Snake
22.Ağustos.2014, 14:44
Gafil avlamak (birini): Onu habersiz ve hazırlıksız olduğu bir sırada bastırmak, güç duruma düşürmek.
Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars. Baltayı taşa vurmak, çam devirmek, pot kırmak.)
Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinme yen âlemden haber vermek
Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek
Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak
Galeyana getirmek (birini, bir topluluğu) ; Onu, o topluluğu etkileyip coşturmak.
Galip gelmek (çıkmak): Yenmek; üstün gelmek.
Garaz bağlamak (birine) :Ona karşı düşmanca duygular beslemek; kin beslemek (bağlamak).
Gargaraya getirmek : Gürültüye getirerek bir sözün, bir eylemin öne mini, etkisini hafifletmek, dikkatten kaçırmak
Garibine gitmek: Garip bulmak, yadırgamak; acayibine gitmek, tuha fına gitmek.
Garip gelmek: Garipsemek, yadırgamak; acayip gelmek, tuhaf gel mek.
Gâvur etmek (bir şeyi): Onu işe yaramayacak duruma getirmek, zi yan etmek, n
Gâvur eziyeti: Acımasız, zalimce davranış, güç; zahmetli iş.
Gâvur inadı: Önüne geçilemeyen inat; keçi inadı.
Gâvurluğu tutmak (gâvurluk etmek) : -1. İnsafsızca davranmaya baş lamak -2. İnatlaşmak, inat etmek.
Gâvur olmak : Boş yere harcanmak, heder olmak.
Gâvur ölüsü gibi: Çok ağır ve hantal olan (şey).
Gayret dayıya düştü : “Söz konusu iş onu başarabilecek olana kaldı.” anlamında.
Gayya kuyusu : İşlerin karmakarışık, içinden çıkılmaz olduğu durum, ortam.
Gaza basmak: -1. Taşıtın hızını artırmak için gaz pedalına basmak. -2. Savuşmak, kaçmak; defolmak
Gazaba gelmek : Çok öfkelenmek
Gazaba uğramak: Bir kimsenin öfkesini üzerine çekmek.
Gebe bırakmak (birini): Onu borçlu duruma getirmek.
Gebe kalmak (birine) : Ona borçlu durumda olmak.
Gece gündüz : Her zaman, hiç ara vermeden, sürekli olarak.
Gece gündüz dememek : Vaktin uygun olup olmadığına bakmadan sürekli çalışmak.
Gece kuşu : Gece vakti gezmesini, iş görmesini seven, geceleri uyu mayan (kimse).
Geceli gündüzlü : Gece gündüz, hiç ara vermeden, sürekli olarak.
Gece silahlı gündüz külahlı: Kendini iyi insan gibi gösteren, fakat sez dirmeden kötü işler yapan (kimse).
Geceyi gündüze katmak : Gece gündüz durmaksızın çalışmak.
Geçer akçe : Herkesçe beğenilen şey için kullanılır.
Geçer not almak : Uygun bulunmak, beğenilmek.
Geçim dünyası: -1. Herkesle iyi geçinmek gerektiğini anlatmak için kullanılır. -2. “Herkes için en önemli konu geçimini sağlayacak yolu bulmasıdır.” anlamında kullanılır.
Geçim kapısı: Kazanan sağlandığı işyeri; ekmek kapısı.
Geçim yolu : Yaşamak İçin kazanç bulma yolları, çareleri.
Geçinip gitmek : -1. Yaşamını iyi kötü sağlayabilecek bir geliri olmak. -2. Başkalarıyla ilişkileri önemli sorun yaratmayacak düzeyde olmak.
Geçmiş ola : -1. “Geçmiş olsun.” -2. “Bu fırsatı bir daha ele geçiremez sin. Yazık olur (oldu).” anlamında.
Geçmiş olsun : “Hastalığınız, geçirdiğiniz kaza ya da felaketin geçmiş olmasını, bir daha böyle üzüntülerle karşılaşmamanızı dilerim.” anla mında.
Geçti Bor’un pazarı (sür eşeğini Niğde’ye): ‘Bu fırsatı kaçırdın, yeni bir fırsat aramaya koyul.” anlamında.
Geleceği varsa göreceği de var: “Yiğittik taslayıp kötülük yapmak için gelmeye niyeti varsa, buyursun gelsin, ona haddini bildiririz.” an lamında tehdit yollu söylenir.
Gelen ağam, giden paşam : “Başa kim gelirse gelsin benim İçin fark etmez, ben kendi işime bakarım.” anlamında.
Gel gelelim : “Ne çare ki.” anlamında.
Gel keyfim gel: -1. “Genel olarak durumumdan oldukça memnu num.” anlamında. -2. Durumu iyi olanlara gıpta yollu da söylenir.
Gel zaman git zaman : Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
Gemi aslanı: Gösterişli olan, fakat hiçbir İşe yaramayan (kimse).
Gemi azıya almak : Hiçbir şekilde söz dinlemez olmak, kural tanımamak.
Gem vurmak (birine) (duygularına) : -1. Onun taşkın, aşırı .davranış larını önlemek, önleyecek girişimde bulunmak. -2. Duygularına ha kim olmak.
Geri çevirmek (bir şeyi, birini): -1. Onu kabul etmemek. -2. Onu gel diği yere göndermek.
Geriden geriye : -1. Uzaktan. -2. Gizlice.
Geri durmamak (bir şeyden) : O şeyi yapmaktan kaçınmamak. (Kars. Aşağı kalmamak.)
Geri hizmet: Kolay, yorucu olmayan görev.
Geri kafalı : Tutucu, gerici; yenilikler karşı çıkan, düşünce ve davranış larıyla eskiye bağlı olan (kimse). (Kars. Eski kafalı.) , .
Geri kalmak : -1. Nitelik ve zaman yönünden geride bulunmak. -2. Benzerliklerinden daha az gelişmiş olmak.
Geri tepmek : Yapılan bir davranış benzer bir davranışla karşılanmak, ters etki göstermek.
Geyik muhabbeti: Yararsız anlamsız uzun konuşma, gevezelik.
Gezip tozmak : Gönlünün İsteğince gezmek.
Gıcık almak (kapmak) (bir şeyden, birinden) : Onun söz ve davra nışlarından, kimi özelliklerinden hoşlanmamak; dahası sinirlenmek.
Gıcık olmak (birine, bir şeye) : Bir davranışa ya da bir kimseye sürek li olarak sinirlenmek.
Gıcık tutmak : Boğazı gıcıklanmak.
Gıcık vermek : Birini kıskandıracak davranışlarda bulunmak.
Gıkı (bile) çıkmamak (gıkını bile çıkarmamak) : -1. Çok sessiz uslu durmak. -2. Baskı karşısında tek söz söylememek.
Gına gelmek (getirmek) (birine, bir şeyden): O şeyden bıkmak, usanmak.
Gırgır geçmek (biriyle) : -1. Onunla alay etmek. -2. Gevezelik etmek.
Gırgırında olmak (İşin) : O şeye gereken önemi vermemek, onu dik kate almamak; eğlenmek, dalga geçmek.
Gırla gitmek : -1. Uzun sürmek. -2. Bol bol harcamak.
Gırtlağına basmak : Bir kimseye bir işi yaptırmak için baskı yapmak; boğazına basmak.
Gırtlağına kadar borcu olmak : Çok miktarda borcu olmak; boğazına kadar borca girmek.
Gırtlağına sarılmak : Kavga etmek, peşini bırakmamak; boğazına sarılmak.
Gırtlağından kesmek: Para biriktirmek için yiyeceğinden kısıntı yapmak; boğazından kesmek.
Gırtlak derdi: Geçim kavgası.
Gırtlak gırtlağa gelmek (biriyle) : Onunla kavgaya tutuşmak; boğaz boğaza gelmek.
Gibi gelmek (gibisine gelmek) : Sanısını uyandırmak, sanmak, (…) gi bi görünmek.
Gidiş o gidiş : “Sözü edilen kimse gitti ve bir daha geri dönmedi.” an lamında.
Girdisi çıktısı: -1. Birinin yakın ilgisi. -2. Bir şeyin ayrıntıları. -3. Gelir ve gideri.
Gitti gider: “Artık ele geçmemek üzere gitti.” anlamında.
Gizliden gizliye: Gizli olarak, çaktırmadan. (Kars. Alttan atta, el altın dan, arkadan arkaya, içten içe.)
Gizli din taşımak: Din, inanç, görüş yönünden göründüğü gibi olma mak.
Gizli kapaklı: Başkalarından saklanan, kimseye haber verilmeden ya-pttan (iş, konuşma).
Gizlisi kapaklısı olmamak : Başkalarından gizlenecek herhangi bir şe yi olmamak.
Gizli tutmak (bir şeyi): Bir olayı, bir haberi hiç kimseye duyurma mak, açıklamamak.
Göbeği beraber kesilmiş ; “Her’zaman onunla birliktedir, ondan hiç ayrılmaz.” anlamında.
