katherinapetrov
04.Eylül.2014, 19:40
Ağustos 2001 - Deneme Ayrıntı Edebiyat Dergisinde yayınlandı
Yazar Betül Tarımar
Söz ne zaman edebiyat ve kadın konusuna gelse Mihri Hatun’u anımsarım. Usuma Mihri’nin divanında söylediği dizeler gelir. Mihri dizelerinde kadınların ezilmişliğinden, yoksanmışlığından söz eder. “kadınlara aklı eksik dediklerinden / her sözlerini örtülü saymak uygundur / ama Mihri duacınız bundan kuşkuludur.” Bu sözler tam 500 yıl önce söylenmiş. Evet tam 500 yıl önce kadının hukuksal kimliği yokken.
Türk Edebiyatında ilk kadın şairimizin adıyla 15. Yy.da karşılaşılır. ondan öncesini anlatacak belgeye ise henüz rastlanmamıştır. 15. Yy ve sonrasında hemen her dalda ürün vermiş şair kadınlarımızın yetiştiği bilinmektedir. “Cumhuriyet öncesi şair kadınlarımız Divan Edebiyatı, Halk ve Tekke Edebiyatı dallarında şiir yazdıklarına veya söylediklerine göre üç bölüme ayırabiliriz. Ancak Divan şairi olarak tanınan kadın sanatkarlarımız arasında Tekke, bir başka deyişle Tasavvufi Halk Edebiyatına has nazım şekilleriyle şiir söyleyenler bulunduğu gibi, Tanzimat’tan şair kadınlarımızın da Divan Edebiyatı nazım şekilleriyle birlikte yenilik devrinin nazım şekilleri ve vezinleriyle de eser verdikleri ve yine bu devrede de aralarında Halk ve Tekke Edebiyatımızın etkisi altında kalanların var olduğu görülür.
Edebiyat tarihlerimiz, ilk şair kadın olarak Fatih devrinde yaşamış ve “Zeynün-nisa” diye ün kazanmış Kastamonulu Zeynep Hatun’dan söz etmektedirler. Divan Edebiyatımızın en güçlü şairi Mihri Hatun da Fatih devri şairlerindendir. 16.yy ’ ın en büyük şairi Baki’nin eşi Tuti’nin e şair olduğundan kaynaklar söz etmektedirler.”
Sayıları az da olsa kendilerini ortaya koyabilmiş bu kadınları saygıyla anmak gerek. Çünkü şartların şimdikinden çok daha zor olduğu dönemde duygularını, düşlerini ve hayatla köpürttükleri aşklarını yazabilmiş, yazabilme yürekliliğini gösterebilmişlerdir. Her ne kadar ev işleri, mutfak ve çocuk odasına bağımlılık toplumsal değişimlerini olumsuz yönde etkilemiş olsa bile. Bu nedenle olsa gerek Tuncer Uçarol, “Aşk şiirleri az olsun” adlı yazısında şöyle demiş: Kadınlar pek aşk şiiri yazmaz! Yazsalar bile, elbet erkeklerden daha çok çekindikleri açık. Daha “pembe” şiirler yazdıklarını biliyoruz. Bu tutum: divan şiirinde, aydınlar şiirimizde, genç kızların yazdıkları şiirlerde daha belirgin.” Evet bu bir gerçek. Hem de erkeklerin duygularını tüm çıplaklığı ile ortaya koyabildikleri kadar gerçek.
Cemal Süreya’nın şiirlerinde erotik söylemlere daha sık rastlanmasının sebebi bu olsa gerek. Kadının tarihsel olarak geciktirildiği bir dünyada erkekler üzerlerinde toplum baskısını hissetmeden yazmışlardır şiirlerini.
Muzaffer Buyrukçu, Cemal Süreya’nın ölümünden sonra yazdığı bir yazısında ise şöyle der: “Nedim’den Karacaoğlan’dan Nazım Hikmet’ten, Yahya Kemal’den sonra en çok onun şiirinde kadın teması enine boyuna ele alınmış, ayrıntılı bir biçimde işlenmiştir. Genellikle kadın-erkek ilişkileri değil de sevişme ilişkileri şiirin tonundan bütün müziğiyle, bütün görüntüsüyle yer alır.” (2)
Cemal Süreya’nın erotik sayılabilecek dizelerine baktığımızda cinselliğin günlük konuşma havası içinde verildiğini de görmemiz mümkündür: “Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya / bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız / seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu / iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük / yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde / memelerin vardı memelerin kahramandı sonra / sonrası iyilik güzellik.”
