Amazonia
22.Eylül.2018, 20:21
Augustinus Kimdir?
Augustinius ya da Aurelius Augustinius, Aziz Augustinius olarak bilinen filozof ve tanrıbilimci.
Augustinus (354 - 430) yılları arasında yaşamış olan ünlü Hıristiyan düşünürdür. Temel eserleri: Civitas Dei (Tanrı Devleti), Confessiones (İtiraflar), Epistolae (Mektuplar)'dır. Augustinus, bir tanrıbilimci olmasının yanı sıra, Batı düşüncesi içinde ünlü ve etkili filozoflarındandır. Onun yapıtları tanrıbilimsel olmakla birlikte, felsefi sorunları da içeren nitelikler göstermesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Sonradan modern felsefe de tartışılacak olan pek çok tartışmayı Augustinus'un yürüttüğü görülür.
Augustinus yaşamını İtiraflar adlı ünlü kitabında, Tanrıyla konuşma ve günah çıkarma formlarında anlatmıştır. En çok önem verdiği konu, insanın kendini araştırmasıdır. Hakikatin insanın içinde olduğunu savunur. Hakikat ise, bizzat Tanrının kendisidir. Yani Tanrı insandadır. Öte yandan insanın kendisi de tanrıdadır. Bunu anlamaya çalışmak felsefedir. Felsefe insanın kendisiyle uğraşmasıdır.
‘Anlayabilmek için, inanıyorum' anlayışıyla felsefeyi dine tabi kılmış olan Augustinus, Hıristiyan dininin temel öğretilerini temellendirebilmek için, Yeni Platoncu felsefeden ve Platoncu kavramlardan yararlanmıştır. İnancı temel alan Augustinus'a göre, aklın görevi, Tanrısal vahiy temeli üzerinde, inanç yoluyla bilinen şeylerin açıklanması ve aydınlığa kavuşturulmasıdır.
Özetle;
Augustinus’un yaşamı ve yapıtları
Augustinus, Pagan bir baba ile Hıristiyan bir annenin çocuğu olarak Thageste’de 354 yılında dünyaya gelmiştir. Gençliğinde çeşitli felsefi ve dini akımların etkisinde kalmıştır. Cicero’nun, şimdi kayıp olan eseri Hortensius’u okuduktan sonra hakikati aramaya başlamış; felsefeye ve Hıristiyan düşüncesine eğilimi ortaya çıkmıştır. Yaşamı boyunca pek çok yerde dini görevler üstlenen Augustinus, Yeniplatoncu eserlerdeki bilgelik ile Hıristiyanlığın bu bilgeliğe paralel olması gerektiğini söylediği hayat arasında bir ilgi kurmuştur. Thagaste’de küçük bir manastır kurmuş; 396’da Hippo piskoposu olmuş ve 28 Ağustos 430’daki ölümüne değin bu görevi sürdürmüştür. Augustinus, yaşamı boyunca pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserlerin çok azının felsefe yapıtı olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte, Confessiones (İtiraşar) başlığını taşıyan yapıtı, edebiyatta itiraf türünün en önemlilerinden biridir. Augustinus’un bir başka önemli yapıtı De Civitate Dei (Tanrı Devleti Hakkında) başlığını taşımaktadır. Bu büyük çalışma kendisinden sonraki bütün toplum ve devlet felsefelerine yön vermiş önemli bir çalışmadır. Augustinus’un aynı zamanda Soliloquia; Ruhun Ölümsüzlüğü Hakkı nda (De Immortalitate Animae) ; Müzik Hakkında (De Musica) ; Ruhun Niceliği Hakkında (De Quantitate Animae) ; Seçme Özgürlüğü Hakkında (De Libero Arbitrio) başlıklı yapıtları bulunmaktadır.
