zAMBakk
30.Eylül.2018, 22:10
Sosyoloji, toplumsal ilişkilerin yapısını, nedenlerini ve etkilerini araştıran bilim dalı. İnsanların ve grupların etkileşiminden doğan geleneklerin, toplumsal yapıların ve kurumların harcını oluşturan ya da zayıflamasına yol açan etkenleri, ayrıca grup ve örşüt üyeliğinin insanlar üzerindeki etkilerini inceler, insan toplumunun temel niteliğiyle, sürekliliğine ve değişimine yol açan çeşitli süreçlerle ilgilenir.
Sosyoloji
Sosyoloji, toplumsal ilişkilerin yapısını, nedenlerini ve etkilerini araştıran bilim dalı. İnsanların ve grupların etkileşiminden doğan geleneklerin, toplumsal yapıların ve kurumların harcını oluşturan ya da zayıflamasına yol açan etkenleri, ayrıca grup ve örşüt üyeliğinin insanlar üzerindeki etkilerini inceler, insan toplumunun temel niteliğiyle, sürekliliğine ve değişimine yol açan çeşitli süreçlerle ilgilenir. Toplum bilimlerinin öbür dallarıyla da yakından bağlantılıdır.
Sosyolojinin kökenleri
Kökenleri Batı geleneğinde Eski Yunan'a kadar götürülürse de, sosyoloji asıl 18. ve 19. yüzyıl felsefesinden doğdu ve başlangıçta ahlak felsefesinin bir alt disiplini olarak görüldü. Biyoloji ve evrim kuramlarından etkilenen ilk sosyologlar biyolojik ve toplumsal organizmalar arasında koşutluklar aradı. Auguste Comte'un sosyoloji terimini yarattığı 1838'den 19. yüzyılın sonlarına değin de bu yeni bilim dalını biyoloji ve psikoloji gibi alanlardan ayıran sınırlar tanımlanamadı.
Sosyolojide ilk önemli akım Sosyal Darvincilik oldu. Herbert Spencer, Lewis H. Morgan, E. B. Tylor ve L. T. Hobhouse gibi düşünürler insan toplumu ile biyolojik organizma arasında benzerlikler kurarak sosyoloji kuramına değişkenlik, doğal seçme ve kalıtım gibi biyolojik kavramlar soktular. Sosyal Darvincilik 20. yüzyılda önemini yitirdiyse de gözde olduğu uzun yıllar boyunca sınırsız rekabet ve laissez-faire (bırakınız yapsınlar) anlayışının doğruluğunu göstermek için kullanıldı; doğal seçmenin yalnızca en iyi uyum sağlayanların varlığını sürdürmesine olanak vereceği ve böylece uygarlığın sürekli ilerleyeceği görüşüne temel oldu.
Düşüncesinde toplum bilimlerini bir bütün olarak ele alan, ama özel olarak sosyoloji başlığı altında yazmayan Karl Marx, sosyolojide ekonomik belirlenimciliğin tek güçlü temsilcisi sayıldı. Sosyologların her dönemde Marx'ın, ekonomik çıkarlara ağırlık veren Charles A. Beard'ın, başlangıçta Marksist olan Werner Sombart'ın ye benzeri yazarların yapıtlarını okumalarına karşın, bu tür ekonomik görüşler ancak bazı uyarlamalarla sosyolojiye yansıdı. Çevrenin belirleyiciliğini savunan görüşler ise sosyolojinin ana çizgisine kalıcı bir katkıda bulunmadı. Sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşıldıktan sonra konusunun öteki disiplinlerden ayrılacak biçimde tanımlanmasına yönelik çalışmalar ,hız kazandı. Bu soruna eğilen düşünürler arasında öne çıkan Emile Durkheim bifey-ler arası ilişkilerin, tek tek bireylerde bulunmayan bazı yeni özelliklere yol açabileceğini ileri sürdü. "Toplumsal olgu" adını verdiği bu kolektif duyguların, geleneklerin, kurumların ve ulusların bireysel psikoloji düzeyinde değil, ancak sosyolojik düzeyde açıklanabileceğini belirtti. Toplumu, parçaları etkileşim içindeki bir bütün olarak algıladı ve toplumun birey açısından dışsal bir sistem oluşturduğunu ve onu kısıtladığını savundu. Toplulukları bir arada tutan iki ayrı temel belirleyerek bunlardan "mekanik dayanışma"nın benzerliklere, "organik dayanışmacın ise birbirini tamamlayan farklılıkların örgütlenmesine dayandığını söyledi. Çağdaşı Ferdinand Tönnies de Gemeinschafl (topluluk) ve Gesellschaft (toplum) terimleriyle benzer bir ayrım yaptı; bireyler arasındaki birincil ve ikincil ilişkileri tanımladı.
Durkheim'ın yaklaşımı bazı yazarlar tarafından işlevselci olarak nitelendi. Bronislaw Malinowski ve A. R. Radcliffe-Brovvn gibi sonraki sosyal antropologlar da işlevselci bir kuram geliştirdiler. Buna kargılık W. G. Sumner kurumu, bir "kavram ve yapı" ya da belli bir sisteme göre örgütlenmiş insanların yerine getirdiği işlev ya da amaç olarak tanımladı. Max Weber'in sosyolojisinin büyük bölümünü de toplumların benzer kavramlarla çözümlenmesi oluşturdu. Toplumu bir süreç olarak gören Georg Simmel ise sosyolojiyi toplumsal biçimlerin sistemli bir çözümlemesi olarak kabul etti. Sosyolojide işlevsel-yapısal çözümlemenin alanı zamanla çok genişledi. Toplumsal sistemlerde işlevsel önkoşulları ve yapıların niteliğini araştıran Talcott Parsons'ın yanı sıra Robert Merton ve başkaları da toplumsal yapıların ve işlev farklılıklarının sınıflandırılması üzerinde çalıştı. Uygarlıkların yaşam çevriminden söz eden Pitirim Sorokin, Edward Gibbon, Oswald Spengler ve Arnold Toynbee ile birlikte tarih felsefesi geleneği içinde yer aldı. John Dewey, George H. Mead ve Charles H. Cooley ise, simgesel etkileşimcilik olarak bilinen yaklaşımın temellerini attı. Zihin ve benliğin deneyim aracılığıyla ve toplumsal bir süreç içinde oluştuğunu ileri süren bu görüş, sosyolojide etnometodoloji adını alan bir akımın araştırma alanını belirledi. Etnonfetodoloji ya da Max Weber"in terimiyle Verstehen (anlama) yöntemi, nesnel toplumsal olguları öne çıkaran işlevsel-yapısal çözümlemelerden farklı olarak öznelliği vurguladı ve nesnelliği özneler arası etkileşimde aradı. Bunların dışında Marx'm toplumsal sınıf çözümlemesinden esinlendiklerini söyleyen C. Wright Mills gibi bazı sosyologlar ekonomik nedenlere dayanan sınıf çatışmasını, bilgi sosyolojisinin gelişimine büyük katkıda bulunan Kari Mannheim ise ideolojik ayrımları temel aldı. Bu arada insan davranışlarını matematiksel yöntemlerle araştırma ve betimleme çalışmaları da yaygınlaştı.
