Escobar
10.Nisan.2015, 21:33
Engelliler Haftası hakkında genel bilgi
10-16 Mayıs arası Engelliler Haftasıdır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Bu yüzden Sakatlar Haftası yalnız ülkemizde değil Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı zamanda değerlendirilir.
Sakatlar Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve sakatların eğitimi konusu üstünde durulur. Radyo ve televizyonda konu ile ilgili programlar yayınlanır. Okullarda her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. Sakatları Koruma Millî Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın uygulanmasını kararlaştırmıştır.
10 Mayıs Sakatlar Haftasının açılışı
11 Mayıs Görmeyenler günü
12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü
13 Mayıs Ortopedik Sakatlar günü
14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler günü
15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü
16 Mayıs Sakatlar Haftasına genel bakış.
KONUŞMA METNİ
Sevgili Arkadaşlar!
10 ile 16 Mayıs günleri arası Engelliler Haftasıdır. Bu hafta boyunca Engellilerın sorunları tartışılır. Sakatlığa sebep olan etkenler açıklanır ve bu etkenlerin ortadan kaldırılması için çareler araştırılır. Engellilerın eğitilebilmeleri ve iş sahibi olabilmeleri için gerekli şartlar oluşturulmaya çalışılır.
Engelliler Haftası boyunca, her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. 10 Mayıs günü Engelliler Haftasının açılışı yapılır. 11 Mayıs Görmeyenler Günü, 12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engellileri Günü, 13 Mayıs Ortopedik Özürlüler Günü, 14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler Günü, 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü olarak değerlendirilir. 16 Mayıs günü ise Engelliler Haftasının genel değerlendirmesi yapılır.
Akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlikler, aşıların zamanında yapılmaması ve kazalar, sakatlığın en önemli sebeplerindendir. Engellilerın da, hayatlarını sürdürebilmeleri için, çalışmaları ve gelir sağlamaları gerekir. Engellilera acıyarak, ya da onlara bakıp duygulanarak sorunlarını çözemeyiz. Onların da yapabileceği işler vardır. Engellilerın iş sahibi olmalarına yardımcı olmak zorundayız. Kanunlarımız, işyerlerinde çalışan her yüz işçiden ikisinin sakat işçi olmasını zorunlu kılmıştır.
Gördüğümüz Engellilerla alay etmeyelim ve gülmeyelim. Bir gün bizim de sakat kalabileceğimizi aklımızdan çıkarmadan, onlara yardımcı olalım.
Hepinize kazasız ve sağlıklı günler, mutlu bir ömür diliyorum.
Bizler özürlüyüz
Kimimiz işitmez,kimimiz görmez
Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.
Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak gözüm görmezde resim yaparım,
Ben de bu yolları hep adımlarım
Bende bir bireyim her yerde varım
Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.
Bak onun kulağı duymuyor, neyler
Hepsi nota bilir,şarkılar söyler
Bize acımasın ağalar beyler
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak burada kolu yok,bacağı sakat
Değnekle geziyor buluyor takat
Yaşamımız zordur,biliriz fakat
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bize imkan verin budur son sözüm
Görün bak ne yapar o zaman özüm
Ürettikçe görür gönülden gözüm
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Nice insan var ki gönülden görür
Yürekten işitir, yürekten yürür
COŞARİ yürekten konuşur durur,
Bizler özürlüyüz,onlarsa değil.
İbrahim Coşar
Onlar
Tribündeki sesleri
yüreklerinde hissettiler
olmayan bacaklarının yerine
inancı ve umudu koydular
hep ızdırap dolu gözleri
güçlü kolları ile
potaları zorladılar
ve...........
bir rüyayı gerçekleştirmek için
hep birlikte yola çıktılar
Erol Gökçe
Bedensel Engelliler
Spor Kulübü
Başkanı
Ne mutlu bana özürlüyüm
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Hayata umutla, azimle bakıyorum.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yapacaklarım sınırlı ama ufkum geniş.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Bir hedefim var ve o hedef için yaşıyorum.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
İstediğim her işi yapabiliyorum.
