Amazonia
15.Ağustos.2018, 01:03
GERÇEK VE SAHTE MÂNEVİ EĞİTİCİLER
Bir inisiyatik organizasyona tamamen bağlanmak olan ve bir mânevi etkinin iletilmesini gerektiren tam anlamıyla inisiyasyon ile önceleri sadece bilkuvve olarak var olan bir inisiyasyonu fiilî hâle geçirmek için, sonradan kullanılacak olan imkânlar doğal olarak, her durumda, zorunlu önsel bağlanmayla bağıntılı olan bir etkinliğe sahip olan imkânlar arasında yapılması gereken ayrımın sık sık üzerinde durduk.
Varlığın manevi gelişimini oluşturacak olan "içsel çalışma"ya dışarıdan yapılmış birer yardım olan (ve, tabî ki, hiçbir zaman bir içsel çalışmanın yerini tutmayan) bu imkânlar bütünlüklerinde, -en geniş anlamında alınıp ve öğretisel düzeydeki bazı verilerle sınırlandırılmayıp, yaptığı çalışmada (hangi derecede olursa olsun) bit manevi tahakkuka ulaşmasında inisiyeye rehberlik edecek nitelikte olan herşey onun bağlamına dahil edilerek- "inisiyatik eğitim" deyimiyle ifade edilebilirler.
Özellikle çağımızda en zor olan, kuşkusuz, bir inisiyatik bağlanma elde etmek değildir. Fakat nitelikli, yani -onların dışında hareket ettiğinde en yetkin Üstadın bile hiçbir fiilî sonuç alamayacağının belli bir şey olduğu- kendi özel yeteneklerine uygun olan tüm imkânları kullanarak, manevi rehber işlevini gerçekten yerine getirebilecek olan bir eğitici bulmaktır.
Böyle bir eğitici bulunmadığında, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, inisiyasyon -uygun tören (ya da, ibadet) ile manevi etki gerçekten nakledilmiş olduğunda kuşkusuz geçerli olmakla birlikte, çok ender istisnaların dışında hep sadece bilkuvve olarak kalır. Güçlüğü daha da artıran, bu rolü oynamak için gerekli hiçbir niteliğe sahip olmayıp da, manevi rehber olmak iddiasında olanların sayısının hiçbir zaman günümüzde olduğu kadar fazla olmamış olmasıdır.
Bunun yol açtığı tehlike bu kişilerin çok güçlü ve az ya da çok anormal bir psişik yapıya sahip olmaları -ki, kuşkusuz bu durum manevi gelişme açısından hiçbir şey kanıtlamaz ve hatta daha çok olumsuz bir göstergedir- oranında daha fazladır. Bu hususta gerekli ayrımları yapmak için yeterli bilgiye sahip olmayanları bu konuda uyarmak gerekir.
Dolayısıyla, ancak kendilerine meyil gösterecek olanları -ve bunun sonucunda sadece zaman yitirmekle kalırlarsa kendilerini mutlu saymaları gereken kişileri- yanlış yola saptırabilen bu sahte eğiticilere karşı elden geldiğince temkinli olmak gerekir, ister zamanımızda pek çok rastlanıldığı üzere basit aldatıcı üfürükçüler olsunlar, ister kendilerinde bu tür yetenek olduğuna kendileri de inanmış olsunlar, sonuçta bunların bir şey ifade etmeyeceği açıktır.
Hatta, bir anlamda, az ya da çok samimi olanları (zira bu hususta birtakım dereceler söz konusudur) bu bilinçsizlikleri nedeniyle, daha da tehlikelidirler. Çağdaşlarımızda maalesef çok yaygın olarak görülen ve defalarca değinmiş olduğumuz bir husus olan psişik olan ile manevi olanın birbirine karıştırılmasının en kötü yanılgılara yol açabildiğini eklemeye gerek bile yoktur. Buna sözde "güç"ler ve, az ya da çok olağanüstü "olay"ların cazibesi eklendiğinde, ki bunlar hemen hemen daima eklenir, bazı sahte eğiticilerin başarılı olmalarının nedeni anlaşılır.
Ancak, bunların, hepsinin değilse bile çoğunun kolayca tanınmasını sağlayan bir nitelikleri vardır ve bu, sonuçta, inisiyasyona ilişkin olarak değişmez biçimde hep söylemiş olduklarımızdan doğrudan doğruya ve kaçınılmaz biçimde çıkan bir şey olmakla birlikte, az ya da çok kuşkulu olan çeşitli kişiler hakkında bize son zamanlarda yöneltilmiş olan sorular nedeniyle bunu daha bir belirginlikle yine açıklamanın yararsız olmayacağı kanaatindeyiz.
Belirli bir tradisyonel tarza bağlı olmadan ya da bu tarzların oluşturdukları kurallara uymadan, kendini bir manevi eğitici gibi gösteren kişi, kendine atfetmiş olduğu niteliğe gerçekten sahip olamaz. O, duruma göre âdi bir düzmeci ya da inisiyasyonun gerçek niteliklerini bilmeyen bir "gafil" olabilir ve birinciden çok bu ikinci durumda çoğu kez, kesinlikle, o kişi belki de kendisinin bile bilmediği bir şeye hizmet etmektedir.
Etkinliğin bir ilk koşulu olarak, düzenli bir organizasyona bağlı olmak gerekliliğini bir yana bırakarak, herkese ve hatta inanmayanlara bile inisiyatik nitelikte bir eğitim verdiğini öne süren (ki, bu durum öncekiyle biraz benzeşir) ya da tradisyonel olarak bilinen inisiyasyonlardan herhangi birine uymayan yöntemlerle etkinlikte bulunan herkes için bunun böyle olduğunu söyleyeceğiz. Bu birkaç hususa dikkat edilip ciddi olarak üzerlerinde durulursa, "sahte inisiyasyon" yaratıcılarının maskeleri —bunlar hangi şekle bürünmüş olurlarsa olsunlar— hemen düşer.
Bir de, gerçek olmakla birlikte, sapmış ve tradisyonel hak mezheplere uygunluğunu yitirmiş olan inisiyasyonların temsilcilerinden gelebilecek tehlikeler söz konusudur. Fakat, kuşkusuz bu, en azından batı aleminde çok daha az rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla, bu koşullarda bununla uğraşmak çok daha az acil olan bir konudur.
