Amazonia
06.Eylül.2018, 06:05
İnsan içinde yaşadığı eylemler dünyasını farklı boyutlarda algılayabilen , bunları değerlendirip kendi faaliyetleri hakkında karar verebilen bir kurgu üzere programlanmıştır . Boyutlar , eylemlerin kaynağının tespit edilmesi ve yorumlanma merkezleri anlamında bir birinden farklılıklar gösterebilsede , iki ana frekansta algılandığını söylemek mümkündür .
İlk boyut fiziki eylemlerimizin tespit edildiği duyular alanıdır , ki söz konusu çerçevedeki algıların , insan beyninde oluşan etkilerinin tespiti ve davranışa dönüştürülmesi , anlaşılabilme konusunda günümüz için artık çok daha kolay bilimsel açıklamalarla olabilmekte , ancak manevi , mistik , metafizik olarak isimlendirip , açıklama noktasına geldiğimizde oldukça meşakketleri olan , insanın derinliklerinin anlaşılmaya çalışıldığı ve algıların kaynağının tespiti olarak çok farklı yorumları yapılmakta olan ve benim kişisel görüşümü ifade etmesi kaydı ile nefsani yada ego temelli olan enfüsi boyut , diğer bir ifade ile nefs kaynaklı algıların oluşturduğu psikolojik , zihinsel ve duygusal yansımalarımıza , davranışlarımıza katılma kararlılığı içerisinde olan yanımızdır .
İnsan gibi girift , çok yönlü bir oluşumdaki akıl mücevherinin varlık nedeni nedir şeklinde bir sorunun yanıtı , cevap süresi ne kadar olursa olsun , enfüsi boyutunun gerçeği ile yüzleşmek olarak karşılık bulmaktadır .
Herhalde kendi gücünün üzerindeki bir finansal yatırımı yapıp yapmamaktaki matematiksel hesabı mükemmele yaklaşacak şekilde gerçekleştirme gayesi , insanın hayattaki varlığının tek gerçeği olarak kabul edilerek , fiziki varlığını sürdürmek , yada maddi bedeninin tatminlerini elde etmek için değildir .
Akıl hakkındaki asıl konu , insanı kendi tatminleri için küçük paralarla büyük işler yapma cür'etini gösteren ve haddini aşan eylemlere zorlayan nefsani yanının eğilimlerinin tespiti olmalıdır .
Akıl ve nefis arasındaki ilişki , insanın donanımı ile ilişkili olduğu için , ilmin sonsuzluğu gibi , bu çatışmanın da insan için takdir edilen sınıra değin devam edeceği açıktır . Akıl nefsi , kendi batıl eğilimleri ile yüzleştirdikçe , tekamül , gelişim gerçekleşecek , çok yanlış bir bilimsel önerme olan , insanın ego yada emmare düzeyindeki nefsani halleri dışında bir gerçeği yoktur anlayışını , daha doğrusu insan tek bir boyuttan oluşan varlıktır kanısını geçersiz kılarak , hak ve batıl karşıtlığı meselesinde , İslam tasavvufundaki nefsani aşamalar tespitinin ne kadar haklı olduğu sonucuna ulaşılacaktır .
Nefs , sonsuz ilim çerçevesinde akılla her bir mertebede çatışır , yani entellektüel yanı vardır , ancak çatışarak şahid oldukları ile incelmeye başlar , aklımızın gönülden aldığı sezgilerle yansıttıkları karşısında nefs , aşamalardaki geri dönüş süreçlerinde kendi tavrını koyarak imana yavaş yavaş eşlik etmeye başlar , kendisini eleştirmeyi öğrenerek yine kendisini kınama noktasına ulaşır , işte bu , aşamaların başlangıç safhaları , emmarenin dönüşümüdür , yalnış anlaşılmasın asla yok olur demek istemiyorum .
Nefis insan aklının tüm boyutlarda ulaşabileceği , entelektüel düzeyin bütün derinliklerine nüfuz edebilen bir yapıdadır ve bazı yanılgılı düşüncelerimizin tam aksine son derece tehlikeli noktalara ulaşabilen , en kısa ifadesi ile Allah'ı tanıdığı halde kendi benliğine tapan bir ilmin ifadesidir . Benlik onun yaradılış gerçeğidir , ancak insan için kendi nefsi de dahil olmak üzere tüm unsurları açısından hakkı tanımak için yegane kaynaktır .
İnsan , nefsinin tüm hırçınlıklarını gönlünde taşırken , yaşamak istediği mükemmel sükuna ulaşmak için yaratıcısını anmaktan başka elinde bir çözüm olmadığını hissettiğinde , yaşayarak bizi yönlendirmeye çalışan nefsani illüzyonların hayattaki karşılığının hiçlik olduğunu kavrayabilmelidir .
