Amazonia
15.Ağustos.2018, 01:25
Guru'nun ya da "Manevi Üstadın (Mürşid'in) inisiyatik rolünden çok söz edilir (kuşkusuz bunun böyle olması, bundan söz edenler bu konuyu her zaman tam olarak anlıyorlar demek değildir). Ancak, buna karşın, genel olarak sessizlikle geçiştirilen bir başka husus vardır: bu, Hindu tradisyonunda upaguru olarak adlandırılanın (inisiyasyondaki) rolüdür. Upaguru adı ile, nasıl olurlarsa olsunlar, herhangi bir kişi için rastlanılmaları halinde belirli bir manevî tekâmül vesilesi ya da (bu yönde) bir hareket noktası oluşturan tüm varlıklar ifade edilir.
Genel olarak, bu varlığın kendisinin oynamış olduğu bu rolün bilincinde olması hiçbir biçimde gerekli değildir. Her ne kadar burada bir "varlık"tan söz ediyorsak da, tamamen aynı şekilde (bu bağlamda), aynı etkiyi yaratan bir nesneden ya da hatta aynı etkiyi yaralan herhangi bir durumdan da söz edebilirdik. Bu, sonuçta —daha önce sık sık belirtmiş olduğumuz üzere— herhangi bir şey, duruma göre, bu açıdan bir "vesile" oluşturabilir demektir.
Bunun (upaguru1-nun) sözcüğün tam anlamında bir "neden" olmadığı ve aslında gerçek "neden"in bu etkiye maruz kalan kişinin doğasında bulunduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zira o kişide böyle bir etki uyandıran şey başka bir kişide hiç de böyle bir etki yaratmayabilmektedir.
îşlevlerinin böyle olması nedeniyle, bir ve aynı manevî tekâmül süreci içinde doğal olarak pek çok upaguru'nun varlığının söz konusu olduğunu da ekleyelim. Zira upaguru'ların her biri ancak geçici bir role sahiptir ve sadece belirli bir süre boyunca etkin olabilir ve ondan sonra artık onunla karşılaşıldığında o ancak —her an karşılaştığımız ve az çok kayıtsızlıkla karşıladığımız— tüm diğer şeyler kadar önem taşır.
Upaguru terimi, temelde, gerçek Guru'nun yardımcısı gibi kabul edilebilecek olup (Guru'ya kıyasla) ancak ikincil ve bağımlı bir rolü olanı ifade ediyor. Aslında, gerçek Guru'nun müritlerinin tekâmülüne yarayışlı olan tüm durumları —müritlerinin her birinin yetenek ve eğilimlerine uygun bir biçimde— değerlendirmeyi bilmesi gerekir. Hatta, şayet gerçekten tam anlamıyla bir manevî Üstat (Mürşit) ise, kimi kez —gerektiğinde— böyle durumları kendisi de tezahür ettirebilir.
Dolayısıyla, bir varlık tarafından kendi etkinliğini oluşturmak ya da güçlendirmek için kullanılan araçların ve çeşitli imkanların o varlığın uzantıları olmaları gibi, bunların da sadece Guru'nun bir tür "uzantıları" oldukları söylenilebilir. Açıktır ki, bunun böyle olması Guru'nun kendi özgün rolünün azalmasına hiç yol açmaz, tersine, onun daha tam ve —olağan durumların sınırsız çeşitliliğinin bu durumlardan bireysel doğalara uygun düşen birkaçının bulunmasını daima mümkün kılmasıyla— her müridinin doğasına daha uygun düşen bir uygulama yapabilmesini sağlar.
Bu söylemiş olduğumuz "normal" denilebilecek olan ya da en azından inisiyatik süreç açısından "normal" olması gereken, yani bir beşerî Guru'nun fiilî varlığım gerektiren durumlarla ilişkilidir. Bunun dışındaki az ya da çok istisnai durumlarda söz konusu olan bir başka tarz ile ilişkili değerlendirmelere geçmeden önce bir başka vurgulama daha yapmak uygun düşüyor.
