aSk
11.Mart.2015, 11:35
“Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu / İki kere öpeyim desem üçün boynu bükük” dedi, çocuk, sıkı sıkı sarıldığı kıza. Dudaklarını boru gibi yapıp boynunu uzatmıştı.
Gülümsedi kız. “ - Olmaz”, dedi. “ - Ayıp.” Başını geriye doğru çekti.
“ - Ama üçün boynu bükülür” diye acındırdı kendini oğlan.
“ - Bükülsün, bişey olmaz. Ne bu, şiir mi, sen mi uydurdun?”
“ - Evet, şiir. Ben yazdım!”
“ - Güzelmiş. Demek böyle marifetlerin de var?”
“ - Olmaz mı!”
“ - Başka yok mu, okusana. Ama öyle ikinin, üçün hatırı falan kalmasın!”
“ - Şaka yaptım; benim değil. Cemal Süreya’nın bir şiirinden.”
“ - Yaa! Ama olsun. Güzel okudun sen de”
“ - Teşekkür. Okutana bakmalı...”
“ - Ah canım!” Gururlanmıştı kız. Oğlanın alnına düşmüş perçemine parmaklarını geçirip yukarı doğru taradı. Okşanan bir kedi gibi bir anlığına gözlerini yumdu oğlan.
“ - ‘Bir kızıl goncaya benzer dudağın”
“ - Bu da mı Cemal Süreya’nın?”
“ - Hayır. Şarkı bu. Geçen radyoda çıktı, hiç duymamıştım. Çok hoşuma gitti”
“ - Melodisi nasıl? Söylesene biraz.”
“ - Sesim berbattır, hem de hiç beceremem.”
“ - Hadii, lütfeen, birazcık.”
“ - Bayılırsan karışmam bak!”
“ - Hadi söyle söyle!”
“ - Peki, tamam. Benden günah gitti.” Derin nefes alıp sesini ayarlamaya çalıştı.
“ - Biiir kızıııl gooncaya beenzeer dudağıın/açılaan teek gülüsün seeen bu bağın!” Kendini tutamayıp güldü bitirirken.
“ - Güzel söylüyordun, niye yarım bıraktın?” dedi kız.
“ - Zaten bu kadar biliyorum, hem kargalar bile dayanamayıp kaçtı baksana”
Kız yakındaki ağaçlara doğru baktı elinde olmadan. Yüzlerce kuş cıvıldıyordu dallarda. Güldüler.
“ - Yaa! Pis! Ben de hemen kuşlara bakıyorum sazan gibi! Sanat müziği galiba?”
“ - Evet. Sanat müziği.”
“ - Pek hoşlanmam; ağır gelir bana. Ama bunu sevdim.”
“ - Ben de öyle.”
***
Oturdukları bankın hemen arkasındaki çiçeklikte papatyalar boyvermişti. Birine uzandı. İncecik sapını yüzük parmağıyla orta parmağının arasına sıkıştırıp başparmağı ve işaret parmağıyla çekip kopardı. “Kırt” diye belli belirsiz bir ses çıktı. Kıza uzattı. Aldı. Gözlerini kapatıp kokusunu içine çekti. Nefisti. “ - Çok teşekkür ederim” dedi. Kollarını oğlanın boynuna attı, ellerini ensesinde birleştirip dudaklarını yaklaştırdı.
“ - Hadi madem, üçün de boynu bükülmesin bari!” Elindeki papatyanın sapı oğlanın ensesine dokundu. Ürpertti. Öpüştüler. Bıraksa oğlan öylece kalacaktı. Kız uzatmak istemedi. Geri çekilirken oğlanın dudakları da yapışmış gibi birlikte geliyordu. Bir elini alnına koyup hafifçe itti. “ - Tamam yeter!” dedi.
Nabzı hızlanmıştı. Teninin kızardığını, derisinin altından ılık bir şeylerin aktığını hissetti. Göğsü gerilip uçları kabardı. Önlerinden iki kişi geçiyordu. Otuzlarında iki erkek. Utandı. Geçenler önce oğlana sonra kıza baktılar yan gözle. Biraz yürüyüp hizalarını geçince birbirlerine bir şeyler fısıldayacak sonra dönüp yine bakacaklardı. Ama bu defa sadece kıza. Öyle oldu. Onlarla göz göze gelmemek için başını eğdi. Avcundaki papatyaya baktı. Sapını parmaklarının arasında çevirip sağa sola döndürdü. Yapraklarının sayısını tahmin etmeye çalıştı. Acaba tek miydi çift mi? Koparıp saysa mıydı? Acaba gerçekten seviyor muydu? Papatya falında “seviyor” çıkması için hangisinden başlamak gerekti, “seviyor”dan mı “sevmiyor”dan mı?
