PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ramazanoğulları (Ramazanoğlu) Beyliği



Escobar
17.Mart.2015, 21:10
Ramazanoğulları (Ramazanoğlu) Beyliği
Adana bölgesinde, 1352 yılından 1608 yılına kadar hüküm süren bir Türk beyliği.
Oğuzlar'ın Yüreğir boyuna mensup olan Ramazan Beyin kurduğu beylik; 1383 yılına kadar Elbistan’ı, oranın Dulkadiroğulları'na geçmesi ile de Adana’yı merkez yapmıştır. Ramazanoğulları Beyliği, 1352’den 1608’e kadar 256 yıl devam etmekle beraber, son 92 yılı tam bir Osmanlı tâbiiyeti hâlinde geçmiş, hanedanın üyeleri, Osmanlı sancakbeyi olarak vazife yapmışlardır.
Ramazanoğullarının mensup oldukları Üç Oklu Türkmenleri, Moğol istilâsı sebebiyle, 13. yüzyılda Anadolu’ya kalabalık sayıda gelen Türkmen kütleleri arasında bulunuyorlardı. Bu Türkmenler, daimî bir şekilde, Moğollarla mücadele hâlinde idiler. Onlara itaat etmediklerinden dolayı, Anadolu’da da kesin bir iskân sahası bulamadılar. Bundan dolayı Suriye’ye inen bu Türkmenleri, Memlûk Sultânı Baybars, Antakya’dan Gazze’ye kadar uzanan bölgeye yerleştirdi ve kendilerine dirlikler verdi. Böylece bu Türkmenler, Memlûk Devleti'nin en mühim yardımcı askerî kuvvetini teşkil ettiler. Bu sayededir ki, Sultan Baybars, Haçlılar ve Moğollar ile yapılan savaşlarda parlak zaferler kazandığı gibi, Kilikya’daki Ermeni Krallığına da ağır darbeler indirdi.
Neticede, Anadolu’da Moğol nüfuzunun yayılmaya başlamasından ve bilhassa Ebû Saîd Bahadır Hanın ölümünden sonra Üçok Türkmenleri, Kilikya üzerine akınlarını yoğunlaştırıp, elde edilen topraklara yerleşmeye başladılar. Bu sırada Ramazanoğullarının başında, Ramazan Bey bulunmaktaydı. 1344 yılından itibaren, batıya doğru gelişen fetih hareketi, Silifke’ye kadar uzadı ve 1360 yılında Memlûkluların da yardımı ile Adana ve Tarsus da ele geçirildi. Böylece Ermenilerin elinde, merkezleri Sis olmak üzere birkaç kale kalmış oluyordu.
Ramazan Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğlu İbrahim Bey, Çukurova’da Memlûk hâkimiyetini kırmak ve istiklâlini ilan etmek üzere Karamanoğlu Alâeddin Beyle ittifak ederek, başkaldırdı. Bunun üzerine büyük bir Memlûk ordusu, Türkmenlerin arazisine girerek yağmalamaya başladı. Ancak, Belen Boğazında meydana gelen çarpışmada İbrahim Bey idaresindeki Türkmen ordusu, Memlûkları ağır bir yenilgiye uğrattı. Bizzat kumandan Temür Bayın da esir edildiği muharebede, Memlûklardan çok az kimse kurtuldu. Bu durum üzerine, Memlûkların Halep valisi Yılboğa, Türkmenler üzerine yürüdü. Misis Kalesini ele geçirdi. İbrahim Bey, Sis’e çekilmek zorunda kaldı ise de, Sis valisi kendisini yakalayıp Memlûklara teslim etti. Yılboğa, başta İbrahim Bey olmak üzere, kardeşi Kara Mehmed’i, annesi ve diğer esirleri derhal öldürttü. Emîrlerinin öldürülmesinden, büyük üzüntü duyan Yüreğirliler, Misis’e dönmekte olan Yılboğa’ya, Saruca-Şam Geçidinde büyük bir baskın düzenlediler. Yılboğa’nın gözünden yaralanıp ortadan kaybolması ile paniğe kapılan Memlûklar, kaçmaya başladı. Bu durum Türkmenlerin işini kolaylaştırdı ve elverişli bölgelerde Memlûklara, üst üste baskın düzenlediler. Memlûklar, Halep’e ulaştıklarında, ancak birkaç yüz kişi kalmışlardı.
İbrahim Beyin yerine, kardeşi Ahmed Bey geçti. Ahmed Bey, yerini sağlamlaştırıncaya kadar Memlûklarla iyi geçinmeye gayret etti. Daha sonra Memlûklu Sultanı Berkuk’un ölümü ile bu ülkede ortaya çıkan karışıklıklar esnasında, durumunu kuvvetlendirdi. Bu sırada Halep’i kuşatan meşhur Arap kumandanı Nuayr’a karşı Memlûkların yardımına koşan Ahmed Bey, Sultan Ferec’in iltifatına kavuştu. Kızını da Sultan Ferec’le evlendirerek, Memlûklarla akraba oldu. 1410 yılında, Mısır’ı ziyaret etti. Böylece, daha rahat hareket edebilme imkânına kavuşan Ahmed Bey, 1415 yılında, yedi ay süren bir kuşatma sonucunda, Tarsus’u Karamanoğulları'ndan aldı. Ahmed Bey’in 1416 yılında ölmesi üzerine yerine oğlu İbrahim Bey geçti.
Ahmed Bey kaynaklarda cesur, heybetli, dirayetli bir emir olarak vasıflandırılmaktadır. Âlimlere hürmetli, fakirleri koruyan, iyiliksever bir beydi. Onun ölümünden sonra, Üçokların siyasî ehemmiyeti gittikçe azaldı.