Tarihsel gelişimi içinde çeşitli kuramsal çerçevelerin benimsendiği sosyolojide iki ayrı gelenekten söz edilebilir. Avrupa kıtasında Emile Durkheim ve Max Weber gibi büyük sosyologlar ile alışılmış anlamda sosyolog olmayan Kari Manc'ın çalışmaları, bütün farklılıklarına karşın evrensel yapıları ve süreçleri ortaya çıkarmaya yöneliktir. Bir bütün olarak alınan toplumun ekonomik ve siyasal örgütlenmesiyle, din, ideoloji ve bilinç sorunlarıyla, aileden devlete her türlü toplumsal kurumla ilgilenir; bütün bu düzeyler arasında ilişki kurar. Amerikan sosyolojisi olarak bilinen gelenekte ise toplumsal öğelerin ayrı ayrı ele alınarak davranışçı açıdan ve deneysel yöntemlerle incelenmesi ağır basar. Amaç daha çok sınırlı bir ölçekte "gerçek" toplumsal olguları ve süreçleri betimlemektir. Avrupa geleneği sosyolojinin sınırlarını genel olarak toplum bilimlerine doğru zorlarken, Amerikan geleneği uzmanlaşmaya daha yatkındır.
Sosyoloji nedir
Her kategoriden sosyal olayların genel karakterlerini inceleyen bilim. Sosyoloji diğer bir tarifle insan gruplarının yapılarını, fonksiyonlarını, bu yapı ve fonksiyonlardan meydana gelen değişmeleri, bu değişmeler sonucu meydana çıkan sosyal problemleri, kısaca, her türlü sosyal olay, vaka ve teşekkülü kendine has metodlarla inceleyerek kanunlara, prensiplere bağlayan ve sosyal problemlere çözüm arayan pozitif bir bilim dalıdır.
Tarihçesi
Bir ilim olarak sosyolojinin doğuşu pek yenidir. Bununla beraber, sosyal hayatın yorumlanmasıyla ilgili çalışmalar çok eskidir. Eski Yunan’da, Hıristiyan ve İslam dünyasında yetişen pekçok fikir adamı toplum hayatıyla ilgili görüş, düşünüş ve yorumlarını ortaya koymuşlardır. Eflatun, Aristo, Saint Augistin, Thomas Moodrus, Thomas Campenella, Niccola Machiavel gibi Yunan ve Hıristiyan fikir adamlarının yanında 9. yüzyılda yaşayan Türk filozofu Uzlukoğlu Muhammed Farabi, Biruni ile 15. yüzyılda yaşıyan Tunuslu tarihçi Abdurrahman İbn-i Haldun sosyolojinin önemli bilginleridir. Sosyoloji ilminin kurucusu İbn-i Haldun; metodunu ortaya koyanAuguste Comte’tur. Farabi El-Medinet-ül Fazıla (Faziletli Şehir) isimli kitabında toplumla ilgili görüşlerini belirtir ve bugünkü Birleşmiş Milletler fikrini ileri sürerek toplumların birbirlerini tamamlamaları lüzumuna inanır.
İbn-i Haldun ise, insan toplulukları hakkındaki görüşlerini Mukaddime isimli iki ciltlik ünlü eseriyle ortaya koymuştur. Bu kitap, yazdığı tarih kitabının önsözü mahiyetindedir. İbn-iHaldun tarihte ilk defa sosyal hayatın objektif ve determinizme bağlı bir yorumunu yaparak, oradan genellemelere varmaya çalışmış ve dolayısıyle sosyoloji ilminin temellerini atmıştır. O, sosyoloji ilmine İlm-i Tabiat-i Umran adını vermiştir. İnsanların cemiyetler halinde birbirleriyle yardımlaşarak memleketleri imar etmelerini ve yaşayışları için gereken geçinme vasıtalarını, sebeplerini, aletlerini hazırlamalarını“Umran” kelimesiyle ifade etmiştir. Ancak bu ilmin siyaset, ahlak, hitabet ve başka ilim ve fen cümlesinden olmayıp, kendi başına bir ilim olduğunu açıklamıştır. Tarih inceleme metodunu ilk defa kullanarak, sosyal hayatın ilmi yorumuna öncülük etme şerefi, bu Müslüman tarihçiye aittir.
Sosyoloji terimini ilk defa kullanan, 19. yüzyılda yaşıyan Fransız sosyoloğu Auguste Comte’tur. Auguste Comte, ferdin psikolojik davranışlarını dahi, sosyal kaynaklı kabul ederek, ferdi ruhları inkar edici bir metodla sosyolojisini kurmaya çalıştı. Batı dünyasında, Auguste Comte, sosyal hayatın ilk pozitif ve objektif yorumcusu olmak önceliğine de sahiptir. Auguste Comte’un ferdin her şeyini cemiyete bağlayan bu aşırı anlayışı diğer sosyologlar tarafından şiddetle tenkit edilmiştir. Karl Marx ise cemiyetleri, her türlü bağlantıdan ayrı, yalnızca maddi bağlarla birbirine bağlamış insan grupları şeklinde ele almıştır. Bu ikisinin insanlığın geçmişi ve toplumlar hakkındaki görüşleri tamamen farklıdır.
Karl Marx’tan sonra Almanya’da yetişen Weber eski Çin, Hindistan ve Modern Avrupa’nın dini ve sosyal sistemleri hakkında çalışmalarda bulundu. Elde ettiği bilgileri Marx’tan daha teferruatlı olarak ortaya koymuştur. Weber, üretimin sosyal organizasyonu hakkında Marx’ın yolunu takip ettiyse de, sonunda bir toplumun politik ideolojisiyle sistemlerinin ayrı hürriyetlere sahip olduğunu belirtti.
Fransa’da Emile Durkheim, Auguste Comte’u takip ederek sosyoloji ilmini geliştirmeye çalıştı. Bilhassa “kollektif ruh” ile “ferdi ruh”u birbirinden ayırıp birincisini ikincisine üstün tutarak, sosyolojiyle psikolojinin konularını birbirlerinden ayırmayı denedi. Auguste Comte’unun hatalarını düzeltmeye başladı ve bunda da başarılı oldu.