X
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Üzülmeden yaşıyorum.
Kim bilir belki de buna mecburum.
Ne mutlu bana özürlüyüm
Düşünmüyorum artık beni dışlarlar diye.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yardım almadan yaşıyorum
VOLKAN DİLMAÇ
1997
Sakatlık bir kusur değildir.
* Sakatlar yardıma değil, şefkate muhtaçtır.
* Sakatlara saygı, onlara yaşama sevinci verir.
fedarkar kadın
FEDAKÂR KADIN
Bir zamanlar, şiddetli bir kış sonucunda, kentin yakınındaki göl buz tutmuş. Halk, donmuş gölün üzerinde büyük bir eğlence düzenlemeye karar vermiş.
Yaşlı, genç, kadın, erkek herkes şehri terk edip gölün üzerinde toplanmışlar. Biri kızağa biniyor, birisi kayak kayıyor, kurulan çadırlardan coşkun bir müzik ve kahkahalar yükseliyormuş. Gençler sevinçle sıçrayıp oynuyor, yaşlılar da bu eğlenceli manzarayı seyrediyormuş.
Şehirde ise, sadece yaşlı ve fakir bir kadıncağız kalmış. Hasta olduğu için devamlı yatakta yatıyor, ayaklarını kullanamıyormuş. Evinin penceresinden, buz tutmuş gölü ve oyun oynayan neşeli insanları seyrediyormuş. Akşama doğru ufka bakarken küçücük beyaz bir bulutun belirdiğini görüp, müthiş bir korkuya kapılmış. Yeni evlendiği günleri hatırlamış birden. Eşiyle gölün üzerinde gezerlerken, yine böyle bir bulut görmüş, çok geçmeden de korkunç bir fırtına ile birlikte buzlar kırılmış. Kötürüm kalması da ondanmış. Ne yazık ki kocasını da o kazada kaybetmiş.
Yaşlı kadın; Yine öyle olacak! diye düşünmüş. Alabildiğine bağırmaya başlamış, ama sesini kimse duymuyormuş. Bulut gittikçe büyüyüp kararıyor, kadın ise çaresiz bir şekilde kendi kendine konuşuyormuş; Fırtınanın çıkmasına az bir zaman kaldı. Diyormuş. Fırtına ile birlikte oluşacak dalgalar buzları kırıp, herkesi suya gömecek....
Bütün gücünü toplayan kadın, elleri üzerinde sürünerek yataktan yere inmeyi başarmış. Sobadan çıkardığı bir parça ateşle yatağını tutuşturmuş. Sonra da sürüne sürüne, güç bela evden dışarı çıkmış.
Küçücük evi bir anda alevler sarınca, buzun üzerinde oynayanlar evin kime ait olduğunu hemen anlamışlar. Sakat kadını kurtarmak için herkes koşuşturmaya başlamış. Bu arada göğü siyah bulutlar tamamen kaplayıp, rüzgar çıkmış. Buz çatlayıp, sallanmaya başlamış. Yaşlı kadını kurtarmak için, en son kişi de sahile varınca, gökyüzü yırtılır gibi olmuş. Fırtına ile birlikte dev dalgalar gölü örtmüş, buzlar kırılmış. Ama, hiç kimseye bir şey olmamış.
Hasta ve sakat kadın, bütün varını yoğunu ateşe vererek, şehir halkını kaçınılmaz bir ölümden böylece kurtarmış.
Sakatların İyileştirilmesi Ve Eğitimi
Sakatların iyileştirilmesi : Sakatlık yapan hastalık ve kazalardan sonra hemen önlem alınmalıdır. Özellikle trafik kazalarında ilk yardım çok önemlidir. Kazalardaki ölümlerin yarıdan çoğu ilk yarım saat içinde olur. Kaza sonrası hiç zaman geçirmeden yaralıyı en yakın hastaneye ya da doktora ulaştırmalıdır. Hastanelerde Acil Yardım Servisleri vardır. Bu bölümde günün her saatinde doktor bulunur. Kazaya uğrayanlara ilk tedavileri burada yapılır.