Nefs kendi eğilimlerinin , insanı davranışlar manasında yönlendirmeye çalıştığı batıl vehimlerinin hiçlik olduğunu kabullenmek konusunda büyük direnç gösterir . Bu noktada çok önemli bir ayrıntı vardır , insanın takva konusundaki gayretleri , İslamın içeriğindeki incelikleri ayırt etme hassasiyeti , nefsani eğilimlerinin şiddetini kaybetmesi ile sonuçlanacaktır . İşte söz konusu ayrıntı , nefsin benlik iddiası ile insanlığa oynamayı planladığı tüm senaryoların , insanlık aleminde , gerçekleşse dahi hiç bir sonuç elde edilemeyeceğine dair bilincin oluşması açısından son derece önemlidir .
Merhamet yoksunu davranışların sonucunun , merhametsizlikle karşılaşarak mahzun olmak olduğunu hiç unutmamamız gerekmektedir .
Nefis , insanlık dünyasına yine ona hissettirdikleri ve düşündürdükleri ile nüfuz etmekle kalmamış , iletişim dilinin içerisine kendi özelliklerinin bütün detaylarını nakış gibi işlemiştir . Aciz bir adam dediğimizde , kendisini ifade etmekten yoksun , hiç bir meseleyi halledemeyen , mücadele azmini kaybetmiş , etkinliği bitmiş bir kişilikten bahsetmekte olduğumuz bellidir .
Bu ifadelerin hepsi nefsin yarattığı bir illizyondur ve insanı söz konusu duygular içerisinde konumlandırmaya çalıştığı yer bir yalandan ibarettir . Yaradılış ve onun sahibi , hakkı ifade ederken yarattıklarına böyle bir makanı layık görmediğini hükmetmekte , hak edilen yere de sadece rab ile ulaşılacağını öğretmektedir .
İmanla aczin aynı kefede olmadığını anlamak , hakla nefsin ayrımı kadar açıktır . Gönülde şehadet edilen acizlik duygusunun , gücün ve azmin tek sahibinin varlığına imanla ve onu andığımızda , kendisini diğer insanlarla kıyaslayıp tatminleri için bir yere konumlandırmaya çalışan nefsin hissettirdiği illüzyon olarak , yokluk diyarının yolculuğuna çıkması kaçınılmazdır .
İnsanı kuşatarak içinde yaşadığı ve varlığının tüm göstergesi olan , nefsani yansımaları da içinde barındırarak ilişkilerin belirlenmesinde etkin tek yöntem olan kavramlar aleminde bizi , bir birimizden uzaklaştıran uzaklaştıran etkilerin tümü Esmaül Hüsna tarafından kuşatılmıştır .
İlk boyut fiziki eylemlerimizin tespit edildiği duyular alanıdır , ki söz konusu çerçevedeki algıların , insan beyninde oluşan etkilerinin tespiti ve davranışa dönüştürülmesi , anlaşılabilme konusunda günümüz için artık çok daha kolay bilimsel açıklamalarla olabilmekte , ancak manevi , mistik , metafizik olarak isimlendirip , açıklama noktasına geldiğimizde oldukça meşakketleri olan , insanın derinliklerinin anlaşılmaya çalışıldığı ve algıların kaynağının tespiti olarak çok farklı yorumları yapılmakta olan ve benim kişisel görüşümü ifade etmesi kaydı ile nefsani yada ego temelli olan enfüsi boyut , diğer bir ifade ile nefs kaynaklı algıların oluşturduğu psikolojik , zihinsel ve duygusal yansımalarımıza , davranışlarımıza katılma kararlılığı içerisinde olan yanımızdır .
İnsan gibi girift , çok yönlü bir oluşumdaki akıl mücevherinin varlık nedeni nedir şeklinde bir sorunun yanıtı , cevap süresi ne kadar olursa olsun , enfüsi boyutunun gerçeği ile yüzleşmek olarak karşılık bulmaktadır .
Herhalde kendi gücünün üzerindeki bir finansal yatırımı yapıp yapmamaktaki matematiksel hesabı mükemmele yaklaşacak şekilde gerçekleştirme gayesi , insanın hayattaki varlığının tek gerçeği olarak kabul edilerek , fiziki varlığını sürdürmek , yada maddi bedeninin tatminlerini elde etmek için değildir .
Akıl hakkındaki asıl konu , insanı kendi tatminleri için küçük paralarla büyük işler yapma cür'etini gösteren ve haddini aşan eylemlere zorlayan nefsani yanının eğilimlerinin tespiti olmalıdır .