Fransız sosyologlarından deneysel sosyolojinin kurucusu F. Le Play (1806-1882) ise, sosyoloji terimini beğenmeyerek yerine Science Social teriminin kullanılmasını tavsiye etti. Türkiye’de Prens Sabahaddin bu yeniliği benimseyerek bu ilme İlm-i İçtimai adını verdi. Ziya Gökalp ise, sosyoloji terimi yerine İçtimaiyat kelimesini kullandı.
Günümüzde sosyoloji alanında herbiriyle boğuşan, ters düşen ve çatışan birçok ekoller bulunmaktadır. Sosyal olayları ve toplumları açıklayış tarzına göre ekollerin arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Bu ekollerin bir kısmı şunlardır:
Coğrafyacı ekolü, mekanik ekolü, demografi ekolü, antropoloji ekolü, Darwinci ekolü, pozitivist teori ekolü, Durkheimciler, Strüktüralistler, ekonomist ekolü, hukukçu ekolü, dini temel alanlar, töreyi-adeti-ahlakı temel alanlar, Le Playciler, Bilimsel sosyoloji ekolü, bütüncü (geştalt) ekolü.
Ayrıca psikolojiden etkilenen ekoller olarak şunlar sayılabilir: İçgüdüyü temel alanlar (Freud, Hans Blüher...), içebakış ekolü, davranışçı ekolü.
Sosyolojinin konusunu tayinde, konularını yorumlamada, farklı görüş ve sistemler, bu ilim alanında ağırlığını duyurmaktadır. Sosyoloji ilmi kısa zamanda başarılı adımlar atarak gelişmiştir. Çağdaş sosyologlardan P.Sorokin, A.Toynbee, Prof. C. Zimmerman gibi sosyologların bu ilim konusunda çalışmaları dikkati çekmektedir. Özellikle P. Sorokin Çağdaş Sosyoloji Teorileri adlı kitabında, bütün klasik sosyologları tenkit etmekte, mevcut sosyoloji ekollerinin yetersizliklerini ortaya koymaktadır.
Sosyolojinin konusu
Sosyoloji, insanın sosyal hayatını inceler. İnsanlar yaratılışlarının bir gereği olarak toplu olarak yaşarlar. Toplu halde yaşayan insanların karşılıklı olarak birbirine tesir etmesi sonucu toplumda birtakım ortak münasebetler meydana gelir. Sosyoloji, topluluk halinde yaşayan insanların birbirlerini karşılıklı olarak etkilemesinden meydana gelen sosyal kuruluş ve münasebetleri inceler. Sosyolojinin konusunu teşkil eden sosyal hayata sosyal gerçek denir. Sosyal gerçeklik incelenirken grup kavramı üzerinde önemle durulur.
Sosyal grup: İkiden fazla şahıs arasında anlamlı bir etkileşim, benzer faaliyet ve belirli bir süre devam edecek her türlü insan kümeleşmesini ifade eder. Grup, diğer insanlara göre bir diğerine daha fazla muhtaç olan insanların meydana getirdikleri kümeleşmeler diye de tarif edilmektedir. Grup, müşterek ihtiyaçlar etrafında insanların toplanmasından doğduğu için aralarında ihtiyaç bağı bulunmayan insan topluluklarına ise kalabalık denir.
İnsan grupları, nicelik ve niteliklerine göre şöyle sınıflandırılmaktadır: a) Toplum, b) Kamu (cemiyet), c) Topluluk, d) Toplantı.
Toplum, genelde belli bir bölgede oturan, kendi aralarında çoğalan ortak tecrübeleri ve temel hizmet kurumları bulunan devamlı gruplardır. Mesela aile, köy, kasaba, şehir gibi. Bir toplumun cemiyet adını alabilmesi için, grubu meydana getiren toplumların ve birimlerin tipik bir kültürde birleşmeleri gerekir. Her millet ayrı bir cemiyet ifade eder. Mesela, Kıbrıs’ta iki ayrı cemiyet vardır. Çünkü, buradaki insanlar iki ayrı kültür etrafında toplanmışlardır.
Topluluk, belli bir mekanda oturan, fertleri üreme olmayıp toplama olan, fertleri değiştiği halde, genel havası ve gayesi değişmeyen gruplara denir. Mesela, okul, ordu, fabrika gibi. Toplantı ise, ortak ihtiyaçlarla bir araya gelen, kendine has genel havası ve gayesi bulunan kısa süreli gruplardır. Mesela; mitingler, konferanslar, maçlar gibi.
Sosyolojinin konusu olan sosyal hayatın içinde sosyal yapı, sosyal fonksiyon, sosyal değişme ve sosyal problemler vardır. Sosyal yapı, bir grubu meydana getiren birimlerin birbirlerine göre durumları ve bunların bir arada genel görünüşleridir. Grubu meydana getiren kısımlar (bölümler), bir diğerine veya grubun diğer gruplara göre yaptığı iş ve hareketlere ise sosyal fonksiyon denir. Sosyal değişme de, iç ve dış etkilerle grubun veya grubu meydana getiren birimlerin sosyal yapı ve fonksiyonlarında görülen değişmelerdir. Mesela siyasi ve askeri çatışmalar ve işgaller, toplumlarda değişmeye sebep olur.
Sosyolojinin konusunu P. Sorokin şöyle sıralamaktadır: 1) Çeşitli sosyal olaylar arasındaki münasebet ve nitelikleri inceler. Mesela, ekonomi-din, aile-ahlak gibi. 2) Sosyal olaylarla sosyal olmayan olaylar arasındaki münasebet ve bağıntıları inceler. Mesela, iklim-moda gibi. 3) Bütün sosyal olay sınıfları arasındaki genel ilişkinin karakterini inceler.
Sosyoloji, cemiyet hayatını bütünüyle ve tam isabetli bir şekilde kavramaktan henüz mahrumdur. Dünyadaki insan topluluklarının farklı maddi ve manevi yapıda oluşları, bu ilmin prensiplerinin bütün cemiyetlere uygulanmasını ve doğru neticeler alınmasını güçleştirmektedir. Hele geçmiş insan toplulukları hakkında ileri sürülenler ise şahsi görüşlerden öte bir değer taşımamaktadır. Bu sebepten sosyologlar arasındaki farklılık ve zıtlıkların sayısı giderek artmaktadır.
