PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Paranın Satın Alamadığı Devrimci: Robespierre



zAMBakk
01.Ağustos.2018, 03:43
Çocukluğu ve Olgunlaşma Süreci
Maximilien Robespierre. Arraslı ve burjuva kökenli bir ailenin çocuğu olarak 6 Mayıs 1758 tarihinde dünyaya geldi. Onun doğduğu yıl, Damiens adlı biri XV.Louis’yi bir bıçakla yaralamıştı ve sofu takımı bunu fırsat bilip Diderot’un “Ansiklopedisi”ni yasaklatmıştı; Rousseau, “d’Alembert’e Mektup”unu yayımlıyordu, Voltaire de “Örfler Üstüne Deneme”yi çıkarmıştı. Maximilien, kendisini siyasi karmaşanın ve daha sonra takipçisi olacağı Fransız Aydınlaması’nın içinde bulmuştu. 1764 yılında annesi, 1777’de ise arkasında koca bir borç bırakan babası hayatını kaybetmişti. Maximilien, artık evin babası konumundaydı. Çocukluk sevincinden mahrum büyüyen Robespierre’in tek sıkıntısı bu değildi. Öte yandan, onurunu da incitiyordu yoksulluğu. Geliri, Arras’taki manastırın lütfettiği yıllık 450 lira ile sınırlıydı. Bu durumda, tek bir elbise ve yırtık pabuçlarla dolaşmasına, dışarıya çıkıp gezmesini engelleyen yığınla şeyin eksik oluşuna şaşırılabilir mi? En büyük öğretmeni, hiç kuşkusuz yaşamın kendisiydi. Ezilenlerin yanında olan çetin bir avukattı Robespierre. Zeki, cesur ve daima halkın yanında olması kendisine şöhret kazandırmış ve Paris’te yaşam sürmesini sağlamıştı. Jean Jacques Rousseau’nun fikirlerini benimsemiş olması duruşunu tamamen etkilemiştir. Fikir dünyasının merkezine erdemi koymuş ve yaşamını bu şekilde sürdürmüştür. Katıldığı davalardan neredeyse hiç para kazanamaz çünkü bunların çoğu haksızlığa uğrayan yoksulları savunmak içindir. Para kazanamamasına karşılık çok büyük başka bir kazancı olur, halkının sevgisi. Bu, öyle bir sevgidir ki uğruna eğlenceler düzenlenir, şiirler, marşlar okunur ve kendisine “Satın Alınamaz” adı verilir. O, kendisine gösterilen bu sevgi gösterilerini asla unutmayacak ve halkı için daha da sıkı çalışacaktır.

Fransa’da büyük bir kriz vardı. Halk açtı, ordu yeniliyordu, Kral ise ailesiyle birlikte sefa sürmeye devam ediyordu. Böyle bir ülkede, bir şeyler yapmalı diyen Jakobenler Kulübü’ne üye olmuştu ve devrimin habercisi olan olayların merkezinde yer alıp kendisini Fransız Devrimi ile eş değer konuma getirecekti. Çünkü, devrimle özdeşleşmiş bir kişidir o. Fransız Devrimi demek, bir yerde Robespierre demektir. Devrim’in doruğuna çıkışı, Jakobenlerin bu ünlü lideriyle beraber oldu; onun düşüşüyle de çoğu şey noktalandı bir yerde. Ancak, öyle de olsa, Devrim’in geleceğe yolladığı mesajda onun payı büyük. Robespierre’i çıkarınız, çağdaş düşüncenin kimi önemli noktaları karanlıkta kalır.

