aSk
29.Ağustos.2014, 23:44
Kızımıza İyi Bak
Bıkmadan perçinliyorum gökyüzüne umutlarımı… Her sabah aynı kıyıda her gece buz gibi yatağımda arıyorum gülüşlerini. “Bir mucize!” Diyorum… Ellerim havada başım secdede seni dileniyorum beş vakit! Bıraktım gençliğimi gelecek güzel günleri… Yalnızlığa alışırken her geçen günde kendimden bir parça bırakıyorum rüzgârlara! Bilirim… Yüzünü okşayan o ılık rüzgârlar hatırlatır beni. Şİmdi gecenin karanlığına sakla hıçkırıklarını!
Hiçbir şey değişmedi bende… Düşünüyorumda meğer biz yokluğu paylaşmışız en zor günlerde… Bir Nisan yağmuruyla küçücük dünyama girdiğin de mi yalandı? Hadi söyle… Başını yastığına her koyuşunda ben olmadım mı burada!
Yıllanmaya yüz tutmuş anılar… Şarap misali yıllandıkça tadı daha bir güzelleşiyor. Şimdilerde yokluğunun onuncu yıl nöbetlerinde gözyaşlarım… Yemin etmişçesine inadına sevmekte gönlüm! Kurduğum senli düşlerimi yaşıyorum. Hani zaman diyorduk ya hep o geçen zamanlar seni bana getirmedi… İçimdeki aşkınla her sabah penceremde duyduğum martı sesinde feryadın!
Her şey aynı belki yokluğun hasretin… Her şey öyle taze ki! Söylesene hâlâ bekliyor musun her sabah kapını çalmamı? Küçücük evimizin her bir köşesinde attığımız kahkahaları hatırlıyor musun? Takılıp kalmışım on yıl öncesi mutluluğumuza…
Sahi ne diyordum? Hay Allah! Gene küçük evimiz geldi aklıma… Şimdi bir kızım var kucağımda sürekli ağlamaklı. Aslında iyi de oluyor ansızın ağlamaları. Evimdeki yabancı kızımla birlikte ağlamama anlam veremese de çoğu zaman hâlâ sana ağladığımı da hissetmiyor…
Fırsat buldukça yazıyorum böyle… Hiç bir anımızı atlamadan nakşediyorum kâğıtlara ve her sayfanın sonunu gözyaşlarımla getiriyorum. Öyle anlatıyorum ki içimdeki seni yaşadığım mutluluğu ve sensiz geçirdiğim her bir anın ızdırabını… Kızımın ilk gülüşlerini de anlatıyorum…
Bunları niye mi yazıyorum hâlâ? Sadece üç ay daha koklayabileceğim yavrumu... O gün gelip de ben gökyüzünden seyrederken kuzumu büyüyüp bunları okuduğunda seni arayıp bulsun diye! Kimse bilmiyor hatta sen bile... Kızımız benim bile hala ismine alışamadığım birine ‘Baba’ diyor. Baba sözcüğünün manevi anlamından habersiz…
Bir gün beklediğin kapı sesinde ben olmasam da sana dünyadan bir melek bizden bir parça gelecek… Kızımıza iyi bak!
Melek Öztürk
Bıkmadan perçinliyorum gökyüzüne umutlarımı… Her sabah aynı kıyıda her gece buz gibi yatağımda arıyorum gülüşlerini. “Bir mucize!” Diyorum… Ellerim havada başım secdede seni dileniyorum beş vakit! Bıraktım gençliğimi gelecek güzel günleri… Yalnızlığa alışırken her geçen günde kendimden bir parça bırakıyorum rüzgârlara! Bilirim… Yüzünü okşayan o ılık rüzgârlar hatırlatır beni. Şİmdi gecenin karanlığına sakla hıçkırıklarını!
Hiçbir şey değişmedi bende… Düşünüyorumda meğer biz yokluğu paylaşmışız en zor günlerde… Bir Nisan yağmuruyla küçücük dünyama girdiğin de mi yalandı? Hadi söyle… Başını yastığına her koyuşunda ben olmadım mı burada!
Yıllanmaya yüz tutmuş anılar… Şarap misali yıllandıkça tadı daha bir güzelleşiyor. Şimdilerde yokluğunun onuncu yıl nöbetlerinde gözyaşlarım… Yemin etmişçesine inadına sevmekte gönlüm! Kurduğum senli düşlerimi yaşıyorum. Hani zaman diyorduk ya hep o geçen zamanlar seni bana getirmedi… İçimdeki aşkınla her sabah penceremde duyduğum martı sesinde feryadın!
Her şey aynı belki yokluğun hasretin… Her şey öyle taze ki! Söylesene hâlâ bekliyor musun her sabah kapını çalmamı? Küçücük evimizin her bir köşesinde attığımız kahkahaları hatırlıyor musun? Takılıp kalmışım on yıl öncesi mutluluğumuza…
Sahi ne diyordum? Hay Allah! Gene küçük evimiz geldi aklıma… Şimdi bir kızım var kucağımda sürekli ağlamaklı. Aslında iyi de oluyor ansızın ağlamaları. Evimdeki yabancı kızımla birlikte ağlamama anlam veremese de çoğu zaman hâlâ sana ağladığımı da hissetmiyor…
Fırsat buldukça yazıyorum böyle… Hiç bir anımızı atlamadan nakşediyorum kâğıtlara ve her sayfanın sonunu gözyaşlarımla getiriyorum. Öyle anlatıyorum ki içimdeki seni yaşadığım mutluluğu ve sensiz geçirdiğim her bir anın ızdırabını… Kızımın ilk gülüşlerini de anlatıyorum…
Bunları niye mi yazıyorum hâlâ? Sadece üç ay daha koklayabileceğim yavrumu... O gün gelip de ben gökyüzünden seyrederken kuzumu büyüyüp bunları okuduğunda seni arayıp bulsun diye! Kimse bilmiyor hatta sen bile... Kızımız benim bile hala ismine alışamadığım birine ‘Baba’ diyor. Baba sözcüğünün manevi anlamından habersiz…
Bir gün beklediğin kapı sesinde ben olmasam da sana dünyadan bir melek bizden bir parça gelecek… Kızımıza iyi bak!
Melek Öztürk