varlıklarıdır. Bu bakımdan ne ile ilgili olursa olsun bir resim, belli bir malzemeden, hayvanların yapamayacağı bir şekilde, ancak bir el aracılığı ile meydana gelebilir. Burada el’in ikinci bir okumasını da yapmamız mümkündür. Bu, insanın bu dünyada yaşayabilmesi için gerekli olan bütün teknik bilgi ve becerinin gerçekleştirilmesine olanak tanımasıyla onu hayvanlardan ayıran elleri ile iş yapma imkânıdır. Bu bakımdan verilen örneklerin ikinci okuması, Protagoras’ın khrdmata anlayışıyla paralel olarak gerçekleştirilebilecek bir okumadır. Burada Protagoras açısından khrdmata olarak görülenler, tıpkı bir resmin insana has bir şey olarak var olabilmesi gibi, yalnızca insana has olan şeyler olarak vardır. Fakat artık khrdmata yalnızca elle oluşturulan ve onu yapan insanların tecrübeleri ile sınırlı kalan ‘tanrı resimleri’, tarım veya ev yapmak ile sınırlı değildir. Burada khrdmata daha geniş anlamda, yasalar ve devlet yönetim kuralları yani, siyaset bilgisi ile de ilgilidir. Yasalar ve devlet yönetim kuralları yalnızca insan tarafından meydana getirilip şekillendirilmesiyle ona has olmalarının yanı sıra, insan yapısı olan bu kurumlar Ksenophanes’in de belirttiği üzere, insanın sahip olduğu bütün bilgiler gibi sınırlı ve göreli geçerliğe sahiptirler. ‘Elle’ yapılanlar, onları yapanlara göre şekil alırlar.