Özgün anlamında inisiyasyon bir manevi Üstad (Mürşid) olmak için gerekli olan niteliklere sahip olmayan ve bu nedenle yalnızca —yapmakta olduğu işlem ile bağıntılı olan etkiyi— "nakledici" olarak hareket eden biri tarafından oluşturulmuşsa, söz konusu inisiyatör tamamen özel bir önem taşıyan ve tarzında bir tür "tek" olan bir upagtıru olarak da kabul edilebilir. Zira, "ikinci doğuş"u gerçekten belirleyen husus o inisiyatörün işin içine girmesidir.
Inisiyasyonun sadece bilkuvve olarak kalması gerekse bile bu böyledir. Bu durum aynı zamanda upaguru'nun rolünün, en azından belirli bir derecede, bilincinde olmasının gerektiği tek durumdur da. "En azından belirli bir derecede" diyoruz, zira az ya da çok dejenere olmuş ya da zayıflamış inisiyatik örgenleşmeler söz konusu olduğunda inisiyatör naklettiği şeyin gerçek doğasından habersiz olabiliyor ve hatta törenlerde mündemiç olan etkinlik hakkında hiçbir fikri bile bulunmayabiliyor.
Oysa ki, bu durum, başka vesilelerle açıklamış olduğumuz üzere, bunların —usulüne uygun olarak yapıldıklarında— geçerli olmalarını hiçbir biçimde engellemez. Yalnız, tabiî ki, bir Guru'nun bulunmaması nedeniyle, böyle elde edilmiş olan inisiyasyonun —belki başka bir sefer sözünü edebileceğimiz bazı istisnai durumların dışında— hiçbir zaman fiilî hâle geçememesi riski fazladır. Şimdilik bu hususta' tüm söyleyeceğimiz —burada kuramsal olarak mutlak bir imkânsızlık söz konusu olmasa bile— fiilî hâle geçişe aslında hemen hemen olağan-dışı imkanlarla elde edilen inisiyatik bağlanma kadar ender rastlanıldığıdır. Öyle ki, sonuçta, söz konusu olan en yaygın kapsamlı uygulama olduğunda bunu dikkate almakta yarar yoktur.
Bunu belirttikten sonra, upaguru'nun —sunmuş olduğumuzdan daha derin bir anlamını belirtmek üzere— genel değerlendirmesine dönelim. Beşeri Gürü temelde gerçek "içsel Guru"nun dışsallaşmış ve adeta "maddeselleşmiş" temsilinden başka bir şey değildir ve gerekliliği inisiyenin, belirli bir manevi tekamül derecesine ulaşmamış olduğu sürece, "içsel Gürü" ile bilinçli olarak doğrudan temas kuramamasından kaynaklanır.
Beşeri bir Gürü bulunsun ya da bulunmasın, içsel Gürü, her durumda, daima vardır (ya da, hazır bulunur -ÇN.). Zira o "kendilik" (Soi) ile "bir"dir ve, kısaca belirtilecek olursa, inisiyatik gerçeklikleri tam olarak kavramak isteniliyorsa bu bakış açısında bulunmak gerekir. Bu açıdan bakıldığında az önce sözünü etmiş olduğumuz türden istisnalar artık yoktur. Sadece "içsel Guru"nun etkinliğinin söz konusu olduğu çeşitli tarzlar vardır.
Upaguru'lar da beşerî Gürü gibi —fakat daha düşük bir derecede ve, deyim yerindeyse, daha "kısmi" olarak— "içsel Guru"nun tezahürleridirler. Dolayısıyla, onlar, deyim yerindeyse, onun —henüz kendisiyle doğrudan iletişim oluşturamayan varlık ile mümkün olduğu ölçüde iletişim oluşturabilmek için— büründüğü görünümlerdir. Söz konusu varlık o durumdadır ki, onunla iletişim ancak dışsal vasıtalarla Tutulabilmektedir.