Sakatların Eğitimi : Sakatların eğitimi denilince daha çok özürlü (sakat) çocuklar akla gelir. Yurdumuzda; görmeyen, işitmeyen, hareket edemeyen, zihinsel, ruhsal dengesi bozuk 4.500.000 yurttaşımız var. Bu sayının 1.400.000 kadarı çocuktur. Sakat çocuklarımızdan; görmeyenler için 7, işitmeyenler için 21, ortopedik özürlüler için l okul açılmıştır. Zihinsel ve ruhsal özürlüler ise belirli okullarda özel dershanelerde öğrenim görmektedir.
Sakatlar da yaşamlarını sürdürmek için çalışmak ve gelir sağlamak zorundadır. Çalışmak, severek çalışmak yaşamı güzelleştirir. insanı mutlu eder.
Sakatlara acımak, onlara bakarak duygulanmak soruna çözüm getirmez. Sakatların da yapabileceği işler vardır. Sakatlara çalışabilecekleri alanlarda iş vermek gerekir. Yasalarımız her yüz işçi çalıştıran işyerinin iki sakat işçi çalıştırması zorunluluğunu getirmiştir.
Bütün ülkelerde olduğu gibi yurdumuzda da sakatlar korunur. Örneğin ülkemizde çalışan sakatlar gelir vergisini indirimli öderler. Hareketlerini kolaylaştırmak için yurt dışından getirilen araç ve gereçlere gümrük vergisi ödemezler. Çalışan sakatlar isterlerse erken emekli olabilirler.
Okulda, sokakta gördüğümüz sakatlarla alay etmeyelim, gülmeyelim. Hiç bir sakatlığın isteyerek olmadığını bilelim. Sakatlara yolda, geçitlerde, taşıt araçlarında yardımcı olalım. Onları üzmemeye, kırmamaya özen gösterelim.
Sakatlığın Bellibaşlı Nedenleri
Sakatlarla, sakatlıklarla ilgili çeşitli sorunlar vardır. Sakatlığı doğuran nedenler, sakatların eğitimi bunların başlıcalarıdır.
Sakatlığın Nedenleri : Sakatlıklar akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlik, aşıların zamanında yapılmaması, kazalar gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. .
a- Akraba evliliği: Doğuştan sakatlıkların önemli bir bölümü akraba evliliklerinden ortaya çıkar. Yakın akrabaların teyze, hala, amca, dayı çocuklarının evliliği sonunda çok sayıda kör, sağır, dilsiz ve geri zekalı çocuk doğmaktadır.
Ankara ilinde yapılan bir araştırma sonucunda 100 sakat çocuktan 30'unun yakın akraba evliliğinden doğan çocuklar olduğu görülmüştür.
b- Gebelik öncesi tedbirsizlikler : Bebek bekleyen annelerin sık sık röntgen filmi çektirmesi, doktora gitmeden ilaç alması çok sık sigara ve alkollü içki içmesi doğan çocuğun sakat olmasına neden olur.
c- Aşıların zamanında yapılmaması: Doğumdan sonraki ilk yılda verem, çocuk felci aşılarının zamanında yaptırılması gerekir. Aşılar zamanında yaptırılmazsa türlü sakatlıklar ortaya çıkar. Trahom, çocuk felci, romatizma, kalp ve damar hastalıklarının koruyucu, iyileştirici ilaç ve aşıları vardır. Bu aşı ve ilaçların doktor denetiminde verilmesine özen gösterilmelidir.