Kaldı ki, en azından, böyle inisiyasyonlara bağlı olan "eğitici"lerin genelde sözünü etmiş olduklarımızla ortak bir yönleri olarak, her fırsatta ve hiçbir geçerli neden bulunmadan (zira, onları olağan bir amaçlarını oluşturan, öğrencilerini bu yolla cezbetmeyi ya da elde tutmayı geçerli bir neden olarak kabul edemeyiz) psişik "iktidar"larını ortaya koymak ve bu düzeyden yetilerin aşırı ve az ya da çok düzensiz biçimde geliştirilmelerine ağırlık vermek —ki, bu durum tüm gerçek manevi gelişimlerin her zaman aleyhinedir— alışkanlıklarının olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, gerçek manevi eğiticilere gelince, bunlar ile sahte eğiticilerin arasındaki belirtmiş olduğumuz hususlara ilişkin farklılık, bunların tam olmasa da (zira, bu sözünü etmiş olduğumuz koşullar gerekli olmakla birlikte yeterli olmayabilirler) büyük ölçüde kesinlikle ayrımlanabilmelerinde yardımcı olur.
Ancak, burada yine bazı yanlış fikirleri yok etmek için bir vurgulama daha yapmak uygun düşer. Çoğunun zannettiğinin tersine, bir kişinin bu rolü belirli sınırlar içinde yerine getirmeye elverişli olması için, o kişinin kendisinin de tam bir manevi gelişmeye ulaşmış olması her zaman gerekli değildir. Aslında, açıktır ki, bir öğrenciye, onun inisiyatik kariyerinin ilk aşamalarında, geçerli bir biçimde rehberlik edebilmek için bundan daha azı da yeterlidir.
Tabiî ki, bu öğrenci, onun artık rehberlik edemeyeceği bir noktaya ulaştığında, eğitici onun için artık hiçbir şey yapamayacağını söylemekte ve onu -çalışmasını en uygun koşullarda sürdürebilmesi için- mümkünse kendi Üstadına ya da tanıdığı kendinden yetkin olan başka bir eğiticiye göndermekte tereddüt etmez. Durum böyle olduğunda, sonuçta, öğrencinin ilk eğiticisinin manevi düzeyini aşmasında anormal olan hiçbir şey yoktur.
Zaten o kişi şayet gerçekten olması gerektiği gibi biri ise, öğrencisinin bu düzeye ulaşmasına katkıda bulunmuş olmaktan ancak onur duyabilir. Aslında, kişisel kıskançlıklar ve rekabetlerin gerçek ini-siyasyon alanında hiçbir yeri yoktur, oysa sahte eğiticiler söz konusu olduğunda böyle durumlara hemen hemen daima rastlanılır.
Sadece gerçek mânevi Üstadların değil, inisiyasyonun ne olduğu konusunda biraz bilgiye sahip olan herkesin de teşhir etmeleri ve mücadele etmeleri gerekenler böyle kişilerdir.
İnisiyatik Bağlanma Üzerine
yazan René Guénon
Çağdaşlarımızın —en azından Batı'dakilerin— çoğunluğunun anlamakta güçlük çeker göründükleri ve dolayısıyla hemen hemen sürekli olarak tekrar değinmek gereken şeyler vardır. Bunlar çoğunlukla gerek genel olarak tradisyonel bakış açısıyla, gerekse daha özellikle ezoterik ve inisiyatik bakış açısıyla ilişkili olan her şeyin bir tür temelinde yer almakla birlikte, normalde, daha çok, basit (ya da ilksel —elementaire— ) olduğunun kabul edilmesi gereken bir düzeyde olan şeylerdendir.
Örneğin, törenlerin (ya da, kudsiyetle ilişkili usul ve yolların— ÇN.) rolü ve etkinliği konusu da böyledir. Bununla çok yakından ilişkiselliği nedeniyle, inisiyatik bağlanmanın gerekliliği konusu da, en azından kısmen, aynı durumda görünmektedir. Gerçekte, inisiyasyonun temelde belirli bir mânevi etkinin naklini içerdiği ve bu naklin ancak, işlevi herşeyden önce söz konusu etkiyi muhafaza etmek ve iletmek olan bir örgenleşmenin uyguladığı bir usul (ya da izlediği bir yol) vasıtasıyla mümkün olabileceği kavranıldığında artık hiçbir güçlük kalmaz gibi görünmektedir, iletim ve bağlanma, sonuçta, bir ve aynı şeyin, inisiyatik "zincir"in aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya doğru alınmasıyla ilişkili olan, iki ters yönüdür.
Ancak, böyle bir bağlanma içinde olan bazıları için bile güçlüğün söz konusu olduğunu daha önce gördük; bu daha şaşırtıcı gelebilir, fakat, kuşkusuz, bunda, bu kişilerin ilişkili oldukları ergenleşmelerin mâruz kaldıkları "nazariyatçılık" ile gerçek işlevlerinde oluşan zayıflamanın bir sonucunu görmek gerekir. Zira, açıktır ki, yalnızca bu "nazari" bakış açısında kalan için, söz etmiş olduğumuz düzeydeki konular ve tüm özgün "teknik" hususlar ancak çok dolaylı ve uzak bir perspektifte yer alırlar ve bu nedenle de, bunların —temel nitelikteki—önemleri az ya da çok bilinmeyebilir.
Yine, bu durumun fiili inisiyasyon ile bilkuvve inisiyasyon arasındaki mesafeyi ölçmeyi mümkün kılabileceği söylenebilir; kuşkusuz, bundan birincinin ihmal edilebilceği anlamı çıkmaz, durum bunun tersidir, zira özgün anlamında inisiyasyon, yani gerekli "başlangıç" (initium) odur ve o, tüm daha sonraki gelişmeleri sağlayıcı imkânları kendisiyle birlikte getirir; fakat, mevcut şartlarda, bu bilkuvve inisiyasyon ile en küçük bir tahakkuk başlangıcı arasında her zamankinden daha fazla mesafe bulunduğunu iyi anlamak gerekir.
Her ne olursa olsun, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini yeterince açıklamış bulunuyoruz Ancak, bu konuda bize yöneltilmiş olan bir kaç sorunun daha var olması nedeniyle, bu ifade etmiş olduklarımıza bir kaç tamamlayıcı hususu daha eklemekte yarar görüyoruz.
