Misal
30.Ağustos.2014, 15:41
Deniz....Mavi demek, kum demek, güneş demek.....Hele bir de deniz kenarında büyümşseniz, hayatın çekilebilirliği demek.
Ama bir şey daha demek Deniz: İnanç....
Ben Deniz'in hikayesiyle büyüdüm, büyürken de büyülendim. Deniz'in hayatı, yaptıkları, yapamadıkları, mücadelesi, sözü, eylemi, herşeyi.....Deniz'di lisedeki kahramanım. Hala da öyledir. Ona k...omünist dediler, anarşist dediler, bölücü dediler, vatan haini dediler. Onlar dedikçe ben daha da sevdim Deniz'i, daha da büyüdüm onunla. ODTÜ'de kaldığı yurt odasının önünden her geçişimde bir selam çaktım ona, Devrim Stadyumu'ndaki "DEVRİM" yazısını her görüşümde içim kıpır kıpır oldu. Onunla ilgili bir yazı okuduğumda heyecanlandım. "Gülünün Solduğu Akşam"ı belki bin kere okudum. Nazım'ın şiirlerini hep Deniz'e yakıştırdım ben. Ama en çok Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiiri.....Ne bileyim belki kendime de yakıştırdığım için o şiiri, Deniz geldi hep aklıma o şiiri okurken.
Şu şiir o:
"...
her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bagışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antebin kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarina, kosebaslarina
öylesine benzer ki
ve avlularina
(bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
ve sözlerine
(yani bir cep aynası alım-satımına belki)
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kil gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şiseleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli degil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
mendilimde kan sesleri...
Ne demiş Edip?
"kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu"
Deniz'in hiç çocuğu olmadı ya, ona hiç uzaktan domates peynir de kesmediler ya, cezaevine düştüğünde ona cıgara getiren bir sevdiceği olmadı ya. İşte içim giderdi hep. Deniz'i düşününce öyle bir an içimden gelip geçer hüzün benim. Geçer çünkü Deniz hüzünden ziyade coşku ve devinim kazandırır halen attığını hatırladığım kalbime.
5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece Hıdırellez'dir ya. Hani ateşler yakılır, üstünden atlarız ya. Ve Deniz'ler 6 Mayıs sabahı asılmışlardır ya. Biz her Hıdırellez gecesi Karşıyaka'da ateşlerimizi yakıp üzerinden atladıktan sonra bağdaş kurup oturduğumuzda türkülerimizi söylerken Deniz'e bir selam çakarız. Onun için birkaç devrim şarkısı söyler, onu anarız. Onu severiz, onu hatırlar ve anısını yaşatırız.
Hani öyle herkesle paylaşılmaz da Deniz. Nasıl ki Mustafa Kemal'i herkese anlatamazsan, herkes Mustafa Kemal'i farklı anlarsa Deniz'i de anlamazlar, farklı anlarlar.
Şimdi sert olacak yazımın bundan sonrası, bakılmasın kusuruma.
Deniz'e vatan haini diyenler, hanginiz şunu diyebildiniz? "baba, sana her zaman müteşekkirim, çünkü kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. küçüklüğümden beri evde devamlı kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim... baba biz türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız, elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. tıpkı birinci kurtuluş savaşında olduğu gibi, ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları"
Bunu diyemediğiniz için satılmışsınız, hainsiniz, döneksiniz. Her devrin adamısınız. Bunu diyemediğiniz ve diyemeyeceğiniz için kendinize çakma "milliyetçi" sıfatını yakıştırıp ortalıkta fır dönüyorsunuz. Bir tarafımın milliyetçileri sizi.
Deniz'e ve diğerlerine satılmış, bölücü diyenler. Hanginiz şunu diyebildiniz?: "ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için, bir defa, şerefimle ölüyorum. sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle hergün öleceksiniz! bizler halkımızın hizmetindeyiz, sizler amerika'nın hizmetindesiniz
yaşasın devrimciler!
kahrolsun faşizm!.." (Yusuf Aslan)
Bunu diyebilseydiniz eğer, bugün amerikadan icazet beklemezdiniz. Yeşil Kart için günelrce sırada beklemez, vatanınızı yurdunuzu peşkeş çekmezdiniz. Bir tarafımın liberalleri sizi.