Siyasi Yaşamı
Takvimler 14 Temmuz 1789′u gösterdiğinde burjuva sınıfı, hâkim aristokrat sınıfın baskısı altındaki halkı da yanına alarak Bastille Hapishanesi’ni bastı. Ellerinde tüfek, tırpan ve küreklerle binlerce Fransız, Bastille’e yürüdü. Baskın sırasında hapishanede 7 düşünce suçlusu bulunmasına rağmen, Bastille Kalesi/Hapishanesi monarşiyi, Orta Çağ’ı ve krallığın mutlak otoritesini sembolize ettiği için kritik bir noktadaydı. Bu olay Fransız Devrimi’nin de başlangıcı olacaktı.
Aynı yıl Robespierre, Kurucu Mecliste boy göstermeye başlamış ve kısa sürede gazetelerde adında bahsettirmişti. Son derece radikal olan (ki günümüz siyasetinde “Jakoben” terimi aynı zamanda sert, radikal, kararlı vb. anlamlarda kullanılır) Robespierre “Burjuva Siyaseti” olarak bilinen (günümüz meclisi en büyük örneğidir) kimin eli kimin cebinde belli olmayan, halk adına yapıldığı söylenen fakat halk dışında herkesin işine yarayan kanunların, tekliflerin olduğu bir siyaset biçimine tamamen karşıdır. Devrimin sonuna geldikçe Robespierre’in kendisine hedef koyduğu “halkın refahı ve özgürlüğü” uğruna verdiği radikal mücadelesi, bir zamanlar yanında olup artık halk için mücadele etmekten sıkılan ve monarşiye karşı ılımlılaşan arkadaşlarını dahi rahatsız etmiştir. Dönemin siyasi birikimi sonucu kendisi sadece ütopik düşüncelere sahipti. Robespierre, sınıflar arası eşitsizliği görmüştü. Hatta Burjuvazi hâkim sınıf olmadan ona karşı olunması gerektiğini çekinmeden söylüyordu: “İç tehlikeler burjuvalardan geliyor, burjuvaları yenmek için halkla birleşmek gerek.” En büyük şanssızlığı ise daha sonra somutlaşacak olan ve kendisinin dahi ismini bilmediği “sosyalizm” olacaktı. Hiç kuşkusuz sağlam bir sosyalistti Robespierre fakat onun döneminde sosyalizm yoktu. Kendisi, daha sonra Marx-Lenin ikilisi tarafından yerine oturtulacak yapı taşlarından biri olacaktı sosyalizmin.

Robespierre, özellikle “Terör Dönemi” olarak adlandırılan dönem üzerinden ve yine özellikle sağ görüş tarafından eleştirilmektedir. Fransız Devrimi’nde, özellikle Terör Dönemi sürecinde on binlerce insanın giyotinden geçirildiği doğrudur. Bu insanların tek suçu vardı, Monarşi destekçisi yani karşı devrimci olması. Öte yandan Fransız Devrimi araştırıldığında, dönemin Kralı XVI. Louis ve Kraliçesi Marie Antoinette’in “yazık oldu, garibanlar, mazlumlar” vb. söylemleriyle karşılaşmak çok kolaydır. Sanki Fransız halkı açlıktan ölürken sırf devrime karşı isyan etsinler diye unları gizli depolarda tutan ve buna benzer birçok insanlık dışı davranış sergileyen onlar değilmiş gibi. Bunu fark eden ve artık çağrıları karşılık bulmayan Fransız Devrimcileri, Kral ve eşini de giyotine göndermiştir. Bu sürecin neden haklı olduğunu Robespierre’den dinleyelim. “İlkem şu olmuştur hep: Özgürlük yoluna atılmış bir halk, tertipçiler karşısında amansız olmalıdır. Böyle bir durumda zayıflık zalimdir, bağışlamak barbarlık. Özgürlüğün düşmanlarını terörle dizginleyiniz. İşte, Cumhuriyet’in kurucuları olmaya o zaman hak kazanırsınız.”

Ne var ki insanlık tarihi açısından son derece önemli bu süreç, aristokrasiyi alt eden fakat halkın iktidarına karşı gelen burjuvaların komploları sonucu Robespierre’de giyotine giderek hayatı son bulacaktı. Son bulan sadece Robespierre değil aynı zamanda Fransız Devrimi’ydi.

Robespierre’den:
Adalet, insanlık ve özgürlük aşkı, başka tutkular gibi tutkudur. O ağır bastığında, her şey feda edilir uğrunda!

Uyanmazsak, özgürlük gidecek elimizden.

Halkı hiçe sayan bütün anayasalar, insanlığa karşı girişilen komplolardan başka bir şey değildir.

Toplumda ki kötülükler, hiçbir zaman halktan gelmez, hükümetten gelir. Başka türlü nasıl olabilir? Halkın yararı, kamunun yararıdır.

Zulme karşı halkın savaşını yapalım, halka karşı sarayın, zadeganın, entrikacıların ve borsa oyuncularının savaşını değil!