Sosyolojinin bölümleri
Sosyoloji iki ana bölüme ayrılmaktadır. Bunlar, sosyal morfoloji ve sosyal fizyolojidir. Sosyal morfoloji; toplumların maddi yapılarını, sosyal dokuları yönünden inceleyen bir bölümdür. Bunun da alt bölümleri vardır. Bunun bölümleri ise sosyo-coğrafya ve demografi (nüfus bilim)dir. Sosyal fizyoloji de, toplumun birer organı durumunda bulunan sosyal kurumların işleyişini ve görevlerini inceler. Bir toplum içinde görülen belli başlı kurumlar ise din, ahlak, hukuk, aile, devlet, ekonomi, sanat, eğitim, dil, bilimdir. Sosyal fizyoloji bu kurumları tek tek ele alıp doğuş ve kuruluşlarını, gelişmelerini, toplum içindeki vazifelerini ve bunların birbirleriyle olan münasebetlerini inceler. Bu kurumlardan hukuk, eğitim, ekonomi, dil günümüzde büyük birer sosyal bilim haline gelmiştir.
Sosyoloji ve diğer bilimler
Sosyoloji, toplumların davranışlarını yapısını çeşitli yönleriyle incelediği için, çalışma alanı çok geniştir. Bu alandan birçoğu ayrı ayrı bilimlerin konusu içine girer. Sosyoloji, insanların anlaşarak bir toplumu meydana getirme konusundaki davranışlarını anlamak için psikolojiden faydalanmaktadır. Ayrıca, tarih boyunca çözülüp dağılan toplulukları incelemek için tarih ilminden faydalanılmaktadır. Sosyolog, toplumların çözülme ve dağılmalarının sebeplerini belirli, isim yapmış bir toplum bakımından değil, bu konuda genel prensiplere, genelleştirmelere ulaşmak için açıklar. Tarih ise belirli, isimli sosyal olayları, sırf bunlara has özellikleri bakımından incelemektedir.
Çok eski zamanlarda yaşamış toplulukların durumu hakkındaki bilgileriyse arkeolojiden alır. Tarihteki toplumları incelerken; insanların barınak, hammadde, dikkate çarpan yiyecek bakımından toprağa bağlı olmaları en önemli özelliktir. Onun için coğrafyanın bir bölümü olan beşeri coğrafyadan faydalanmaktadır. Sosyoloji bunun yanında ekonomi, biyoloji, politika’dan da faydalanmaktadır.
Soru anket cetveli; herhangi bir sosyal meseleyi açıklamak gayesiyle önceden hazırlanan bir takım soruları bir grubun fertlerine sorarak görüşlerini tespit etmektir. Soru anket cetveli mülakat şeklinde fertlerle tek tek görüşme yoluyla yapılabileceği gibi, mektup, dergi, gazete vb. yayın organlarından faydalanılarak da yapılabilir. Soru sorulan fert sayısı ne kadar çok olursa, toplumun tamamı hakkında o kadar kesin bilgi elde edilir. Soru cetvelleri bazan insanların özel ve gizli sosyal yaşayışları hakkında bilgi toplamak için de kullanılır. Bu konular aleni olursa, kimse doğru cevap vermez. Bu gibi durumlarda anketi uygulayanların becerisi de sonucu etkiler.
Monografi; bir sosyal grubu veya sınırları belirlenmiş dar bir konumu, belirli bir plan ve bütün incelikleriyle derinlemesine mücerret olarak incelemektir. Le Play (1806-1882) adlı bir Fransız mühendis tarafından kurulmuştur. Toplumlarda reform yapmak üzere bu metod geliştirildi. Bu metodu daha teferruatlı bir araştırma planı haline getiren H.Tourville’dir. Bu metod sosyologlar tarafından geliştirilerek ayrıntılı cetveller halinde sosyal araştırmalarda kullanılmaktadır.
Tarihi inceleme; sosyal araştırmalarda toplum olaylarının geçmişini gösteren tarihi bilgilerden faydalanma yoludur. Sosyal olayları sadece bugünkü halleriyle incelemek çok defa kifayet etmemektedir. Sosyal olayları daha iyi anlamak için onların meydana gelişlerini, yani kuruldukları günden bugüne kadar nasıl geliştiklerini ne gibi merhalelerden geçtiklerini bilmek gerekir. Sosyolojide tarihi olayları kullanarak sosyal olayları açıklayan bellibaşlı sosyologlar A.Comte, Spencer, Cosentini ve E. Durkheim’dir.
Sosyolojide araştırma metodları: Sosyolojide, araştırma konusunun özelliğine göre çeşitli metodlar kullanılır. Bunlardan gözlem, istatistik, soru çizelgesi, monografi, tarihi inceleme, sosyometrik test önemli olanlarıdır.
Gözlem, bir grup içindeki sosyal vak’aları yerinde meydana geliş anında tespit etmektir. Olaylara katılmadan yapılan gözlem ve olaylar içinde yaşayarak yapılan gözlem olmak üzere iki türlü gözlem yapılır. Olaylara katılmadan yapılan gözlemde araştırıcı dışardan bir seyirci gibi olayları takip eder. Olayların içinde yaşayarak yapılan gözlemde ise araştırıcı inceleme yapacağı sosyal grubun içinde grubun bir üyesi gibi yaşayarak, grubun teşkilat ve işyerini içten tespit eder. Bu gözlemde sosyal olaylar, gerçek teşekküllerle ve bütün ayrıntılarıyla yakından incelenir.
İstatistik, sayılabilen ve ölçülebilen sosyal hadiselerin meydana gelişlerini rakamlarla tespit etmek ve değerlendirmektir. Bir toplumdaki evlenme, boşanma, suç ve ceza istatistiklerini yapmak bu hadiselerin seyri ve toplum düzeni hakkında bize bir fikir verir. Bunların grafikleri yapılarak ve diğer toplumlarla karşılaştırılarak daha derin açıklamalar yapılabilmektedir. Yanyana ve birbiri arasında görülen hadiselerin istatistiklerinin beraberce artıp eksilmesine dayanarak bu iki hadise arasında bir sebep-sonuç münasebeti kurmak mümkün olur.
Sosyometrik test; gruplaşma münasebetlerini meydana geliş sırasında yakalayarak, ölçmeye çalışan bir metoddur. Amerika’da Moreni tarafından kurulan deney sosyolojisinin en yeni dallarından biridir. Bir gruptaki kişiler arasında çeşitli bağıntılar vardır. Fertler bu münasebetlerle birbirlerine yaklaşırlar ve uzaklaşırlar. Bir grup içindeki fertlerin, sosyal münasebetler bakımından birbirine yaklaşma ve uzaklaşma dereceleri sosyometrik testlerle ölçülür. Sosyometriyle grup fertleri arasındaki ilişki bağının derecesi, sıklığı ölçülür. Bu, aynı zamanda ilişkisizliği de yansıtır. Uygulanırken grup fertlerinin kim ile veya kimlerle belirli bir işi yapmak istediği sorulur. Cevaplara göre grup içindeki sevilen ve sevilmeyen fertler ortaya çıkabileceği gibi sosyal gruptaki homojenlik de istatistiki bir şekilde tespit edilir. Sosyometriyle şahsiyet özellikleri, demografik yapılar da ortaya çıkar. Ayrıca, grupların tutumları, inançları ve değerleri de tespit edilir.