Bu durum, örneğin, müstakbel Buda'nın art arda rastlamış olduğu yaşlının, hastanın, kadavranın ve keşişin onu Aydınlanma'ya (illumination) yöneltmek isteyen Deva'ların büründükleri şekiller oldukları rivayetinin de anlaşılmasını mümkün kılmaktadır. Bu Deva'larm kendileri de burada "içsel Guru"nun görünümleridirler. Fakat, burada bunların illa da sadece "görüntü"ler olduklarını düşünmemek gerekir. Ancak, kuşkusuz, bazı durumlarda bu da mümkündür.
Bir upaguru rolünü oynayan varlığın bireysel gerçekliği bu durumdan hiç etkilenmez ya da herhangi bir tahribata uğramaz. Onun geçici olarak "vasıta "lığını yaptığı yüksek düzeydeki gerçeklik karşısında bir tür silinmesi yalnızca —onun bilinçli ya da çoğu kez bilinçsiz olarak taşıyıcısı haline gelmiş olduğu— "mesaj"in özellikle yönelik olduğu kişi için (ya da, o kişi açısından; söz konusudur.
Hiçbir yanlış anlamaya yol açmamak için, son olarak belirtmiş olduğumuz hususa, "içsel Guru"nun tezahürlerinin sadece "sübjektif" (öznel) bir şey oluşturdukları şeklinde yorumlamaktan çok kaçınmak gerektiğini ekleyeceğiz. Biz bunu hiç de bu şekilde anlamıyoruz, ve, bizim bakış açımıza göre, "sübjektiflik" (öznellik) en boş (ya da, temelsiz) yanılgılardan biridir.
Sözünü etmekte olduğumuz yüksek gerçeklik "psikolojik" alanın çok üzerindedir ve "sübjektif" (o yüksek düzeyde) artık gerçekten hiçbir anlam ifade etmez. Hatta kimileri bunun üzerinde durmayı gerektirmeyecek denli çok açık bir şey olduğunu bile düşüneceklerdir. Fakat, biz çağdaşlarımızın çoğunun zihniyetini bize böyle belirlemelerin gereksiz olmadıklarını düşündürecek denli iyi bilmekteyiz.
"Manevi Üstat" (Mürşid) söz konusu olduğunda işi bunu "Bilincin Yöneticisi" (Directeur de conscience) olarak yorumlamaya dek vardıran kişiler görmedik mi?
Genel olarak, bu varlığın kendisinin oynamış olduğu bu rolün bilincinde olması hiçbir biçimde gerekli değildir. Her ne kadar burada bir "varlık"tan söz ediyorsak da, tamamen aynı şekilde (bu bağlamda), aynı etkiyi yaratan bir nesneden ya da hatta aynı etkiyi yaralan herhangi bir durumdan da söz edebilirdik. Bu, sonuçta —daha önce sık sık belirtmiş olduğumuz üzere— herhangi bir şey, duruma göre, bu açıdan bir "vesile" oluşturabilir demektir.
Bunun (upaguru1-nun) sözcüğün tam anlamında bir "neden" olmadığı ve aslında gerçek "neden"in bu etkiye maruz kalan kişinin doğasında bulunduğu kendiliğinden anlaşılmaktadır. Zira o kişide böyle bir etki uyandıran şey başka bir kişide hiç de böyle bir etki yaratmayabilmektedir.
îşlevlerinin böyle olması nedeniyle, bir ve aynı manevî tekâmül süreci içinde doğal olarak pek çok upaguru'nun varlığının söz konusu olduğunu da ekleyelim. Zira upaguru'ların her biri ancak geçici bir role sahiptir ve sadece belirli bir süre boyunca etkin olabilir ve ondan sonra artık onunla karşılaşıldığında o ancak —her an karşılaştığımız ve az çok kayıtsızlıkla karşıladığımız— tüm diğer şeyler kadar önem taşır.