Augustinus’un varlık ve bilgi anlayışı
Augustinus’un Soliloquia adlı yapıtında da belirttiği gibi Augustinus’un hayatı boyunca bilmek istediği biricik şeyler Tanrı ve ruhtur. Elbette, her ikisi de hakikat temelinde anlaşılabilecek yapılardır. Augustinus’un hakikati arama eyleminde aklın kendi başına bırakılması düşünülemez. Bu yüzden aklın ödevi olan bilmek mutlaka inanmaktan sonra gelmelidir. Onun bu konudaki deyişi o dönem için çok ün kazanmıştır: “İnanmadıkça anlamayacaksın.” Augustinus’a göre Tanrı hakikatin bizzat kendisidir. Hakikatin aklımızda ancak keşfedilir bir niteliğinin olması, Tanrı’nın da içimizde bulunduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Tanrı bizi aşan bir varlık olduğundan O, aynı zamanda doğru düşünmenin yollarını göstermekte, bizi ve akıllarımızı yönetmektedir. Augustinus’un Tanrı’sı Platon’un İdeası ile büyük benzerlikler taşımaktadır. Bu dünyadaki varolanların değişime tabi olmaları, onların varolmaları için bir nedeni zorunlu kılar ve bu da Tanrı’dır. Ona göre tanrı, bütünüyle aşkın ve ölümsüz yapıdır. Bu yapısından dolayı Tanrı’nın durağan bir bilgelik sahibi olduğunu ve böylelikle bütün bir yaşamı düzene soktuğunu ileri süren Augustinus’a göre Tanrı’nın en gerçek özü O’nun sonsuzca varoluşudur. Tanrı’nın dışındaki her şey O’nun tarafından yaratılmıştır. Bu yüzden her şeyin zaman içinde bir başlangıcı bulunmaktadır. Tanrı her şeyin aynı anda yaratmış; ama her şey aynı mükemmellikte oluşmamıştır. Bazıları varoluşları bakımından kusursuz, bazıları da sadece tohum veya embriyo halinde yaratılmışlardır. Augustinus bunlara köken ilkeler adını vermektedir. Ona göre Tanrı, her bir türün köken ilkesini maddeye, zaman içinde ve uygun koşullarda olgunlaşabilsinler diye yerleştirmiştir. Augustinus’a göre bir şeyi bilmek için onun akılsal olarak aydınlanması gereklidir. Ona göre, anlaşılabilir nesnelerin akılsal görüşü için ihtiyaç duyduğumuz bir tür ışık vardır ve bu anlaşılabilir ışık hakikatin kendisidir. Augustinus Platon’un bilgi anlaşyışında önemli bir yer tutan ruh göçü anlayışını kabul etmez. Onun bilgi öğretisinde üç öge hemen dikkati çekmektedir: 1) Tanrı ruhsal ışıktır ve bütün insanları (onların akıllarını) aydınlatır, 2) Tanrı tarafından aydınlatılmış bir anlaşılabilir hakikat dünyası vardır, 3) İlahi aydı nlanmada bu hakikat dünyasını bilen (insani) akıllar vardır. Bu açıklamayla insan bütünüyle ayrı bir yere oturtulur. Akılsallık ile hakikat arasındaki önemli ilişki, insanı bir moral varlığı olarak da ön plana çıkartır. Aklın en önemli eylemi bizzat kendisinin farkına varabilmesidir. Bu farkı na varış maddesiz bir şekilde gerçekleşmekte, bu da memoria aracılığıyla mümkün olmaktadır. Augustinus’a göre memoria hem bilme ve düşünme ediminin nesnelerinin toplandığı bir depo hem de aklın bizzat kendisiyle ve Tanrı’yla karşı karlıya kaldığı bir mekandır.