Akıl ve nefis arasındaki ilişki , insanın donanımı ile ilişkili olduğu için , ilmin sonsuzluğu gibi , bu çatışmanın da insan için takdir edilen sınıra değin devam edeceği açıktır . Akıl nefsi , kendi batıl eğilimleri ile yüzleştirdikçe , tekamül , gelişim gerçekleşecek , çok yanlış bir bilimsel önerme olan , insanın ego yada emmare düzeyindeki nefsani halleri dışında bir gerçeği yoktur anlayışını , daha doğrusu insan tek bir boyuttan oluşan varlıktır kanısını geçersiz kılarak , hak ve batıl karşıtlığı meselesinde , İslam tasavvufundaki nefsani aşamalar tespitinin ne kadar haklı olduğu sonucuna ulaşılacaktır .
Nefs , sonsuz ilim çerçevesinde akılla her bir mertebede çatışır , yani entellektüel yanı vardır , ancak çatışarak şahid oldukları ile incelmeye başlar , aklımızın gönülden aldığı sezgilerle yansıttıkları karşısında nefs , aşamalardaki geri dönüş süreçlerinde kendi tavrını koyarak imana yavaş yavaş eşlik etmeye başlar , kendisini eleştirmeyi öğrenerek yine kendisini kınama noktasına ulaşır , işte bu , aşamaların başlangıç safhaları , emmarenin dönüşümüdür , yalnış anlaşılmasın asla yok olur demek istemiyorum .
Nefis insan aklının tüm boyutlarda ulaşabileceği , entelektüel düzeyin bütün derinliklerine nüfuz edebilen bir yapıdadır ve bazı yanılgılı düşüncelerimizin tam aksine son derece tehlikeli noktalara ulaşabilen , en kısa ifadesi ile Allah'ı tanıdığı halde kendi benliğine tapan bir ilmin ifadesidir . Benlik onun yaradılış gerçeğidir , ancak insan için kendi nefsi de dahil olmak üzere tüm unsurları açısından hakkı tanımak için yegane kaynaktır .
İnsan , nefsinin tüm hırçınlıklarını gönlünde taşırken , yaşamak istediği mükemmel sükuna ulaşmak için yaratıcısını anmaktan başka elinde bir çözüm olmadığını hissettiğinde , yaşayarak bizi yönlendirmeye çalışan nefsani illüzyonların hayattaki karşılığının hiçlik olduğunu kavrayabilmelidir .
Nefs kendi eğilimlerinin , insanı davranışlar manasında yönlendirmeye çalıştığı batıl vehimlerinin hiçlik olduğunu kabullenmek konusunda büyük direnç gösterir . Bu noktada çok önemli bir ayrıntı vardır , insanın takva konusundaki gayretleri , İslamın içeriğindeki incelikleri ayırt etme hassasiyeti , nefsani eğilimlerinin şiddetini kaybetmesi ile sonuçlanacaktır . İşte söz konusu ayrıntı , nefsin benlik iddiası ile insanlığa oynamayı planladığı tüm senaryoların , insanlık aleminde , gerçekleşse dahi hiç bir sonuç elde edilemeyeceğine dair bilincin oluşması açısından son derece önemlidir .
Merhamet yoksunu davranışların sonucunun , merhametsizlikle karşılaşarak mahzun olmak olduğunu hiç unutmamamız gerekmektedir .
Nefis , insanlık dünyasına yine ona hissettirdikleri ve düşündürdükleri ile nüfuz etmekle kalmamış , iletişim dilinin içerisine kendi özelliklerinin bütün detaylarını nakış gibi işlemiştir . Aciz bir adam dediğimizde , kendisini ifade etmekten yoksun , hiç bir meseleyi halledemeyen , mücadele azmini kaybetmiş , etkinliği bitmiş bir kişilikten bahsetmekte olduğumuz bellidir .
Bu ifadelerin hepsi nefsin yarattığı bir illizyondur ve insanı söz konusu duygular içerisinde konumlandırmaya çalıştığı yer bir yalandan ibarettir . Yaradılış ve onun sahibi , hakkı ifade ederken yarattıklarına böyle bir makanı layık görmediğini hükmetmekte , hak edilen yere de sadece rab ile ulaşılacağını öğretmektedir .
İmanla aczin aynı kefede olmadığını anlamak , hakla nefsin ayrımı kadar açıktır . Gönülde şehadet edilen acizlik duygusunun , gücün ve azmin tek sahibinin varlığına imanla ve onu andığımızda , kendisini diğer insanlarla kıyaslayıp tatminleri için bir yere konumlandırmaya çalışan nefsin hissettirdiği illüzyon olarak , yokluk diyarının yolculuğuna çıkması kaçınılmazdır .
İnsanı kuşatarak içinde yaşadığı ve varlığının tüm göstergesi olan , nefsani yansımaları da içinde barındırarak ilişkilerin belirlenmesinde etkin tek yöntem olan kavramlar aleminde bizi , bir birimizden uzaklaştıran uzaklaştıran etkilerin tümü Esmaül Hüsna tarafından kuşatılmıştır .