PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Divan şairi nef'î



Kenan107
15.Temmuz.2014, 03:29
Nef'i, Padişah I. Ahmed zamanında Erzurum'dan Istanbul'a gelmiştir. Babası Erzurum eşrafındandır ve Kırım hanının nedimlerindendir. Dönemin Kırım hanı Canıberk Giray, Sadrazam Kuyucu Murat Paşa'ya bir mektup göndererek, şairin Istanbul'da çevre bulması, sıkıntı çekmemesi için yardım istemiştir.


Şairliği ile kısa sürede büyük şöhret kazanan Nef'inin, saray katipliği yaptığı dönemde, Padişah I. Ahmed'e sunduğu ilk kaside, Sutan Ahmed Camii'nin yapımıyla ilgilidir. Kasidede camiin büyüklüğünden, ihtişamından bahsederken, şairleri desteklemenin padişahın büyüklüğüne yakıştığını belirtir. Padişahın ilgisini beklediğini ifade eder.


Nef'i'nin, zamanla yıldızı parlamış, meşhur olmuş, saygılığı artmıştır. I. Ahmed, I. Mustafa, Genç Osman ve IV. Murad zamanlarında yaşayan şair, sadece I. Ahmed ve IV. Murad için şiirler söylemiştir. Kendisi de şair olan IV. Murad onu himaye etmiş, hicviyelerine anlayış göstermiştir.


Nef'i' ye göre şiir, hem anlam, hem de söyleyiş bakımından mükemmel olmalıdır. Şiirlerinde çokça Farsça kelime ve deyim kullanmıştır. En başarılı olduğu şiirleri kasideleridir. Büyük bir kaside ustası olmakla birlikte çok güçlü ve etkili bir hiciv şairimizdir.


Siham-ı Kaza adlı eserinde hiç çekinmeden, devrin ileri gelen devlet adamlarını, şeyhülislamını, vezirini, hatta padişah IV. Murad'ı bile eleştirmiştir. Dili yüzünden üç defa görevinden azledilmesini şöyle dile getirmiştir:


Üçüncü defadur Hakk belasın vire melunun
Ki yok yire beni azletti olmuşken sena-hanı


Bir çok kişiyi öfkelendiren, kızdıran bu sözler, padişah IV. Murad tarafından hep olgunlukla karşılanmış, hoş görülmüştür. Ancak bir gün padişah, Nef'i'nin " Siham-ı Kaza" adlı hicviyesini okurken, hemen yanına yıldırım düşmüş, ölümden zor kurtulmuştur. Elindeki şiir mecmuasına


"Gökten nazire indi Siham-ı kazasına
Nef'i diliyle uğradı Hakk'ın belasına "


diye yazmış, bunu bir uğursuzluk sayarak, Nef'i'yi huzuruna çağırmış ve bir daha hiciv yazmamasını emretmiştir.


Fakat şair, söz vermesine rağmen, hiciv yazmaktan vazgeçememiş, Bayram Paşa hakkında bir şiir yazmış ve tekrar hicviye yazdığını padişaha itiraf etmiştir.


Bazı edebiyat araştırmacılarına göre, bir eski mecmuada padişah hakkında yazdığı ağır hakaretler içeren bir kasideden dolayı öldürülmüştür. Veya Nef'i'nin düşmanları tarafından şiir, ona isnad edilmiş, padişaha gönderilmiş ve şairin katledilmesine sebep olmuştur.


Şeyhülislam Yahya, bir gün etrafındakilere Nef'i hakkında ileri geri konuşarak, "kafir" demiş. Şair, bu sözü işitince Şeyhülislama bir dörtlükle cevap vermiş:


"Bize kafir demiş müfti efendi
Tutalım ben ana diyem müselman
Varıldıkta yarın ruz-ı cezaya
Ikimiz de çıkarız anda yalan!"

Dönemin önemli kişilerinden biri olan Tahir Efendi Nefi'ye köpek anlamına gelen kelb lafını söylemiştir. Nefi de bu söze karşılık şu cevabı verir:


Bana Tahir Efendi kelb demiş
İltifatı bu sözde zahirdir
Malikidir mezhebim benim zira
Itikadımca kelb tahirdir


kelb:Köpek
zahir:Açık, belli
tahir:Temiz
itikad:Inanış


Nef'i'nin, manası derin, hayalleri ince, güçlü ses ve sanatlı bir anlatım taşıyan gazelleri dönemin büyük musıki üstadı Mustafa Itri Efendi'nin de dikkatini çekmiştir. Günümüzün hala zevkle dinlenen ve sevilen şarkılarından bir olan:




Tuti-yi mucize guyem ne desem laf değil
Çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil


Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Ehl-i dil birbirin bilmemek insaf değil


mısraları Nef'i'ye aittir. Yahya Kemal onu, " Nef'i ,Türk'ün ayranının kabarmasıdır." diye tarif eder.

tuti-i mucize guyem: Mucizeler söyleyen papağanım
çerh:Felek, gök
ayine:Ayna, yüz
ehl-i dil:Gönül ehli
sine:Göğüs


1572'de Erzurum-Hasankale’de (Pasinler) doğdu. 27 Ocak 1635'te İstanbul'da yaşamını yitirdi. Asıl adı Ömer'dir. Osmanlı Divan şiirinin kaside ve hiciv ustasıdır. İyi bir öğrenim gördü. Arapça ve Farsça öğrendi.