Augustinus’un etik ve siyaset anlayışı
Augustinus’a göre insanın hayatı hakikati arama eylemidir. Böyle olunca aslında insanın hayatı boyunca en büyük amacı Tanrı’ya ulaşmaktır. Bu aramanın en önemli aracı olan insan aklını cezbeden yapı, Tanrı’nın varoluş özelliğidir. Bu yapı, yani Tanrı’nın kendisi merkezdedir ve her şeyi bir arada tutan bir sevgi taşımaktadır. İnsanlar da bu sevgiye , kendi sevgileriyle yönelmektedirler. Evrendeki her şeyin sevgiyle bir araya gelmesi onlarda bir tür güzellik ortaya çıkarmaktadır. Bu güzellik de Tanrı’nın yansımasıdır. Bu güzelliğin doğasını araştırıp her şeyin nedeni olan ilkeye yönelmenin neliği ile ilgilenen disipline de etik denmektedir. Bu iyiye olan eğilimin tek nedeni kendisi bitimsiz mutluluk olan Tanrı’yı içimizde fark ederek bizdeki mutluluğu yaşamaktır. Bu yaşama eylemi belli bir seçme özgürlüğü sonucunda gerçekleşmektedir. Bununla birlikte bu özgürlüğü kullanan irademiz Tanrı’nın yasalarıyla sınırlanmış bir iradedir.
Augustinus’un önemli eserlerinden biri olan Tanrı Devleti (De Civitate Dei) toplum ve devlet felsefelerine yön vermiş önemli bir eserdir. Augustinus’un felsefesinde sevginin, özellikle Tanrı sevgisinin önemi büyüktür. Sevgi insanları bir araya getiren ve Tanrı’yla kaynaştıran önemli bir özelliktir. Augustinus’un felsefesinde iki farklı türden sevgi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, daha önce de gördüğümüz gibi Tanrı sevgisi, diğeri de kendini sevmek veya dünya sevgisi. Bu sevgileri içinde barındıran farklı karakterdeki insanlar, doğal olarak birbirinden farklı iki toplum inşa etmektedirler. Tanrı’ya sevgi duyan insanlar Tanrı Devletini, içleri dünya sevgisiyle dolu olanlar da Dünya Devleti’ni meydana getireceklerdir. (Augustinus, De Civitate Dei, XIV, 28.) Tanrı Devleti adlı eser, bu iki devletin hikayesidir.
Augustinius ya da Aurelius Augustinius, Aziz Augustinius olarak bilinen filozof ve tanrıbilimci.
Augustinus (354 - 430) yılları arasında yaşamış olan ünlü Hıristiyan düşünürdür. Temel eserleri: Civitas Dei (Tanrı Devleti), Confessiones (İtiraflar), Epistolae (Mektuplar)'dır. Augustinus, bir tanrıbilimci olmasının yanı sıra, Batı düşüncesi içinde ünlü ve etkili filozoflarındandır. Onun yapıtları tanrıbilimsel olmakla birlikte, felsefi sorunları da içeren nitelikler göstermesi bakımından ayrıca önem taşımaktadır. Sonradan modern felsefe de tartışılacak olan pek çok tartışmayı Augustinus'un yürüttüğü görülür.
Augustinus yaşamını İtiraflar adlı ünlü kitabında, Tanrıyla konuşma ve günah çıkarma formlarında anlatmıştır. En çok önem verdiği konu, insanın kendini araştırmasıdır. Hakikatin insanın içinde olduğunu savunur. Hakikat ise, bizzat Tanrının kendisidir. Yani Tanrı insandadır. Öte yandan insanın kendisi de tanrıdadır. Bunu anlamaya çalışmak felsefedir. Felsefe insanın kendisiyle uğraşmasıdır.
‘Anlayabilmek için, inanıyorum' anlayışıyla felsefeyi dine tabi kılmış olan Augustinus, Hıristiyan dininin temel öğretilerini temellendirebilmek için, Yeni Platoncu felsefeden ve Platoncu kavramlardan yararlanmıştır. İnancı temel alan Augustinus'a göre, aklın görevi, Tanrısal vahiy temeli üzerinde, inanç yoluyla bilinen şeylerin açıklanması ve aydınlığa kavuşturulmasıdır.