Kazalar : İş kazaları, tarım kazaları, trafik kazaları, yangınlar, ateşli silahlar belli başlı sakatlık nedenleridir. Trafik kurallarına uyulmama sonucu her yıl ülkemizde çok sayıda trafik kazaları oluyor. Bu kazalarda çok sayıda yurttaşımız ölüyor. Yukarda sayılan her tür kazadan korunmak, ve sakat kalmamak için dikkatli olalım. Kurallara uyalım. Uymayanları uyaralım.
Topal (Öykü)
TOPAL
Anadan doğma sakattı. Bir bacağı, ötekinden biraz kısa olduğu için yürümeğe başlamasıyla, öteki insanlar gibi yürüyemediğini ve aksadığını hemen fark etmişti.
Babası, onu göstermedik doktor bırakmamıştı.
Fakat hiç çare bulamamıştı. Bacağın biri, doğuştan kısaydı. Bunun çaresini bulmağa, henüz insan bilgisi yetmiyordu. Doktorlar : Hem o kadar önemli de değil, diyorlardı. «Ayağın biraz aksaması, büyük bir eksiklik değildir.»
Ama o öyle düşünmüyordu. Öbür çocuklardan ayrı, başka bir şey olduğunu ve kendisi gibi çocuklara pek az, adeta binde bir rastlanabileceğini görüyordu. Onu kim görse, ilk önce aksayan bacağına bakıyor değil miydi?.. Okul yaşı geldiği zaman hüngür hüngür ağladı. Bu çocuk, ötekiler gitmeğe can atarken okulu istemiyordu. Başka sağlam çocuklarla bir araya gelmekten ödü patlıyordu. Diretti. Okula gitmek istemiyordu. Kendisine öğretmen tutsunlardı. Evde öğrenecek, sonra ilkokul imtihanını verecekti.. Ana baba, üzüntüsünden hastalanmasın diye isteğini yerine getirmek zorunda kaldılar.
O da sözünde durdu. Özel ders alıp okudu. Sonra yaşı gelince ilkokul bitirme imtihanlarına girip diplomasını aldı...
Fakat daha fazla okuması lazımdı. Orta okulu da evde tamamlayamazdı kesinlikle okula gitmesi gerekiyordu. O önce yine istemedi. Fakat babası bu sefer artık ona kulak asmadı.
Tekin'i böylece orta okula yazdırdılar. Yazdırırken, okul arkadaşlarının ona ne kadar eziyet edeceklerim hiç düşünmemişlerdi. Halbuki zavallı çocuk, daha okula gittiği ilk gün, arkadaşları ona adını bile sormadılar. Her gören:
Topal!.. diyordu
Ve Tekin böylece daha ilk günden, çok utandığı kusuru yüzüne vurula vurula karşılandı.
«aaa!..Topal!..» En çok korktuğu söz buydu.. Ne tuhaf, daha «Günaydın! Sen kimsin?» demeden onu bu sözle karşılamışlardı : Topal!.. Ve o günden sonra hep öyle gitti : «Topal aşağı, topal yukarı!. Topal şöyle dedi, topal şunu yaptı!..» Hep böyle.. Çaresiz Tekin kendi kendine bile söylemekten çekindiği bu korkunç sözle çağırılmaktan o kadar utanıyor, öyle sıkılıyordu, ki daha ilk günden, okulda kimse ile arkadaş olamayacağını anladı. Hem zaten okula niçin gidiyordu?. Okuyup öğrenmek için değil mi?. Madem ki kendisini aşağılık görüyor, kendisiyle alay ediyor ve adını bile sormayarak kendisine topal diyorlardı o halde o da kimse ile arkadaş olmayacak, kendisini tamamen derslerine verecekti...
Tekin, değil öteki derslerde jimnastik dersinde bile kısa zamanda arkadaşlarını geride bıraktı. Hem ne geride bırakış ?