Göbeği çatlamak: Bir işi başarmak için çok zorlanmak, uğraşmak.
Göbek adı : Çocuğun göbeğini keserken ebenin koyması âdet dan ad.
Göbek atmak : -1. Oynarken karnını yukarı doğru hareket ettirmek. -2.
Çok sevinmek.
Göbek bağlamak (salmak) : Göbeği sarkacak ölçüde şişmanlamak,göbeklenrnek.
Göğsü kabarmak (bir şeyden) : Ondan büyük övünç duymak, kıvan mak.
Göğsünü gere gere : Övünerek, kendine güvenerek, kıvanç duyarak.
Göğüs geçirmek: Üzüntü nedeniyle derin derin nefes alıp vermek. (Kars. İçini çekmek.}
Göğüs germek (bir şeye) : Her türlü güçlüğe dayanmak, bilinçlice karşı koymak, direnmek.
Gök gözlü: -1. Göz rengi maviye çalan (kimse). -2. Gözleri bu renk olanların hainliğini belirtmek için kullanılır.
Göklere çıkarmak (birini) : Onun yaptıklarını, niteliklerini abartarak öv mek, onu yüceltmek. (Kars. Övgüler düzmek.)
Gökte ararken yerde bulmak (bir şeyi, birini) : Ele geçirilmesi güç
sanılan bir şeyi, birini kolayca bulmak.
Gökten zembille mi indi? : “O kimsenin ne ayrıcalığı var ki başkaları na tanınmayan haklar ona tanınıyor?” anlamında. Gölgede bırakmak (bir şey, bir şeyi) (biri, birini) : -1. Bir şey nitelik yönünden daha üstünolmak. -2. Bir kimseden daha başarılı olup de ğerce ondan üst düzeyde olmak.
Gölge düşürmek (bir şeye) : Bir şeyin bilerek ya da bilmeyerek değe rini azaltmak.
Gölge etmek : Rahatsız etmek, engel olmak. Gölgesinden korkmak : Kuruntulu olmak, tehlikesiz işlere girişmekten bile korkmak.
Gönfü bol: Cömert, eli açık (kimse). Gönlü çekmek (bir şeyi) : Ona imrenmek, onu canı istemek. (Kars.
Ağzı sulanmak, canı çekmek, içi çekmek.)
Gönlü gani (gönlü gözü gani): Cömert, eli açık, gözü tok (kimse).
Gönlünden geçirmek (birini, bir şeyi) : Onu şöyle bir düşünmek, iste mek; içinden geçirmek.Gönlünden kopmak: Bir kimseye, o an içinden geçtiği kadar iyilikte
bulunmak. Gönlüne doğmak: Bir şeyin olacağını önceden sezgi yoluyla bilmek;
içine doğmak.
Gönlünü almak: Kırgın, küskün birini güzel sözlerle ya da bir arma ğanla sevindirmek, memnun etmek. ( Kars. Hatırını hoş etmek.)
Gönlünü çelmek : -1. Bir kimsenin sevgisini kazanmak. -2. Birisini ken dine âşık etmek.
Gönlünü etmek (yapmak) : Onu razı etmek, hoşnut etmek.
Gönlünü hoş etmek: Bir kimseyi istediğini yerine getirerek sevindir mek.
Gönlünü kaptırmak (birine) : Ona âşık olmak.
Gönlünü kırmak : Bir kimseyi kaba söz ve davranışlarla üzmek, küstür mek; kalbini kırmak.
Gönlü olmak : Razı olmak, hoşnut olmak.
Gönlü tok : Yetinmesini bilen kimse; gözü gönlü tok. Gönül almak: Bir kimseyi uygun bir davranışla ya da armağanla se vindirmek.
Gönül bağı: Duygusal ilişki, sevgi-bağı.
Gönül borcu: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissetme; min net, şükran.
Gönül hoşluğuyla (rızasıyla) : İsteyerek, severek.
Gönül kırmak : Birini incitmek, gücendirmek; kalp kırmak.
Gönül vermek (birine) (bir şeye): -1. Ona âşık olmak. -2. Ona sevT giyle bağlanmak.
Göreyim seni: -1. “Senden başarılı olmanı bekliyorum.” -2. “Dediğimi yap, karşılığını görürsün.” anlamında.
Görmezlikten (görmemeztikten) gelmek : Görmemiş gibi davran mak.
Görmüş geçirmiş : Yaşam deneyimi zengin olan, tecrübeli (kimse). (Kars. Feleğin çemberinden geçmiş, kaçın kurası.)
Görülecek hesabı olmak (biriyle) : Onunla aralarında çözümlenecek bir sorunu olmak.
Görünüşü kurtarmak : Küçük düşürücü herhangi bir olayı geçiştirmek, örtbas etmek.
Görüp göreceği rahmet bu : “Göreceği tek yardım, tek iyilik budur.” anlamında.
Görüş açısı: Bir şeyi değerlendirme biçimi; bakış açısı.
Görüşeni karışanı olmamak : Hiç kimse o kişinin işine karışmamak.
Gösteriş yapmak : İlgi çekmek, kıskandırmak gibi amaçlarla göze çarpan davranışlarda bulunmak.
Götüne tekme atmak : bk. Kıçına tekme atmak.
Götünü kaldıramamak : bk. Kıçını kaldıramamak.
Götünü yalamak : bk. Kıçını yalamak.
Götünü yırtmak : bk. Kıçını yırtmak.
Götürü pazarlık : Bir işin ya da malın tümü üzerine yapılan pazarlık.
Gövde gösterisi: Bir topluluğun gücünü ve tavrını göstermek için büyük bir kalabalıkla yaptığı gösteri.
Gövdeye atmak (indirmek) (bir şeyi) : Onu büyük bir iştahla yemek; mideye indirmek.
Gözaltına almak (gözattı etmek) (birini) : Onu belli bir yerde oturmak zorunda bırakıp hareketlerini denetlemek, onu gözetim altında tut mak.
Göz açamamak: İşlerin çokluğu yüzünden başka hiçbir şeyle ilgilenememek.
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok kısa bir süre içinde.
Göz açtırmamak (birine) : Ona herhangi bir şey yapma fırsatı vermemek.
Göz .alabildiğine : Gözün görebildiği en uzak yerlere kadar.
Göz alıcı: Güzelliği ilgi çeken.
Göz ardı etmek (bir şeyi) : Onu görmezlikten gelmek, ona gereken il giyi, önemi göstermek.
Göz atmak (bir şeye, yere) : Ona, üzerinde pek durmadan şöyle bir bakmak.
Göz aydına gitmek: Birinin sevindirici bir durumunu kutlamaya git mek.
Göz banyosu : -1. Göz hastalıklarının iyileştirilmesi İçin yapılan banyo. -2. Kadınlara hoşlanarak bakma.
Göz boyamak : Kötü bir şeyi iyi olarak gösterip aldatmak.
Gözdağı vermek (birine) : Onu tehdit etmek, istediğini yaptırmak, ka bul ettirmek için baskı yapmak. (Kars. Kafa tutmak, posta koymak.)
Göz değmek (birine, bir şeye) : Uğursuzluk ya da kötülük getirdiğine inanılan kıskanç ya da hayran’ bakışlar nedeniyle kötü bir duruma düşmek; göze gelmek.
Gözden çıkarmak (bir şeyi) : Bir şeyin elden gitmesine isteyerek ya da istemeyerek razı olmak, onu feda etmeye karar vermek.
Gözden düşmek : Başkalarının sevgi, saygı ve güvenini söylediği söz ler ya da yaptığı davranışlar nedeniyle yitirmek.
Gözden geçirmek (bir şeyi) : -1. Ne olduğunu anlamak için ona iyice bakmak, incelemek. -2. Onu okumak.
Gözden kaçmak : Farkına varılmamak, görülmemek.
Gözden kaybolmak: Görülmez olmak, yok olmak.
Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp görülmeyecek yere gitmek.
Göz dikmek (bir şeye, birine) : Onu ne pahasına olursa olsun ele ge çirmek istemek.
Göz doldurmak: -1. Bir şey görünüşüyle umulan etkiyi yapmak. -2. Bir kimse bir becerisi, başarısı vb’den ötürü beğenilmek.
Göze almak (bir şeyi): Bir işi gerçekleştirmek için ortaya çıkabilecek bütün engelleri, tehlikeleri kabullenmek.
Göze batmak: -1. Durumu, davranışları çevredekileri tedirgin etmek. -2. Görünüşüyle dikkati çekmek: -3. Başkalarını kıskandıran bir mevki-ye yükselmek.
Göze çarpmak: -1. Görünüşüyle dikkatleri üzerinde toplamak. -2. Gö rülmek, fark edilmek.
Göze gelmek: -1, bk. Göz değmek. -2. Görünüşüyle başkalarının dik katini çekmek.
Göze girmek : Yaptıktarıyla çevresindekilerin sevgi ve güvenini kazan mak.
Göze görünmek: -1. Belli, açık olmak. -2. Var olmadığı halde varmış gibi görünmek.