Hüseyin Atabaş ise Gösteri dergisinin Mart 2001 sayısında “Kadının Yeri ve Kadın Şair” adlı bölümde bir incelemenin sonuçlarını vermiş okurlara: Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ile Şükran Kurdakul’un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü’nde yer alan toplam 1320 kadar şair ve yazarın sadece 97’sinin kadın, 1221’inin erkek olduğunu görüyoruz. Kadınların da 64’ü yazar, 33’ü şairdir. Behçet Necatiğil’de kadın şair sayısı sadece 18’dir. Her iki kaynağın toplamında kadın şair-yazarlar tüm şair yazarların % 7,35’i kadardır.
Kadın şair ve yazar sayısında 20.yy.da, daha gerçeği Cumhuriyetten sonra giderek bir artış olduğu gözleniyor. Örneğin, 1941 doğumlu Metin Altıok’la başlatılan, Yılmaz Odabaşı’nın “son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi’ndeki 202 şairin 171’i erkek, 31’i ise kadındır. Yani son çeyrek yüzyılda şair kadın sayısında % 100 lük bir artış olmuştur.” (3) Durum pek iç açıcı olmasa da zamanla kadınların sayısında bir artış gözlemlenmiştir. Şiirimizden vereceğim örneklerle bu durum daha da netleştirilebilir sanırım. Kendine güvenen, ayakları yere basan kadın duygularını daha rahat dile getirebilmiş çoğu şiirde erotik söylemi de yakalamıştır.
“galaksi tozlarıyla yaralarımızın üstüne gül
bastırıyoruz
hala buradayım evet doğumum gibi çıplak
çırılçıplak”
Gülseli İnal / Görme Uçuşu
ya da,
”ellerim kime ait, yüreğimi kim aldı?
Eskiden kalçalarım dolgun, göğüslerim diriydi
Soluduğum hava, gökyüzü benimdi”
Gonca Özmen / İçimizdeki Deprem
Bazen de Türkan Yeşilyurt’ta olduğu gibi dizelerin arasına yerleşiyor erotizm:
“saplantı buzdan bıçak onulmaz yara
sen bende mızıka çal iki göğsümün arasında”
Türkan Yeşilyurt / Tutku, Sekiz
Zaman geçmiş ve kadın da değişmiştir. Teninin, kendini farkında olan kadın, göğsünü, sevişmelerini yazmaktan kaçınmaz olmuştur. Kadınca bir söylem geliştirerek yazar şiirini. Hüzünler, aşklar kimi kez erotik bir temas üzerine oturtulur. Ama şiirin müziği, dizeler arasındaki uyum ve her şey gözetilerek. Çünkü o artık kendiyle barışıktır ve “aşk en çok şiir sever!”
Kadının tarihsel olarak geç bırakılmış olması onun dizelerinin arasına erkek göğsünün girmesine engel olmuşsa da ruhunda derin yaralar açmış, sevmiş, aşka giden yolda emek de vermişlerdir. Leyla Şahin’in “ Mektup1” adlı şiirinden dizeler buna sadece bir örnek:
“-yolculukların sonu var mı?-
son yolculuk aşk: yıkar gider boynunu,
ardında ince bir rüzgâr bırakarak”
Örnekleri çoğaltırsak bu anlamda farklı dizelerle karşılaşacağımız da bir gerçek.
Hayat kısadır. Aşksa yetişemediğimiz, hep yetişmek istediğimiz bir şeydir. Olmazsa olmaz. Sevgilinin ellerini tutmadan, gözlerinin içine bakmadan. İşte o duygu yazdırır insana en olmaz şeyleri.
“ sevecen dokunuşların altında, yaşamın bedeni
şekil buluyor.
Kürt kızının meme başları görünüyor, dimdik
bir çağrı gibi dünyaya”
Yelda Karakaş / Yaşamın Sırrı
En olmaz şeyleri yazar da insan, sarılmak ister sevgiliye. Aşk son durağımızdır belki de... dokunmak...
“içimde buz tutmuş bir nehir
kırılmak için bekliyor
parmaklarının dokunuşuyla
şimdi uzak ve soğuk
geceden çık
sarıl bana”
Çiğdem Sezer / Yanıt
Şiirin kendini ifade etme, kendini sorgulama işi olduğu anımsanırsa kadın da kendini ifade etmekte hem de yürekli bir şekilde ifade etmektedir. Ben zamanla bu sayının artacağına inanıyor ve bu inancımın hiç yitirmek istemiyorum. Kalplerimizde aşk çiçekleri açması dileğiyle... Sevgiyle.
--------------------------------------------------------------------------
1) “Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği” Yayınları: 12. Ankara, 1996
2) Baki Asiltürk, Aşk: Yırtılan İpek Sesiyle. Bahçe, İlkyaz , 1999
3) Hüseyin Atabaş: Kadının Yeri Ve Kadın Şair. Gösteri, Mart, 2001.
