aSk
02.Eylül.2014, 07:29
Dokun Yürek Ağrılarıma
Ölümün ve aşkın kurda kuşa yazıldığı bu çelişkiler atlasında
Ruhumda gül kokulu bir kadın, nefesiyle ısıtır seven yüreğimi
Bakışları Leyla, gözleri aslı, kerem olur sürer bedenimi dağlara
Bir balıkçı teknesinde av eder şiirlerimi, sokar çürümüş ağlara
Yüzüne biriken ışıkların yosunlarla dans ettiği anlarda tutardım ellerini, ben gecenin sorgularını yanıtlarken. Ruhunun ara taksiminde kelimelerin utançsız kulelerinde sevdaya sokulurdum. Alevin yakardı içimi, dudaklarının pınarlarında yıkardım bütün yoksul geçmişimi. Gecenin akrebinde düşlerimiz çoğalır, yelkovanın derinliklerinde ay ve yıldızlara kendi tepemizden bakardık.
Avuçlarının kum fırtınalarını beklercesine uzak iklimler düşündeyim şimdi. Aynı yolculukların bedevi kelimelerinden kurduğumuz sorgu sofralarından hep tok kalkmasak da, açlığımıza bile aldırmazlık ağrılarındayız. Prangamızın küflerinden aşkı kazıyarak sonsuzluğa, günaydınlarımızdaki gizden uykusuzluğa yolculuklara tırmanıyoruz biz.
Aldığımız nefesle bir kahkahalık düşlerdir sürekli sararan takvim düşüşümüz. Yorgun düşüncelerimizden mavi gemiler kalkar mutluluk adalarına. Nafile sarılışların sonsuz finalleridir oysa biletimizdeki tarifsiz tarih. Uzun gecelerin kapsül dokunuşlarına sancımızı gömerek, olur olmaz serüvenlere söverek tüketiriz ruhumuzun son seferini. Restimiz aleni ve durdurulamaz dokunuşlarla çiçeklenir, sevda pazarına sunulan asil köleler panayırında sonlanır.
Yokluğunun yılları biriktirdiği bir dökülüş menzilinde köpüklü sularda yansırdı gülüşün. En masum karelere düşünüşlerimizle sığar, Yalnızlığımızın oltasına hırçın beklentiler takardık. Zamana direnir, başıboş özlemlerin ellerine gizli dokunuşlarla dudaklarımızı sürer, az sonra bitecek bir günün dinlence tepelerine hızla yürürdük.
Daralınca ruhum, sancılı bir şarkının güftelerine bakarım, katmerleşmiş bütün günahların dil sürçmelerinde. Kuşkulu günler yatırırım ozan göğsüme. Al beni desen, ellerini uzatarak tut desen, uzaktır ülken. Sevgilerin yurt olduğu güzlerde gözlerini yitirmekten korkarım ben. Bak gör ki, en ulaşılmaz usuma perçinlemişim seni. Küfret ayrılıklarıma, eğ istersen dik duran şu başımı. Yüreğimin gümbürtülerini dinleyerek, sığ içimdeki denizlere. En sevdiğim gözlerini, öldüren bakışlarını esirgeme benden.
Suskumuzun dallarıyla göğümüze tırmanalım istiyorum. Beş para etmeyen bedenimi kıyasla şimdi parlak kentinde. Kendi karanlığımda, kendi krallığımda bırak beni kraliçe. Kapıma aşkı diker, yatağıma sevdayı serer, ruhuma da gerekirse yalnızlığın perdesini çekerim.
Sevince hüznün giysisini biçince iplik bekleyişlere dolanır yürek. Tanıdık günaydınlar, tatlı hayallerin dikişini diker. Her bahar sancısı kışı kucağından atınca yürek yazın dalgakıranına düşer. Abartılmış düşler diyarında sessizlik kimi zaman rüzgârsız da eser. Aynalar her söz çığlığını aslında kendine söyler.
Sen olmadan, gülüşünle ısınmadan nasıl geçmiş bunca zaman bilmiyorum. Suya yazdığım dizeler gönlümün sularına döndü şimdilerde. Biz ki, tutkumuzun zirveye ulaştığı anlarda kucağımızdaki sevgiyi değiş tokuş ederek sevişiriz uzak odalarda. Bedenimizin tutkulu tuz denizlerinden tas tas sular içeriz titreyişlerle. Gün kısalır, gece uzar özlemin isyana sarıldığı bekleyişlerle. Umut koyarız şarkıların isimlerini, bulut yüreğimizle okşarız gecelerin atar damar sürgünlerini.
Sonra, sesimizin yankı yaptığı bir odada düşeriz biz sessizliğin düşünüşlerine. Algılamaktan korktuğumuz sevdalı sözcüklerimizi yarına erteler, kapsül direncimizi uykulara saklarız. Acılarımızın çelik kanatlarında sevdanın üzüm şıralarını mahzen gönlümüzde dinlendirdikçe, sarhoş adımlarla hayatı voltalarız.
Sen ki, ak kâğıtlara sığmayan vefanın, ömrüme mevsimler getiren sevdanın gül desteleriyle bana sevgiyi öğrettin. Boşa çiğnediğim yitmiş senelerimin sokaklarında hayali tutkunluğumla, ruhundaki konukluğumla geçen bir mevsimden sonra, cemreler düştü gönlümün ozan topraklarına. Düşlerimi sulayan tanrısal düşünüşlerle, yüreğimi sulayan denizler ötesi köpürüşlerle, ovalarımı renk renk çiçeklerle donatan gülüşlerle serpildi ozan bağrım. Ocağımda ateş, tenceremde aş, yüreğime nefes oldun sen. Acılarına nefer, gemilerine yelken, yüreğine şiirlerimle ve sevgimle derman olacağım ben.