Göze görünmemek: Ortalıkta dolaşmamak, saklanmak.
Göze göz, dişe diş : Kötülüğe kötülükle karşılık verme yöntemi. (Kars. Kısasa kısas.)
Göz etmek (birine): Ona göz ve kaşını oynatarak ne demek istediği ni anlatmak; kaş göz etmek.
Göz gezdirmek (bir şeye): Ona üstünkörü bakmak, şöyle bir bak mak, onu yüzeysel olarak okumak, incelemek.
Göz göre göre : -1. Herkesin gözü önünde. -2. Çok açık olduğu hal de.
Göz göze gelmek : Bakışları karşılaşmak.
Göz gözü görmemek: Sis, toz, duman gibi engeller yüzünden hiçbir şey görülmez olmak.
Göz hakkı : İmrenilecek bir şeyden görenlere verilen pay.
Göz kamaştırmak : -1. Görmeyi bulanıklaştırmak. -2. Güzel bir şey bü yük hayranlık uyandırmak.
Göz kırpmak (birine) : -1. Gözkapağını bilinçli ya da bilinçsizce açıp kapamak. -2. Bir kimsenin halini hatırını gözünü açıp kapayarak sor mak. -3. Söylediği sözün doğru olup olmadığını yanındakine işaretle anlatmak için gözünü açıp kapamak. -4. Bir erkok bir kadınla dostluk kurmak için gözünü açıp kapayarak işaret etmek.
Göz koymak (bîr şeye, birine) : Onu elde etmeyi amaçlamak.
Göz kulak olmak (bir şeye, birine) : -1. Onu korumak amacıyla gözet lemek. -2. Ne olup bittiği hakkında görerek, duyarak bilgi toplayarak.
Gözleri açılmak : -1. Uyanmak. ~2. Bilinçlenmek; gerçeklerin, olup bi tenlerin farkına varmak.
Gözleri bayılmak : Uyku, istek gibi bir durum gözlerinden anlaşılmak.
Gözleri dolmak (dolu dolu olmak) : Sevinçten ya da üzüntüden ağla yacak kadar duygulanmak.
Gözleri (gözü) dönmek: -1. Hastalık nedeniyle gözlerin renkli bölü mü görünmez olmak. -2. Aşırı istek ya da öfkeden ötürü saldıracak duruma gelmek.
Gözleri fattaşı gibi açılmak : Hayretten, şaşkınlıktan dolayı gözleri nor malden çok açılmak.
Gözleri fıldır fıldır (oynamak): Zekice, meraklıca, çapkınca (bakmak).
Gözleri kamaşmak: -1. Çok ışık nedeniyle çevreye bakamaycak duru ma gelmek. -2. Hayran olmak, büyülenmek.
Gözleri kan çanağına dönmek : Uykusuzluktan ya da çok ağlamaktan ötürü gözleri çok kızarmak.
Gözleri (gözü) kapanmak : -1. Ölmek. -2. İyice uykusu gelmek.
Gözlerinden okumak (bir şeyi): Düşünce ve niyetlerinin ne olduğu nu bakışlarından anlamak.
Gözlerine inanamamak : Gördükleri karşısında şaşkına dönmek, gör düklerine inanamamak.
Gözlerini açmak (biri) (birinin) : -1. Uyanmak. -2. Birisinin bilinçlen mesine çalışmak.
Gözlerini alamamak (bir şeyden, birinden): Duyduğu hayranlık ne deniyle bakışlarını onun üzerinden ayıramamak.
Gözlerini faKaşı gibi açmak : Şaşkınlıkla, hayretle bakmak
Gözlerinin içi gülmek: Sevinci gözlerinin parıldamasından belli ol mak, yüzünden olduğu anlaşılmak.
Gözleri sulanmak: Hastalık, güneşe bakma ya da sevinçten ötürü gözlerinden yaş gelmek; gözleri yaşarmak.
Gözleri velfecri okumak : Gözlerinden zeki, fakat oynak, kurnaz, hileci olduğu anlaşılmak.
Gözleri yaşarmak: -1. bk. Gözleri sulanmak. -2. Duygulandırın bir durum ya da olay karşısında ağlayacak gibi olmak.
Gözleri (gözü) yollarda (yolda) kalmak : Sevilen bir kimseyi özlemle beklemek.
Göz nuru dökmek: İyi bir yapıt ortaya koymak İçin dikkatli ve yorucu bir çalışma yapmak.
Göz önünde tutmak (bulundurmak) (bir şeyi) : Bir şeyin nasıl sonuç lanacağını, gerçekleşmesinin hangi koşullara bağlı olduğunu düşün mek (Kars. Dikkate almak, hesaba katmak.)
Göz önüne getirmek (bir şeyi) : Onun nasıl olacağını düşünmek, onu gözünde canlandırmak, tasarlamak.
Göz süzmek : Göz kapaklarını hafifçe birbirine yaklaştırarak nazlı nazlı bakmak.
Göz ucuyla bakmak (bir şeye): Başını çevirmeden gözleriyle yan dan, sezdirmeden bakmak.
Gözü aç : Paraya, mal mülke doymak bilmeyen (kimse); aç gözlü.
Gözü açık gitmek : Yapmak istediklerini gerçekleşti re meden ya da ya pılmasını istediklerini görmeden ölmek.
Gözü açılmak : Ne olup bittiğini anlayacak düzeye gelmek, bilinçlen mek, gerçekleri görmeye başlamak. -
Gözü alışmak (bir şeye) : İyi seçemediği bir şeyi bir süre sonra net olarak görmeye başlamak.
Gözü arkada kalmak : Ayrıldığı kişinin ya da işin ne olduğunun mera kı içinde olmak.
Gözü dalmak : Gözünü bir noktaya dikip dalgın dalgın bakmak.
Gözü dışarda : -1. Evli olduğu halde başka kadınlarla ilişki kuran (kim se). -2. Oturduğu ya da çalıştığı yeri bırakıp başka yere gitmek iste yen (kimse).
Gözü doymak : İstediğini elde ettikten sonra fazlasını istemez olmak.
Gözü dönmek: Aşırı istek, Öfke gibi duyguların etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
Gözü dünyayı görmemek: Hiç kimseye ya da şeye önem verme mek; sadece önem verdiği kimseyle ya da şeyle ilgilenmek.
Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, keyiflenmek.
Gözü gönlü tok: Bulduklarıma yetinen, fazlasını istemeyen (kimse); gönlü tok.
Gözü hiçbir şey görmemek : -1. bendini bütünüyle işine verip hiçbir başka şeyle ilgilenmez olmak -2. Öfkesinden ötürü sonucunun ne olacağını bilmediği kötü işler yapacak duruma gelmek
Gözü ısırmak (birini): Onu bir yerden tanıyacak gibj olmak; biri ona tanıdık gibi gelmek
Gözü ilişmek (bir şeye): Onu farkında olmadan görmek
Gözü kalmak : Beğenip de elde edemediği bir şeyi istemekte devam etmek
Gözü kapalı: -1. Düşünmeden, güvenle, hiç duraksamadan. -2. Çevre sinde olup bitenlerden habersiz.
Gözü kara : Korkusuz, cesur (kimse).
Gözü kararmak : -1. Başı dönüp bayılacak gibi olmak. -2. Ne yaptığını
bilmez duruma gelmek. Gözü keskin: -1. Uzakları iyi görebilen (kimse). -2. İncelikleri fark
eden (kimse).
Gözü kesmek (bir şeyi) (birini) : Bir işi kendisinin ya da adı geçen ki şinin yapabileceğine inanmak
Gözü korkmak : Tehlikeli bir işe girişmekten kaçınmak Gözü kör olsun : -1. “İstemiyorum, vazgeçtim.” anlamında -2. Gerek sinme duyulan şeyin yokluğu karşısında da söylenir.
Gözüm çıksın : “Doğru söyle miyprsan» gözlerim kör olsun.” anlamın da.
Gözüm görmesin (birini, bir şeyi) : “Artık onu görmek istemiyorum.” anlamında.
Gözün aydın : “Seni sevindiren olay kutlu olsun.” anlamında.
Gözünde büyümek (bir şey) : Bir şey olduğundan daha büyük ve güç görünmek.
Gözünde büyütmek (bir şeyi) (birini) : Onu abartmak, olduğundan büyük ve önemli görmek.
Gözünden kaçmak : Görememek, farkına varamamak.
Gözünden uyku akmak : Çok uykusu gelmek.
Gözünde tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek; burnunda tütmek.
Gözüne batmak :‘ Tedirgin etmek, çok gelmek.
Gözüne dizine dursun : ‘Yaptığım iyilikleri hiçe sayıyorsun, Tanrı bu nun için cezanı versin.” anlamında beddua sözü.
Gözüne girmek: Çalışkanlığı ve tutarlı davranışlarıyla bir kimsenin sevgi ve güvenini kazanmak.
Gözüne ilişmek : Onu dikkatlice aramadığı halde görmek.