Yazar Betül Tarımar
Söz ne zaman edebiyat ve kadın konusuna gelse Mihri Hatun’u anımsarım. Usuma Mihri’nin divanında söylediği dizeler gelir. Mihri dizelerinde kadınların ezilmişliğinden, yoksanmışlığından söz eder. “kadınlara aklı eksik dediklerinden / her sözlerini örtülü saymak uygundur / ama Mihri duacınız bundan kuşkuludur.” Bu sözler tam 500 yıl önce söylenmiş. Evet tam 500 yıl önce kadının hukuksal kimliği yokken.
Türk Edebiyatında ilk kadın şairimizin adıyla 15. Yy.da karşılaşılır. ondan öncesini anlatacak belgeye ise henüz rastlanmamıştır. 15. Yy ve sonrasında hemen her dalda ürün vermiş şair kadınlarımızın yetiştiği bilinmektedir. “Cumhuriyet öncesi şair kadınlarımız Divan Edebiyatı, Halk ve Tekke Edebiyatı dallarında şiir yazdıklarına veya söylediklerine göre üç bölüme ayırabiliriz. Ancak Divan şairi olarak tanınan kadın sanatkarlarımız arasında Tekke, bir başka deyişle Tasavvufi Halk Edebiyatına has nazım şekilleriyle şiir söyleyenler bulunduğu gibi, Tanzimat’tan şair kadınlarımızın da Divan Edebiyatı nazım şekilleriyle birlikte yenilik devrinin nazım şekilleri ve vezinleriyle de eser verdikleri ve yine bu devrede de aralarında Halk ve Tekke Edebiyatımızın etkisi altında kalanların var olduğu görülür.
Edebiyat tarihlerimiz, ilk şair kadın olarak Fatih devrinde yaşamış ve “Zeynün-nisa” diye ün kazanmış Kastamonulu Zeynep Hatun’dan söz etmektedirler. Divan Edebiyatımızın en güçlü şairi Mihri Hatun da Fatih devri şairlerindendir. 16.yy ’ ın en büyük şairi Baki’nin eşi Tuti’nin e şair olduğundan kaynaklar söz etmektedirler.”
Sayıları az da olsa kendilerini ortaya koyabilmiş bu kadınları saygıyla anmak gerek. Çünkü şartların şimdikinden çok daha zor olduğu dönemde duygularını, düşlerini ve hayatla köpürttükleri aşklarını yazabilmiş, yazabilme yürekliliğini gösterebilmişlerdir. Her ne kadar ev işleri, mutfak ve çocuk odasına bağımlılık toplumsal değişimlerini olumsuz yönde etkilemiş olsa bile. Bu nedenle olsa gerek Tuncer Uçarol, “Aşk şiirleri az olsun” adlı yazısında şöyle demiş: Kadınlar pek aşk şiiri yazmaz! Yazsalar bile, elbet erkeklerden daha çok çekindikleri açık. Daha “pembe” şiirler yazdıklarını biliyoruz. Bu tutum: divan şiirinde, aydınlar şiirimizde, genç kızların yazdıkları şiirlerde daha belirgin.” Evet bu bir gerçek. Hem de erkeklerin duygularını tüm çıplaklığı ile ortaya koyabildikleri kadar gerçek.
Cemal Süreya’nın şiirlerinde erotik söylemlere daha sık rastlanmasının sebebi bu olsa gerek. Kadının tarihsel olarak geciktirildiği bir dünyada erkekler üzerlerinde toplum baskısını hissetmeden yazmışlardır şiirlerini.
Muzaffer Buyrukçu, Cemal Süreya’nın ölümünden sonra yazdığı bir yazısında ise şöyle der: “Nedim’den Karacaoğlan’dan Nazım Hikmet’ten, Yahya Kemal’den sonra en çok onun şiirinde kadın teması enine boyuna ele alınmış, ayrıntılı bir biçimde işlenmiştir. Genellikle kadın-erkek ilişkileri değil de sevişme ilişkileri şiirin tonundan bütün müziğiyle, bütün görüntüsüyle yer alır.” (2)
Cemal Süreya’nın erotik sayılabilecek dizelerine baktığımızda cinselliğin günlük konuşma havası içinde verildiğini de görmemiz mümkündür: “Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya / bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız / seni bir kere öpsem ikinin hatırı kalıyordu / iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük / yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde / memelerin vardı memelerin kahramandı sonra / sonrası iyilik güzellik.”
