ÇağanCan
07.Eylül.2014, 19:49
Bu akımın bazı izleri Tanzimat öncesine kadar uzanır. III. Selim, II. Mahmut devirlerinde ve daha önceleri devlet bünyesinde yapılan bazı yenilik hareketleri ve reformlar da hep esas tutarak yapılmıştı.
1839 Tanzimat sonrası yapılan yeniliklerde hep Batıtanınmıştır. Gerçi Tanzimat’ın kurucusu Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşlarının Batıcılık anlayışı ile Meşrutiyet dönemi Batıcılarının anlayışları arasında, Batı’ya daha derinden bir hayranlık duyma ve onu her alanda benimseme bazı farklılıklar göze çarpar. Tanzimat hareketi daha ılımlı bir anlayışa sahiptir. Geri sebebini dini layığı olduğu şekilde anlamamakta ve uygulamamakta görür. Tanzimat Fermanı’na hakim olan espri budur. Devlet bünyesinde yapılması gereken operasyonda, Batı’nın esas alınmış olmasına rağmen, onu İslam’a uygun bir şekilde düzenleme ve tatbik etme gayreti ve temennisi vardır. Meşrutiyet dönemi Batıcılarında ise, bu dini espri en asgari hadde indirilmiş; bizden üstün oldukları kesin olarak kabul edilen Batı dünyasının, bütün sosyal kurumlarının ayniyle bizde de uygulanması kurtuluşumuz için görülmüştür.
Batı’nın kurumlarının, yani düzen şeklinin, Batı’nın kendi kültür ve medeniyetine uygun olarak teşekkül etmiş bulunduğunu da göz önünde tutarak, bu kurumların ayniyle bizde de uygulanmasında herhangi bir başarısızlığa uğranılmaması için, topyekûn toplumumuzun kültür ve medeniyet bakımından da Batı dünyası içerisinde yer almasını şart görmüşlerdir. Yani her sahada bizden üstün gördükleri Batı’nın, mevcut özellikleriyle çelişmesiz bir bütün teşkil ettiğini, memleketimizin kurtulması için kendimizi o dünyaya dahil etmemizi Batıcılık bu sebeple menşei olarak en belirli şekilde Tanzimat’la başlar, fakat bir bakıma sistemleşmesi Meşrutiyet dönemindedir. Batıcılık her bakımdan köklü reformları öngörür.
Onun ancak ilim ve fennine ihtiyacımızın olduğu kanaatine sahip olan; örfümüzden, harsımızdan fedakârlık yapmaya yanaşmayan İslamcı ve Türkçü akımla Batıcılık temelde büyük aykırılık içerisindedir. düzeninden, ekonomik yapıya, yargı kurumlarından kılık kıyafete, kültür ve medeniyet anlayışından dini müesseselere kadar topyekûn bütün millet ve devlet bünyesinde Batılılaşmamızı şart gören bu asrilik cereyanı, devir devir Tanzimat, Meşrutiyet ve bilahare Cumhuriyet inkılaplarıyla bir ölçüde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Öncülüğünü İctihat dergisiyle Dr. Abdullah Cevdet’in yaptığı bu akımın diğer ileri gelenleri Celal Nuri ve Terbiyeci Satı beylerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin teşekkülünde ve daha sonraları yapılan devrimlerde ve nihayet Cumhuriyet devri içerisinde gelişen Türk Edebiyatı üzerinde bu Batıcı akımın önemli izleri vardır. Cumhuriyet devri edebiyatına tesir etmiş bulunan bir diğer ve daha önemli cereyan Türkçülüktür. Osmanlıcılık akımı tamamen tasfiye olmuş, İslamcı hareket ise tesir gücü bakımından kurulan devlete ve edebiyata ancak üçüncü derecede etkisi bahis konusu olabilecek bir unsur olarak kalmıştır.
1839 Tanzimat sonrası yapılan yeniliklerde hep Batıtanınmıştır. Gerçi Tanzimat’ın kurucusu Mustafa Reşit Paşa ve arkadaşlarının Batıcılık anlayışı ile Meşrutiyet dönemi Batıcılarının anlayışları arasında, Batı’ya daha derinden bir hayranlık duyma ve onu her alanda benimseme bazı farklılıklar göze çarpar. Tanzimat hareketi daha ılımlı bir anlayışa sahiptir. Geri sebebini dini layığı olduğu şekilde anlamamakta ve uygulamamakta görür. Tanzimat Fermanı’na hakim olan espri budur. Devlet bünyesinde yapılması gereken operasyonda, Batı’nın esas alınmış olmasına rağmen, onu İslam’a uygun bir şekilde düzenleme ve tatbik etme gayreti ve temennisi vardır. Meşrutiyet dönemi Batıcılarında ise, bu dini espri en asgari hadde indirilmiş; bizden üstün oldukları kesin olarak kabul edilen Batı dünyasının, bütün sosyal kurumlarının ayniyle bizde de uygulanması kurtuluşumuz için görülmüştür.
Batı’nın kurumlarının, yani düzen şeklinin, Batı’nın kendi kültür ve medeniyetine uygun olarak teşekkül etmiş bulunduğunu da göz önünde tutarak, bu kurumların ayniyle bizde de uygulanmasında herhangi bir başarısızlığa uğranılmaması için, topyekûn toplumumuzun kültür ve medeniyet bakımından da Batı dünyası içerisinde yer almasını şart görmüşlerdir. Yani her sahada bizden üstün gördükleri Batı’nın, mevcut özellikleriyle çelişmesiz bir bütün teşkil ettiğini, memleketimizin kurtulması için kendimizi o dünyaya dahil etmemizi Batıcılık bu sebeple menşei olarak en belirli şekilde Tanzimat’la başlar, fakat bir bakıma sistemleşmesi Meşrutiyet dönemindedir. Batıcılık her bakımdan köklü reformları öngörür.
Onun ancak ilim ve fennine ihtiyacımızın olduğu kanaatine sahip olan; örfümüzden, harsımızdan fedakârlık yapmaya yanaşmayan İslamcı ve Türkçü akımla Batıcılık temelde büyük aykırılık içerisindedir. düzeninden, ekonomik yapıya, yargı kurumlarından kılık kıyafete, kültür ve medeniyet anlayışından dini müesseselere kadar topyekûn bütün millet ve devlet bünyesinde Batılılaşmamızı şart gören bu asrilik cereyanı, devir devir Tanzimat, Meşrutiyet ve bilahare Cumhuriyet inkılaplarıyla bir ölçüde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Öncülüğünü İctihat dergisiyle Dr. Abdullah Cevdet’in yaptığı bu akımın diğer ileri gelenleri Celal Nuri ve Terbiyeci Satı beylerdir. Türkiye Cumhuriyeti’nin teşekkülünde ve daha sonraları yapılan devrimlerde ve nihayet Cumhuriyet devri içerisinde gelişen Türk Edebiyatı üzerinde bu Batıcı akımın önemli izleri vardır. Cumhuriyet devri edebiyatına tesir etmiş bulunan bir diğer ve daha önemli cereyan Türkçülüktür. Osmanlıcılık akımı tamamen tasfiye olmuş, İslamcı hareket ise tesir gücü bakımından kurulan devlete ve edebiyata ancak üçüncü derecede etkisi bahis konusu olabilecek bir unsur olarak kalmıştır.