Sosyoloji
Sosyoloji, toplumsal ilişkilerin yapısını, nedenlerini ve etkilerini araştıran bilim dalı. İnsanların ve grupların etkileşiminden doğan geleneklerin, toplumsal yapıların ve kurumların harcını oluşturan ya da zayıflamasına yol açan etkenleri, ayrıca grup ve örşüt üyeliğinin insanlar üzerindeki etkilerini inceler, insan toplumunun temel niteliğiyle, sürekliliğine ve değişimine yol açan çeşitli süreçlerle ilgilenir. Toplum bilimlerinin öbür dallarıyla da yakından bağlantılıdır.
Sosyolojinin kökenleri
Kökenleri Batı geleneğinde Eski Yunan'a kadar götürülürse de, sosyoloji asıl 18. ve 19. yüzyıl felsefesinden doğdu ve başlangıçta ahlak felsefesinin bir alt disiplini olarak görüldü. Biyoloji ve evrim kuramlarından etkilenen ilk sosyologlar biyolojik ve toplumsal organizmalar arasında koşutluklar aradı. Auguste Comte'un sosyoloji terimini yarattığı 1838'den 19. yüzyılın sonlarına değin de bu yeni bilim dalını biyoloji ve psikoloji gibi alanlardan ayıran sınırlar tanımlanamadı.
Sosyolojide ilk önemli akım Sosyal Darvincilik oldu. Herbert Spencer, Lewis H. Morgan, E. B. Tylor ve L. T. Hobhouse gibi düşünürler insan toplumu ile biyolojik organizma arasında benzerlikler kurarak sosyoloji kuramına değişkenlik, doğal seçme ve kalıtım gibi biyolojik kavramlar soktular. Sosyal Darvincilik 20. yüzyılda önemini yitirdiyse de gözde olduğu uzun yıllar boyunca sınırsız rekabet ve laissez-faire (bırakınız yapsınlar) anlayışının doğruluğunu göstermek için kullanıldı; doğal seçmenin yalnızca en iyi uyum sağlayanların varlığını sürdürmesine olanak vereceği ve böylece uygarlığın sürekli ilerleyeceği görüşüne temel oldu.
Düşüncesinde toplum bilimlerini bir bütün olarak ele alan, ama özel olarak sosyoloji başlığı altında yazmayan Karl Marx, sosyolojide ekonomik belirlenimciliğin tek güçlü temsilcisi sayıldı. Sosyologların her dönemde Marx'ın, ekonomik çıkarlara ağırlık veren Charles A. Beard'ın, başlangıçta Marksist olan Werner Sombart'ın ye benzeri yazarların yapıtlarını okumalarına karşın, bu tür ekonomik görüşler ancak bazı uyarlamalarla sosyolojiye yansıdı. Çevrenin belirleyiciliğini savunan görüşler ise sosyolojinin ana çizgisine kalıcı bir katkıda bulunmadı. Sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı olarak kabul edilmesi gerektiği anlaşıldıktan sonra konusunun öteki disiplinlerden ayrılacak biçimde tanımlanmasına yönelik çalışmalar ,hız kazandı. Bu soruna eğilen düşünürler arasında öne çıkan Emile Durkheim bifey-ler arası ilişkilerin, tek tek bireylerde bulunmayan bazı yeni özelliklere yol açabileceğini ileri sürdü. "Toplumsal olgu" adını verdiği bu kolektif duyguların, geleneklerin, kurumların ve ulusların bireysel psikoloji düzeyinde değil, ancak sosyolojik düzeyde açıklanabileceğini belirtti. Toplumu, parçaları etkileşim içindeki bir bütün olarak algıladı ve toplumun birey açısından dışsal bir sistem oluşturduğunu ve onu kısıtladığını savundu. Toplulukları bir arada tutan iki ayrı temel belirleyerek bunlardan "mekanik dayanışma"nın benzerliklere, "organik dayanışmacın ise birbirini tamamlayan farklılıkların örgütlenmesine dayandığını söyledi. Çağdaşı Ferdinand Tönnies de Gemeinschafl (topluluk) ve Gesellschaft (toplum) terimleriyle benzer bir ayrım yaptı; bireyler arasındaki birincil ve ikincil ilişkileri tanımladı.
Durkheim'ın yaklaşımı bazı yazarlar tarafından işlevselci olarak nitelendi. Bronislaw Malinowski ve A. R. Radcliffe-Brovvn gibi sonraki sosyal antropologlar da işlevselci bir kuram geliştirdiler. Buna kargılık W. G. Sumner kurumu, bir "kavram ve yapı" ya da belli bir sisteme göre örgütlenmiş insanların yerine getirdiği işlev ya da amaç olarak tanımladı. Max Weber'in sosyolojisinin büyük bölümünü de toplumların benzer kavramlarla çözümlenmesi oluşturdu. Toplumu bir süreç olarak gören Georg Simmel ise sosyolojiyi toplumsal biçimlerin sistemli bir çözümlemesi olarak kabul etti. Sosyolojide işlevsel-yapısal çözümlemenin alanı zamanla çok genişledi. Toplumsal sistemlerde işlevsel önkoşulları ve yapıların niteliğini araştıran Talcott Parsons'ın yanı sıra Robert Merton ve başkaları da toplumsal yapıların ve işlev farklılıklarının sınıflandırılması üzerinde çalıştı. Uygarlıkların yaşam çevriminden söz eden Pitirim Sorokin, Edward Gibbon, Oswald Spengler ve Arnold Toynbee ile birlikte tarih felsefesi geleneği içinde yer aldı. John Dewey, George H. Mead ve Charles H. Cooley ise, simgesel etkileşimcilik olarak bilinen yaklaşımın temellerini attı. Zihin ve benliğin deneyim aracılığıyla ve toplumsal bir süreç içinde oluştuğunu ileri süren bu görüş, sosyolojide etnometodoloji adını alan bir akımın araştırma alanını belirledi. Etnonfetodoloji ya da Max Weber"in terimiyle Verstehen (anlama) yöntemi, nesnel toplumsal olguları öne çıkaran işlevsel-yapısal çözümlemelerden farklı olarak öznelliği vurguladı ve nesnelliği özneler arası etkileşimde aradı. Bunların dışında Marx'm toplumsal sınıf çözümlemesinden esinlendiklerini söyleyen C. Wright Mills gibi bazı sosyologlar ekonomik nedenlere dayanan sınıf çatışmasını, bilgi sosyolojisinin gelişimine büyük katkıda bulunan Kari Mannheim ise ideolojik ayrımları temel aldı. Bu arada insan davranışlarını matematiksel yöntemlerle araştırma ve betimleme çalışmaları da yaygınlaştı.
