Amazonia
07.Eylül.2018, 03:00
Din Üzerine Sosyolojik Çalışmalar
Dinsel olanı açıklayabilmek için önce çeşitli kültürlerde bulunan pek çok farklı inancı ve var olan gelenekleri anlamamız, dahası bu inanç ve geleneklere karşı duyarlı olmamız gerekmektedir.
Bu nedenle din üzerine çalışmak sosyolojik imgeleme bağlı olan özel girişimdir. Bir dinsel grubu (cemaati) incelemek istediğimizde grupların oluşumu ve amaçlarına dair sahip olduğumuz sosyolojik bilgiler o grubun doğasını açıklamada büyük bir ihtimalle yeterli olmayacaktır.
Bunun en önemli nedeni dinsel yaşam pratiklerinin geleceğe, sonsuzluğa, öte dünyaya dair sosyolojik olarak çözümlenmesi güç inançlarla yoğrulmuş olmasıdır. Sosyologlar dini tanımlarken üç ayırıcı nokta üzerinde dururlar:
1. Din kültürün bir biçimidir.
2. Din ayinleri ve inançları içerir.
3. Belki de en önemli nokta dinin, yaşamın anlamlı olduğuna dair amaçlılık duygusu yaratmasıdır. Din, kültürün diğer ögelerinin (demokrasi veya eğitim gibi) belirgin bir biçimde yapamadığı şekilde günlük yaşamı aşan bir anlam sunar.
Sosyologlar dinsel inancın doğru olup olmadığı ile ilgilenmez. Sosyolojik bakış açısıyla din Tanrı tarafından buyurulmuş değil insanlık tarafından oluşturulmuş bir kavram olarak düşünülür.
Sosyologlar dinin tanrısal yönünü değil insani yönünü ele alırlar: “Din nasıl örgütlenmektedir?”, “Dinin temel inançları ve değerleri nelerdir?”, “Din geniş halk kitleleriyle nasıl ilişkiye geçmektedir?” türünden soruları sorar ve açıklamaya çalışırlar. Belirli bir inancın doğru veya iyi olup olmadığı sorusu her ne kadar dinin inananları için önemli olsa da bu, araştırma sırasında sosyoloğun ilgilendiği bir soru değildir.
Sosyologlar özellikle dinin toplumla kurduğu ilişki üzerinde dururlar ve çoğunlukla dini toplumsal dayanışmanın kaynağı olarak görürler. Eğer din inananlarına genel kurallar ve değerler sağlarsa toplumsal dayanışmanın önemli bir kaynağı olur.
Dinsel inançlar ayinler ve dinin birleştirici kuvveti, ahlaki toplumun oluşmasına yardımcı olur. Din toplumda var olan kurumlar arasında en önemli olanıdır. Çünkü din kökleşmiş kurallar ve değerlerin öncelikli kaynağını oluşturur.
- Max Weber’in öne sürdüğü gibi sosyolojik bakış açısı doğası gereği konusunu sekülerleştirerek anlamaya ve açıklamaya çalışır. Konunun dinsel bir ayin, dinsel bir norm ya da inanç olması bu durumu değiştirmez.
Bu nedenle dinin kendisini sunma biçimiyle sosyolojinin onu açıklama biçimi arasında temel bir fark söz konusudur: Din kendisini tanrısal bir hakikat olarak sunarken sosyoloji ise onu kökeninde toplumsal ilişkilerin bulunduğu bir kurum olarak açıklar.
Sosyologlar insanların dine başvurmasını bütünüyle kişisel, manevi ve psikolojik ögelerle açıklamak yerine toplumsal güç ile açıklamaya yönelmektedirler. Birçok insan için dinsel inançlar, günlük gerçekleri aşan ve güçlü bir iletişimi içeren kuvvetli kişisel deneyimleridir.
Sosyologlar sorgulamazlar fakat dinsel bağlılığın manevi olarak açıklanmasına karşı kendilerini kuşkuyla sınırlandırırlar. Bir kişi Tanrı’nın kendisine görünmesiyle inançlı biri olacağını iddia edebilir. Fakat sosyologlar muhtemelen daha dünyevi somut açıklamalar içindedir.
Bazı araştırmacılar insanların ekonomik sıkıntı, yalnızlık, fiziksel acı, hastalık, üzüntü hâlinde olmaları ve toplumsal düzendeki birincil duygularının tehdit altına girmesi durumunda dine yöneldiklerini ifade etmektedirler. Sosyologlar dine yönelişin açıklanmasında toplumsal düzende var olan sorunlardan çok bireylerin psikolojik tepkileri üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.