Gözüne kestirmek (birini) (bir şeyi) : -1. Onun bir işi başarabileceği ne inanmak. -2. Bir şeyi beğenmek, ele geçirebilmeyi tasarlamak.
Gözüne uyku girmemek: Hiç uyumamak, uykusuz kalmak.
Gözünü açmak: -1. Uyanık, dikkatli olmak. -2. Bîr kimseyi bilgili kıla rak gerçekleri görmesine yardıma olmak. -3. Bir olay nedeniyle ger çeği görmek. -4. Bir kimseyi cinsel konularda bilgili ve deneyimli kıl mak.
Gözünü ayırmamak (alamamak) (bir şeyden, birinden): Ona sürek li olarak bakmak, bakışlarını ondan, oradan ayıramamak.
Gözünü daldan budaktan esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz işlere girişmekten kaçınmamak, tehlikeleri önemsememek.
Gözünü doyurmak: Bir şeyden bol miktarda vererek tatmin etmek.
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak, aldatılmamak için uyanık bu lunmak. •
Gözünü (gözlerini) kapamak: -1. Ölmek. -2. Gormemezlikten gelmek
Gözünü (gözlerini) kan bürümek : Öfkesinden dolayı adam öldürme ye kalkışmak.
Gözünü kırpmadan : Çekinmeden, korkusuzca.
Gözünü kırpmamak: Hiç uyumamak.
Gözünü korkutmak : Çeşitli tehditlerle o işi yapmaktan alıkoymak.
Gözünün içine baka baka : Cesaret ve soğukkanlılıkla, çekinmeden, cüret ederek.
Gözünün içine bakmak : -1. Bir kimsenin üstüne titremek. -2. Her iste ğini yerine getirmeye hazır olmak.
Gözünün önünden gitmemek : Onu bir türlü unutamamak, anısı zihin de canlı olarak durmak.
Gözünün önüne gelmek : Geçmişteki bir olayı, ilişki kurulan bir kimse yi zihinde canlandırmak, tasarlamak, anımsamak.
Gözünün yaşına bakmamak : Ağlayıp sızlanmasına aldırış etmemek, acımamak.
Gözü olmak (bir şeyde, birinde) : Onu elde etmeyi çok istemek.
Gözü tok : Fazla malda, mülkte gözü olmayan (kimse); gönlü tok, gö zü gönlü tok.
Gözü tutmak (birini, bir şeyi) : Onu beğenmek, ona güvenmek.
Gözü uyku tutmamak : Bir türlü uyuyamamak.
Gözü üstünde olmak : -1. Herkesin kıskandığı şey olmak. -2. Herkesin dikkatini çekmek.
Gözü üzerinde olmak : -1. Bir kfmsenin istenmeyen davranışlar yap masına olanak vermemek için sürekli olarak gözetlemek. -2. Başına bir şey gelmesin diye sürekli izlemek.
Gözü yememek (bir şeyi) : Onu yapmaya bir türlü karar verememek; göze alamamak.
Gözü yılmak (bir şeyden) : Daha önce denenen ve başarısız olunan birjşi yapmaya girişmekten çekinmek.
Gözü yolda (yollarda) kalmak : Birinin gelmesini büyük bir merak ve istekle beklemek.
Gözü yüksekte (yükseklerde) olmak : Zenginliğe, yüksek mevki ye ulaşmayı amaçlamak.
Göz yummak: -1. Hataları, kusurları hoşgörüyle karşılamak. -2. Gör mezlikten gelmek, görmemek.
Gurbete (gurbet etlere) düşmek : Çeşitli nedenlerle aile ocağından uzakta yaşamak.
Gurur duymak (biriyle, bir şeyden) : Onunla övünmek, gururlanmak.
Gururunu okşamak ; Bir kimsenin yüzüne karşi beğenilen /önlerini belirterek gurur duymasını sağlamak.
Gücü gücü yetene : “Kimin gücü kimin gücüne yetiyorsa.” anlamında
Gücüne gitmek: Bir söz ya da davranış bir kimsenin gücenmesine yol açmak; ağırına gitmek, zoruna gitmek.
Güçlük çıkarmak (birine): Bir iş yapılırken engeller, zorluklar yarat mak; müşkilat çıkarmak, zorluk çıkarmak.
Güle güle : -1. “Sağlıcakla gidiniz, yolunuz açık olsun,” anlamında -2. Dert, üzüntü çekmeden gönül rahatlığıyla (giy, kullan.-otur vb.).
Güle oynaya : Neşeyle, seviçte.
Güler misin ağlar mısın? : Hem gülünecek, hem de üzülecek bir olay
karşısında söylenir.
Güler yüz (göstermek) (birine): Ona yumuşak, sevecen bir tavır(takınmak).
Güler yüzlü : Yumuşak, sevecen kimse İçin söylenir.
Gülüp geçmek : Bir söz ya da davranışın üzerinde durmamak, bunları önemsememek.
Güme gitmek : -1. Hiç yere yok olmak. -2. Boşu boşuna ölmek. -3. Bir söz, bir düşünce başkalarının söz ve davranışları arasında kaynayıp
gitmek. Gümrükten mal kaçırır gibi: Herkesten gizlemeye çalışarak, telaşla;
yangından mal kaçırır gibi. .
Gün almak (birinden) (bir yıldan): -1. Randevu almak, bir kimse ya da kuruluştan belli bir iş için uygun bir istemde bulunmak. -2. Bir ya şı birkaç gün geçmek.
Günah (birinden) gitmek: Söz dinlemeyen bir kimseye son olarak uyanda bulunup rahatlamak, sorumluluğu o kişiye bırakmak.
Günaha girmek: Günah işlemek, din yönünden suç sayılan bir iş yap mış olmak.
Günaha sokmak (birini) : Bir kimseye din yönünden suç sayılacak bir
iş yaptırmak.
Günahı (vebali) boyuna : ‘Ben senin için bir iş yapıyorum, ama yaptı ğım iş bir suç ise sorumlusu sensin.” anlamında.
Günahına girmek (günahını almak) : Bir kimseye yapmadığı bir işin, söylemediği bir sözün sorumluluğunu yüklemek, onun hakkında kötü düşünmek.
Günahını çekmek : Yaptığı kötülüklerin cezasını çekmek.
Günahını vermez: Günahını, en değersiz, kötü şeylerini dahi vermeye cek ölçüde cimri olan (kimse).
Günden güne : Gün geçtikçe, her gün biraz daha.
Güneş çarpmak (birine) : Güneş altında fazla kalıp hastalanmak.
Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: Durumu iyi olduğu halde hiç kimseye iyilik etmemek.
Gün görmek : Mutluluk içinde yaşamış olmak.
Gün görmüş : Başından pekçok olay geçmiş, yaşam deneyimi olan (kimse).
Gün günden : Gün geçtikçe.
Gün ışığına çıkmak : Aydınlanmak, gerçekler ortaya çıkmak.
Günleri sayılı olmak : -1. Bir yerde ancak birkaç gün daha kalabilmek. -2. Ölümü yakın olmak.
Günlük güneşlik : Aydınlık, güneşli, açık, iç açıcı yer ya da hava İçin kullanılır.
Günü birliğine : Aynı gün içinde.
Günü gününe : Tam vaktinde, gününü geçirmeden.
Gününü görmek : -1. Çocuklarının, emek verdiği insanların mürüvveti ni görmek. -2. Yaptığı kötü bir işin davranışın karşılığını görmek, ceza sını bulmak.
Gününü gün etmek: Hiçbir sorunla ilgilenmeyip günlerini rahatça, hoşça geçirmeye bakmak.
Gürültü çıkarmak (koparmak) : -1. Gürültü etmek. -2. Tepkisini sert biçimde göstermek.
Gürültüye gelmek: Bir düşünce çeşitli nedenlerle önem kazanma mak, onun üzerinde durulmamak.
Gürültüye getirmek (gürültüye boğmak) : -1. Bir düşünceyi ,bir işi, başka konuların araya girmesiyle görüşme dışı bırakmak. -2. Karışık lıktan yararlanarak istediğini gerçekleştirmek.
Gürültüye gitmek : Bir düşünce, bir iş, araya başka konuların girme siyle ilgi görmeyip unutulmak.
Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak : Korkutmalara aldırmadan işini yürütmek. (Kars. Bildiğinden şaşmamak.)
Güven beslemek (duymak) (birine) : Ona güvenmek; itimat besle mek.
Güvendiği dağlara kar yağmak : Güvendiği kimseden yardım gelme mek, güvendiği şey işe yaramamak.
Güven vermek : Güvenilir bir şey ya da kişi olduğu izlenimini vermek, böyle bir duygu uyandırmak; itimat telkin etmek.
Gaf yapmak: Farkında olmadan yersiz bir davranışta bulunmak ya da bir kimseyi incitecek söz söylemek (Kars. Baltayı taşa vurmak, çam devirmek, pot kırmak.)