Yıl sonu geldi karneler dağıtılırken Müdür, Tekinin sınıfını şu sözlerle alkışladı:
Hepiniz iyi çalışmışsınız.. Fakat aranızda bir arkadaşınız var, ki onu övmeden edemeyeceğim.. Bu çocuk bir yıldız, nasıl diyeyim? Çalışkan çok başarılı biri.
Bütün sınıfın gözleri, bir anda Tekine döndü. Öğretmen bir göz işareti yaparak Tekin'i ileri çağırdı. Müdür Tekinin elini sıktıktan sonra :
Seni kutlarım oğlum! dedi. Söyle bakayım bana, senin adın ne?. Tekin sınıf arkadaşlarını acı bir gülümsemeyle süzdü ve onlara bir ders, önemli bir ahlak dersi vermek isteyerek, gür bir sesle şu cevabı verdi:
Topal!..
O güne kadar Tekin'e «Topal» diyen arkadaşları bir suçlu gibi yere baktılar. Bu olaydan sonra arkadaşları O'nu hep Tekin diye çağırdılar.
F. Canan CEM
10-16 Mayıs arası Engelliler Haftasıdır. Sakatlık insanlığın ortak sorunudur. Bu yüzden Sakatlar Haftası yalnız ülkemizde değil Birleşmiş Milletlere üye 156 ülkede aynı zamanda değerlendirilir.
Sakatlar Haftası boyunca; sakatlık sorunu, sakatlığın önlenmesi ve sakatların eğitimi konusu üstünde durulur. Radyo ve televizyonda konu ile ilgili programlar yayınlanır. Okullarda her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. Sakatları Koruma Millî Koordinasyonu Kurulu haftanın değerlendirilmesi için aşağıdaki programın uygulanmasını kararlaştırmıştır.
10 Mayıs Sakatlar Haftasının açılışı
11 Mayıs Görmeyenler günü
12 Mayıs işitme ve Konuşma Kusurluları günü
13 Mayıs Ortopedik Sakatlar günü
14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler günü
15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar günü
16 Mayıs Sakatlar Haftasına genel bakış.
KONUŞMA METNİ
Sevgili Arkadaşlar!
10 ile 16 Mayıs günleri arası Engelliler Haftasıdır. Bu hafta boyunca Engellilerın sorunları tartışılır. Sakatlığa sebep olan etkenler açıklanır ve bu etkenlerin ortadan kaldırılması için çareler araştırılır. Engellilerın eğitilebilmeleri ve iş sahibi olabilmeleri için gerekli şartlar oluşturulmaya çalışılır.
Engelliler Haftası boyunca, her gün ayrı bir sakatlık konusu işlenir. 10 Mayıs günü Engelliler Haftasının açılışı yapılır. 11 Mayıs Görmeyenler Günü, 12 Mayıs İşitme ve Konuşma Engellileri Günü, 13 Mayıs Ortopedik Özürlüler Günü, 14 Mayıs Zeka ve Ruhsal Özürlüler Günü, 15 Mayıs Güçsüz Yaşlılar ve Korunmaya Muhtaç Çocuklar Günü olarak değerlendirilir. 16 Mayıs günü ise Engelliler Haftasının genel değerlendirmesi yapılır.
Akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlikler, aşıların zamanında yapılmaması ve kazalar, sakatlığın en önemli sebeplerindendir. Engellilerın da, hayatlarını sürdürebilmeleri için, çalışmaları ve gelir sağlamaları gerekir. Engellilera acıyarak, ya da onlara bakıp duygulanarak sorunlarını çözemeyiz. Onların da yapabileceği işler vardır. Engellilerın iş sahibi olmalarına yardımcı olmak zorundayız. Kanunlarımız, işyerlerinde çalışan her yüz işçiden ikisinin sakat işçi olmasını zorunlu kılmıştır.
Gördüğümüz Engellilerla alay etmeyelim ve gülmeyelim. Bir gün bizim de sakat kalabileceğimizi aklımızdan çıkarmadan, onlara yardımcı olalım.