Hüseyin Atabaş ise Gösteri dergisinin Mart 2001 sayısında “Kadının Yeri ve Kadın Şair” adlı bölümde bir incelemenin sonuçlarını vermiş okurlara: Behçet Necatigil’in Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü ile Şükran Kurdakul’un Şairler ve Yazarlar Sözlüğü’nde yer alan toplam 1320 kadar şair ve yazarın sadece 97’sinin kadın, 1221’inin erkek olduğunu görüyoruz. Kadınların da 64’ü yazar, 33’ü şairdir. Behçet Necatiğil’de kadın şair sayısı sadece 18’dir. Her iki kaynağın toplamında kadın şair-yazarlar tüm şair yazarların % 7,35’i kadardır.
Kadın şair ve yazar sayısında 20.yy.da, daha gerçeği Cumhuriyetten sonra giderek bir artış olduğu gözleniyor. Örneğin, 1941 doğumlu Metin Altıok’la başlatılan, Yılmaz Odabaşı’nın “son Çeyrek Yüzyıl Şiir Antolojisi’ndeki 202 şairin 171’i erkek, 31’i ise kadındır. Yani son çeyrek yüzyılda şair kadın sayısında % 100 lük bir artış olmuştur.” (3) Durum pek iç açıcı olmasa da zamanla kadınların sayısında bir artış gözlemlenmiştir. Şiirimizden vereceğim örneklerle bu durum daha da netleştirilebilir sanırım. Kendine güvenen, ayakları yere basan kadın duygularını daha rahat dile getirebilmiş çoğu şiirde erotik söylemi de yakalamıştır.
“galaksi tozlarıyla yaralarımızın üstüne gül
bastırıyoruz
hala buradayım evet doğumum gibi çıplak
çırılçıplak”
Gülseli İnal / Görme Uçuşu
ya da,
”ellerim kime ait, yüreğimi kim aldı?
Eskiden kalçalarım dolgun, göğüslerim diriydi
Soluduğum hava, gökyüzü benimdi”
Gonca Özmen / İçimizdeki Deprem
Bazen de Türkan Yeşilyurt’ta olduğu gibi dizelerin arasına yerleşiyor erotizm:
“saplantı buzdan bıçak onulmaz yara
sen bende mızıka çal iki göğsümün arasında”
Türkan Yeşilyurt / Tutku, Sekiz
Zaman geçmiş ve kadın da değişmiştir. Teninin, kendini farkında olan kadın, göğsünü, sevişmelerini yazmaktan kaçınmaz olmuştur. Kadınca bir söylem geliştirerek yazar şiirini. Hüzünler, aşklar kimi kez erotik bir temas üzerine oturtulur. Ama şiirin müziği, dizeler arasındaki uyum ve her şey gözetilerek. Çünkü o artık kendiyle barışıktır ve “aşk en çok şiir sever!”
Kadının tarihsel olarak geç bırakılmış olması onun dizelerinin arasına erkek göğsünün girmesine engel olmuşsa da ruhunda derin yaralar açmış, sevmiş, aşka giden yolda emek de vermişlerdir. Leyla Şahin’in “ Mektup1” adlı şiirinden dizeler buna sadece bir örnek:
“-yolculukların sonu var mı?-
son yolculuk aşk: yıkar gider boynunu,
ardında ince bir rüzgâr bırakarak”
Örnekleri çoğaltırsak bu anlamda farklı dizelerle karşılaşacağımız da bir gerçek.
Hayat kısadır. Aşksa yetişemediğimiz, hep yetişmek istediğimiz bir şeydir. Olmazsa olmaz. Sevgilinin ellerini tutmadan, gözlerinin içine bakmadan. İşte o duygu yazdırır insana en olmaz şeyleri.
“ sevecen dokunuşların altında, yaşamın bedeni
şekil buluyor.
Kürt kızının meme başları görünüyor, dimdik
bir çağrı gibi dünyaya”
Yelda Karakaş / Yaşamın Sırrı
En olmaz şeyleri yazar da insan, sarılmak ister sevgiliye. Aşk son durağımızdır belki de... dokunmak...
“içimde buz tutmuş bir nehir
kırılmak için bekliyor
parmaklarının dokunuşuyla
şimdi uzak ve soğuk
geceden çık
sarıl bana”
Çiğdem Sezer / Yanıt
Şiirin kendini ifade etme, kendini sorgulama işi olduğu anımsanırsa kadın da kendini ifade etmekte hem de yürekli bir şekilde ifade etmektedir. Ben zamanla bu sayının artacağına inanıyor ve bu inancımın hiç yitirmek istemiyorum. Kalplerimizde aşk çiçekleri açması dileğiyle... Sevgiyle.
--------------------------------------------------------------------------
1) “Kadının Sosyal Hayatını Araştırma Ve İnceleme Derneği” Yayınları: 12. Ankara, 1996
2) Baki Asiltürk, Aşk: Yırtılan İpek Sesiyle. Bahçe, İlkyaz , 1999
3) Hüseyin Atabaş: Kadının Yeri Ve Kadın Şair. Gösteri, Mart, 2001.