Tarihsel gelişimi içinde çeşitli kuramsal çerçevelerin benimsendiği sosyolojide iki ayrı gelenekten söz edilebilir. Avrupa kıtasında Emile Durkheim ve Max Weber gibi büyük sosyologlar ile alışılmış anlamda sosyolog olmayan Kari Manc'ın çalışmaları, bütün farklılıklarına karşın evrensel yapıları ve süreçleri ortaya çıkarmaya yöneliktir. Bir bütün olarak alınan toplumun ekonomik ve siyasal örgütlenmesiyle, din, ideoloji ve bilinç sorunlarıyla, aileden devlete her türlü toplumsal kurumla ilgilenir; bütün bu düzeyler arasında ilişki kurar. Amerikan sosyolojisi olarak bilinen gelenekte ise toplumsal öğelerin ayrı ayrı ele alınarak davranışçı açıdan ve deneysel yöntemlerle incelenmesi ağır basar. Amaç daha çok sınırlı bir ölçekte "gerçek" toplumsal olguları ve süreçleri betimlemektir. Avrupa geleneği sosyolojinin sınırlarını genel olarak toplum bilimlerine doğru zorlarken, Amerikan geleneği uzmanlaşmaya daha yatkındır.
Sosyoloji nedir
Her kategoriden sosyal olayların genel karakterlerini inceleyen bilim. Sosyoloji diğer bir tarifle insan gruplarının yapılarını, fonksiyonlarını, bu yapı ve fonksiyonlardan meydana gelen değişmeleri, bu değişmeler sonucu meydana çıkan sosyal problemleri, kısaca, her türlü sosyal olay, vaka ve teşekkülü kendine has metodlarla inceleyerek kanunlara, prensiplere bağlayan ve sosyal problemlere çözüm arayan pozitif bir bilim dalıdır.
Tarihçesi
Bir ilim olarak sosyolojinin doğuşu pek yenidir. Bununla beraber, sosyal hayatın yorumlanmasıyla ilgili çalışmalar çok eskidir. Eski Yunan’da, Hıristiyan ve İslam dünyasında yetişen pekçok fikir adamı toplum hayatıyla ilgili görüş, düşünüş ve yorumlarını ortaya koymuşlardır. Eflatun, Aristo, Saint Augistin, Thomas Moodrus, Thomas Campenella, Niccola Machiavel gibi Yunan ve Hıristiyan fikir adamlarının yanında 9. yüzyılda yaşayan Türk filozofu Uzlukoğlu Muhammed Farabi, Biruni ile 15. yüzyılda yaşıyan Tunuslu tarihçi Abdurrahman İbn-i Haldun sosyolojinin önemli bilginleridir. Sosyoloji ilminin kurucusu İbn-i Haldun; metodunu ortaya koyanAuguste Comte’tur. Farabi El-Medinet-ül Fazıla (Faziletli Şehir) isimli kitabında toplumla ilgili görüşlerini belirtir ve bugünkü Birleşmiş Milletler fikrini ileri sürerek toplumların birbirlerini tamamlamaları lüzumuna inanır.
İbn-i Haldun ise, insan toplulukları hakkındaki görüşlerini Mukaddime isimli iki ciltlik ünlü eseriyle ortaya koymuştur. Bu kitap, yazdığı tarih kitabının önsözü mahiyetindedir. İbn-iHaldun tarihte ilk defa sosyal hayatın objektif ve determinizme bağlı bir yorumunu yaparak, oradan genellemelere varmaya çalışmış ve dolayısıyle sosyoloji ilminin temellerini atmıştır. O, sosyoloji ilmine İlm-i Tabiat-i Umran adını vermiştir. İnsanların cemiyetler halinde birbirleriyle yardımlaşarak memleketleri imar etmelerini ve yaşayışları için gereken geçinme vasıtalarını, sebeplerini, aletlerini hazırlamalarını“Umran” kelimesiyle ifade etmiştir. Ancak bu ilmin siyaset, ahlak, hitabet ve başka ilim ve fen cümlesinden olmayıp, kendi başına bir ilim olduğunu açıklamıştır. Tarih inceleme metodunu ilk defa kullanarak, sosyal hayatın ilmi yorumuna öncülük etme şerefi, bu Müslüman tarihçiye aittir.
Sosyoloji terimini ilk defa kullanan, 19. yüzyılda yaşıyan Fransız sosyoloğu Auguste Comte’tur. Auguste Comte, ferdin psikolojik davranışlarını dahi, sosyal kaynaklı kabul ederek, ferdi ruhları inkar edici bir metodla sosyolojisini kurmaya çalıştı. Batı dünyasında, Auguste Comte, sosyal hayatın ilk pozitif ve objektif yorumcusu olmak önceliğine de sahiptir. Auguste Comte’un ferdin her şeyini cemiyete bağlayan bu aşırı anlayışı diğer sosyologlar tarafından şiddetle tenkit edilmiştir. Karl Marx ise cemiyetleri, her türlü bağlantıdan ayrı, yalnızca maddi bağlarla birbirine bağlamış insan grupları şeklinde ele almıştır. Bu ikisinin insanlığın geçmişi ve toplumlar hakkındaki görüşleri tamamen farklıdır.
Karl Marx’tan sonra Almanya’da yetişen Weber eski Çin, Hindistan ve Modern Avrupa’nın dini ve sosyal sistemleri hakkında çalışmalarda bulundu. Elde ettiği bilgileri Marx’tan daha teferruatlı olarak ortaya koymuştur. Weber, üretimin sosyal organizasyonu hakkında Marx’ın yolunu takip ettiyse de, sonunda bir toplumun politik ideolojisiyle sistemlerinin ayrı hürriyetlere sahip olduğunu belirtti.
Fransa’da Emile Durkheim, Auguste Comte’u takip ederek sosyoloji ilmini geliştirmeye çalıştı. Bilhassa “kollektif ruh” ile “ferdi ruh”u birbirinden ayırıp birincisini ikincisine üstün tutarak, sosyolojiyle psikolojinin konularını birbirlerinden ayırmayı denedi. Auguste Comte’unun hatalarını düzeltmeye başladı ve bunda da başarılı oldu.
Fransız sosyologlarından deneysel sosyolojinin kurucusu F. Le Play (1806-1882) ise, sosyoloji terimini beğenmeyerek yerine Science Social teriminin kullanılmasını tavsiye etti. Türkiye’de Prens Sabahaddin bu yeniliği benimseyerek bu ilme İlm-i İçtimai adını verdi. Ziya Gökalp ise, sosyoloji terimi yerine İçtimaiyat kelimesini kullandı.