Hepinize kazasız ve sağlıklı günler, mutlu bir ömür diliyorum.
Bizler özürlüyüz
Kimimiz işitmez,kimimiz görmez
Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.
Korkmayın bunlardan hiç kimse ölmez
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak gözüm görmezde resim yaparım,
Ben de bu yolları hep adımlarım
Bende bir bireyim her yerde varım
Bizler özürlüyüz,kusurlu değil.
Bak onun kulağı duymuyor, neyler
Hepsi nota bilir,şarkılar söyler
Bize acımasın ağalar beyler
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bak burada kolu yok,bacağı sakat
Değnekle geziyor buluyor takat
Yaşamımız zordur,biliriz fakat
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Bize imkan verin budur son sözüm
Görün bak ne yapar o zaman özüm
Ürettikçe görür gönülden gözüm
Bizler özürlüyüz kusurlu değil.
Nice insan var ki gönülden görür
Yürekten işitir, yürekten yürür
COŞARİ yürekten konuşur durur,
Bizler özürlüyüz,onlarsa değil.
İbrahim Coşar
Onlar
Tribündeki sesleri
yüreklerinde hissettiler
olmayan bacaklarının yerine
inancı ve umudu koydular
hep ızdırap dolu gözleri
güçlü kolları ile
potaları zorladılar
ve...........
bir rüyayı gerçekleştirmek için
hep birlikte yola çıktılar
Erol Gökçe
Bedensel Engelliler
Spor Kulübü
Başkanı
Ne mutlu bana özürlüyüm
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Hayata umutla, azimle bakıyorum.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yapacaklarım sınırlı ama ufkum geniş.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Bir hedefim var ve o hedef için yaşıyorum.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
İstediğim her işi yapabiliyorum.
X
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Üzülmeden yaşıyorum.
Kim bilir belki de buna mecburum.
Ne mutlu bana özürlüyüm
Düşünmüyorum artık beni dışlarlar diye.
Ne mutlu bana özürlüyüm,
Yardım almadan yaşıyorum
VOLKAN DİLMAÇ
1997
Sakatlık bir kusur değildir.
* Sakatlar yardıma değil, şefkate muhtaçtır.
* Sakatlara saygı, onlara yaşama sevinci verir.
fedarkar kadın
FEDAKÂR KADIN
Bir zamanlar, şiddetli bir kış sonucunda, kentin yakınındaki göl buz tutmuş. Halk, donmuş gölün üzerinde büyük bir eğlence düzenlemeye karar vermiş.
Yaşlı, genç, kadın, erkek herkes şehri terk edip gölün üzerinde toplanmışlar. Biri kızağa biniyor, birisi kayak kayıyor, kurulan çadırlardan coşkun bir müzik ve kahkahalar yükseliyormuş. Gençler sevinçle sıçrayıp oynuyor, yaşlılar da bu eğlenceli manzarayı seyrediyormuş.
Şehirde ise, sadece yaşlı ve fakir bir kadıncağız kalmış. Hasta olduğu için devamlı yatakta yatıyor, ayaklarını kullanamıyormuş. Evinin penceresinden, buz tutmuş gölü ve oyun oynayan neşeli insanları seyrediyormuş. Akşama doğru ufka bakarken küçücük beyaz bir bulutun belirdiğini görüp, müthiş bir korkuya kapılmış. Yeni evlendiği günleri hatırlamış birden. Eşiyle gölün üzerinde gezerlerken, yine böyle bir bulut görmüş, çok geçmeden de korkunç bir fırtına ile birlikte buzlar kırılmış. Kötürüm kalması da ondanmış. Ne yazık ki kocasını da o kazada kaybetmiş.
Yaşlı kadın; Yine öyle olacak! diye düşünmüş. Alabildiğine bağırmaya başlamış, ama sesini kimse duymuyormuş. Bulut gittikçe büyüyüp kararıyor, kadın ise çaresiz bir şekilde kendi kendine konuşuyormuş; Fırtınanın çıkmasına az bir zaman kaldı. Diyormuş. Fırtına ile birlikte oluşacak dalgalar buzları kırıp, herkesi suya gömecek....