“Çiçeği döndürüp duruyor. Sıkıntılı. Ama söylemeyecek.” diye geçirdi oğlan aklından. Denemek için sordu:
“ - Ne düşünüyorsun?”
“ - Hiç!”
Tahmin etmişti. Üstelemedi. Hafif bir poyraz çıkmıştı. Bulutları sürüklemeye başladı. Bir parça koyu gri bulut güneşi kapattı. Birazdan açacaktı. Ama üşütmeye yetti.
***
“ - Kalkalım mı?” dedi kız.
“ - Erken değil mi daha? Üşüdün mü?”
“ - Biraz üşüdüm, hem ancak giderim.” Dizkapağının üstüne çıkan eteğini düzeltti.
“ - Bize gidelim istersen?” dedi oğlan. Alacağı cevabı biliyordu ama sordu yine de...
“ - Olmaz; gelemem.”
“ - Peki. Ne diyeyim”
Sustular. Bir süre öylece oturdular. Rüzgâr artmıştı. Toparlanıp kalktı kız. Oğlan oturuyordu hâlâ.
“ - Hadisene.” Papatyayı aynı biçimde döndürüp duruyordu.
Oğlanın gözü çiçeğe takılmıştı. Onunla birlikte dönüyordu düşünceleri.
“ - Git sen. Oturacam ben biraz.”
“ - Küstün mü?”
“ - Yo, neden küseyim.”
“ - İnkar etme. Hayatım, gelemem diyorum anlamıyorsun”
Cevap vermedi oğlan.
“ - Gidiyorum ben” dedi kız. Çantasını omzuna attı. Oğlan tereddüt etti, ama dayanamadı, ağır hareketlerle kalktı.
Kız sol elinin başparmağını omzuna attığı çantasının askısına geçirmişti, papatya da o elindeydi. Sağ eli boştaydı. Oğlanın tutması için cebine sokmamış öylesine salıvermişti yanına. Bekledi. Birkaç adım yürüdüler. Oğlan ellerini ceplerine soktu. Kız papatyayı sağ eline geçirdi. Çiçeği avucuna alıp elini montunun cebine soktu. Yumuşacık yapraklarını okşadı biraz. Sonra sıkıp ezdi.
Gülümsedi kız. “ - Olmaz”, dedi. “ - Ayıp.” Başını geriye doğru çekti.
“ - Ama üçün boynu bükülür” diye acındırdı kendini oğlan.
“ - Bükülsün, bişey olmaz. Ne bu, şiir mi, sen mi uydurdun?”
“ - Evet, şiir. Ben yazdım!”
“ - Güzelmiş. Demek böyle marifetlerin de var?”
“ - Olmaz mı!”
“ - Başka yok mu, okusana. Ama öyle ikinin, üçün hatırı falan kalmasın!”
“ - Şaka yaptım; benim değil. Cemal Süreya’nın bir şiirinden.”
“ - Yaa! Ama olsun. Güzel okudun sen de”
“ - Teşekkür. Okutana bakmalı...”
“ - Ah canım!” Gururlanmıştı kız. Oğlanın alnına düşmüş perçemine parmaklarını geçirip yukarı doğru taradı. Okşanan bir kedi gibi bir anlığına gözlerini yumdu oğlan.
“ - ‘Bir kızıl goncaya benzer dudağın”
“ - Bu da mı Cemal Süreya’nın?”
“ - Hayır. Şarkı bu. Geçen radyoda çıktı, hiç duymamıştım. Çok hoşuma gitti”
“ - Melodisi nasıl? Söylesene biraz.”
“ - Sesim berbattır, hem de hiç beceremem.”
“ - Hadii, lütfeen, birazcık.”
“ - Bayılırsan karışmam bak!”
“ - Hadi söyle söyle!”
“ - Peki, tamam. Benden günah gitti.” Derin nefes alıp sesini ayarlamaya çalıştı.
“ - Biiir kızıııl gooncaya beenzeer dudağıın/açılaan teek gülüsün seeen bu bağın!” Kendini tutamayıp güldü bitirirken.
“ - Güzel söylüyordun, niye yarım bıraktın?” dedi kız.
“ - Zaten bu kadar biliyorum, hem kargalar bile dayanamayıp kaçtı baksana”
Kız yakındaki ağaçlara doğru baktı elinde olmadan. Yüzlerce kuş cıvıldıyordu dallarda. Güldüler.