Gaipten haber vermek : Gelecekte neler olacağını söylemek, bilinme yen âlemden haber vermek
Galebe çalmak: Üstünlük sağlamak, yenmek
Galeyana gelmek : Bir şeyden çok etkilenmek, heyecanlanıp coşmak
Galeyana getirmek (birini, bir topluluğu) ; Onu, o topluluğu etkileyip coşturmak.
Galip gelmek (çıkmak): Yenmek; üstün gelmek.
Garaz bağlamak (birine) :Ona karşı düşmanca duygular beslemek; kin beslemek (bağlamak).
Gargaraya getirmek : Gürültüye getirerek bir sözün, bir eylemin öne mini, etkisini hafifletmek, dikkatten kaçırmak
Garibine gitmek: Garip bulmak, yadırgamak; acayibine gitmek, tuha fına gitmek.
Garip gelmek: Garipsemek, yadırgamak; acayip gelmek, tuhaf gel mek.
Gâvur etmek (bir şeyi): Onu işe yaramayacak duruma getirmek, zi yan etmek, n
Gâvur eziyeti: Acımasız, zalimce davranış, güç; zahmetli iş.
Gâvur inadı: Önüne geçilemeyen inat; keçi inadı.
Gâvurluğu tutmak (gâvurluk etmek) : -1. İnsafsızca davranmaya baş lamak -2. İnatlaşmak, inat etmek.
Gâvur olmak : Boş yere harcanmak, heder olmak.
Gâvur ölüsü gibi: Çok ağır ve hantal olan (şey).
Gayret dayıya düştü : “Söz konusu iş onu başarabilecek olana kaldı.” anlamında.
Gayya kuyusu : İşlerin karmakarışık, içinden çıkılmaz olduğu durum, ortam.
Gaza basmak: -1. Taşıtın hızını artırmak için gaz pedalına basmak. -2. Savuşmak, kaçmak; defolmak
Gazaba gelmek : Çok öfkelenmek
Gazaba uğramak: Bir kimsenin öfkesini üzerine çekmek.
Gebe bırakmak (birini): Onu borçlu duruma getirmek.
Gebe kalmak (birine) : Ona borçlu durumda olmak.
Gece gündüz : Her zaman, hiç ara vermeden, sürekli olarak.
Gece gündüz dememek : Vaktin uygun olup olmadığına bakmadan sürekli çalışmak.
Gece kuşu : Gece vakti gezmesini, iş görmesini seven, geceleri uyu mayan (kimse).
Geceli gündüzlü : Gece gündüz, hiç ara vermeden, sürekli olarak.
Gece silahlı gündüz külahlı: Kendini iyi insan gibi gösteren, fakat sez dirmeden kötü işler yapan (kimse).
Geceyi gündüze katmak : Gece gündüz durmaksızın çalışmak.
Geçer akçe : Herkesçe beğenilen şey için kullanılır.
Geçer not almak : Uygun bulunmak, beğenilmek.
Geçim dünyası: -1. Herkesle iyi geçinmek gerektiğini anlatmak için kullanılır. -2. “Herkes için en önemli konu geçimini sağlayacak yolu bulmasıdır.” anlamında kullanılır.
Geçim kapısı: Kazanan sağlandığı işyeri; ekmek kapısı.
Geçim yolu : Yaşamak İçin kazanç bulma yolları, çareleri.
Geçinip gitmek : -1. Yaşamını iyi kötü sağlayabilecek bir geliri olmak. -2. Başkalarıyla ilişkileri önemli sorun yaratmayacak düzeyde olmak.
Geçmiş ola : -1. “Geçmiş olsun.” -2. “Bu fırsatı bir daha ele geçiremez sin. Yazık olur (oldu).” anlamında.
Geçmiş olsun : “Hastalığınız, geçirdiğiniz kaza ya da felaketin geçmiş olmasını, bir daha böyle üzüntülerle karşılaşmamanızı dilerim.” anla mında.
Geçti Bor’un pazarı (sür eşeğini Niğde’ye): ‘Bu fırsatı kaçırdın, yeni bir fırsat aramaya koyul.” anlamında.
Geleceği varsa göreceği de var: “Yiğittik taslayıp kötülük yapmak için gelmeye niyeti varsa, buyursun gelsin, ona haddini bildiririz.” an lamında tehdit yollu söylenir.
Gelen ağam, giden paşam : “Başa kim gelirse gelsin benim İçin fark etmez, ben kendi işime bakarım.” anlamında.
Gel gelelim : “Ne çare ki.” anlamında.
Gel keyfim gel: -1. “Genel olarak durumumdan oldukça memnu num.” anlamında. -2. Durumu iyi olanlara gıpta yollu da söylenir.
Gel zaman git zaman : Aradan uzun bir zaman geçtikten sonra.
Gemi aslanı: Gösterişli olan, fakat hiçbir İşe yaramayan (kimse).
Gemi azıya almak : Hiçbir şekilde söz dinlemez olmak, kural tanımamak.
Gem vurmak (birine) (duygularına) : -1. Onun taşkın, aşırı .davranış larını önlemek, önleyecek girişimde bulunmak. -2. Duygularına ha kim olmak.
Geri çevirmek (bir şeyi, birini): -1. Onu kabul etmemek. -2. Onu gel diği yere göndermek.
Geriden geriye : -1. Uzaktan. -2. Gizlice.
Geri durmamak (bir şeyden) : O şeyi yapmaktan kaçınmamak. (Kars. Aşağı kalmamak.)
Geri hizmet: Kolay, yorucu olmayan görev.
Geri kafalı : Tutucu, gerici; yenilikler karşı çıkan, düşünce ve davranış larıyla eskiye bağlı olan (kimse). (Kars. Eski kafalı.) , .
Geri kalmak : -1. Nitelik ve zaman yönünden geride bulunmak. -2. Benzerliklerinden daha az gelişmiş olmak.
Geri tepmek : Yapılan bir davranış benzer bir davranışla karşılanmak, ters etki göstermek.
Geyik muhabbeti: Yararsız anlamsız uzun konuşma, gevezelik.
Gezip tozmak : Gönlünün İsteğince gezmek.
Gıcık almak (kapmak) (bir şeyden, birinden) : Onun söz ve davra nışlarından, kimi özelliklerinden hoşlanmamak; dahası sinirlenmek.
Gıcık olmak (birine, bir şeye) : Bir davranışa ya da bir kimseye sürek li olarak sinirlenmek.
Gıcık tutmak : Boğazı gıcıklanmak.
Gıcık vermek : Birini kıskandıracak davranışlarda bulunmak.
Gıkı (bile) çıkmamak (gıkını bile çıkarmamak) : -1. Çok sessiz uslu durmak. -2. Baskı karşısında tek söz söylememek.
Gına gelmek (getirmek) (birine, bir şeyden): O şeyden bıkmak, usanmak.
Gırgır geçmek (biriyle) : -1. Onunla alay etmek. -2. Gevezelik etmek.
Gırgırında olmak (İşin) : O şeye gereken önemi vermemek, onu dik kate almamak; eğlenmek, dalga geçmek.
Gırla gitmek : -1. Uzun sürmek. -2. Bol bol harcamak.
Gırtlağına basmak : Bir kimseye bir işi yaptırmak için baskı yapmak; boğazına basmak.
Gırtlağına kadar borcu olmak : Çok miktarda borcu olmak; boğazına kadar borca girmek.
Gırtlağına sarılmak : Kavga etmek, peşini bırakmamak; boğazına sarılmak.
Gırtlağından kesmek: Para biriktirmek için yiyeceğinden kısıntı yapmak; boğazından kesmek.
Gırtlak derdi: Geçim kavgası.
Gırtlak gırtlağa gelmek (biriyle) : Onunla kavgaya tutuşmak; boğaz boğaza gelmek.
Gibi gelmek (gibisine gelmek) : Sanısını uyandırmak, sanmak, (…) gi bi görünmek.
Gidiş o gidiş : “Sözü edilen kimse gitti ve bir daha geri dönmedi.” an lamında.
Girdisi çıktısı: -1. Birinin yakın ilgisi. -2. Bir şeyin ayrıntıları. -3. Gelir ve gideri.
Gitti gider: “Artık ele geçmemek üzere gitti.” anlamında.
Gizliden gizliye: Gizli olarak, çaktırmadan. (Kars. Alttan atta, el altın dan, arkadan arkaya, içten içe.)
Gizli din taşımak: Din, inanç, görüş yönünden göründüğü gibi olma mak.
Gizli kapaklı: Başkalarından saklanan, kimseye haber verilmeden ya-pttan (iş, konuşma).
Gizlisi kapaklısı olmamak : Başkalarından gizlenecek herhangi bir şe yi olmamak.
Gizli tutmak (bir şeyi): Bir olayı, bir haberi hiç kimseye duyurma mak, açıklamamak.
Göbeği beraber kesilmiş ; “Her’zaman onunla birliktedir, ondan hiç ayrılmaz.” anlamında.
Göbeği çatlamak: Bir işi başarmak için çok zorlanmak, uğraşmak.
Göbek adı : Çocuğun göbeğini keserken ebenin koyması âdet dan ad.