Upaguru terimi, temelde, gerçek Guru'nun yardımcısı gibi kabul edilebilecek olup (Guru'ya kıyasla) ancak ikincil ve bağımlı bir rolü olanı ifade ediyor. Aslında, gerçek Guru'nun müritlerinin tekâmülüne yarayışlı olan tüm durumları —müritlerinin her birinin yetenek ve eğilimlerine uygun bir biçimde— değerlendirmeyi bilmesi gerekir. Hatta, şayet gerçekten tam anlamıyla bir manevî Üstat (Mürşit) ise, kimi kez —gerektiğinde— böyle durumları kendisi de tezahür ettirebilir.
Dolayısıyla, bir varlık tarafından kendi etkinliğini oluşturmak ya da güçlendirmek için kullanılan araçların ve çeşitli imkanların o varlığın uzantıları olmaları gibi, bunların da sadece Guru'nun bir tür "uzantıları" oldukları söylenilebilir. Açıktır ki, bunun böyle olması Guru'nun kendi özgün rolünün azalmasına hiç yol açmaz, tersine, onun daha tam ve —olağan durumların sınırsız çeşitliliğinin bu durumlardan bireysel doğalara uygun düşen birkaçının bulunmasını daima mümkün kılmasıyla— her müridinin doğasına daha uygun düşen bir uygulama yapabilmesini sağlar.
Bu söylemiş olduğumuz "normal" denilebilecek olan ya da en azından inisiyatik süreç açısından "normal" olması gereken, yani bir beşerî Guru'nun fiilî varlığım gerektiren durumlarla ilişkilidir. Bunun dışındaki az ya da çok istisnai durumlarda söz konusu olan bir başka tarz ile ilişkili değerlendirmelere geçmeden önce bir başka vurgulama daha yapmak uygun düşüyor.
Özgün anlamında inisiyasyon bir manevi Üstad (Mürşid) olmak için gerekli olan niteliklere sahip olmayan ve bu nedenle yalnızca —yapmakta olduğu işlem ile bağıntılı olan etkiyi— "nakledici" olarak hareket eden biri tarafından oluşturulmuşsa, söz konusu inisiyatör tamamen özel bir önem taşıyan ve tarzında bir tür "tek" olan bir upagtıru olarak da kabul edilebilir. Zira, "ikinci doğuş"u gerçekten belirleyen husus o inisiyatörün işin içine girmesidir.
Inisiyasyonun sadece bilkuvve olarak kalması gerekse bile bu böyledir. Bu durum aynı zamanda upaguru'nun rolünün, en azından belirli bir derecede, bilincinde olmasının gerektiği tek durumdur da. "En azından belirli bir derecede" diyoruz, zira az ya da çok dejenere olmuş ya da zayıflamış inisiyatik örgenleşmeler söz konusu olduğunda inisiyatör naklettiği şeyin gerçek doğasından habersiz olabiliyor ve hatta törenlerde mündemiç olan etkinlik hakkında hiçbir fikri bile bulunmayabiliyor.
Oysa ki, bu durum, başka vesilelerle açıklamış olduğumuz üzere, bunların —usulüne uygun olarak yapıldıklarında— geçerli olmalarını hiçbir biçimde engellemez. Yalnız, tabiî ki, bir Guru'nun bulunmaması nedeniyle, böyle elde edilmiş olan inisiyasyonun —belki başka bir sefer sözünü edebileceğimiz bazı istisnai durumların dışında— hiçbir zaman fiilî hâle geçememesi riski fazladır. Şimdilik bu hususta' tüm söyleyeceğimiz —burada kuramsal olarak mutlak bir imkânsızlık söz konusu olmasa bile— fiilî hâle geçişe aslında hemen hemen olağan-dışı imkanlarla elde edilen inisiyatik bağlanma kadar ender rastlanıldığıdır. Öyle ki, sonuçta, söz konusu olan en yaygın kapsamlı uygulama olduğunda bunu dikkate almakta yarar yoktur.