Öncelikle, (bir din, vd.,ye sonradan giren) bir dönmenin manevi etkileri aldığı anda bile hiçbir manevi etki hissetmemesinin bazılarında oluşturacağı düşünceleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor; aslını söylemek gerekirse, bu durum, yine bir manevi etkinin iletildiği ve en azından genelde, söz konusu durumdakinden daha fazla hissedilmediği, ancak bunun o etkinin gerçekten var olmasını ve onu almış olanlarda, o olmaksızın oluşamayacak olan, bazı tutumların ortaya çıkmasını sağlamasını engellemediği, papazlık aşaması törenleri örneği, egzotik (zahirî) düzeydeki törenlerdekiyle tamamen kıyaslanabilirdir.
Fakat, inisiyatik düzey açısından konuyu daha derinlemesine ele almamız gerekiyor: dönmenin kendisine iletilen etkiyi hissetmesi bir tür çelişki oluştururdu, zira o, bu bağlamda, ve tanım itibarıyla da daha henüz salt bilkuvve ve "gelişmemiş" durumdadır, oysa etkiyi hissetmek kapasitesi, tersine, belirli bir gelişmişlik ya da işleyiş kazanmışlık derecesini zorunlu olarak gerektirir; ve bu nedenledir ki, az önce bilkuvve inisiyasyonun başlangıç oluşturuculuğundan söz ettik. Yalnız, egzoterik (zahirî) alanda, sonuçta, alınan etkinin dolaylı olarak ve etkisel sonuçlarıyla dahi, bilinç düzeyine hiç çıkmamasında hiçbir uygunsuzluk yoktur; buna karşın, inisiyasyonda durumun tamamen farklı olması gerekir, ve İnisiyenin tamamladığı içsel çalışmadan sonra bu etkinin içsel olarak hissedilmesi gerekir, ki bu da kesinlikle herhangi bir derecede fiili inisiyasyona geçişi belirtir.
Normalde, ve şayet inisiyasyon ondan beklenmekte haklı olunan sonuçlan veriyor ise, olması gereken budur; ancak, gerçekte, çoğu durumda inisiyasyonun hep bilkuvve olarak kaldığı Doğrudur, yani söz ettiğimiz etkisel sonuçlar sürekli olarak gizil halde kalırlar; ancak, bu durum inisiyatik açıdan, bazı yetersizliklerden kaynaklanan, bir anomalidir (ya da, bir aykırılıktır), burada gerek inisiyenin yeterli niteliklere sahip olmaması, yani, —dışarıdan hiçbir katkıda bulunulamayacak olan— kendi yapısındaki imkânların kısıtlı olması, gerekse de bazı örgenleşmelerin yeterince gelişmemişlikleri ya da —gerekli asgari niteliklere sahip olanlara bilkuvve inisiyasyonu her zaman verebilirken, yani manevi etkinin ilk iletimini yapabilirken— fiili inisiyasyona ulaşmayı sağlayabilecek yeterli desteği artık veremez hale gelmelerine ve hatta, buna ulaşmaya yetenekli olanlara, böyle bir şeyin var olabileceği düşüncesini bile veremez hale gelmelerine yol açan dejenereleşmişlikleri söz konusu olabilir.
Yine, konunun başka bir yönüne geçmeden önce, sırası gelmişken şunu da belirtelim ki, bu iletimin, daha önce özellikle belirttiğimiz gibi, "büyü" ile kesinlikle hiçbir ilişkisi yoktur ve olamaz, zira burada temelde söz konusu olan bir manevi etkidir, oysa büyüsel düzeye dahil olan her şey tamamıyla yalnızca psişik etkilerin kullanımıyla ilişkilidir.
Manevi etkiye, ikincil (ya da yan etki) olarak, bazı psişik etkilerin eşlik ettiği vâki olsa bile, bu hiçbir şeyi değiştirmez, zira bu, sonuçta tamamen kazai olan ve çeşitli gerçeklik düzeyleri arasında birbirini tutmanın kaçınılmaz olarak daima mümkün olmasından kaynaklanan bir durumdur. Her halükârda, yalnızca manevi etkiyle ilişkili olan ve inisiyatik olması açısından, bunun dışında hiçbir var olma nedeni olmayan inisiyatik yol (ya da usul, yöntem) ne bu psişik etkiler üzerinde, ne de bunlar vasıtasıyla işler. Kaldı ki, egzoterik (zahirî) alanda da, dinsel usuller açısından da bu böyledir; ve bu da, bunlarda, bir kez daha belirteceğimiz üzere, manevi alan ile ilişkili olan her şeye tamamen yabancı olup, sadece, tamamen bayağı ve hatta çok aşağı düzeyden, ikincil bir tradisyonel bilim olan; büyü ile ortak olan hiçbir şeyin bulunmaması için kesinlikle yeterlidir.
Şimdi bize en önemlisi olarak görünen ve konunun temeliyle daha yakından ilişkili olan noktaya gelebiliriz; bu bağlamda şöyle bir görüş öne sürülebilir: hiçbir şey llke'den ayrımlanamaz, zira ondan ayrımlanabilen bir şeyin ne herhangi bir gerçek varoluşu ne de, en aşağı düzeyden bile, herhangi bir gerçekliği olabilir. Dolayısıyla, gerçekleştirilme vasıtaları neler olursa olsun, sonuçta, sadece —kopmuş olan bir bağın tekrar kurulmasını sağlayabilecek biçimde— Ilke'nin kendisine olan bir bağlanma olarak kabul edilemeyecek olan bir bağlanmadan nasıl söz edilebilir?
Bu tür bir sorunun, yine bazılarınca sorulan şu soruya yeterince benzediği fark edilebilir: Kurtuluşa ulaşmak için çaba sarf etmeye ne gerek var, değil mi ki, "Bizatihi varlık" (Atma) değişmez, hep aynı kalır ve hiçbir şey tarafından hiçbir biçimde etkilenmez ya da değiştirilemez? Bu tür sorular yöneltenler, böylece, konulara salt kuramsal bakış açısından baktıklarını gösteriyorlar, ki bu da onların konuların sadece bir yanını gördüklerini ya da, bir anlamda birbirini tamamlamakla birlikte, aslında birbirinden açıkça ayrı olan iki bakış açısını, yani ilkesel bakış açısı ile tezahür etmiş varlıklarla ilişkili bakış açısını birbirine karıştırdıklarını ortaya koyuyor.