Göbek atmak : -1. Oynarken karnını yukarı doğru hareket ettirmek. -2.
Çok sevinmek.
Göbek bağlamak (salmak) : Göbeği sarkacak ölçüde şişmanlamak,göbeklenrnek.
Göğsü kabarmak (bir şeyden) : Ondan büyük övünç duymak, kıvan mak.
Göğsünü gere gere : Övünerek, kendine güvenerek, kıvanç duyarak.
Göğüs geçirmek: Üzüntü nedeniyle derin derin nefes alıp vermek. (Kars. İçini çekmek.}
Göğüs germek (bir şeye) : Her türlü güçlüğe dayanmak, bilinçlice karşı koymak, direnmek.
Gök gözlü: -1. Göz rengi maviye çalan (kimse). -2. Gözleri bu renk olanların hainliğini belirtmek için kullanılır.
Göklere çıkarmak (birini) : Onun yaptıklarını, niteliklerini abartarak öv mek, onu yüceltmek. (Kars. Övgüler düzmek.)
Gökte ararken yerde bulmak (bir şeyi, birini) : Ele geçirilmesi güç
sanılan bir şeyi, birini kolayca bulmak.
Gökten zembille mi indi? : “O kimsenin ne ayrıcalığı var ki başkaları na tanınmayan haklar ona tanınıyor?” anlamında. Gölgede bırakmak (bir şey, bir şeyi) (biri, birini) : -1. Bir şey nitelik yönünden daha üstünolmak. -2. Bir kimseden daha başarılı olup de ğerce ondan üst düzeyde olmak.
Gölge düşürmek (bir şeye) : Bir şeyin bilerek ya da bilmeyerek değe rini azaltmak.
Gölge etmek : Rahatsız etmek, engel olmak. Gölgesinden korkmak : Kuruntulu olmak, tehlikesiz işlere girişmekten bile korkmak.
Gönfü bol: Cömert, eli açık (kimse). Gönlü çekmek (bir şeyi) : Ona imrenmek, onu canı istemek. (Kars.
Ağzı sulanmak, canı çekmek, içi çekmek.)
Gönlü gani (gönlü gözü gani): Cömert, eli açık, gözü tok (kimse).
Gönlünden geçirmek (birini, bir şeyi) : Onu şöyle bir düşünmek, iste mek; içinden geçirmek.Gönlünden kopmak: Bir kimseye, o an içinden geçtiği kadar iyilikte
bulunmak. Gönlüne doğmak: Bir şeyin olacağını önceden sezgi yoluyla bilmek;
içine doğmak.
Gönlünü almak: Kırgın, küskün birini güzel sözlerle ya da bir arma ğanla sevindirmek, memnun etmek. ( Kars. Hatırını hoş etmek.)
Gönlünü çelmek : -1. Bir kimsenin sevgisini kazanmak. -2. Birisini ken dine âşık etmek.
Gönlünü etmek (yapmak) : Onu razı etmek, hoşnut etmek.
Gönlünü hoş etmek: Bir kimseyi istediğini yerine getirerek sevindir mek.
Gönlünü kaptırmak (birine) : Ona âşık olmak.
Gönlünü kırmak : Bir kimseyi kaba söz ve davranışlarla üzmek, küstür mek; kalbini kırmak.
Gönlü olmak : Razı olmak, hoşnut olmak.
Gönlü tok : Yetinmesini bilen kimse; gözü gönlü tok. Gönül almak: Bir kimseyi uygun bir davranışla ya da armağanla se vindirmek.
Gönül bağı: Duygusal ilişki, sevgi-bağı.
Gönül borcu: Yapılan bir iyiliğe karşı kendini borçlu hissetme; min net, şükran.
Gönül hoşluğuyla (rızasıyla) : İsteyerek, severek.
Gönül kırmak : Birini incitmek, gücendirmek; kalp kırmak.
Gönül vermek (birine) (bir şeye): -1. Ona âşık olmak. -2. Ona sevT giyle bağlanmak.
Göreyim seni: -1. “Senden başarılı olmanı bekliyorum.” -2. “Dediğimi yap, karşılığını görürsün.” anlamında.
Görmezlikten (görmemeztikten) gelmek : Görmemiş gibi davran mak.
Görmüş geçirmiş : Yaşam deneyimi zengin olan, tecrübeli (kimse). (Kars. Feleğin çemberinden geçmiş, kaçın kurası.)
Görülecek hesabı olmak (biriyle) : Onunla aralarında çözümlenecek bir sorunu olmak.
Görünüşü kurtarmak : Küçük düşürücü herhangi bir olayı geçiştirmek, örtbas etmek.
Görüp göreceği rahmet bu : “Göreceği tek yardım, tek iyilik budur.” anlamında.
Görüş açısı: Bir şeyi değerlendirme biçimi; bakış açısı.
Görüşeni karışanı olmamak : Hiç kimse o kişinin işine karışmamak.
Gösteriş yapmak : İlgi çekmek, kıskandırmak gibi amaçlarla göze çarpan davranışlarda bulunmak.
Götüne tekme atmak : bk. Kıçına tekme atmak.
Götünü kaldıramamak : bk. Kıçını kaldıramamak.
Götünü yalamak : bk. Kıçını yalamak.
Götünü yırtmak : bk. Kıçını yırtmak.
Götürü pazarlık : Bir işin ya da malın tümü üzerine yapılan pazarlık.
Gövde gösterisi: Bir topluluğun gücünü ve tavrını göstermek için büyük bir kalabalıkla yaptığı gösteri.
Gövdeye atmak (indirmek) (bir şeyi) : Onu büyük bir iştahla yemek; mideye indirmek.
Gözaltına almak (gözattı etmek) (birini) : Onu belli bir yerde oturmak zorunda bırakıp hareketlerini denetlemek, onu gözetim altında tut mak.
Göz açamamak: İşlerin çokluğu yüzünden başka hiçbir şeyle ilgilenememek.
Göz açıp kapayıncaya kadar: Çok kısa bir süre içinde.
Göz açtırmamak (birine) : Ona herhangi bir şey yapma fırsatı vermemek.
Göz .alabildiğine : Gözün görebildiği en uzak yerlere kadar.
Göz alıcı: Güzelliği ilgi çeken.
Göz ardı etmek (bir şeyi) : Onu görmezlikten gelmek, ona gereken il giyi, önemi göstermek.
Göz atmak (bir şeye, yere) : Ona, üzerinde pek durmadan şöyle bir bakmak.
Göz aydına gitmek: Birinin sevindirici bir durumunu kutlamaya git mek.
Göz banyosu : -1. Göz hastalıklarının iyileştirilmesi İçin yapılan banyo. -2. Kadınlara hoşlanarak bakma.
Göz boyamak : Kötü bir şeyi iyi olarak gösterip aldatmak.
Gözdağı vermek (birine) : Onu tehdit etmek, istediğini yaptırmak, ka bul ettirmek için baskı yapmak. (Kars. Kafa tutmak, posta koymak.)
Göz değmek (birine, bir şeye) : Uğursuzluk ya da kötülük getirdiğine inanılan kıskanç ya da hayran’ bakışlar nedeniyle kötü bir duruma düşmek; göze gelmek.
Gözden çıkarmak (bir şeyi) : Bir şeyin elden gitmesine isteyerek ya da istemeyerek razı olmak, onu feda etmeye karar vermek.
Gözden düşmek : Başkalarının sevgi, saygı ve güvenini söylediği söz ler ya da yaptığı davranışlar nedeniyle yitirmek.
Gözden geçirmek (bir şeyi) : -1. Ne olduğunu anlamak için ona iyice bakmak, incelemek. -2. Onu okumak.
Gözden kaçmak : Farkına varılmamak, görülmemek.
Gözden kaybolmak: Görülmez olmak, yok olmak.
Gözden uzaklaşmak: Ayrılıp görülmeyecek yere gitmek.
Göz dikmek (bir şeye, birine) : Onu ne pahasına olursa olsun ele ge çirmek istemek.
Göz doldurmak: -1. Bir şey görünüşüyle umulan etkiyi yapmak. -2. Bir kimse bir becerisi, başarısı vb’den ötürü beğenilmek.
Göze almak (bir şeyi): Bir işi gerçekleştirmek için ortaya çıkabilecek bütün engelleri, tehlikeleri kabullenmek.
Göze batmak: -1. Durumu, davranışları çevredekileri tedirgin etmek. -2. Görünüşüyle dikkati çekmek: -3. Başkalarını kıskandıran bir mevki-ye yükselmek.
Göze çarpmak: -1. Görünüşüyle dikkatleri üzerinde toplamak. -2. Gö rülmek, fark edilmek.
Göze gelmek: -1, bk. Göz değmek. -2. Görünüşüyle başkalarının dik katini çekmek.
Göze girmek : Yaptıktarıyla çevresindekilerin sevgi ve güvenini kazan mak.
Göze görünmek: -1. Belli, açık olmak. -2. Var olmadığı halde varmış gibi görünmek.