Özetle;
Augustinus’un yaşamı ve yapıtları
Augustinus, Pagan bir baba ile Hıristiyan bir annenin çocuğu olarak Thageste’de 354 yılında dünyaya gelmiştir. Gençliğinde çeşitli felsefi ve dini akımların etkisinde kalmıştır. Cicero’nun, şimdi kayıp olan eseri Hortensius’u okuduktan sonra hakikati aramaya başlamış; felsefeye ve Hıristiyan düşüncesine eğilimi ortaya çıkmıştır. Yaşamı boyunca pek çok yerde dini görevler üstlenen Augustinus, Yeniplatoncu eserlerdeki bilgelik ile Hıristiyanlığın bu bilgeliğe paralel olması gerektiğini söylediği hayat arasında bir ilgi kurmuştur. Thagaste’de küçük bir manastır kurmuş; 396’da Hippo piskoposu olmuş ve 28 Ağustos 430’daki ölümüne değin bu görevi sürdürmüştür. Augustinus, yaşamı boyunca pek çok eser kaleme almıştır. Bu eserlerin çok azının felsefe yapıtı olduğunu söylemek mümkündür. Bununla birlikte, Confessiones (İtiraşar) başlığını taşıyan yapıtı, edebiyatta itiraf türünün en önemlilerinden biridir. Augustinus’un bir başka önemli yapıtı De Civitate Dei (Tanrı Devleti Hakkında) başlığını taşımaktadır. Bu büyük çalışma kendisinden sonraki bütün toplum ve devlet felsefelerine yön vermiş önemli bir çalışmadır. Augustinus’un aynı zamanda Soliloquia; Ruhun Ölümsüzlüğü Hakkı nda (De Immortalitate Animae) ; Müzik Hakkında (De Musica) ; Ruhun Niceliği Hakkında (De Quantitate Animae) ; Seçme Özgürlüğü Hakkında (De Libero Arbitrio) başlıklı yapıtları bulunmaktadır.
Augustinus’un varlık ve bilgi anlayışı
Augustinus’un Soliloquia adlı yapıtında da belirttiği gibi Augustinus’un hayatı boyunca bilmek istediği biricik şeyler Tanrı ve ruhtur. Elbette, her ikisi de hakikat temelinde anlaşılabilecek yapılardır. Augustinus’un hakikati arama eyleminde aklın kendi başına bırakılması düşünülemez. Bu yüzden aklın ödevi olan bilmek mutlaka inanmaktan sonra gelmelidir. Onun bu konudaki deyişi o dönem için çok ün kazanmıştır: “İnanmadıkça anlamayacaksın.” Augustinus’a göre Tanrı hakikatin bizzat kendisidir. Hakikatin aklımızda ancak keşfedilir bir niteliğinin olması, Tanrı’nın da içimizde bulunduğunu göstermektedir. Bununla birlikte Tanrı bizi aşan bir varlık olduğundan O, aynı zamanda doğru düşünmenin yollarını göstermekte, bizi ve akıllarımızı yönetmektedir. Augustinus’un Tanrı’sı Platon’un İdeası ile büyük benzerlikler taşımaktadır. Bu dünyadaki varolanların değişime tabi olmaları, onların varolmaları için bir nedeni zorunlu kılar ve bu da Tanrı’dır. Ona göre tanrı, bütünüyle aşkın ve ölümsüz yapıdır. Bu yapısından dolayı Tanrı’nın durağan bir bilgelik sahibi olduğunu ve böylelikle bütün bir yaşamı düzene soktuğunu ileri süren Augustinus’a göre Tanrı’nın en gerçek özü O’nun sonsuzca varoluşudur. Tanrı’nın dışındaki her şey O’nun tarafından yaratılmıştır. Bu yüzden her şeyin zaman içinde bir başlangıcı bulunmaktadır. Tanrı her şeyin aynı anda yaratmış; ama her şey aynı mükemmellikte oluşmamıştır. Bazıları varoluşları bakımından kusursuz, bazıları da sadece tohum veya embriyo halinde yaratılmışlardır. Augustinus bunlara köken ilkeler adını vermektedir. Ona