Selahattin YETGİN
Ölümün ve aşkın kurda kuşa yazıldığı bu çelişkiler atlasında
Ruhumda gül kokulu bir kadın, nefesiyle ısıtır seven yüreğimi
Bakışları Leyla, gözleri aslı, kerem olur sürer bedenimi dağlara
Bir balıkçı teknesinde av eder şiirlerimi, sokar çürümüş ağlara
Yüzüne biriken ışıkların yosunlarla dans ettiği anlarda tutardım ellerini, ben gecenin sorgularını yanıtlarken. Ruhunun ara taksiminde kelimelerin utançsız kulelerinde sevdaya sokulurdum. Alevin yakardı içimi, dudaklarının pınarlarında yıkardım bütün yoksul geçmişimi. Gecenin akrebinde düşlerimiz çoğalır, yelkovanın derinliklerinde ay ve yıldızlara kendi tepemizden bakardık.
Avuçlarının kum fırtınalarını beklercesine uzak iklimler düşündeyim şimdi. Aynı yolculukların bedevi kelimelerinden kurduğumuz sorgu sofralarından hep tok kalkmasak da, açlığımıza bile aldırmazlık ağrılarındayız. Prangamızın küflerinden aşkı kazıyarak sonsuzluğa, günaydınlarımızdaki gizden uykusuzluğa yolculuklara tırmanıyoruz biz.
Aldığımız nefesle bir kahkahalık düşlerdir sürekli sararan takvim düşüşümüz. Yorgun düşüncelerimizden mavi gemiler kalkar mutluluk adalarına. Nafile sarılışların sonsuz finalleridir oysa biletimizdeki tarifsiz tarih. Uzun gecelerin kapsül dokunuşlarına sancımızı gömerek, olur olmaz serüvenlere söverek tüketiriz ruhumuzun son seferini. Restimiz aleni ve durdurulamaz dokunuşlarla çiçeklenir, sevda pazarına sunulan asil köleler panayırında sonlanır.
Yokluğunun yılları biriktirdiği bir dökülüş menzilinde köpüklü sularda yansırdı gülüşün. En masum karelere düşünüşlerimizle sığar, Yalnızlığımızın oltasına hırçın beklentiler takardık. Zamana direnir, başıboş özlemlerin ellerine gizli dokunuşlarla dudaklarımızı sürer, az sonra bitecek bir günün dinlence tepelerine hızla yürürdük.
Daralınca ruhum, sancılı bir şarkının güftelerine bakarım, katmerleşmiş bütün günahların dil sürçmelerinde. Kuşkulu günler yatırırım ozan göğsüme. Al beni desen, ellerini uzatarak tut desen, uzaktır ülken. Sevgilerin yurt olduğu güzlerde gözlerini yitirmekten korkarım ben. Bak gör ki, en ulaşılmaz usuma perçinlemişim seni. Küfret ayrılıklarıma, eğ istersen dik duran şu başımı. Yüreğimin gümbürtülerini dinleyerek, sığ içimdeki denizlere. En sevdiğim gözlerini, öldüren bakışlarını esirgeme benden.
Suskumuzun dallarıyla göğümüze tırmanalım istiyorum. Beş para etmeyen bedenimi kıyasla şimdi parlak kentinde. Kendi karanlığımda, kendi krallığımda bırak beni kraliçe. Kapıma aşkı diker, yatağıma sevdayı serer, ruhuma da gerekirse yalnızlığın perdesini çekerim.
Sevince hüznün giysisini biçince iplik bekleyişlere dolanır yürek. Tanıdık günaydınlar, tatlı hayallerin dikişini diker. Her bahar sancısı kışı kucağından atınca yürek yazın dalgakıranına düşer. Abartılmış düşler diyarında sessizlik kimi zaman rüzgârsız da eser. Aynalar her söz çığlığını aslında kendine söyler.
Sen olmadan, gülüşünle ısınmadan nasıl geçmiş bunca zaman bilmiyorum. Suya yazdığım dizeler gönlümün sularına döndü şimdilerde. Biz ki, tutkumuzun zirveye ulaştığı anlarda kucağımızdaki sevgiyi değiş tokuş ederek sevişiriz uzak odalarda. Bedenimizin tutkulu tuz denizlerinden tas tas sular içeriz titreyişlerle. Gün kısalır, gece uzar özlemin isyana sarıldığı bekleyişlerle. Umut koyarız şarkıların isimlerini, bulut yüreğimizle okşarız gecelerin atar damar sürgünlerini.
Sonra, sesimizin yankı yaptığı bir odada düşeriz biz sessizliğin düşünüşlerine. Algılamaktan korktuğumuz sevdalı sözcüklerimizi yarına erteler, kapsül direncimizi uykulara saklarız. Acılarımızın çelik kanatlarında sevdanın üzüm şıralarını mahzen gönlümüzde dinlendirdikçe, sarhoş adımlarla hayatı voltalarız.
Sen ki, ak kâğıtlara sığmayan vefanın, ömrüme mevsimler getiren sevdanın gül desteleriyle bana sevgiyi öğrettin. Boşa çiğnediğim yitmiş senelerimin sokaklarında hayali tutkunluğumla, ruhundaki konukluğumla geçen bir mevsimden sonra, cemreler düştü gönlümün ozan topraklarına. Düşlerimi sulayan tanrısal düşünüşlerle, yüreğimi sulayan denizler ötesi köpürüşlerle, ovalarımı renk renk çiçeklerle donatan gülüşlerle serpildi ozan bağrım. Ocağımda ateş, tenceremde aş, yüreğime nefes oldun sen. Acılarına nefer, gemilerine yelken, yüreğine şiirlerimle ve sevgimle derman olacağım ben.
Selahattin YETGİN