aSk
13.Kasım.2014, 12:24
Sadece yapmak yeter mi?http://iblog.milliyet.com.tr/imgroot/blogv7/Blog333/2012/09/30/56/381332-3-4-27ee4.jpg
Bu öyle bir döngü ki… Yok diye hayıflanırsınız ayrı üzülürsünüz; var ama işlevini yapamıyor, ihtiyacı olanlara el uzatamıyor diye ayrı…
Engelli (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=Engelli)lerin yaşama alanlarının ne denli kısıtlı olduğunu, sırf bu yüzden hiçbir yere çıkamadıklarını, sosyal yaşam alanlarına adım atamadıklarını artık hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama yapılacak küçük hamleleri yapmak (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=yapmak)tan, onlara bir ses bir ışık olmaktan da hep kaçıyoruz nedense. Her zaman söylediğim için bunu başarmanın ilk yolu farkındalığımızı artırmak. Biraz onların gözüyle bakabilmek. Empati (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=Empati) yapıp bu işin ne kadar zor olduğunu görmek, hissetmek.
Benim güzel şehrim, büyülü İstanbul (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=İstanbul)’um ne yazık ki; sokaklarının darlığı, caddelerinin kalabalıklığı, bitmeyen yokuşları, devasa merdivenleri ile tekerlekli sandalyede yaşamlarını geçirmek zorunda kalan engelliler için çok zor bir şehir. Bu şehirde dışarıya çıkan, her şeyi göze alarak sosyal yaşamın içinde yer olmak isteyenler ise her defasında hüsrana uğruyor; tabiri yerindeyse çıktıklarına çıkacaklarına bin pişman oluyorlar.
Engellilerin gözüyle baktığımda öyle şeyler görüyor ve hayret ediyorum ki… oysa ki küçücük dokunuşlarla pek çok zor kolay olabilir. Bir mühendis olarak içim acıyor. İşte bana bu satırları yazdıran da böylesi içler acısı bir görüntü. Var olan keşmekeşliğin, vurdumduymazlığın minicik bir örneği.
İstanbul Karaköy’deki alt geçitler malum. Merdivenlerden inmek, sonra yeniden çıkmak gerekiyor. Merdiven sayısı az, tabii bizler için. Tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalan bir engelli içinse tek bir basamak bile bazen zorlu bir yokuşa bedel olabiliyor. İşte o merdivenlere birer yürüyen merdiven konulmuş onlar için. Buraya kadar her şey normal ve ne güzel dedirtecek cinsten belki de; olmayan yüzlerce binlerce merdiveni düşünürsek. Ama kilitli olmasına mı yanarsınız, arasına sıkıştırılan çer çöple heba olmasına, harcanan onca paranın yok olup gitmesine mi? Yoksa orada kendi kullanımı için yürüyen merdiven olmasına güvenip pek çok engeli aşarak gelen ve merdivenin başında hayalleri yıkılan, yine başkalarına muhtaç hale gelen engellilere mi?
Merdivenleri engellilerin de kullanımına uygun şekilde donanımlarla hazırlamak son derece maliyetli. Üstelik yerli değil hep yabancı tercihi yapan bir zihniyetimiz olduğu malum. Maliyetini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Hepsini bir yana koyalım, madem o kadar para harcandı, madem insanlık adına bir adım atıldı; gerisi neden gelmez ki? Sadece yeri belirlemek, oraya takıp gitmekle iş bitiyor mu? Elbette hayır. O kilidin anahtarı kimde? Kim neden kilitlemiş? Kurcalamayı çok seven bir millet olduğumuz için bozulmasına karşı önlem almışlardır diyeceğim ama; kullanılmayan adeta çöp yuvasına dönen bir engelli merdivenin kime ne faydası var ki? Yetkililer nerede bilen var mı?
Bu ve buna benzer örnekler çok ne yazık ki. Haberlerde sizler de sıkça rastlamışsınızdır. Hiçbir engeli olmadığı halde; üst geçitlerdeki engelli asansörünü kullanmayı adeta kendine hak sayan insanlarımız var maalesef. Hepsini esefle karşılıyorum.
Engellileri anlamak, onların yanında olmak için kendimizin ya da yakınlarımızın engelli olması şart değil. Bir kere bunu anlamamız gerekiyor. Hem de ivedilikle. Sonra da çevremizdeki her şeyi farkındalıkla incelememiz ve gönül gözümüzle sahiplenmemiz. Bir uyarış, bir küçük adım bakarsınız pek çok kapıyı açar, umudumuz bu yönde.