Deniz' ve diğerlerine işbirlikçi diyenler. Hanginiz şunu diyebildiniz? : "ben hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve mutluluğu için şavaştım. bu ana kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. bundan böyle bu bayrağı türkiye halkına emanet ediyorum. yaşasın işçiler, köylüler. yaşasın devrimciler. kahrolsun faşizm!.." (Hüseyin İnan)
Bunu diyebilseydiniz eğer, bugün bu ülkeyi Türk-Kürt, Sağcı-Solcu, Dinci-Laik diye bölmezdiniz. Bir tarafımın Kürtçüleri sizi.
Deniz'i, Yusuf'u ve Hüseyin'i saygı ve sevgiyle anıyorum. Her 10 Kasım'da Mustafa Kemal'i, her 23 Aralık'ta Kubilay'ı, her 24 Ocak'ta Uğur Mumcu'yu, her 2 Temmuz'da Sivas'ta diri diri yakılanları andığım gibi.
Kemalist kalın!
Ama bir şey daha demek Deniz: İnanç....
Ben Deniz'in hikayesiyle büyüdüm, büyürken de büyülendim. Deniz'in hayatı, yaptıkları, yapamadıkları, mücadelesi, sözü, eylemi, herşeyi.....Deniz'di lisedeki kahramanım. Hala da öyledir. Ona k...omünist dediler, anarşist dediler, bölücü dediler, vatan haini dediler. Onlar dedikçe ben daha da sevdim Deniz'i, daha da büyüdüm onunla. ODTÜ'de kaldığı yurt odasının önünden her geçişimde bir selam çaktım ona, Devrim Stadyumu'ndaki "DEVRİM" yazısını her görüşümde içim kıpır kıpır oldu. Onunla ilgili bir yazı okuduğumda heyecanlandım. "Gülünün Solduğu Akşam"ı belki bin kere okudum. Nazım'ın şiirlerini hep Deniz'e yakıştırdım ben. Ama en çok Edip Cansever'in "Mendilimde Kan Sesleri" şiiri.....Ne bileyim belki kendime de yakıştırdığım için o şiiri, Deniz geldi hep aklıma o şiiri okurken.
Şu şiir o:
"...
her yere yetişilir
hiç bir şeye geç kalınmaz
çocuğum beni bağışla
ahmet abi sen de bagışla...
boynu bükük duruyorsam eğer
içimden böyle geldiği için değil
ama hiç değil
ah güzel ahmet abim benim
insan yaşadığı yere benzer
o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
suyunda yüzen balığa
topragını iten çiceğe
dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
konya'nın beyaz
antebin kırmızı düzlüğüne benzer
göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
denizine benzer ki dalgalıdır bakışları
evlerine, sokaklarina, kosebaslarina
öylesine benzer ki
ve avlularina
(bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
ve sözlerine
(yani bir cep aynası alım-satımına belki)
ve bir gün birinin bir adres sormasına benzer
sorarken sorarken üzünçlü bir ev görüntüsüne
camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
öyle bir cigara yakımına, birinin gazoz açmasına
minibüslerine, gecekondularına
hasretine, yalanına benzer
anısı işsizliktir
acısı bilincidir
bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
gülemiyorsun ya, gülmek
bir halk gülüyorsa gülmektir
ne kadar benziyoruz türkiye'ye ahmet abi...
bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden
dirseğin iskemleye dayalı
-- bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben --
cigara paketinde yazılar resimler
resimler: cezaevleri
resimler: özlem
resimler: eskiden beri
ve bir kaşın yukarı kalkık
sevmen acele
dostluğun cabuk
bakıyorum da şimdi
o kadeh bir küfür gibi duruyor elinde...
ve zaman dediğimiz nedir ki ahmet abi
biz eskiden seninle
istasyonları dolaşırdık bir bir
o zamanlar malatya kokardı istasyonlar
nazilli kokardı
ve yağmurdan ıslandıkça edirne postası
kil gibi ince istanbul yağmurunun altında
esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen
kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu
ve o çocukların dünyayı düzeletecek ellerini işlerdi bir dantel gibi
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar büyüyecek
o çocuklar...
bilmezlikten gelme ahmet abi
umudu dürt
umutsuzlugu yatıştır
diyeceğim şu ki
yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler
oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse
çocuklar, kadınlar, erkekler
trenler tıklım tıklım
trenler cepheye giden trenler gibi
işçiler
almanya yolcusu işçiler
kadınlar
kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi
ellerinde bavullar, fileler
kolonyalar, su şiseleri, paketler
onlar ki, hepsi
bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler
ah güzel ahmet abim benim
gördün mü bak
dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
ve dağılmış pazar yerlerine memleket
gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
gelse de
öyle sürekli degil
bir caz müziği gibi gelip geciyor hüzün
o kadar çabuk
o kadar kısa
işte o kadar...
ahmet abi, güzelim, bir mendil niye kanar
diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar
mendilimde kan sesleri...