Kuşkusuz, salt metafizik açıdan yalnızca ilkesel yön dikkate alınarak tüm geri kalan, bir tür, kenara atılabilir. Fakat, özgün inisiyatik bakış açısı, tersine, mevcudatın —aşılmalarını amaçladığı— koşullarından, ve özellikle, içinde bulundukları halleriyle, beşeri bireylerden hareket etmek zorundadır; dolayısıyla, zorunlu olarak, ve onu saf metafizik bakış açısına kıyasla karakterize eden temel nitelik olarak, bir gerçek hali ele almak ve bunu ilkesel düzene herhangi bir biçimde tekrar bağlamak durumundadır. Bu noktaya tamamen açıklık kazandırmak için şunu belirteceğiz: ilkede hiçbir şeyin değişime uğramasının asla söz konusu olmayacağı açıktır; dolayısıyla, kurtulacak olan hiçbir biçimde "Bizatihi Varlık" olmayıp —zira, o asla koşullanmamıştır, -hiçbir sınırlamaya tâbi değildir— "Ben"dir (Moi) ve, bu kurtuluşa ancak ona kendisinin "Bizatihi Varlık" tan ayrı olduğu zannını veren yanılgının bertaraf edilmesiyle ulaşacaktır; yine, tekrar kurulması gereken, gerçekte, ilke ile olan bağ değildir, çünkü o daima vardır ve varlığının sona ermesi de mümkün değildir. Fakat tezahür etmiş olan varlıkta bu bağın gerçek bir bilincinin oluşturulmasıdır; ve beşeriyetin bugün içinde bulunduğu koşullarda bunu gerçekleştirmek için inisiyasyonun sunduğunun dışında başka hiçbir imkan yoktur.
Dolayısıyla, inisiyatik bağlanmanın gerekliliğinin bir ilkesel gereklilik değil —bu durumda onun kadar önemli olan ve bu nedenle hareket noktası olarak almak zorunda olduğumuz— bir zuhurat gerekliliği olduğu anlaşılabilir.
Oysa, kadim çağların insanları için inisiyasyon gereksiz ve hatta kabul edilemezdi, zira, ilkeye yakınlıkları nedeniyle, onlarda mânevi gelişme, tüm dereceleriyle, tümüyle doğal bir biçimde ve kendiliğinden oluyordu; fakat, sonraları "düşüş"ün oluşmasından itibaren kozmik tezahürün kaçınılmaz vetiresi uyarınca, halen içinde bulunduğumuz devrenin koşullan o zamankilerden tamamen farklı hale gelmiştir ve bu nedenle, kadim zamanlardaki imkanların tekrar oluşturulması inisiyasyonun önde gelen amaçlarındandır.
Dolayısıyla, bu koşullan gerçekteoldukları şekilleriyle dikkate alaraktır ki, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini kabul etmek durumundayız, yoksa, hiç kısıtlamasız biçimde, genel olarak ve her çağ için -hele de her dünya için- değil. Bu bağlamda, canlı varlıkların kendiliklerinden ve ana-babasız olarak doğabilmeleri konusunda daha önce başka yerde söz etmiş olduklarımıza özellikle dikkati çekeceğiz. Bu "kendiliğinden" oluşan nesil aslında ilkenin bir imkânıdır, ve bunun gerçekten mümkün olabileceği bir dünya pekâlâ düşünülebilir; ancak, bizim dünyamız için, .ya da en azından dünyamızın Şimdiki durumunda, böyle bir şey söz konusu değildir.
Birer "doğuş"u ifade eden mânevi hâllere ulaşmak konusunda da böyledir ve bu kıyaslama söz konusu durumun kavranılmasına yardımcı olmak açısından bizce en uygun olanıdır. Bu bağlamda, yine şunu da belirtebiliriz: dünyamızın bugünkü halinde toprak bir bitkiyi kendiliğinden, ya da daha önceki bir bitkiden elde edilmiş bir tohum ekilmiş olmaksızın, üretemez. Ancak, pekâlâ da böyle bir zamanın olmuş olması gerekmektedir, aksi takdirde hiçbir şey başlayamazdı, fakat artık böyle bir imkân söz konusu değildir, içinde bulunduğumuz koşullarda, önceden ekilmeden hiçbir şey biçilmez, ve bu manevi açıdan olduğu kadar, maddî açıdan da böyledir; varlığa, onun manevi gelişimini mümkün kılmak için, aktarılması gereken öz, ona, inisiyasyon vasıtasıyla, tamamen tohumunkine benzeyen "örtülü" ve bilkuvve bir halde, iletilen etkidir.
Bu fırsattan aynı zamanda, bazı örneklerini ortaya koymuş olduğumuz, son zamanlardaki bir yanlış değerlendirmeye de değinmek için yararlanacağız: bazıları, inisiyatik bir örgenleşmeye bağlanmanın sadece "inisiyasyona doğru" atılmış bir tür ilk adım olduğunu zannediyorlar. Bu, ancak gerçekten bir fiili inisiyasyon söz konusu olduğunda doğrudur; oysa, bizim söz konusu ettiğimiz kişiler bilkuvve inisiyasyon ile fiili inisiyasyon arasında hiçbir ayrım yapmıyorlar, ve belki de, çok büyük ve hatta temel bir öneme sahip olduğunu söyleyebileceğimiz, böyle bir ayrımın var olduğundan bile haberleri yok; ayrıca, anlam karışıklıkları yaratmaya çok müsait olan, "büyük inisiye"lere ilişkin okültist ve teosofist kökenli bazı kavrayışlardan az ya da çok etkilenmiş olmaları çok mümkündür.
Her halükârda bu kişiler inisiyasyon sözcüğünün "giriş" ve "başlangıç" anlamlarına gelen "initium" sözcüğünden türetilmiş olduğunu unutuyorlar; bu, kat edilecek olan, bir yola giriştir, ya da, olağan insanın dar sınırlı yaşamınınkinden farklı olan bir düzeydeki imkânların geliştirileceği yeni bir varoluşun başlangıcıdır; ve inisiyasyon, en dar ve en kesin anlamında, gerçekte, tohum filizi halindeki, mânevi etkinin iletilmesinden, yani, başka deyişle, inisiyatik bağlanmanın oluşturulmasından başka şey değildir
Bir inisiyatik organizasyona tamamen bağlanmak olan ve bir mânevi etkinin iletilmesini gerektiren tam anlamıyla inisiyasyon ile önceleri sadece bilkuvve olarak var olan bir inisiyasyonu fiilî hâle geçirmek için, sonradan kullanılacak olan imkânlar doğal olarak, her durumda, zorunlu önsel bağlanmayla bağıntılı olan bir etkinliğe sahip olan imkânlar arasında yapılması gereken ayrımın sık sık üzerinde durduk.