Göze görünmemek: Ortalıkta dolaşmamak, saklanmak.
Göze göz, dişe diş : Kötülüğe kötülükle karşılık verme yöntemi. (Kars. Kısasa kısas.)
Göz etmek (birine): Ona göz ve kaşını oynatarak ne demek istediği ni anlatmak; kaş göz etmek.
Göz gezdirmek (bir şeye): Ona üstünkörü bakmak, şöyle bir bak mak, onu yüzeysel olarak okumak, incelemek.
Göz göre göre : -1. Herkesin gözü önünde. -2. Çok açık olduğu hal de.
Göz göze gelmek : Bakışları karşılaşmak.
Göz gözü görmemek: Sis, toz, duman gibi engeller yüzünden hiçbir şey görülmez olmak.
Göz hakkı : İmrenilecek bir şeyden görenlere verilen pay.
Göz kamaştırmak : -1. Görmeyi bulanıklaştırmak. -2. Güzel bir şey bü yük hayranlık uyandırmak.
Göz kırpmak (birine) : -1. Gözkapağını bilinçli ya da bilinçsizce açıp kapamak. -2. Bir kimsenin halini hatırını gözünü açıp kapayarak sor mak. -3. Söylediği sözün doğru olup olmadığını yanındakine işaretle anlatmak için gözünü açıp kapamak. -4. Bir erkok bir kadınla dostluk kurmak için gözünü açıp kapayarak işaret etmek.
Göz koymak (bîr şeye, birine) : Onu elde etmeyi amaçlamak.
Göz kulak olmak (bir şeye, birine) : -1. Onu korumak amacıyla gözet lemek. -2. Ne olup bittiği hakkında görerek, duyarak bilgi toplayarak.
Gözleri açılmak : -1. Uyanmak. ~2. Bilinçlenmek; gerçeklerin, olup bi tenlerin farkına varmak.
Gözleri bayılmak : Uyku, istek gibi bir durum gözlerinden anlaşılmak.
Gözleri dolmak (dolu dolu olmak) : Sevinçten ya da üzüntüden ağla yacak kadar duygulanmak.
Gözleri (gözü) dönmek: -1. Hastalık nedeniyle gözlerin renkli bölü mü görünmez olmak. -2. Aşırı istek ya da öfkeden ötürü saldıracak duruma gelmek.
Gözleri fattaşı gibi açılmak : Hayretten, şaşkınlıktan dolayı gözleri nor malden çok açılmak.
Gözleri fıldır fıldır (oynamak): Zekice, meraklıca, çapkınca (bakmak).
Gözleri kamaşmak: -1. Çok ışık nedeniyle çevreye bakamaycak duru ma gelmek. -2. Hayran olmak, büyülenmek.
Gözleri kan çanağına dönmek : Uykusuzluktan ya da çok ağlamaktan ötürü gözleri çok kızarmak.
Gözleri (gözü) kapanmak : -1. Ölmek. -2. İyice uykusu gelmek.
Gözlerinden okumak (bir şeyi): Düşünce ve niyetlerinin ne olduğu nu bakışlarından anlamak.
Gözlerine inanamamak : Gördükleri karşısında şaşkına dönmek, gör düklerine inanamamak.
Gözlerini açmak (biri) (birinin) : -1. Uyanmak. -2. Birisinin bilinçlen mesine çalışmak.
Gözlerini alamamak (bir şeyden, birinden): Duyduğu hayranlık ne deniyle bakışlarını onun üzerinden ayıramamak.
Gözlerini faKaşı gibi açmak : Şaşkınlıkla, hayretle bakmak
Gözlerinin içi gülmek: Sevinci gözlerinin parıldamasından belli ol mak, yüzünden olduğu anlaşılmak.
Gözleri sulanmak: Hastalık, güneşe bakma ya da sevinçten ötürü gözlerinden yaş gelmek; gözleri yaşarmak.
Gözleri velfecri okumak : Gözlerinden zeki, fakat oynak, kurnaz, hileci olduğu anlaşılmak.
Gözleri yaşarmak: -1. bk. Gözleri sulanmak. -2. Duygulandırın bir durum ya da olay karşısında ağlayacak gibi olmak.
Gözleri (gözü) yollarda (yolda) kalmak : Sevilen bir kimseyi özlemle beklemek.
Göz nuru dökmek: İyi bir yapıt ortaya koymak İçin dikkatli ve yorucu bir çalışma yapmak.
Göz önünde tutmak (bulundurmak) (bir şeyi) : Bir şeyin nasıl sonuç lanacağını, gerçekleşmesinin hangi koşullara bağlı olduğunu düşün mek (Kars. Dikkate almak, hesaba katmak.)
Göz önüne getirmek (bir şeyi) : Onun nasıl olacağını düşünmek, onu gözünde canlandırmak, tasarlamak.
Göz süzmek : Göz kapaklarını hafifçe birbirine yaklaştırarak nazlı nazlı bakmak.
Göz ucuyla bakmak (bir şeye): Başını çevirmeden gözleriyle yan dan, sezdirmeden bakmak.
Gözü aç : Paraya, mal mülke doymak bilmeyen (kimse); aç gözlü.
Gözü açık gitmek : Yapmak istediklerini gerçekleşti re meden ya da ya pılmasını istediklerini görmeden ölmek.
Gözü açılmak : Ne olup bittiğini anlayacak düzeye gelmek, bilinçlen mek, gerçekleri görmeye başlamak. -
Gözü alışmak (bir şeye) : İyi seçemediği bir şeyi bir süre sonra net olarak görmeye başlamak.
Gözü arkada kalmak : Ayrıldığı kişinin ya da işin ne olduğunun mera kı içinde olmak.
Gözü dalmak : Gözünü bir noktaya dikip dalgın dalgın bakmak.
Gözü dışarda : -1. Evli olduğu halde başka kadınlarla ilişki kuran (kim se). -2. Oturduğu ya da çalıştığı yeri bırakıp başka yere gitmek iste yen (kimse).
Gözü doymak : İstediğini elde ettikten sonra fazlasını istemez olmak.
Gözü dönmek: Aşırı istek, Öfke gibi duyguların etkisiyle ne yaptığını bilmez duruma gelmek.
Gözü dünyayı görmemek: Hiç kimseye ya da şeye önem verme mek; sadece önem verdiği kimseyle ya da şeyle ilgilenmek.
Gözü gönlü açılmak: Neşelenmek, keyiflenmek.
Gözü gönlü tok: Bulduklarıma yetinen, fazlasını istemeyen (kimse); gönlü tok.
Gözü hiçbir şey görmemek : -1. bendini bütünüyle işine verip hiçbir başka şeyle ilgilenmez olmak -2. Öfkesinden ötürü sonucunun ne olacağını bilmediği kötü işler yapacak duruma gelmek
Gözü ısırmak (birini): Onu bir yerden tanıyacak gibj olmak; biri ona tanıdık gibi gelmek
Gözü ilişmek (bir şeye): Onu farkında olmadan görmek
Gözü kalmak : Beğenip de elde edemediği bir şeyi istemekte devam etmek
Gözü kapalı: -1. Düşünmeden, güvenle, hiç duraksamadan. -2. Çevre sinde olup bitenlerden habersiz.
Gözü kara : Korkusuz, cesur (kimse).
Gözü kararmak : -1. Başı dönüp bayılacak gibi olmak. -2. Ne yaptığını
bilmez duruma gelmek. Gözü keskin: -1. Uzakları iyi görebilen (kimse). -2. İncelikleri fark
eden (kimse).
Gözü kesmek (bir şeyi) (birini) : Bir işi kendisinin ya da adı geçen ki şinin yapabileceğine inanmak
Gözü korkmak : Tehlikeli bir işe girişmekten kaçınmak Gözü kör olsun : -1. “İstemiyorum, vazgeçtim.” anlamında -2. Gerek sinme duyulan şeyin yokluğu karşısında da söylenir.
Gözüm çıksın : “Doğru söyle miyprsan» gözlerim kör olsun.” anlamın da.
Gözüm görmesin (birini, bir şeyi) : “Artık onu görmek istemiyorum.” anlamında.
Gözün aydın : “Seni sevindiren olay kutlu olsun.” anlamında.
Gözünde büyümek (bir şey) : Bir şey olduğundan daha büyük ve güç görünmek.
Gözünde büyütmek (bir şeyi) (birini) : Onu abartmak, olduğundan büyük ve önemli görmek.
Gözünden kaçmak : Görememek, farkına varamamak.
Gözünden uyku akmak : Çok uykusu gelmek.
Gözünde tütmek (bir şey, yer, kimse) : Onu çok özlemek; burnunda tütmek.
Gözüne batmak :‘ Tedirgin etmek, çok gelmek.
Gözüne dizine dursun : ‘Yaptığım iyilikleri hiçe sayıyorsun, Tanrı bu nun için cezanı versin.” anlamında beddua sözü.
Gözüne girmek: Çalışkanlığı ve tutarlı davranışlarıyla bir kimsenin sevgi ve güvenini kazanmak.
