Hysteria
17.Haziran.2018, 12:08
İnsan, öz benliğinin oluşması ve kendisinin de içerisinde bir öğesi olduğu büyük bir dünyanın mevcudiyetini anlamasından itibaren, pek çok varlığa kutsallık anlamı yüklemiş, bu varlıklar aracılığı ile içinde yaşadığı Dünya’nın fenomenlerini açıklamaya çalışmıştır.
Bu kutsal varlıklardan en sıklıkla rastlanılanlarından biri ağaçtır. Dünya üzerinde yaşayan en ilkel toplumlardan, semavi dinleri inşa eden ileri medeniyetlere kadar, toplumlar ağaçlara çok zengin anlamlar yüklenmiş ve onlarla ilgili çok sayıda mit ve efsane üretmişilerdir. Sosyal antropologlar, ağaç sembolünün insanlık tarafından bu kadar sıklıkla kullanılmasının ağacın görünüşünden kaynaklandığına inanmaktadır. Ağaçta, yaşayan her insan gibi hep yukarı, göğe doğru çıkarak boy atmaya çalışmakta, meyvelerini vereceği bir başa ulaşma amacı gütmektedir. Buna bağlı olarak, ağaç üzerine, ölümsüzlük, şans, bereket, sağlık ve hastalıktan kurtulmak gibi anlamlar yüklenmektedir.
Mitolojik kaynaklarda, “dünya ağacı”, “evren ağacı” gibi çeşitli isimlerle de anılan kutsal ve bütünleştirici ağaç sembolünün, en yoğun kullanılan tasviri ile “hayat ağacı” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu ağaç, bazı inançlarda dünyanın merkezinde yer alan ve üzerinde yaşayan bütün canlıları birleştiren bir kutsal ağaç olarak ortaya çıkarken, semavi dinler Hayat Ağacı’nı Cennet Bahçelerinde tasvir etmektedir.
Her toplumunun Hayat Ağacını tasvir etme biçimi kendi yaşam alanı ve ihtiyaçlarına göre değişmesine rağmen, hepsinin “Hayat Ağacına” yüklediği ortak anlam “edebi canlılık ve hayat kaynağı, tanrısal birlik” temel vasfı etrafında yoğunlaşmaktadır.
Çeşitli Kültürlerde Hayat Ağacı Kavramı
İnsanoğlunun tarihinde ilk “Hayat Ağacı” tasvirlerine, Hitit ve Asur mühürlerinde rastlanılmaktadır. Aşağı Mezopotamya toplumlarının günlük hayatında kullanılan bu ağaç tasvirlerinin en eskileri MÖ. 3.bin yılla kadar tarihlenebilmektedir. Bundan öncesinde ise özellikle geç Taş Devri toplumlarında ağaç olmasa da bir “Hayat Bitkisi” kavramının mevcut olduğu görülmektedir. Çatalhöyük’te yapılan kazılarda bulunan, MÖ. 6.bin yılla tarihlenen ana tanrıça figürünün göbeğinde çoğalma ve bereketi simgeleyen bir bitki yeşermektedir.
Öte yandan Türk kültüründe “Hayat Ağacı”, dünyanın yaratılışından beri mevcut olan, dünyanın merkezinden, göğün yedi kat üzerine kadar uzanan, yer ile gök arasında ruhsal bağlantıyı sağlayan kutsal bir ağaç olarak temsil edilmektedir. Hayat Ağacının Türk kültüründeki bir diğer önemli tasviri ise türeme ile ilişkilendirilmesidir. İnsanın yaratılışı genelde bir boy yada kahramanın kutsal ağacın içerisinden çıkması ile anlatılır.
Eski Türkler’in kültüründe kutup yıldızının önemli bir yeri vardır. Türk Milleti, doğal olarak Tanrıyı kendi yaşamına uygun olarak anlatır. Buna göre Kutup Yıldızı, Hayat Ağacının en üst yaprağında bulunan bir meyvedir. Bu meyve ve ağaç Tanrısal alem ile dünyamızı birbirine bağlar ve nasıl Türkler atlarını bir kazığa bağlıyorsa, Tanrı’da atını “Demir Kazık” olarak bilinen bu ağaca bağlar.