Varlığın manevi gelişimini oluşturacak olan "içsel çalışma"ya dışarıdan yapılmış birer yardım olan (ve, tabî ki, hiçbir zaman bir içsel çalışmanın yerini tutmayan) bu imkânlar bütünlüklerinde, -en geniş anlamında alınıp ve öğretisel düzeydeki bazı verilerle sınırlandırılmayıp, yaptığı çalışmada (hangi derecede olursa olsun) bit manevi tahakkuka ulaşmasında inisiyeye rehberlik edecek nitelikte olan herşey onun bağlamına dahil edilerek- "inisiyatik eğitim" deyimiyle ifade edilebilirler.
Özellikle çağımızda en zor olan, kuşkusuz, bir inisiyatik bağlanma elde etmek değildir. Fakat nitelikli, yani -onların dışında hareket ettiğinde en yetkin Üstadın bile hiçbir fiilî sonuç alamayacağının belli bir şey olduğu- kendi özel yeteneklerine uygun olan tüm imkânları kullanarak, manevi rehber işlevini gerçekten yerine getirebilecek olan bir eğitici bulmaktır.
Böyle bir eğitici bulunmadığında, daha önce açıklamış olduğumuz gibi, inisiyasyon -uygun tören (ya da, ibadet) ile manevi etki gerçekten nakledilmiş olduğunda kuşkusuz geçerli olmakla birlikte, çok ender istisnaların dışında hep sadece bilkuvve olarak kalır. Güçlüğü daha da artıran, bu rolü oynamak için gerekli hiçbir niteliğe sahip olmayıp da, manevi rehber olmak iddiasında olanların sayısının hiçbir zaman günümüzde olduğu kadar fazla olmamış olmasıdır.
Bunun yol açtığı tehlike bu kişilerin çok güçlü ve az ya da çok anormal bir psişik yapıya sahip olmaları -ki, kuşkusuz bu durum manevi gelişme açısından hiçbir şey kanıtlamaz ve hatta daha çok olumsuz bir göstergedir- oranında daha fazladır. Bu hususta gerekli ayrımları yapmak için yeterli bilgiye sahip olmayanları bu konuda uyarmak gerekir.
Dolayısıyla, ancak kendilerine meyil gösterecek olanları -ve bunun sonucunda sadece zaman yitirmekle kalırlarsa kendilerini mutlu saymaları gereken kişileri- yanlış yola saptırabilen bu sahte eğiticilere karşı elden geldiğince temkinli olmak gerekir, ister zamanımızda pek çok rastlanıldığı üzere basit aldatıcı üfürükçüler olsunlar, ister kendilerinde bu tür yetenek olduğuna kendileri de inanmış olsunlar, sonuçta bunların bir şey ifade etmeyeceği açıktır.
Hatta, bir anlamda, az ya da çok samimi olanları (zira bu hususta birtakım dereceler söz konusudur) bu bilinçsizlikleri nedeniyle, daha da tehlikelidirler. Çağdaşlarımızda maalesef çok yaygın olarak görülen ve defalarca değinmiş olduğumuz bir husus olan psişik olan ile manevi olanın birbirine karıştırılmasının en kötü yanılgılara yol açabildiğini eklemeye gerek bile yoktur. Buna sözde "güç"ler ve, az ya da çok olağanüstü "olay"ların cazibesi eklendiğinde, ki bunlar hemen hemen daima eklenir, bazı sahte eğiticilerin başarılı olmalarının nedeni anlaşılır.
Ancak, bunların, hepsinin değilse bile çoğunun kolayca tanınmasını sağlayan bir nitelikleri vardır ve bu, sonuçta, inisiyasyona ilişkin olarak değişmez biçimde hep söylemiş olduklarımızdan doğrudan doğruya ve kaçınılmaz biçimde çıkan bir şey olmakla birlikte, az ya da çok kuşkulu olan çeşitli kişiler hakkında bize son zamanlarda yöneltilmiş olan sorular nedeniyle bunu daha bir belirginlikle yine açıklamanın yararsız olmayacağı kanaatindeyiz.
Belirli bir tradisyonel tarza bağlı olmadan ya da bu tarzların oluşturdukları kurallara uymadan, kendini bir manevi eğitici gibi gösteren kişi, kendine atfetmiş olduğu niteliğe gerçekten sahip olamaz. O, duruma göre âdi bir düzmeci ya da inisiyasyonun gerçek niteliklerini bilmeyen bir "gafil" olabilir ve birinciden çok bu ikinci durumda çoğu kez, kesinlikle, o kişi belki de kendisinin bile bilmediği bir şeye hizmet etmektedir.
Etkinliğin bir ilk koşulu olarak, düzenli bir organizasyona bağlı olmak gerekliliğini bir yana bırakarak, herkese ve hatta inanmayanlara bile inisiyatik nitelikte bir eğitim verdiğini öne süren (ki, bu durum öncekiyle biraz benzeşir) ya da tradisyonel olarak bilinen inisiyasyonlardan herhangi birine uymayan yöntemlerle etkinlikte bulunan herkes için bunun böyle olduğunu söyleyeceğiz. Bu birkaç hususa dikkat edilip ciddi olarak üzerlerinde durulursa, "sahte inisiyasyon" yaratıcılarının maskeleri —bunlar hangi şekle bürünmüş olurlarsa olsunlar— hemen düşer.
Bir de, gerçek olmakla birlikte, sapmış ve tradisyonel hak mezheplere uygunluğunu yitirmiş olan inisiyasyonların temsilcilerinden gelebilecek tehlikeler söz konusudur. Fakat, kuşkusuz bu, en azından batı aleminde çok daha az rastlanan bir durumdur. Dolayısıyla, bu koşullarda bununla uğraşmak çok daha az acil olan bir konudur.
