PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Tîn Suresi



Amazonia
11.Nisan.2018, 22:21
HakkındaMekke döneminde inmiştir. 8 âyettir. Tîn, incir demektir
Nuzül Mushaftaki sıralamada doksan beşinci, iniş sırasına göre yirmi sekizinci sûredir. Bürûc sûresinden sonra, Kureyş sûresinden önce Mekke’de inmiştir.
Konusu Sûrede bazı önemli varlıklar üzerine yemin edilerek insanın yüksek değeri vurgulanmış, kötü ahlâkın bu değeri düşürdüğü ifade edilmiştir. İman edip iyi işler yapanlar övülmüş, hesap ve cezayı yalan sayanlar kınanmış, hüküm verenlerin en üstününün Allah olduğu bildirilmiştir.
Tîn Suresi 1. Ayet Tefsiri
Ayet


وَالتّ۪ينِ وَالزَّيْتُونِۙ ﴿١﴾




Meal (Kur'an Yolu)﴾1﴿
Yemin olsun incire ve zeytine;
Tefsir (Kur'an Yolu)Yüce Allah kendisinin ilim, sanat ve kudret sıfatlarını gösteren dört önemli varlığa yani insanın maddî gıdalarından olan incir ve zeytine ve mânevî gıdası olan vahyin indiği Sînâ dağı ile “emin belde”ye (Mekke), insanların muhtaç oldukları maddî ve mânevî ikramların mükemmel örneklerine yemin ederek insanı en güzel biçimde yarattığını, hem bedenen hem de ruhen yükümlülük alabilecek yeteneklerle donattığını ifade buyurmuştur (insanın seçkin yaratılışı ve üstünlüğü hakkında ayrıca bk. İsrâ 17/70).
Bir görüşe göre incir ve zeytin, mecaz olarak bu ağaçların çokça bulunduğu toprakları, yani Akdeniz’in doğusunda bulunan Filistin ve Suriye’yi simgelemektedir. Kur’an’da adı geçen peygamberlerin çoğu bu topraklarda yaşadıkları ve tebliğde bulundukları için bu iki ağaç cinsi bu peygamberlerin dile getirdiği dinî öğretilerin sembolü olarak kabul edilmektedir. Kezâ “tîn” ve “zeytûn” kelimeleri hakkında, ilkiyle Mekke’deki Mescid-i Haram’ın, ikincisiyle Kudüs’teki Mescid-i Aksâ’nın kastedildiği gibi daha başka sembolik izahlar yapılmıştır. Ancak Şevkânî’nin de haklı olarak belirttiği gibi bu tür yorumların aklî ve naklî dayanağı yoktur (V, 545-546).
Âyette Sînâ dağı için kullanılan sînîn kelimesinin Habeşçe veya Nabatça olduğu ve “verimli, bereketli, bol ağaçlı” veya “mübarek” anlamına geldiği belirtilir (Râzî, XXXII, 10; İbn Âşûr, XXX, 421). Mekke’nin “güvenli şehir” olarak anılmasının sebebi ise gerek İslâm’dan önce gerekse İslâmî dönemde buranın bir barış kenti olarak tanınması ve orada her türlü kan dökmenin yasaklanmasıdır.
“En güzel biçim” diye çevirdiğimiz ahsen-i takvîm tamlaması bu bağlamda insana Allah tarafından verilen en güzel ve en mükemmel biçim ve yapıyı, bu sayede insanın, yeryüzü varlıkları içinde gerek fizyolojik gerekse ruhsal yetenekler bakımdan en mükemmel ve en seçkin canlı olarak yaratılmış olmasını ifade eder. Yaratılmışların en mükemmeli olan insanda bulunan –âyetteki deyimiyle– bu güzelliğin kaynağı, Allah’ın onu kendi eliyle yaratıp ruhundan üflemesi (bk. Sâd 38/72), “kendi sûreti üzere” (kendi sıfatlarından ona –insanlık düzeyinde olmak üzere– lutufta bulunarak) yaratması (bk. Buhârî, “İsti’zân”, 1; Müslim, “Birr”, 115), onu yeryüzünde halife kılması (bk. Bakara 2/30; bilgi için bk. Süleyman Uludağ, “Ahsen-i Takvîm”, DİA, II, 178) vb. lutuf ve inayetleridir. Müfessirler Allah’ın insandan daha güzel mahlûku olmadığı kanaatindedirler. Zira Allah insanı canlı, bilen, irade sahibi, konuşan, işiten, dinleyen, gören, düşünüp tedbir alan, hikmetle hareket eden ve bütün bu özellikleri sayesinde fizik bakımdan kendisinden daha güçlü varlıklar üzerinde bile hâkimiyet kurabilen bir varlık olarak yaratmıştır ki bütün bu vb. sıfatlar aynı zamanda ilâhî sıfatların bir kısmının ondaki yansımaları, tecellileridir (krş. Şevkânî, V, 546).