Belgin ERYAVUZ
Bu öyle bir döngü ki… Yok diye hayıflanırsınız ayrı üzülürsünüz; var ama işlevini yapamıyor, ihtiyacı olanlara el uzatamıyor diye ayrı…
Engelli (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=Engelli)lerin yaşama alanlarının ne denli kısıtlı olduğunu, sırf bu yüzden hiçbir yere çıkamadıklarını, sosyal yaşam alanlarına adım atamadıklarını artık hepimiz biliyoruz. Biliyoruz ama yapılacak küçük hamleleri yapmak (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=yapmak)tan, onlara bir ses bir ışık olmaktan da hep kaçıyoruz nedense. Her zaman söylediğim için bunu başarmanın ilk yolu farkındalığımızı artırmak. Biraz onların gözüyle bakabilmek. Empati (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=Empati) yapıp bu işin ne kadar zor olduğunu görmek, hissetmek.
Benim güzel şehrim, büyülü İstanbul (http://blog.milliyet.com.tr/AramaBlog/?search=İstanbul)’um ne yazık ki; sokaklarının darlığı, caddelerinin kalabalıklığı, bitmeyen yokuşları, devasa merdivenleri ile tekerlekli sandalyede yaşamlarını geçirmek zorunda kalan engelliler için çok zor bir şehir. Bu şehirde dışarıya çıkan, her şeyi göze alarak sosyal yaşamın içinde yer olmak isteyenler ise her defasında hüsrana uğruyor; tabiri yerindeyse çıktıklarına çıkacaklarına bin pişman oluyorlar.
Engellilerin gözüyle baktığımda öyle şeyler görüyor ve hayret ediyorum ki… oysa ki küçücük dokunuşlarla pek çok zor kolay olabilir. Bir mühendis olarak içim acıyor. İşte bana bu satırları yazdıran da böylesi içler acısı bir görüntü. Var olan keşmekeşliğin, vurdumduymazlığın minicik bir örneği.
İstanbul Karaköy’deki alt geçitler malum. Merdivenlerden inmek, sonra yeniden çıkmak gerekiyor. Merdiven sayısı az, tabii bizler için. Tekerlekli sandalye kullanmak zorunda kalan bir engelli içinse tek bir basamak bile bazen zorlu bir yokuşa bedel olabiliyor. İşte o merdivenlere birer yürüyen merdiven konulmuş onlar için. Buraya kadar her şey normal ve ne güzel dedirtecek cinsten belki de; olmayan yüzlerce binlerce merdiveni düşünürsek. Ama kilitli olmasına mı yanarsınız, arasına sıkıştırılan çer çöple heba olmasına, harcanan onca paranın yok olup gitmesine mi? Yoksa orada kendi kullanımı için yürüyen merdiven olmasına güvenip pek çok engeli aşarak gelen ve merdivenin başında hayalleri yıkılan, yine başkalarına muhtaç hale gelen engellilere mi?
Merdivenleri engellilerin de kullanımına uygun şekilde donanımlarla hazırlamak son derece maliyetli. Üstelik yerli değil hep yabancı tercihi yapan bir zihniyetimiz olduğu malum. Maliyetini ne siz sorun, ne ben söyleyeyim. Hepsini bir yana koyalım, madem o kadar para harcandı, madem insanlık adına bir adım atıldı; gerisi neden gelmez ki? Sadece yeri belirlemek, oraya takıp gitmekle iş bitiyor mu? Elbette hayır. O kilidin anahtarı kimde? Kim neden kilitlemiş? Kurcalamayı çok seven bir millet olduğumuz için bozulmasına karşı önlem almışlardır diyeceğim ama; kullanılmayan adeta çöp yuvasına dönen bir engelli merdivenin kime ne faydası var ki? Yetkililer nerede bilen var mı?
Bu ve buna benzer örnekler çok ne yazık ki. Haberlerde sizler de sıkça rastlamışsınızdır. Hiçbir engeli olmadığı halde; üst geçitlerdeki engelli asansörünü kullanmayı adeta kendine hak sayan insanlarımız var maalesef. Hepsini esefle karşılıyorum.
Engellileri anlamak, onların yanında olmak için kendimizin ya da yakınlarımızın engelli olması şart değil. Bir kere bunu anlamamız gerekiyor. Hem de ivedilikle. Sonra da çevremizdeki her şeyi farkındalıkla incelememiz ve gönül gözümüzle sahiplenmemiz. Bir uyarış, bir küçük adım bakarsınız pek çok kapıyı açar, umudumuz bu yönde.
Belgin ERYAVUZ