Kaldı ki, en azından, böyle inisiyasyonlara bağlı olan "eğitici"lerin genelde sözünü etmiş olduklarımızla ortak bir yönleri olarak, her fırsatta ve hiçbir geçerli neden bulunmadan (zira, onları olağan bir amaçlarını oluşturan, öğrencilerini bu yolla cezbetmeyi ya da elde tutmayı geçerli bir neden olarak kabul edemeyiz) psişik "iktidar"larını ortaya koymak ve bu düzeyden yetilerin aşırı ve az ya da çok düzensiz biçimde geliştirilmelerine ağırlık vermek —ki, bu durum tüm gerçek manevi gelişimlerin her zaman aleyhinedir— alışkanlıklarının olduğunu söyleyebiliriz.
Öte yandan, gerçek manevi eğiticilere gelince, bunlar ile sahte eğiticilerin arasındaki belirtmiş olduğumuz hususlara ilişkin farklılık, bunların tam olmasa da (zira, bu sözünü etmiş olduğumuz koşullar gerekli olmakla birlikte yeterli olmayabilirler) büyük ölçüde kesinlikle ayrımlanabilmelerinde yardımcı olur.
Ancak, burada yine bazı yanlış fikirleri yok etmek için bir vurgulama daha yapmak uygun düşer. Çoğunun zannettiğinin tersine, bir kişinin bu rolü belirli sınırlar içinde yerine getirmeye elverişli olması için, o kişinin kendisinin de tam bir manevi gelişmeye ulaşmış olması her zaman gerekli değildir. Aslında, açıktır ki, bir öğrenciye, onun inisiyatik kariyerinin ilk aşamalarında, geçerli bir biçimde rehberlik edebilmek için bundan daha azı da yeterlidir.
Tabiî ki, bu öğrenci, onun artık rehberlik edemeyeceği bir noktaya ulaştığında, eğitici onun için artık hiçbir şey yapamayacağını söylemekte ve onu -çalışmasını en uygun koşullarda sürdürebilmesi için- mümkünse kendi Üstadına ya da tanıdığı kendinden yetkin olan başka bir eğiticiye göndermekte tereddüt etmez. Durum böyle olduğunda, sonuçta, öğrencinin ilk eğiticisinin manevi düzeyini aşmasında anormal olan hiçbir şey yoktur.
Zaten o kişi şayet gerçekten olması gerektiği gibi biri ise, öğrencisinin bu düzeye ulaşmasına katkıda bulunmuş olmaktan ancak onur duyabilir. Aslında, kişisel kıskançlıklar ve rekabetlerin gerçek ini-siyasyon alanında hiçbir yeri yoktur, oysa sahte eğiticiler söz konusu olduğunda böyle durumlara hemen hemen daima rastlanılır.
Sadece gerçek mânevi Üstadların değil, inisiyasyonun ne olduğu konusunda biraz bilgiye sahip olan herkesin de teşhir etmeleri ve mücadele etmeleri gerekenler böyle kişilerdir.
İnisiyatik Bağlanma Üzerine
yazan René Guénon
Çağdaşlarımızın —en azından Batı'dakilerin— çoğunluğunun anlamakta güçlük çeker göründükleri ve dolayısıyla hemen hemen sürekli olarak tekrar değinmek gereken şeyler vardır. Bunlar çoğunlukla gerek genel olarak tradisyonel bakış açısıyla, gerekse daha özellikle ezoterik ve inisiyatik bakış açısıyla ilişkili olan her şeyin bir tür temelinde yer almakla birlikte, normalde, daha çok, basit (ya da ilksel —elementaire— ) olduğunun kabul edilmesi gereken bir düzeyde olan şeylerdendir.
Örneğin, törenlerin (ya da, kudsiyetle ilişkili usul ve yolların— ÇN.) rolü ve etkinliği konusu da böyledir. Bununla çok yakından ilişkiselliği nedeniyle, inisiyatik bağlanmanın gerekliliği konusu da, en azından kısmen, aynı durumda görünmektedir. Gerçekte, inisiyasyonun temelde belirli bir mânevi etkinin naklini içerdiği ve bu naklin ancak, işlevi herşeyden önce söz konusu etkiyi muhafaza etmek ve iletmek olan bir örgenleşmenin uyguladığı bir usul (ya da izlediği bir yol) vasıtasıyla mümkün olabileceği kavranıldığında artık hiçbir güçlük kalmaz gibi görünmektedir, iletim ve bağlanma, sonuçta, bir ve aynı şeyin, inisiyatik "zincir"in aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya doğru alınmasıyla ilişkili olan, iki ters yönüdür.
Ancak, böyle bir bağlanma içinde olan bazıları için bile güçlüğün söz konusu olduğunu daha önce gördük; bu daha şaşırtıcı gelebilir, fakat, kuşkusuz, bunda, bu kişilerin ilişkili oldukları ergenleşmelerin mâruz kaldıkları "nazariyatçılık" ile gerçek işlevlerinde oluşan zayıflamanın bir sonucunu görmek gerekir. Zira, açıktır ki, yalnızca bu "nazari" bakış açısında kalan için, söz etmiş olduğumuz düzeydeki konular ve tüm özgün "teknik" hususlar ancak çok dolaylı ve uzak bir perspektifte yer alırlar ve bu nedenle de, bunların —temel nitelikteki—önemleri az ya da çok bilinmeyebilir.
Yine, bu durumun fiili inisiyasyon ile bilkuvve inisiyasyon arasındaki mesafeyi ölçmeyi mümkün kılabileceği söylenebilir; kuşkusuz, bundan birincinin ihmal edilebilceği anlamı çıkmaz, durum bunun tersidir, zira özgün anlamında inisiyasyon, yani gerekli "başlangıç" (initium) odur ve o, tüm daha sonraki gelişmeleri sağlayıcı imkânları kendisiyle birlikte getirir; fakat, mevcut şartlarda, bu bilkuvve inisiyasyon ile en küçük bir tahakkuk başlangıcı arasında her zamankinden daha fazla mesafe bulunduğunu iyi anlamak gerekir.
Her ne olursa olsun, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini yeterince açıklamış bulunuyoruz Ancak, bu konuda bize yöneltilmiş olan bir kaç sorunun daha var olması nedeniyle, bu ifade etmiş olduklarımıza bir kaç tamamlayıcı hususu daha eklemekte yarar görüyoruz.