Günümüzde sosyoloji alanında herbiriyle boğuşan, ters düşen ve çatışan birçok ekoller bulunmaktadır. Sosyal olayları ve toplumları açıklayış tarzına göre ekollerin arasında farklılıklar meydana gelmiştir. Bu ekollerin bir kısmı şunlardır:
Coğrafyacı ekolü, mekanik ekolü, demografi ekolü, antropoloji ekolü, Darwinci ekolü, pozitivist teori ekolü, Durkheimciler, Strüktüralistler, ekonomist ekolü, hukukçu ekolü, dini temel alanlar, töreyi-adeti-ahlakı temel alanlar, Le Playciler, Bilimsel sosyoloji ekolü, bütüncü (geştalt) ekolü.
Ayrıca psikolojiden etkilenen ekoller olarak şunlar sayılabilir: İçgüdüyü temel alanlar (Freud, Hans Blüher...), içebakış ekolü, davranışçı ekolü.
Sosyolojinin konusunu tayinde, konularını yorumlamada, farklı görüş ve sistemler, bu ilim alanında ağırlığını duyurmaktadır. Sosyoloji ilmi kısa zamanda başarılı adımlar atarak gelişmiştir. Çağdaş sosyologlardan P.Sorokin, A.Toynbee, Prof. C. Zimmerman gibi sosyologların bu ilim konusunda çalışmaları dikkati çekmektedir. Özellikle P. Sorokin Çağdaş Sosyoloji Teorileri adlı kitabında, bütün klasik sosyologları tenkit etmekte, mevcut sosyoloji ekollerinin yetersizliklerini ortaya koymaktadır.
Sosyolojinin konusu
Sosyoloji, insanın sosyal hayatını inceler. İnsanlar yaratılışlarının bir gereği olarak toplu olarak yaşarlar. Toplu halde yaşayan insanların karşılıklı olarak birbirine tesir etmesi sonucu toplumda birtakım ortak münasebetler meydana gelir. Sosyoloji, topluluk halinde yaşayan insanların birbirlerini karşılıklı olarak etkilemesinden meydana gelen sosyal kuruluş ve münasebetleri inceler. Sosyolojinin konusunu teşkil eden sosyal hayata sosyal gerçek denir. Sosyal gerçeklik incelenirken grup kavramı üzerinde önemle durulur.
Sosyal grup: İkiden fazla şahıs arasında anlamlı bir etkileşim, benzer faaliyet ve belirli bir süre devam edecek her türlü insan kümeleşmesini ifade eder. Grup, diğer insanlara göre bir diğerine daha fazla muhtaç olan insanların meydana getirdikleri kümeleşmeler diye de tarif edilmektedir. Grup, müşterek ihtiyaçlar etrafında insanların toplanmasından doğduğu için aralarında ihtiyaç bağı bulunmayan insan topluluklarına ise kalabalık denir.
İnsan grupları, nicelik ve niteliklerine göre şöyle sınıflandırılmaktadır: a) Toplum, b) Kamu (cemiyet), c) Topluluk, d) Toplantı.
Toplum, genelde belli bir bölgede oturan, kendi aralarında çoğalan ortak tecrübeleri ve temel hizmet kurumları bulunan devamlı gruplardır. Mesela aile, köy, kasaba, şehir gibi. Bir toplumun cemiyet adını alabilmesi için, grubu meydana getiren toplumların ve birimlerin tipik bir kültürde birleşmeleri gerekir. Her millet ayrı bir cemiyet ifade eder. Mesela, Kıbrıs’ta iki ayrı cemiyet vardır. Çünkü, buradaki insanlar iki ayrı kültür etrafında toplanmışlardır.
Topluluk, belli bir mekanda oturan, fertleri üreme olmayıp toplama olan, fertleri değiştiği halde, genel havası ve gayesi değişmeyen gruplara denir. Mesela, okul, ordu, fabrika gibi. Toplantı ise, ortak ihtiyaçlarla bir araya gelen, kendine has genel havası ve gayesi bulunan kısa süreli gruplardır. Mesela; mitingler, konferanslar, maçlar gibi.
Sosyolojinin konusu olan sosyal hayatın içinde sosyal yapı, sosyal fonksiyon, sosyal değişme ve sosyal problemler vardır. Sosyal yapı, bir grubu meydana getiren birimlerin birbirlerine göre durumları ve bunların bir arada genel görünüşleridir. Grubu meydana getiren kısımlar (bölümler), bir diğerine veya grubun diğer gruplara göre yaptığı iş ve hareketlere ise sosyal fonksiyon denir. Sosyal değişme de, iç ve dış etkilerle grubun veya grubu meydana getiren birimlerin sosyal yapı ve fonksiyonlarında görülen değişmelerdir. Mesela siyasi ve askeri çatışmalar ve işgaller, toplumlarda değişmeye sebep olur.
Sosyolojinin konusunu P. Sorokin şöyle sıralamaktadır: 1) Çeşitli sosyal olaylar arasındaki münasebet ve nitelikleri inceler. Mesela, ekonomi-din, aile-ahlak gibi. 2) Sosyal olaylarla sosyal olmayan olaylar arasındaki münasebet ve bağıntıları inceler. Mesela, iklim-moda gibi. 3) Bütün sosyal olay sınıfları arasındaki genel ilişkinin karakterini inceler.
Sosyoloji, cemiyet hayatını bütünüyle ve tam isabetli bir şekilde kavramaktan henüz mahrumdur. Dünyadaki insan topluluklarının farklı maddi ve manevi yapıda oluşları, bu ilmin prensiplerinin bütün cemiyetlere uygulanmasını ve doğru neticeler alınmasını güçleştirmektedir. Hele geçmiş insan toplulukları hakkında ileri sürülenler ise şahsi görüşlerden öte bir değer taşımamaktadır. Bu sebepten sosyologlar arasındaki farklılık ve zıtlıkların sayısı giderek artmaktadır.
Sosyolojinin bölümleri
Sosyoloji iki ana bölüme ayrılmaktadır. Bunlar, sosyal morfoloji ve sosyal fizyolojidir. Sosyal morfoloji; toplumların maddi yapılarını, sosyal dokuları yönünden inceleyen bir bölümdür. Bunun da alt bölümleri vardır. Bunun bölümleri ise sosyo-coğrafya ve demografi (nüfus bilim)dir. Sosyal fizyoloji de, toplumun birer organı durumunda bulunan sosyal kurumların işleyişini ve görevlerini inceler. Bir toplum içinde görülen belli başlı kurumlar ise din, ahlak, hukuk, aile, devlet, ekonomi, sanat, eğitim, dil, bilimdir. Sosyal fizyoloji bu kurumları tek tek ele alıp doğuş ve kuruluşlarını, gelişmelerini, toplum içindeki vazifelerini ve bunların birbirleriyle olan münasebetlerini inceler. Bu kurumlardan hukuk, eğitim, ekonomi, dil günümüzde büyük birer sosyal bilim haline gelmiştir.