İslam, Hristiyan ve Musevi metinlerinde ise “Hayat Ağacı”nın Cennet Bahçelerin ’de yasaklı meyvenin yetiştiği ulu ağaç olarak formüle edildiğini görüyoruz. Her ne kadar Kuran’da bu ağaca özel bir isim verilmemiş olsa da, Tevrat’ta bu ağaçtan “Hayat Ağacı” olarak bahsedilmektedir. İslam’da Cennet’teki Tuba Ağacı ’da, hayat ağacına benzer bir form ile ortaya çıkar. Bu konuda çeşitli tefsir bilginlerinin farklı görüşleri vardır. Bunlardan biri olan Fahrettin Razi’nin tefsirinde Tuba’nın Cennet’te Allah’ın kendi eliyle dikilmiş bir ağaç olduğu, dallarının Cennet’in duvarlarının ardından dahi görüldüğü ve kökünün Hz. Muhammed’in evinde olduğu belirtilmektedir. Hz. Muhammed’in kendisi tarafından söylendiği rivayet edilen deyişlere göre, ağacın Peygamber’in evinde bulunan gövdesinden her müminin evine bir dal uzanır. Böylece ümmet ve peygamber arasında ruhani bir bağ kurulmuş olur. Bu tasvir aminist ve şaman kaynaklarda bahsedilen Dünya’daki tüm varlıkları ruhsal olarak birleştiren ve evrensel dengeyi sağlayan ulu ağaç kavramı ile paralellik göstermektedir.
Hayat Ağacı’nın Sanattaki Yeri
İnsanlar tarafından binlerce yıldır yeraltı (ölüler dünyası), yeryüzü (maddesel dünya) ve gökyüzü (tanrı katının) arasındaki bağ olarak tasavvur edilen “Hayat Ağacı”, bu özelliği nedeniyle sayısız sanat eserine ilham vermiştir.
Özellikle eski ikonografilerde “Hayat Ağacı”, Tanrı’nın evi olarak sembolize edilmektedir. Tanrı buradan çıkarak etrafındakilere yiyecek ve içecek sunmaktadır. Sümer ve Asur bina süslemelerinde ise bir tapınma öğesi olarak ön plana çıkmaktadır.
Bu kutsal varlıklardan en sıklıkla rastlanılanlarından biri ağaçtır. Dünya üzerinde yaşayan en ilkel toplumlardan, semavi dinleri inşa eden ileri medeniyetlere kadar, toplumlar ağaçlara çok zengin anlamlar yüklenmiş ve onlarla ilgili çok sayıda mit ve efsane üretmişilerdir. Sosyal antropologlar, ağaç sembolünün insanlık tarafından bu kadar sıklıkla kullanılmasının ağacın görünüşünden kaynaklandığına inanmaktadır. Ağaçta, yaşayan her insan gibi hep yukarı, göğe doğru çıkarak boy atmaya çalışmakta, meyvelerini vereceği bir başa ulaşma amacı gütmektedir. Buna bağlı olarak, ağaç üzerine, ölümsüzlük, şans, bereket, sağlık ve hastalıktan kurtulmak gibi anlamlar yüklenmektedir.
Mitolojik kaynaklarda, “dünya ağacı”, “evren ağacı” gibi çeşitli isimlerle de anılan kutsal ve bütünleştirici ağaç sembolünün, en yoğun kullanılan tasviri ile “hayat ağacı” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu ağaç, bazı inançlarda dünyanın merkezinde yer alan ve üzerinde yaşayan bütün canlıları birleştiren bir kutsal ağaç olarak ortaya çıkarken, semavi dinler Hayat Ağacı’nı Cennet Bahçelerinde tasvir etmektedir.
Her toplumunun Hayat Ağacını tasvir etme biçimi kendi yaşam alanı ve ihtiyaçlarına göre değişmesine rağmen, hepsinin “Hayat Ağacına” yüklediği ortak anlam “edebi canlılık ve hayat kaynağı, tanrısal birlik” temel vasfı etrafında yoğunlaşmaktadır.