Öncelikle, (bir din, vd.,ye sonradan giren) bir dönmenin manevi etkileri aldığı anda bile hiçbir manevi etki hissetmemesinin bazılarında oluşturacağı düşünceleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor; aslını söylemek gerekirse, bu durum, yine bir manevi etkinin iletildiği ve en azından genelde, söz konusu durumdakinden daha fazla hissedilmediği, ancak bunun o etkinin gerçekten var olmasını ve onu almış olanlarda, o olmaksızın oluşamayacak olan, bazı tutumların ortaya çıkmasını sağlamasını engellemediği, papazlık aşaması törenleri örneği, egzotik (zahirî) düzeydeki törenlerdekiyle tamamen kıyaslanabilirdir.
Fakat, inisiyatik düzey açısından konuyu daha derinlemesine ele almamız gerekiyor: dönmenin kendisine iletilen etkiyi hissetmesi bir tür çelişki oluştururdu, zira o, bu bağlamda, ve tanım itibarıyla da daha henüz salt bilkuvve ve "gelişmemiş" durumdadır, oysa etkiyi hissetmek kapasitesi, tersine, belirli bir gelişmişlik ya da işleyiş kazanmışlık derecesini zorunlu olarak gerektirir; ve bu nedenledir ki, az önce bilkuvve inisiyasyonun başlangıç oluşturuculuğundan söz ettik. Yalnız, egzoterik (zahirî) alanda, sonuçta, alınan etkinin dolaylı olarak ve etkisel sonuçlarıyla dahi, bilinç düzeyine hiç çıkmamasında hiçbir uygunsuzluk yoktur; buna karşın, inisiyasyonda durumun tamamen farklı olması gerekir, ve İnisiyenin tamamladığı içsel çalışmadan sonra bu etkinin içsel olarak hissedilmesi gerekir, ki bu da kesinlikle herhangi bir derecede fiili inisiyasyona geçişi belirtir.
Normalde, ve şayet inisiyasyon ondan beklenmekte haklı olunan sonuçlan veriyor ise, olması gereken budur; ancak, gerçekte, çoğu durumda inisiyasyonun hep bilkuvve olarak kaldığı Doğrudur, yani söz ettiğimiz etkisel sonuçlar sürekli olarak gizil halde kalırlar; ancak, bu durum inisiyatik açıdan, bazı yetersizliklerden kaynaklanan, bir anomalidir (ya da, bir aykırılıktır), burada gerek inisiyenin yeterli niteliklere sahip olmaması, yani, —dışarıdan hiçbir katkıda bulunulamayacak olan— kendi yapısındaki imkânların kısıtlı olması, gerekse de bazı örgenleşmelerin yeterince gelişmemişlikleri ya da —gerekli asgari niteliklere sahip olanlara bilkuvve inisiyasyonu her zaman verebilirken, yani manevi etkinin ilk iletimini yapabilirken— fiili inisiyasyona ulaşmayı sağlayabilecek yeterli desteği artık veremez hale gelmelerine ve hatta, buna ulaşmaya yetenekli olanlara, böyle bir şeyin var olabileceği düşüncesini bile veremez hale gelmelerine yol açan dejenereleşmişlikleri söz konusu olabilir.
Yine, konunun başka bir yönüne geçmeden önce, sırası gelmişken şunu da belirtelim ki, bu iletimin, daha önce özellikle belirttiğimiz gibi, "büyü" ile kesinlikle hiçbir ilişkisi yoktur ve olamaz, zira burada temelde söz konusu olan bir manevi etkidir, oysa büyüsel düzeye dahil olan her şey tamamıyla yalnızca psişik etkilerin kullanımıyla ilişkilidir.
Manevi etkiye, ikincil (ya da yan etki) olarak, bazı psişik etkilerin eşlik ettiği vâki olsa bile, bu hiçbir şeyi değiştirmez, zira bu, sonuçta tamamen kazai olan ve çeşitli gerçeklik düzeyleri arasında birbirini tutmanın kaçınılmaz olarak daima mümkün olmasından kaynaklanan bir durumdur. Her halükârda, yalnızca manevi etkiyle ilişkili olan ve inisiyatik olması açısından, bunun dışında hiçbir var olma nedeni olmayan inisiyatik yol (ya da usul, yöntem) ne bu psişik etkiler üzerinde, ne de bunlar vasıtasıyla işler. Kaldı ki, egzoterik (zahirî) alanda da, dinsel usuller açısından da bu böyledir; ve bu da, bunlarda, bir kez daha belirteceğimiz üzere, manevi alan ile ilişkili olan her şeye tamamen yabancı olup, sadece, tamamen bayağı ve hatta çok aşağı düzeyden, ikincil bir tradisyonel bilim olan; büyü ile ortak olan hiçbir şeyin bulunmaması için kesinlikle yeterlidir.
Şimdi bize en önemlisi olarak görünen ve konunun temeliyle daha yakından ilişkili olan noktaya gelebiliriz; bu bağlamda şöyle bir görüş öne sürülebilir: hiçbir şey llke'den ayrımlanamaz, zira ondan ayrımlanabilen bir şeyin ne herhangi bir gerçek varoluşu ne de, en aşağı düzeyden bile, herhangi bir gerçekliği olabilir. Dolayısıyla, gerçekleştirilme vasıtaları neler olursa olsun, sonuçta, sadece —kopmuş olan bir bağın tekrar kurulmasını sağlayabilecek biçimde— Ilke'nin kendisine olan bir bağlanma olarak kabul edilemeyecek olan bir bağlanmadan nasıl söz edilebilir?
Bu tür bir sorunun, yine bazılarınca sorulan şu soruya yeterince benzediği fark edilebilir: Kurtuluşa ulaşmak için çaba sarf etmeye ne gerek var, değil mi ki, "Bizatihi varlık" (Atma) değişmez, hep aynı kalır ve hiçbir şey tarafından hiçbir biçimde etkilenmez ya da değiştirilemez? Bu tür sorular yöneltenler, böylece, konulara salt kuramsal bakış açısından baktıklarını gösteriyorlar, ki bu da onların konuların sadece bir yanını gördüklerini ya da, bir anlamda birbirini tamamlamakla birlikte, aslında birbirinden açıkça ayrı olan iki bakış açısını, yani ilkesel bakış açısı ile tezahür etmiş varlıklarla ilişkili bakış açısını birbirine karıştırdıklarını ortaya koyuyor.