İkinci İbrahim Bey, Karamanoğlu Mehmed Bey'in damadı olmaktaydı. 1415-1417 yılları arasında Tarsus ve Adana havalisinde tam bir hâkimiyet tesis etmişse de, Memlûklarla arasının açılması yüzünden, Tarsus’u kardeşi Hamza Beye bırakmak zorunda kaldı. Ancak Hamza Bey, Memlûk kuvvetlerinin yardımıyla, Adana’yı da ele geçirdi. İbrahim Bey, 1427 yılında Kahire’de öldürüldü. Hamza Beyin beyliğinin ne kadar sürdüğü ve nerede öldüğü bilinmemektedir. Ancak, onun da kardeşinin ölümünden sonra, Memlûklarca öldürtüldüğü tahmin olunmaktadır.
1427 yılında beyliğin başına Mehmed Bey getirildi. Fakat bu tarihte, bölgede tam bir Memlûk hâkimiyeti kurulmuş olup, Sis, Adana ve Tarsus gibi önemli merkezler Memlûk valilerince idare edilmeye başlandı. Bu dönemde Ramazanoğulları beylerinden sırasıyla Eylûk Bey, Dündar Bey ve Ömer Bey sembolik olarak beyliğin başında bulundu.
Ömer Beyden sonra beyliğin başına, 1480 senesinde Halep’te öldürülen Davud Beyin oğlu Gıyâseddin Halil Bey geçti ve otuz sene gibi uzun bir zaman hüküm sürdü. Hattâ, Osmanlıların Çukurova bölgesinde hâkimiyetlerini kabul ettikten sonra, bu devletle iyi geçinmeyi, beyliğinin geleceği bakımından daha faydalı gördü. Osmanlılarla olan bu dostluğu, Ramazanoğulları Beyliğinin, Memlûk Devletiyle bağlantılarını iyice zayıflattı. Uzun süren saltanatı sırasında, bölgede barışın sağlanması için büyük dikkat sarfeden Halil Bey; âlimlere hürmet eden, cömert, fakir-fukarayı koruyup gözeten bir beydi. Tebaası tarafından çok sevildiği için, hizmetleri sebebiyle kendisine, dine yardım eden manâsına gelen “Gıyâseddîn” lakabı verildi. Ramazanlı ülkesi en çok bu bey zamanında imar görmüş, camiler, medreseler, saraylar, hanlar ve çeşmelerle ülkenin dört bir yanı tezyin edilmişti. Halil Bey, mezar kitabesinden anlaşıldığına göre, 1511 senesinde vefat etmiştir.
Halil Beyin vefatından sonra, yerine kardeşi Mahmud Bey geçti. Mahmud Bey de, Osmanlı Devleti'ne yaklaşmak ve Memlûklarla olan yakınlığını azaltmak suretiyle, ağabeyi Halil Beyin siyasetini devam ettirdi. Ancak Memlûklar, Mahmud Beyi beylikten azlederek, yerine kardeşinin oğlu Selim Beyi tâyin ettiler. Bu durum üzerine Mahmud Bey, İstanbul’a gelerek Yavuz Sultan Selim Hana tâbiiyetini arz etti. Mahmud Beye büyük itibar gösteren Osmanlı sultanı Yavuz Sultan Selim Han, iki yüz bin akçelik bir dirlik verdi. Ayrıca, seferde kendisine refakat etmek imtiyazını da bahşetti. Böylece Mahmud Bey, sultandan başka kimseye tâbi olmayacaktı.
1516 senesinde Osmanlı ordusu, Mısır Seferine çıktığı zaman, Mahmud Bey de padişahın yanında bulunuyordu. Ordu Halep’e geldiği zaman, Mahmud Beye bağlı Ramazanlı kuvvetleri, Osmanlı sultânının ordusuna katıldılar. Ridâniye Savaşı sırasında, Memlûk Sultanı Tomanbay ve üç yüz seçme silahşorun, padişahı öldürmek için otağ-ı hümâyûna baskında bulundukları sırada, Sadrazam Sinan Paşa'nın yanı sıra, Ramazanoğlu Mahmud Bey de öldürüldü. Mahmud Beyin nâşını Halep’e gönderen Yavuz Sultan Selim Han, Ramazanoğulları Beyliğinin başına Halil Beyin oğlu Kubad Beyi tayin etti (1517).
Ancak, bu tarihten itibaren Ramazanoğulları beyleri, bir Osmanlı sancakbeyi olarak hüküm sürdüler. Bundan sonra hanedandan, mühim Osmanlı devlet adamları yetişti.
Ramazanoğulları Beyliğinin teşkilâtı hakkında kesin delillere dayalı bir bilgi yoktur. Ancak, Dulkadırlılarda olduğu gibi Oğuz geleneklerine, yani töre esasına dayanmış oldukları görülmektedir. Kendilerine ait olarak para bastırmamışlardır. Halil Beyden önceki Ramazan Beylerine ait cami, medrese ve hamam gibi eserlere rastlanmamıştır. Halil Bey ve bilhassa Osmanlı sancakbeyi olan, hattâ daha sonra paşalık rütbesine yükseltilerek Halep ve Şam beylerbeyliklerinde bulunan oğlu Pîrî Paşa'nın Adana’da cami, medrese, han ve hamam olmak üzere birçok hayır eserleri mevcuttur. Ramazanoğulları zamanında Çukurova, hac yolunun geçtiği mühim bir bölge hâline gelmişti. Osmanlı Devletinin yükselişiyle birlikte bu yolun önemi daha da artmıştır. Bu durumun, bölgenin iktisadî hayatına önemli ölçüde tesir ettiği anlaşılmaktadır.