Divan Edebiyatı’nda hicvin en büyük şairidir. Başarılı lirik gazeller yazdı ama asıl ününü kasideleri ve hicviyeleri ile yaptı. Sağlam bir tekniği, ağır bir dili, cesur bir söyleyişi vardır. Aşırı süslü, abartılı söyleyişlerini yeni çağrışımlarla birleştirerek kendine özgü bir tarz geliştirdi. Hayalgücü zengindir. At tasvirlerinde eşsiz bulunur. Kasidelerinin nesib kısımları başarılıdır.


Türkçe Divan'ında 59 kaside, 119 gazel bulunur. 1944'te Ali N. Tarlan'ın düzenleyerek yayınladığı "Farsça Divan"ında 171 rubai yer alır. Bazıları ağır küfürlerden kurulu, bazıları hoş ve zarif espriler içeren hicviyelerini topladığı "Sihâm-ı Kâzâ" (Kaza okları) adlı eserini Saffet Sıtkı 1943'te yayınladı. Ünlü "Baharriye"sini ise Bakî’ye nazire olarak yazdığı söylenir.

GAZEL


Ne tende cân ile sensiz ümîd-i sıhhat olur
Ne cân bedende gam-i firkatinde râhat olur


Ne çâre var ki firâkınla eğlenem bir dem
Ne tâli’im meded eyler visâle fırsat olur


Ne şeb ki kûyuna yüz sürmesem ol şeb ölürün
Ne gün ki kâmetini görmesem kıyâmet olur


Dil ise gitti kesilmez hevâ-yı aşkından
Nasîhat eylediğimce beter melâmet olur


Belâ budur ki alıştı belâlarınla gönül
Gamın da gelse dile bâis-i meserret olur


Nedir bu tâli’ ile derd-i Nef’i-i zârın
Ne şûhu sevse mülâyim dedikçe âfet olur


KASÎDE
(ilk 8 beyit)


(Der sitâyiş-i Sultan Murâd Rahmet’ullâh-ı aleyh)


Esdi nesim-i nev-bahâr açıldı güller subh-dem
Açsun bizim de gönlümüz sâki medet sun câm-ı Cem
İrdi yine ürd-i Behişt oldu hevâ anber-sirişt
Âlem Behişt-ender-Behişt her gâşe bir Bâğ-ı İrem


Gül devri ayş eyyâmıdır zevk-u safâ hengâmıdır
Aşıkların bayrâmıdır bu mevsim-i ferhunde-dem


Dolsun yine peymâneler olsun tehî hum-hâneler
Raks eylesün mestâneler mutribler itdikçe nagam


Bu demde kim şâm ü seher mey-hâne bâğa reşk ider
Mest olsa dil-ber sevse ger ma’zûrdur şeyh-ül-harem


Ya neylesün bî-çâreler âlüfteler âvâreler
Sâgar suna meh-pâreler nâş etmemek olur sitem


Yâr ola câm-ı Cem ola böyle dem-i hurrem ola
Ârif odur bu dem ola ayş ü tarabla mugtenem


Zevkı o rind eyler tamâm kim tuta mest ü şâd-kâm
Bir elde câm-ı lâle-fâm bir elde zülf-i ham-be-ham


FAHRİYE


Tûti- mu’cize-gûyem ne desem lâf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi saf değil


Ehl-i dildir diyemem sinesi sâf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insâf değil


Yine endîşe bilür kadr-i dür-i güftârım
Rûzgâr ise denî dehr ise sarrâf değil


Girdi miftâh-ı der-i genc-i maâni elime
Âleme bezl-i güher eylesem itlâf değil


Levh-i Mahfûz-i sühendir dil-i pâk-i Nef’î
Tab-ı yârân gibi dükkânçe-i sahhâf değil


GAZEL


Ârif ol ehl-i dil ol rind-i kalender-meşreb ol
Ne Müselmân-ı kavî ne mülhid-i bî-mezheb ol


Akla mağrûr olma Eflâtûn-i vakt olsan eger
Bir edib-i kâmili gördükde tıfl-ı mekteb ol


Âf-tâb-ı âlem-ârâ gibi sür hâke yüzün
Kevkebe basdır cihânı hem yine bî-kevkeb ol


Lâ-mekan ol hem mahallinde yerin bekle yine
Gâh mihr-i âlem-ârâ gâh Mâh-ı Nahşeb ol


Âşık ol amma alâikden beri it gönlünü
Ne ham-ı gîsûya meftûn ne esîr-i gabgab ol


Hızr’a minnet çekme var sonra dil-i Nef’î gibi
Lûle-i âb-ı hayât-ı feyz ile leb-ber-leb ol


KITA


Fırsatî sen bu semti bilmezsin
Eyleme gel bizimle yok yere ceng
Sana kaç kere dedim anlamadın
Sözde mazmûn gerekir â pezeveng