Bunu belirttikten sonra, upaguru'nun —sunmuş olduğumuzdan daha derin bir anlamını belirtmek üzere— genel değerlendirmesine dönelim. Beşeri Gürü temelde gerçek "içsel Guru"nun dışsallaşmış ve adeta "maddeselleşmiş" temsilinden başka bir şey değildir ve gerekliliği inisiyenin, belirli bir manevi tekamül derecesine ulaşmamış olduğu sürece, "içsel Gürü" ile bilinçli olarak doğrudan temas kuramamasından kaynaklanır.
Beşeri bir Gürü bulunsun ya da bulunmasın, içsel Gürü, her durumda, daima vardır (ya da, hazır bulunur -ÇN.). Zira o "kendilik" (Soi) ile "bir"dir ve, kısaca belirtilecek olursa, inisiyatik gerçeklikleri tam olarak kavramak isteniliyorsa bu bakış açısında bulunmak gerekir. Bu açıdan bakıldığında az önce sözünü etmiş olduğumuz türden istisnalar artık yoktur. Sadece "içsel Guru"nun etkinliğinin söz konusu olduğu çeşitli tarzlar vardır.
Upaguru'lar da beşerî Gürü gibi —fakat daha düşük bir derecede ve, deyim yerindeyse, daha "kısmi" olarak— "içsel Guru"nun tezahürleridirler. Dolayısıyla, onlar, deyim yerindeyse, onun —henüz kendisiyle doğrudan iletişim oluşturamayan varlık ile mümkün olduğu ölçüde iletişim oluşturabilmek için— büründüğü görünümlerdir. Söz konusu varlık o durumdadır ki, onunla iletişim ancak dışsal vasıtalarla Tutulabilmektedir.
Bu durum, örneğin, müstakbel Buda'nın art arda rastlamış olduğu yaşlının, hastanın, kadavranın ve keşişin onu Aydınlanma'ya (illumination) yöneltmek isteyen Deva'ların büründükleri şekiller oldukları rivayetinin de anlaşılmasını mümkün kılmaktadır. Bu Deva'larm kendileri de burada "içsel Guru"nun görünümleridirler. Fakat, burada bunların illa da sadece "görüntü"ler olduklarını düşünmemek gerekir. Ancak, kuşkusuz, bazı durumlarda bu da mümkündür.
Bir upaguru rolünü oynayan varlığın bireysel gerçekliği bu durumdan hiç etkilenmez ya da herhangi bir tahribata uğramaz. Onun geçici olarak "vasıta "lığını yaptığı yüksek düzeydeki gerçeklik karşısında bir tür silinmesi yalnızca —onun bilinçli ya da çoğu kez bilinçsiz olarak taşıyıcısı haline gelmiş olduğu— "mesaj"in özellikle yönelik olduğu kişi için (ya da, o kişi açısından; söz konusudur.
Hiçbir yanlış anlamaya yol açmamak için, son olarak belirtmiş olduğumuz hususa, "içsel Guru"nun tezahürlerinin sadece "sübjektif" (öznel) bir şey oluşturdukları şeklinde yorumlamaktan çok kaçınmak gerektiğini ekleyeceğiz. Biz bunu hiç de bu şekilde anlamıyoruz, ve, bizim bakış açımıza göre, "sübjektiflik" (öznellik) en boş (ya da, temelsiz) yanılgılardan biridir.
Sözünü etmekte olduğumuz yüksek gerçeklik "psikolojik" alanın çok üzerindedir ve "sübjektif" (o yüksek düzeyde) artık gerçekten hiçbir anlam ifade etmez. Hatta kimileri bunun üzerinde durmayı gerektirmeyecek denli çok açık bir şey olduğunu bile düşüneceklerdir. Fakat, biz çağdaşlarımızın çoğunun zihniyetini bize böyle belirlemelerin gereksiz olmadıklarını düşündürecek denli iyi bilmekteyiz.
"Manevi Üstat" (Mürşid) söz konusu olduğunda işi bunu "Bilincin Yöneticisi" (Directeur de conscience) olarak yorumlamaya dek vardıran kişiler görmedik mi?