Ne demiş Edip?
"kadının ütülü patiskalardan bir teni
upuzun boynu
kirpikleri
ve sana ahmet abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki
sofranı kurardı
elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı
cezaevlerine düşsen cigaranı getirirdi
cocuklar doğururdu"
Deniz'in hiç çocuğu olmadı ya, ona hiç uzaktan domates peynir de kesmediler ya, cezaevine düştüğünde ona cıgara getiren bir sevdiceği olmadı ya. İşte içim giderdi hep. Deniz'i düşününce öyle bir an içimden gelip geçer hüzün benim. Geçer çünkü Deniz hüzünden ziyade coşku ve devinim kazandırır halen attığını hatırladığım kalbime.
5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece Hıdırellez'dir ya. Hani ateşler yakılır, üstünden atlarız ya. Ve Deniz'ler 6 Mayıs sabahı asılmışlardır ya. Biz her Hıdırellez gecesi Karşıyaka'da ateşlerimizi yakıp üzerinden atladıktan sonra bağdaş kurup oturduğumuzda türkülerimizi söylerken Deniz'e bir selam çakarız. Onun için birkaç devrim şarkısı söyler, onu anarız. Onu severiz, onu hatırlar ve anısını yaşatırız.
Hani öyle herkesle paylaşılmaz da Deniz. Nasıl ki Mustafa Kemal'i herkese anlatamazsan, herkes Mustafa Kemal'i farklı anlarsa Deniz'i de anlamazlar, farklı anlarlar.
Şimdi sert olacak yazımın bundan sonrası, bakılmasın kusuruma.
Deniz'e vatan haini diyenler, hanginiz şunu diyebildiniz? "baba, sana her zaman müteşekkirim, çünkü kemalist düşünceyle yetiştirdin beni. küçüklüğümden beri evde devamlı kurtuluş savaşı anılarıyla büyüdüm. ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim... baba biz türkiye’nin ikinci kurtuluş savaşçılarıyız, elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlanacağız da. tıpkı birinci kurtuluş savaşında olduğu gibi, ama bu toprakları yabancılara bırakmayacağız. ve bir gün mutlaka yeneceğiz onları"
Bunu diyemediğiniz için satılmışsınız, hainsiniz, döneksiniz. Her devrin adamısınız. Bunu diyemediğiniz ve diyemeyeceğiniz için kendinize çakma "milliyetçi" sıfatını yakıştırıp ortalıkta fır dönüyorsunuz. Bir tarafımın milliyetçileri sizi.
Deniz'e ve diğerlerine satılmış, bölücü diyenler. Hanginiz şunu diyebildiniz?: "ben ülkemin bağımsızlığı ve halkımın mutluluğu için, bir defa, şerefimle ölüyorum. sizler, bizi asanlar, şerefsizliğinizle hergün öleceksiniz! bizler halkımızın hizmetindeyiz, sizler amerika'nın hizmetindesiniz
yaşasın devrimciler!
kahrolsun faşizm!.." (Yusuf Aslan)
Bunu diyebilseydiniz eğer, bugün amerikadan icazet beklemezdiniz. Yeşil Kart için günelrce sırada beklemez, vatanınızı yurdunuzu peşkeş çekmezdiniz. Bir tarafımın liberalleri sizi.
Deniz' ve diğerlerine işbirlikçi diyenler. Hanginiz şunu diyebildiniz? : "ben hiçbir şahsi çıkar gözetmeden ülkemin bağımsızlığı ve mutluluğu için şavaştım. bu ana kadar bu bayrağı şerefle taşıdım. bundan böyle bu bayrağı türkiye halkına emanet ediyorum. yaşasın işçiler, köylüler. yaşasın devrimciler. kahrolsun faşizm!.." (Hüseyin İnan)
Bunu diyebilseydiniz eğer, bugün bu ülkeyi Türk-Kürt, Sağcı-Solcu, Dinci-Laik diye bölmezdiniz. Bir tarafımın Kürtçüleri sizi.
Deniz'i, Yusuf'u ve Hüseyin'i saygı ve sevgiyle anıyorum. Her 10 Kasım'da Mustafa Kemal'i, her 23 Aralık'ta Kubilay'ı, her 24 Ocak'ta Uğur Mumcu'yu, her 2 Temmuz'da Sivas'ta diri diri yakılanları andığım gibi.
Kemalist kalın!