Gözüne ilişmek : Onu dikkatlice aramadığı halde görmek.
Gözüne kestirmek (birini) (bir şeyi) : -1. Onun bir işi başarabileceği ne inanmak. -2. Bir şeyi beğenmek, ele geçirebilmeyi tasarlamak.
Gözüne uyku girmemek: Hiç uyumamak, uykusuz kalmak.
Gözünü açmak: -1. Uyanık, dikkatli olmak. -2. Bîr kimseyi bilgili kıla rak gerçekleri görmesine yardıma olmak. -3. Bir olay nedeniyle ger çeği görmek. -4. Bir kimseyi cinsel konularda bilgili ve deneyimli kıl mak.
Gözünü ayırmamak (alamamak) (bir şeyden, birinden): Ona sürek li olarak bakmak, bakışlarını ondan, oradan ayıramamak.
Gözünü daldan budaktan esirgememek (sakınmamak): Olur olmaz işlere girişmekten kaçınmamak, tehlikeleri önemsememek.
Gözünü doyurmak: Bir şeyden bol miktarda vererek tatmin etmek.
Gözünü dört açmak: Çok dikkatli olmak, aldatılmamak için uyanık bu lunmak. •
Gözünü (gözlerini) kapamak: -1. Ölmek. -2. Gormemezlikten gelmek
Gözünü (gözlerini) kan bürümek : Öfkesinden dolayı adam öldürme ye kalkışmak.
Gözünü kırpmadan : Çekinmeden, korkusuzca.
Gözünü kırpmamak: Hiç uyumamak.
Gözünü korkutmak : Çeşitli tehditlerle o işi yapmaktan alıkoymak.
Gözünün içine baka baka : Cesaret ve soğukkanlılıkla, çekinmeden, cüret ederek.
Gözünün içine bakmak : -1. Bir kimsenin üstüne titremek. -2. Her iste ğini yerine getirmeye hazır olmak.
Gözünün önünden gitmemek : Onu bir türlü unutamamak, anısı zihin de canlı olarak durmak.
Gözünün önüne gelmek : Geçmişteki bir olayı, ilişki kurulan bir kimse yi zihinde canlandırmak, tasarlamak, anımsamak.
Gözünün yaşına bakmamak : Ağlayıp sızlanmasına aldırış etmemek, acımamak.
Gözü olmak (bir şeyde, birinde) : Onu elde etmeyi çok istemek.
Gözü tok : Fazla malda, mülkte gözü olmayan (kimse); gönlü tok, gö zü gönlü tok.
Gözü tutmak (birini, bir şeyi) : Onu beğenmek, ona güvenmek.
Gözü uyku tutmamak : Bir türlü uyuyamamak.
Gözü üstünde olmak : -1. Herkesin kıskandığı şey olmak. -2. Herkesin dikkatini çekmek.
Gözü üzerinde olmak : -1. Bir kfmsenin istenmeyen davranışlar yap masına olanak vermemek için sürekli olarak gözetlemek. -2. Başına bir şey gelmesin diye sürekli izlemek.
Gözü yememek (bir şeyi) : Onu yapmaya bir türlü karar verememek; göze alamamak.
Gözü yılmak (bir şeyden) : Daha önce denenen ve başarısız olunan birjşi yapmaya girişmekten çekinmek.
Gözü yolda (yollarda) kalmak : Birinin gelmesini büyük bir merak ve istekle beklemek.
Gözü yüksekte (yükseklerde) olmak : Zenginliğe, yüksek mevki ye ulaşmayı amaçlamak.
Göz yummak: -1. Hataları, kusurları hoşgörüyle karşılamak. -2. Gör mezlikten gelmek, görmemek.
Gurbete (gurbet etlere) düşmek : Çeşitli nedenlerle aile ocağından uzakta yaşamak.
Gurur duymak (biriyle, bir şeyden) : Onunla övünmek, gururlanmak.
Gururunu okşamak ; Bir kimsenin yüzüne karşi beğenilen /önlerini belirterek gurur duymasını sağlamak.
Gücü gücü yetene : “Kimin gücü kimin gücüne yetiyorsa.” anlamında
Gücüne gitmek: Bir söz ya da davranış bir kimsenin gücenmesine yol açmak; ağırına gitmek, zoruna gitmek.
Güçlük çıkarmak (birine): Bir iş yapılırken engeller, zorluklar yarat mak; müşkilat çıkarmak, zorluk çıkarmak.
Güle güle : -1. “Sağlıcakla gidiniz, yolunuz açık olsun,” anlamında -2. Dert, üzüntü çekmeden gönül rahatlığıyla (giy, kullan.-otur vb.).
Güle oynaya : Neşeyle, seviçte.
Güler misin ağlar mısın? : Hem gülünecek, hem de üzülecek bir olay
karşısında söylenir.
Güler yüz (göstermek) (birine): Ona yumuşak, sevecen bir tavır(takınmak).
Güler yüzlü : Yumuşak, sevecen kimse İçin söylenir.
Gülüp geçmek : Bir söz ya da davranışın üzerinde durmamak, bunları önemsememek.
Güme gitmek : -1. Hiç yere yok olmak. -2. Boşu boşuna ölmek. -3. Bir söz, bir düşünce başkalarının söz ve davranışları arasında kaynayıp
gitmek. Gümrükten mal kaçırır gibi: Herkesten gizlemeye çalışarak, telaşla;
yangından mal kaçırır gibi. .
Gün almak (birinden) (bir yıldan): -1. Randevu almak, bir kimse ya da kuruluştan belli bir iş için uygun bir istemde bulunmak. -2. Bir ya şı birkaç gün geçmek.
Günah (birinden) gitmek: Söz dinlemeyen bir kimseye son olarak uyanda bulunup rahatlamak, sorumluluğu o kişiye bırakmak.
Günaha girmek: Günah işlemek, din yönünden suç sayılan bir iş yap mış olmak.
Günaha sokmak (birini) : Bir kimseye din yönünden suç sayılacak bir
iş yaptırmak.
Günahı (vebali) boyuna : ‘Ben senin için bir iş yapıyorum, ama yaptı ğım iş bir suç ise sorumlusu sensin.” anlamında.
Günahına girmek (günahını almak) : Bir kimseye yapmadığı bir işin, söylemediği bir sözün sorumluluğunu yüklemek, onun hakkında kötü düşünmek.
Günahını çekmek : Yaptığı kötülüklerin cezasını çekmek.
Günahını vermez: Günahını, en değersiz, kötü şeylerini dahi vermeye cek ölçüde cimri olan (kimse).
Günden güne : Gün geçtikçe, her gün biraz daha.
Güneş çarpmak (birine) : Güneş altında fazla kalıp hastalanmak.
Güneş olsa kimsenin üstüne doğmamak: Durumu iyi olduğu halde hiç kimseye iyilik etmemek.
Gün görmek : Mutluluk içinde yaşamış olmak.
Gün görmüş : Başından pekçok olay geçmiş, yaşam deneyimi olan (kimse).
Gün günden : Gün geçtikçe.
Gün ışığına çıkmak : Aydınlanmak, gerçekler ortaya çıkmak.
Günleri sayılı olmak : -1. Bir yerde ancak birkaç gün daha kalabilmek. -2. Ölümü yakın olmak.
Günlük güneşlik : Aydınlık, güneşli, açık, iç açıcı yer ya da hava İçin kullanılır.
Günü birliğine : Aynı gün içinde.
Günü gününe : Tam vaktinde, gününü geçirmeden.
Gününü görmek : -1. Çocuklarının, emek verdiği insanların mürüvveti ni görmek. -2. Yaptığı kötü bir işin davranışın karşılığını görmek, ceza sını bulmak.
Gününü gün etmek: Hiçbir sorunla ilgilenmeyip günlerini rahatça, hoşça geçirmeye bakmak.
Gürültü çıkarmak (koparmak) : -1. Gürültü etmek. -2. Tepkisini sert biçimde göstermek.
Gürültüye gelmek: Bir düşünce çeşitli nedenlerle önem kazanma mak, onun üzerinde durulmamak.
Gürültüye getirmek (gürültüye boğmak) : -1. Bir düşünceyi ,bir işi, başka konuların araya girmesiyle görüşme dışı bırakmak. -2. Karışık lıktan yararlanarak istediğini gerçekleştirmek.
Gürültüye gitmek : Bir düşünce, bir iş, araya başka konuların girme siyle ilgi görmeyip unutulmak.
Gürültüye (patırtıya) pabuç bırakmamak : Korkutmalara aldırmadan işini yürütmek. (Kars. Bildiğinden şaşmamak.)
Güven beslemek (duymak) (birine) : Ona güvenmek; itimat besle mek.
Güvendiği dağlara kar yağmak : Güvendiği kimseden yardım gelme mek, güvendiği şey işe yaramamak.
Güven vermek : Güvenilir bir şey ya da kişi olduğu izlenimini vermek, böyle bir duygu uyandırmak; itimat telkin etmek.