Dinsel olanı açıklayabilmek için önce çeşitli kültürlerde bulunan pek çok farklı inancı ve var olan gelenekleri anlamamız, dahası bu inanç ve geleneklere karşı duyarlı olmamız gerekmektedir.
Bu nedenle din üzerine çalışmak sosyolojik imgeleme bağlı olan özel girişimdir. Bir dinsel grubu (cemaati) incelemek istediğimizde grupların oluşumu ve amaçlarına dair sahip olduğumuz sosyolojik bilgiler o grubun doğasını açıklamada büyük bir ihtimalle yeterli olmayacaktır.
Bunun en önemli nedeni dinsel yaşam pratiklerinin geleceğe, sonsuzluğa, öte dünyaya dair sosyolojik olarak çözümlenmesi güç inançlarla yoğrulmuş olmasıdır. Sosyologlar dini tanımlarken üç ayırıcı nokta üzerinde dururlar:
1. Din kültürün bir biçimidir.
2. Din ayinleri ve inançları içerir.
3. Belki de en önemli nokta dinin, yaşamın anlamlı olduğuna dair amaçlılık duygusu yaratmasıdır. Din, kültürün diğer ögelerinin (demokrasi veya eğitim gibi) belirgin bir biçimde yapamadığı şekilde günlük yaşamı aşan bir anlam sunar.
Sosyologlar dinsel inancın doğru olup olmadığı ile ilgilenmez. Sosyolojik bakış açısıyla din Tanrı tarafından buyurulmuş değil insanlık tarafından oluşturulmuş bir kavram olarak düşünülür.
Sosyologlar dinin tanrısal yönünü değil insani yönünü ele alırlar: “Din nasıl örgütlenmektedir?”, “Dinin temel inançları ve değerleri nelerdir?”, “Din geniş halk kitleleriyle nasıl ilişkiye geçmektedir?” türünden soruları sorar ve açıklamaya çalışırlar. Belirli bir inancın doğru veya iyi olup olmadığı sorusu her ne kadar dinin inananları için önemli olsa da bu, araştırma sırasında sosyoloğun ilgilendiği bir soru değildir.
Sosyologlar özellikle dinin toplumla kurduğu ilişki üzerinde dururlar ve çoğunlukla dini toplumsal dayanışmanın kaynağı olarak görürler. Eğer din inananlarına genel kurallar ve değerler sağlarsa toplumsal dayanışmanın önemli bir kaynağı olur.
Dinsel inançlar ayinler ve dinin birleştirici kuvveti, ahlaki toplumun oluşmasına yardımcı olur. Din toplumda var olan kurumlar arasında en önemli olanıdır. Çünkü din kökleşmiş kurallar ve değerlerin öncelikli kaynağını oluşturur.
- Max Weber’in öne sürdüğü gibi sosyolojik bakış açısı doğası gereği konusunu sekülerleştirerek anlamaya ve açıklamaya çalışır. Konunun dinsel bir ayin, dinsel bir norm ya da inanç olması bu durumu değiştirmez.
Bu nedenle dinin kendisini sunma biçimiyle sosyolojinin onu açıklama biçimi arasında temel bir fark söz konusudur: Din kendisini tanrısal bir hakikat olarak sunarken sosyoloji ise onu kökeninde toplumsal ilişkilerin bulunduğu bir kurum olarak açıklar.
Sosyologlar insanların dine başvurmasını bütünüyle kişisel, manevi ve psikolojik ögelerle açıklamak yerine toplumsal güç ile açıklamaya yönelmektedirler. Birçok insan için dinsel inançlar, günlük gerçekleri aşan ve güçlü bir iletişimi içeren kuvvetli kişisel deneyimleridir.
Sosyologlar sorgulamazlar fakat dinsel bağlılığın manevi olarak açıklanmasına karşı kendilerini kuşkuyla sınırlandırırlar. Bir kişi Tanrı’nın kendisine görünmesiyle inançlı biri olacağını iddia edebilir. Fakat sosyologlar muhtemelen daha dünyevi somut açıklamalar içindedir.
Bazı araştırmacılar insanların ekonomik sıkıntı, yalnızlık, fiziksel acı, hastalık, üzüntü hâlinde olmaları ve toplumsal düzendeki birincil duygularının tehdit altına girmesi durumunda dine yöneldiklerini ifade etmektedirler. Sosyologlar dine yönelişin açıklanmasında toplumsal düzende var olan sorunlardan çok bireylerin psikolojik tepkileri üzerinde yoğunlaşmaktadırlar.