Sosyoloji ve diğer bilimler
Sosyoloji, toplumların davranışlarını yapısını çeşitli yönleriyle incelediği için, çalışma alanı çok geniştir. Bu alandan birçoğu ayrı ayrı bilimlerin konusu içine girer. Sosyoloji, insanların anlaşarak bir toplumu meydana getirme konusundaki davranışlarını anlamak için psikolojiden faydalanmaktadır. Ayrıca, tarih boyunca çözülüp dağılan toplulukları incelemek için tarih ilminden faydalanılmaktadır. Sosyolog, toplumların çözülme ve dağılmalarının sebeplerini belirli, isim yapmış bir toplum bakımından değil, bu konuda genel prensiplere, genelleştirmelere ulaşmak için açıklar. Tarih ise belirli, isimli sosyal olayları, sırf bunlara has özellikleri bakımından incelemektedir.
Çok eski zamanlarda yaşamış toplulukların durumu hakkındaki bilgileriyse arkeolojiden alır. Tarihteki toplumları incelerken; insanların barınak, hammadde, dikkate çarpan yiyecek bakımından toprağa bağlı olmaları en önemli özelliktir. Onun için coğrafyanın bir bölümü olan beşeri coğrafyadan faydalanmaktadır. Sosyoloji bunun yanında ekonomi, biyoloji, politika’dan da faydalanmaktadır.
Soru anket cetveli; herhangi bir sosyal meseleyi açıklamak gayesiyle önceden hazırlanan bir takım soruları bir grubun fertlerine sorarak görüşlerini tespit etmektir. Soru anket cetveli mülakat şeklinde fertlerle tek tek görüşme yoluyla yapılabileceği gibi, mektup, dergi, gazete vb. yayın organlarından faydalanılarak da yapılabilir. Soru sorulan fert sayısı ne kadar çok olursa, toplumun tamamı hakkında o kadar kesin bilgi elde edilir. Soru cetvelleri bazan insanların özel ve gizli sosyal yaşayışları hakkında bilgi toplamak için de kullanılır. Bu konular aleni olursa, kimse doğru cevap vermez. Bu gibi durumlarda anketi uygulayanların becerisi de sonucu etkiler.
Monografi; bir sosyal grubu veya sınırları belirlenmiş dar bir konumu, belirli bir plan ve bütün incelikleriyle derinlemesine mücerret olarak incelemektir. Le Play (1806-1882) adlı bir Fransız mühendis tarafından kurulmuştur. Toplumlarda reform yapmak üzere bu metod geliştirildi. Bu metodu daha teferruatlı bir araştırma planı haline getiren H.Tourville’dir. Bu metod sosyologlar tarafından geliştirilerek ayrıntılı cetveller halinde sosyal araştırmalarda kullanılmaktadır.
Tarihi inceleme; sosyal araştırmalarda toplum olaylarının geçmişini gösteren tarihi bilgilerden faydalanma yoludur. Sosyal olayları sadece bugünkü halleriyle incelemek çok defa kifayet etmemektedir. Sosyal olayları daha iyi anlamak için onların meydana gelişlerini, yani kuruldukları günden bugüne kadar nasıl geliştiklerini ne gibi merhalelerden geçtiklerini bilmek gerekir. Sosyolojide tarihi olayları kullanarak sosyal olayları açıklayan bellibaşlı sosyologlar A.Comte, Spencer, Cosentini ve E. Durkheim’dir.
Sosyolojide araştırma metodları: Sosyolojide, araştırma konusunun özelliğine göre çeşitli metodlar kullanılır. Bunlardan gözlem, istatistik, soru çizelgesi, monografi, tarihi inceleme, sosyometrik test önemli olanlarıdır.
Gözlem, bir grup içindeki sosyal vak’aları yerinde meydana geliş anında tespit etmektir. Olaylara katılmadan yapılan gözlem ve olaylar içinde yaşayarak yapılan gözlem olmak üzere iki türlü gözlem yapılır. Olaylara katılmadan yapılan gözlemde araştırıcı dışardan bir seyirci gibi olayları takip eder. Olayların içinde yaşayarak yapılan gözlemde ise araştırıcı inceleme yapacağı sosyal grubun içinde grubun bir üyesi gibi yaşayarak, grubun teşkilat ve işyerini içten tespit eder. Bu gözlemde sosyal olaylar, gerçek teşekküllerle ve bütün ayrıntılarıyla yakından incelenir.
İstatistik, sayılabilen ve ölçülebilen sosyal hadiselerin meydana gelişlerini rakamlarla tespit etmek ve değerlendirmektir. Bir toplumdaki evlenme, boşanma, suç ve ceza istatistiklerini yapmak bu hadiselerin seyri ve toplum düzeni hakkında bize bir fikir verir. Bunların grafikleri yapılarak ve diğer toplumlarla karşılaştırılarak daha derin açıklamalar yapılabilmektedir. Yanyana ve birbiri arasında görülen hadiselerin istatistiklerinin beraberce artıp eksilmesine dayanarak bu iki hadise arasında bir sebep-sonuç münasebeti kurmak mümkün olur.
Sosyometrik test; gruplaşma münasebetlerini meydana geliş sırasında yakalayarak, ölçmeye çalışan bir metoddur. Amerika’da Moreni tarafından kurulan deney sosyolojisinin en yeni dallarından biridir. Bir gruptaki kişiler arasında çeşitli bağıntılar vardır. Fertler bu münasebetlerle birbirlerine yaklaşırlar ve uzaklaşırlar. Bir grup içindeki fertlerin, sosyal münasebetler bakımından birbirine yaklaşma ve uzaklaşma dereceleri sosyometrik testlerle ölçülür. Sosyometriyle grup fertleri arasındaki ilişki bağının derecesi, sıklığı ölçülür. Bu, aynı zamanda ilişkisizliği de yansıtır. Uygulanırken grup fertlerinin kim ile veya kimlerle belirli bir işi yapmak istediği sorulur. Cevaplara göre grup içindeki sevilen ve sevilmeyen fertler ortaya çıkabileceği gibi sosyal gruptaki homojenlik de istatistiki bir şekilde tespit edilir. Sosyometriyle şahsiyet özellikleri, demografik yapılar da ortaya çıkar. Ayrıca, grupların tutumları, inançları ve değerleri de tespit edilir.