Nartaneside
10.Nisan.2018, 19:33
"Evlerinin önü handır
Yanar yüreğim külhandır"
Eskiden otel ve motorlu taşıt yoktu. Başka il ve ilçelerden yük ve binek hayvanlarıyla gelenler veya köylerden hayvanlarıyla ürünlerini pazarda satmaya getiren köylüler, hem kendileri, hem de hayvanlarıyla birlikte kervansaraylarında veya hanlarda kalırlardı. Han sahiplerine veya işletenlere hancı denirdi.
Ergani'de kervansarayı olduğunu duymadım, ama Hilar'da Riya Bezirgana 'yı (Bezirgan Yolu'nu) duydum. Bu yol, Anadolu'dan gelip, Diyarbakır üzerinden Mezopotamya ve doğuda İran'a, Çin'e giden büyük bir ticaret yoludur. Şimdi arkeolojik kazı yapılan Çayönü tepesiyle çayın arasından geçerdi. Kazı sebebiyle bu yol kayboldu.
1960'lı, 1970'li yıllarda Ergani'de birçok han vardı. Hancı Ahmet (Uçar)'in, Hancı Ali (?)'in, Hancı Şükrü (İşçi)'nün, Hancı Kemal (İşçi)'in hanları gibi...
Her türlü ulaşım aracının gelişmesi ve motorlu taşıt araçlarının yaygınlaşması; otel-motel gibi konaklama yerlerinin her yerde yapılması nedeniyle kervansaraylar, hanlar tarihe karıştı. Şimdi Ergani'de han var mı, bilemiyorum.
Hanlarda, ayrıca atların, katırların, eşeklerin ayaklarına, daha doğrusu toynaklarına koruma amacıyla U şeklinde demircilerin yaptığı nal çakılırdı. Bu nalı çakan zanaatkârlara nalbant denirdi. Bazı hanlarda hancı aynı zamanda nalbantlıkta yapardı.
Ayaklarına nal çakılacak hayvan, handa önce bir yere yularından bağlanırdı. Sonra bir yardımcı hayvanın nal vurulacak ayağını geriye doğru kaldırıp tutardı. Nalbant, hayvanı okşayıp severek, hayvanın ayağına özenle bakarak tırnağını muayene ederdi. Tırnak fazlalıkları bir keskiyle alınır, tırnak altı düzeltilirdi. Daha sonra tırnak ölçüsü alınıp yanındaki nallardan uygun olanını seçerdi. Sırayla hayvanın ayağına, daha doğrusu tırnağına çivileri çakıp nalı tuttururdu. Bu şekilde hayvanın ayağına taş, çakıl benzeri sert cisimlerin batması, tırnağının aşınması ve acı çekmesi önlenmiş olunurdu. Nal çakılmadığın da tırnak aşınır ve hayvan her adım attığında tırnak kısmındaki hassas dokular acıdığından hayvan acı çeker; iş ve yolculuk aksardı.
Nala çivi çakılırken hayvanın canı yanmazdı, ama bazı hayvanlara nal çakarken nalbantlar çok zahmet çekerlerdi.
Yanar yüreğim külhandır"
Eskiden otel ve motorlu taşıt yoktu. Başka il ve ilçelerden yük ve binek hayvanlarıyla gelenler veya köylerden hayvanlarıyla ürünlerini pazarda satmaya getiren köylüler, hem kendileri, hem de hayvanlarıyla birlikte kervansaraylarında veya hanlarda kalırlardı. Han sahiplerine veya işletenlere hancı denirdi.
Ergani'de kervansarayı olduğunu duymadım, ama Hilar'da Riya Bezirgana 'yı (Bezirgan Yolu'nu) duydum. Bu yol, Anadolu'dan gelip, Diyarbakır üzerinden Mezopotamya ve doğuda İran'a, Çin'e giden büyük bir ticaret yoludur. Şimdi arkeolojik kazı yapılan Çayönü tepesiyle çayın arasından geçerdi. Kazı sebebiyle bu yol kayboldu.
1960'lı, 1970'li yıllarda Ergani'de birçok han vardı. Hancı Ahmet (Uçar)'in, Hancı Ali (?)'in, Hancı Şükrü (İşçi)'nün, Hancı Kemal (İşçi)'in hanları gibi...
Her türlü ulaşım aracının gelişmesi ve motorlu taşıt araçlarının yaygınlaşması; otel-motel gibi konaklama yerlerinin her yerde yapılması nedeniyle kervansaraylar, hanlar tarihe karıştı. Şimdi Ergani'de han var mı, bilemiyorum.
Hanlarda, ayrıca atların, katırların, eşeklerin ayaklarına, daha doğrusu toynaklarına koruma amacıyla U şeklinde demircilerin yaptığı nal çakılırdı. Bu nalı çakan zanaatkârlara nalbant denirdi. Bazı hanlarda hancı aynı zamanda nalbantlıkta yapardı.
Ayaklarına nal çakılacak hayvan, handa önce bir yere yularından bağlanırdı. Sonra bir yardımcı hayvanın nal vurulacak ayağını geriye doğru kaldırıp tutardı. Nalbant, hayvanı okşayıp severek, hayvanın ayağına özenle bakarak tırnağını muayene ederdi. Tırnak fazlalıkları bir keskiyle alınır, tırnak altı düzeltilirdi. Daha sonra tırnak ölçüsü alınıp yanındaki nallardan uygun olanını seçerdi. Sırayla hayvanın ayağına, daha doğrusu tırnağına çivileri çakıp nalı tuttururdu. Bu şekilde hayvanın ayağına taş, çakıl benzeri sert cisimlerin batması, tırnağının aşınması ve acı çekmesi önlenmiş olunurdu. Nal çakılmadığın da tırnak aşınır ve hayvan her adım attığında tırnak kısmındaki hassas dokular acıdığından hayvan acı çeker; iş ve yolculuk aksardı.
Nala çivi çakılırken hayvanın canı yanmazdı, ama bazı hayvanlara nal çakarken nalbantlar çok zahmet çekerlerdi.