“ - Yaa! Pis! Ben de hemen kuşlara bakıyorum sazan gibi! Sanat müziği galiba?”
“ - Evet. Sanat müziği.”
“ - Pek hoşlanmam; ağır gelir bana. Ama bunu sevdim.”
“ - Ben de öyle.”
***
Oturdukları bankın hemen arkasındaki çiçeklikte papatyalar boyvermişti. Birine uzandı. İncecik sapını yüzük parmağıyla orta parmağının arasına sıkıştırıp başparmağı ve işaret parmağıyla çekip kopardı. “Kırt” diye belli belirsiz bir ses çıktı. Kıza uzattı. Aldı. Gözlerini kapatıp kokusunu içine çekti. Nefisti. “ - Çok teşekkür ederim” dedi. Kollarını oğlanın boynuna attı, ellerini ensesinde birleştirip dudaklarını yaklaştırdı.
“ - Hadi madem, üçün de boynu bükülmesin bari!” Elindeki papatyanın sapı oğlanın ensesine dokundu. Ürpertti. Öpüştüler. Bıraksa oğlan öylece kalacaktı. Kız uzatmak istemedi. Geri çekilirken oğlanın dudakları da yapışmış gibi birlikte geliyordu. Bir elini alnına koyup hafifçe itti. “ - Tamam yeter!” dedi.
Nabzı hızlanmıştı. Teninin kızardığını, derisinin altından ılık bir şeylerin aktığını hissetti. Göğsü gerilip uçları kabardı. Önlerinden iki kişi geçiyordu. Otuzlarında iki erkek. Utandı. Geçenler önce oğlana sonra kıza baktılar yan gözle. Biraz yürüyüp hizalarını geçince birbirlerine bir şeyler fısıldayacak sonra dönüp yine bakacaklardı. Ama bu defa sadece kıza. Öyle oldu. Onlarla göz göze gelmemek için başını eğdi. Avcundaki papatyaya baktı. Sapını parmaklarının arasında çevirip sağa sola döndürdü. Yapraklarının sayısını tahmin etmeye çalıştı. Acaba tek miydi çift mi? Koparıp saysa mıydı? Acaba gerçekten seviyor muydu? Papatya falında “seviyor” çıkması için hangisinden başlamak gerekti, “seviyor”dan mı “sevmiyor”dan mı?
“Çiçeği döndürüp duruyor. Sıkıntılı. Ama söylemeyecek.” diye geçirdi oğlan aklından. Denemek için sordu:
“ - Ne düşünüyorsun?”
“ - Hiç!”
Tahmin etmişti. Üstelemedi. Hafif bir poyraz çıkmıştı. Bulutları sürüklemeye başladı. Bir parça koyu gri bulut güneşi kapattı. Birazdan açacaktı. Ama üşütmeye yetti.
***
“ - Kalkalım mı?” dedi kız.
“ - Erken değil mi daha? Üşüdün mü?”
“ - Biraz üşüdüm, hem ancak giderim.” Dizkapağının üstüne çıkan eteğini düzeltti.
“ - Bize gidelim istersen?” dedi oğlan. Alacağı cevabı biliyordu ama sordu yine de...
“ - Olmaz; gelemem.”
“ - Peki. Ne diyeyim”
Sustular. Bir süre öylece oturdular. Rüzgâr artmıştı. Toparlanıp kalktı kız. Oğlan oturuyordu hâlâ.
“ - Hadisene.” Papatyayı aynı biçimde döndürüp duruyordu.
Oğlanın gözü çiçeğe takılmıştı. Onunla birlikte dönüyordu düşünceleri.
“ - Git sen. Oturacam ben biraz.”
“ - Küstün mü?”
“ - Yo, neden küseyim.”
“ - İnkar etme. Hayatım, gelemem diyorum anlamıyorsun”
Cevap vermedi oğlan.
“ - Gidiyorum ben” dedi kız. Çantasını omzuna attı. Oğlan tereddüt etti, ama dayanamadı, ağır hareketlerle kalktı.
Kız sol elinin başparmağını omzuna attığı çantasının askısına geçirmişti, papatya da o elindeydi. Sağ eli boştaydı. Oğlanın tutması için cebine sokmamış öylesine salıvermişti yanına. Bekledi. Birkaç adım yürüdüler. Oğlan ellerini ceplerine soktu. Kız papatyayı sağ eline geçirdi. Çiçeği avucuna alıp elini montunun cebine soktu. Yumuşacık yapraklarını okşadı biraz. Sonra sıkıp ezdi.