Çeşitli Kültürlerde Hayat Ağacı Kavramı
İnsanoğlunun tarihinde ilk “Hayat Ağacı” tasvirlerine, Hitit ve Asur mühürlerinde rastlanılmaktadır. Aşağı Mezopotamya toplumlarının günlük hayatında kullanılan bu ağaç tasvirlerinin en eskileri MÖ. 3.bin yılla kadar tarihlenebilmektedir. Bundan öncesinde ise özellikle geç Taş Devri toplumlarında ağaç olmasa da bir “Hayat Bitkisi” kavramının mevcut olduğu görülmektedir. Çatalhöyük’te yapılan kazılarda bulunan, MÖ. 6.bin yılla tarihlenen ana tanrıça figürünün göbeğinde çoğalma ve bereketi simgeleyen bir bitki yeşermektedir.
Öte yandan Türk kültüründe “Hayat Ağacı”, dünyanın yaratılışından beri mevcut olan, dünyanın merkezinden, göğün yedi kat üzerine kadar uzanan, yer ile gök arasında ruhsal bağlantıyı sağlayan kutsal bir ağaç olarak temsil edilmektedir. Hayat Ağacının Türk kültüründeki bir diğer önemli tasviri ise türeme ile ilişkilendirilmesidir. İnsanın yaratılışı genelde bir boy yada kahramanın kutsal ağacın içerisinden çıkması ile anlatılır.
Eski Türkler’in kültüründe kutup yıldızının önemli bir yeri vardır. Türk Milleti, doğal olarak Tanrıyı kendi yaşamına uygun olarak anlatır. Buna göre Kutup Yıldızı, Hayat Ağacının en üst yaprağında bulunan bir meyvedir. Bu meyve ve ağaç Tanrısal alem ile dünyamızı birbirine bağlar ve nasıl Türkler atlarını bir kazığa bağlıyorsa, Tanrı’da atını “Demir Kazık” olarak bilinen bu ağaca bağlar.
İslam, Hristiyan ve Musevi metinlerinde ise “Hayat Ağacı”nın Cennet Bahçelerin ’de yasaklı meyvenin yetiştiği ulu ağaç olarak formüle edildiğini görüyoruz. Her ne kadar Kuran’da bu ağaca özel bir isim verilmemiş olsa da, Tevrat’ta bu ağaçtan “Hayat Ağacı” olarak bahsedilmektedir. İslam’da Cennet’teki Tuba Ağacı ’da, hayat ağacına benzer bir form ile ortaya çıkar. Bu konuda çeşitli tefsir bilginlerinin farklı görüşleri vardır. Bunlardan biri olan Fahrettin Razi’nin tefsirinde Tuba’nın Cennet’te Allah’ın kendi eliyle dikilmiş bir ağaç olduğu, dallarının Cennet’in duvarlarının ardından dahi görüldüğü ve kökünün Hz. Muhammed’in evinde olduğu belirtilmektedir. Hz. Muhammed’in kendisi tarafından söylendiği rivayet edilen deyişlere göre, ağacın Peygamber’in evinde bulunan gövdesinden her müminin evine bir dal uzanır. Böylece ümmet ve peygamber arasında ruhani bir bağ kurulmuş olur. Bu tasvir aminist ve şaman kaynaklarda bahsedilen Dünya’daki tüm varlıkları ruhsal olarak birleştiren ve evrensel dengeyi sağlayan ulu ağaç kavramı ile paralellik göstermektedir.
Hayat Ağacı’nın Sanattaki Yeri
İnsanlar tarafından binlerce yıldır yeraltı (ölüler dünyası), yeryüzü (maddesel dünya) ve gökyüzü (tanrı katının) arasındaki bağ olarak tasavvur edilen “Hayat Ağacı”, bu özelliği nedeniyle sayısız sanat eserine ilham vermiştir.
Özellikle eski ikonografilerde “Hayat Ağacı”, Tanrı’nın evi olarak sembolize edilmektedir. Tanrı buradan çıkarak etrafındakilere yiyecek ve içecek sunmaktadır. Sümer ve Asur bina süslemelerinde ise bir tapınma öğesi olarak ön plana çıkmaktadır.