Kuşkusuz, salt metafizik açıdan yalnızca ilkesel yön dikkate alınarak tüm geri kalan, bir tür, kenara atılabilir. Fakat, özgün inisiyatik bakış açısı, tersine, mevcudatın —aşılmalarını amaçladığı— koşullarından, ve özellikle, içinde bulundukları halleriyle, beşeri bireylerden hareket etmek zorundadır; dolayısıyla, zorunlu olarak, ve onu saf metafizik bakış açısına kıyasla karakterize eden temel nitelik olarak, bir gerçek hali ele almak ve bunu ilkesel düzene herhangi bir biçimde tekrar bağlamak durumundadır. Bu noktaya tamamen açıklık kazandırmak için şunu belirteceğiz: ilkede hiçbir şeyin değişime uğramasının asla söz konusu olmayacağı açıktır; dolayısıyla, kurtulacak olan hiçbir biçimde "Bizatihi Varlık" olmayıp —zira, o asla koşullanmamıştır, -hiçbir sınırlamaya tâbi değildir— "Ben"dir (Moi) ve, bu kurtuluşa ancak ona kendisinin "Bizatihi Varlık" tan ayrı olduğu zannını veren yanılgının bertaraf edilmesiyle ulaşacaktır; yine, tekrar kurulması gereken, gerçekte, ilke ile olan bağ değildir, çünkü o daima vardır ve varlığının sona ermesi de mümkün değildir. Fakat tezahür etmiş olan varlıkta bu bağın gerçek bir bilincinin oluşturulmasıdır; ve beşeriyetin bugün içinde bulunduğu koşullarda bunu gerçekleştirmek için inisiyasyonun sunduğunun dışında başka hiçbir imkan yoktur.
Dolayısıyla, inisiyatik bağlanmanın gerekliliğinin bir ilkesel gereklilik değil —bu durumda onun kadar önemli olan ve bu nedenle hareket noktası olarak almak zorunda olduğumuz— bir zuhurat gerekliliği olduğu anlaşılabilir.
Oysa, kadim çağların insanları için inisiyasyon gereksiz ve hatta kabul edilemezdi, zira, ilkeye yakınlıkları nedeniyle, onlarda mânevi gelişme, tüm dereceleriyle, tümüyle doğal bir biçimde ve kendiliğinden oluyordu; fakat, sonraları "düşüş"ün oluşmasından itibaren kozmik tezahürün kaçınılmaz vetiresi uyarınca, halen içinde bulunduğumuz devrenin koşullan o zamankilerden tamamen farklı hale gelmiştir ve bu nedenle, kadim zamanlardaki imkanların tekrar oluşturulması inisiyasyonun önde gelen amaçlarındandır.
Dolayısıyla, bu koşullan gerçekteoldukları şekilleriyle dikkate alaraktır ki, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini kabul etmek durumundayız, yoksa, hiç kısıtlamasız biçimde, genel olarak ve her çağ için -hele de her dünya için- değil. Bu bağlamda, canlı varlıkların kendiliklerinden ve ana-babasız olarak doğabilmeleri konusunda daha önce başka yerde söz etmiş olduklarımıza özellikle dikkati çekeceğiz. Bu "kendiliğinden" oluşan nesil aslında ilkenin bir imkânıdır, ve bunun gerçekten mümkün olabileceği bir dünya pekâlâ düşünülebilir; ancak, bizim dünyamız için, .ya da en azından dünyamızın Şimdiki durumunda, böyle bir şey söz konusu değildir.
Birer "doğuş"u ifade eden mânevi hâllere ulaşmak konusunda da böyledir ve bu kıyaslama söz konusu durumun kavranılmasına yardımcı olmak açısından bizce en uygun olanıdır. Bu bağlamda, yine şunu da belirtebiliriz: dünyamızın bugünkü halinde toprak bir bitkiyi kendiliğinden, ya da daha önceki bir bitkiden elde edilmiş bir tohum ekilmiş olmaksızın, üretemez. Ancak, pekâlâ da böyle bir zamanın olmuş olması gerekmektedir, aksi takdirde hiçbir şey başlayamazdı, fakat artık böyle bir imkân söz konusu değildir, içinde bulunduğumuz koşullarda, önceden ekilmeden hiçbir şey biçilmez, ve bu manevi açıdan olduğu kadar, maddî açıdan da böyledir; varlığa, onun manevi gelişimini mümkün kılmak için, aktarılması gereken öz, ona, inisiyasyon vasıtasıyla, tamamen tohumunkine benzeyen "örtülü" ve bilkuvve bir halde, iletilen etkidir.
Bu fırsattan aynı zamanda, bazı örneklerini ortaya koymuş olduğumuz, son zamanlardaki bir yanlış değerlendirmeye de değinmek için yararlanacağız: bazıları, inisiyatik bir örgenleşmeye bağlanmanın sadece "inisiyasyona doğru" atılmış bir tür ilk adım olduğunu zannediyorlar. Bu, ancak gerçekten bir fiili inisiyasyon söz konusu olduğunda doğrudur; oysa, bizim söz konusu ettiğimiz kişiler bilkuvve inisiyasyon ile fiili inisiyasyon arasında hiçbir ayrım yapmıyorlar, ve belki de, çok büyük ve hatta temel bir öneme sahip olduğunu söyleyebileceğimiz, böyle bir ayrımın var olduğundan bile haberleri yok; ayrıca, anlam karışıklıkları yaratmaya çok müsait olan, "büyük inisiye"lere ilişkin okültist ve teosofist kökenli bazı kavrayışlardan az ya da çok etkilenmiş olmaları çok mümkündür.
Her halükârda bu kişiler inisiyasyon sözcüğünün "giriş" ve "başlangıç" anlamlarına gelen "initium" sözcüğünden türetilmiş olduğunu unutuyorlar; bu, kat edilecek olan, bir yola giriştir, ya da, olağan insanın dar sınırlı yaşamınınkinden farklı olan bir düzeydeki imkânların geliştirileceği yeni bir varoluşun başlangıcıdır; ve inisiyasyon, en dar ve en kesin anlamında, gerçekte, tohum filizi halindeki, mânevi etkinin iletilmesinden, yani, başka deyişle, inisiyatik bağlanmanın oluşturulmasından başka şey değildir