göre Tanrı, her bir türün köken ilkesini maddeye, zaman içinde ve uygun koşullarda olgunlaşabilsinler diye yerleştirmiştir. Augustinus’a göre bir şeyi bilmek için onun akılsal olarak aydınlanması gereklidir. Ona göre, anlaşılabilir nesnelerin akılsal görüşü için ihtiyaç duyduğumuz bir tür ışık vardır ve bu anlaşılabilir ışık hakikatin kendisidir. Augustinus Platon’un bilgi anlaşyışında önemli bir yer tutan ruh göçü anlayışını kabul etmez. Onun bilgi öğretisinde üç öge hemen dikkati çekmektedir: 1) Tanrı ruhsal ışıktır ve bütün insanları (onların akıllarını) aydınlatır, 2) Tanrı tarafından aydınlatılmış bir anlaşılabilir hakikat dünyası vardır, 3) İlahi aydı nlanmada bu hakikat dünyasını bilen (insani) akıllar vardır. Bu açıklamayla insan bütünüyle ayrı bir yere oturtulur. Akılsallık ile hakikat arasındaki önemli ilişki, insanı bir moral varlığı olarak da ön plana çıkartır. Aklın en önemli eylemi bizzat kendisinin farkına varabilmesidir. Bu farkı na varış maddesiz bir şekilde gerçekleşmekte, bu da memoria aracılığıyla mümkün olmaktadır. Augustinus’a göre memoria hem bilme ve düşünme ediminin nesnelerinin toplandığı bir depo hem de aklın bizzat kendisiyle ve Tanrı’yla karşı karlıya kaldığı bir mekandır.
Augustinus’un etik ve siyaset anlayışı
Augustinus’a göre insanın hayatı hakikati arama eylemidir. Böyle olunca aslında insanın hayatı boyunca en büyük amacı Tanrı’ya ulaşmaktır. Bu aramanın en önemli aracı olan insan aklını cezbeden yapı, Tanrı’nın varoluş özelliğidir. Bu yapı, yani Tanrı’nın kendisi merkezdedir ve her şeyi bir arada tutan bir sevgi taşımaktadır. İnsanlar da bu sevgiye , kendi sevgileriyle yönelmektedirler. Evrendeki her şeyin sevgiyle bir araya gelmesi onlarda bir tür güzellik ortaya çıkarmaktadır. Bu güzellik de Tanrı’nın yansımasıdır. Bu güzelliğin doğasını araştırıp her şeyin nedeni olan ilkeye yönelmenin neliği ile ilgilenen disipline de etik denmektedir. Bu iyiye olan eğilimin tek nedeni kendisi bitimsiz mutluluk olan Tanrı’yı içimizde fark ederek bizdeki mutluluğu yaşamaktır. Bu yaşama eylemi belli bir seçme özgürlüğü sonucunda gerçekleşmektedir. Bununla birlikte bu özgürlüğü kullanan irademiz Tanrı’nın yasalarıyla sınırlanmış bir iradedir.
Augustinus’un önemli eserlerinden biri olan Tanrı Devleti (De Civitate Dei) toplum ve devlet felsefelerine yön vermiş önemli bir eserdir. Augustinus’un felsefesinde sevginin, özellikle Tanrı sevgisinin önemi büyüktür. Sevgi insanları bir araya getiren ve Tanrı’yla kaynaştıran önemli bir özelliktir. Augustinus’un felsefesinde iki farklı türden sevgi bulunmaktadır. Bunlardan ilki, daha önce de gördüğümüz gibi Tanrı sevgisi, diğeri de kendini sevmek veya dünya sevgisi. Bu sevgileri içinde barındıran farklı karakterdeki insanlar, doğal olarak birbirinden farklı iki toplum inşa etmektedirler. Tanrı’ya sevgi duyan insanlar Tanrı Devletini, içleri dünya sevgisiyle dolu olanlar da Dünya Devleti’ni meydana getireceklerdir. (Augustinus, De Civitate Dei, XIV, 28.) Tanrı Devleti adlı eser, bu iki devletin hikayesidir.