Bütün gücünü toplayan kadın, elleri üzerinde sürünerek yataktan yere inmeyi başarmış. Sobadan çıkardığı bir parça ateşle yatağını tutuşturmuş. Sonra da sürüne sürüne, güç bela evden dışarı çıkmış.
Küçücük evi bir anda alevler sarınca, buzun üzerinde oynayanlar evin kime ait olduğunu hemen anlamışlar. Sakat kadını kurtarmak için herkes koşuşturmaya başlamış. Bu arada göğü siyah bulutlar tamamen kaplayıp, rüzgar çıkmış. Buz çatlayıp, sallanmaya başlamış. Yaşlı kadını kurtarmak için, en son kişi de sahile varınca, gökyüzü yırtılır gibi olmuş. Fırtına ile birlikte dev dalgalar gölü örtmüş, buzlar kırılmış. Ama, hiç kimseye bir şey olmamış.
Hasta ve sakat kadın, bütün varını yoğunu ateşe vererek, şehir halkını kaçınılmaz bir ölümden böylece kurtarmış.
Sakatların İyileştirilmesi Ve Eğitimi
Sakatların iyileştirilmesi : Sakatlık yapan hastalık ve kazalardan sonra hemen önlem alınmalıdır. Özellikle trafik kazalarında ilk yardım çok önemlidir. Kazalardaki ölümlerin yarıdan çoğu ilk yarım saat içinde olur. Kaza sonrası hiç zaman geçirmeden yaralıyı en yakın hastaneye ya da doktora ulaştırmalıdır. Hastanelerde Acil Yardım Servisleri vardır. Bu bölümde günün her saatinde doktor bulunur. Kazaya uğrayanlara ilk tedavileri burada yapılır.
Sakatların Eğitimi : Sakatların eğitimi denilince daha çok özürlü (sakat) çocuklar akla gelir. Yurdumuzda; görmeyen, işitmeyen, hareket edemeyen, zihinsel, ruhsal dengesi bozuk 4.500.000 yurttaşımız var. Bu sayının 1.400.000 kadarı çocuktur. Sakat çocuklarımızdan; görmeyenler için 7, işitmeyenler için 21, ortopedik özürlüler için l okul açılmıştır. Zihinsel ve ruhsal özürlüler ise belirli okullarda özel dershanelerde öğrenim görmektedir.
Sakatlar da yaşamlarını sürdürmek için çalışmak ve gelir sağlamak zorundadır. Çalışmak, severek çalışmak yaşamı güzelleştirir. insanı mutlu eder.
Sakatlara acımak, onlara bakarak duygulanmak soruna çözüm getirmez. Sakatların da yapabileceği işler vardır. Sakatlara çalışabilecekleri alanlarda iş vermek gerekir. Yasalarımız her yüz işçi çalıştıran işyerinin iki sakat işçi çalıştırması zorunluluğunu getirmiştir.
Bütün ülkelerde olduğu gibi yurdumuzda da sakatlar korunur. Örneğin ülkemizde çalışan sakatlar gelir vergisini indirimli öderler. Hareketlerini kolaylaştırmak için yurt dışından getirilen araç ve gereçlere gümrük vergisi ödemezler. Çalışan sakatlar isterlerse erken emekli olabilirler.
Okulda, sokakta gördüğümüz sakatlarla alay etmeyelim, gülmeyelim. Hiç bir sakatlığın isteyerek olmadığını bilelim. Sakatlara yolda, geçitlerde, taşıt araçlarında yardımcı olalım. Onları üzmemeye, kırmamaya özen gösterelim.
Sakatlığın Bellibaşlı Nedenleri
Sakatlarla, sakatlıklarla ilgili çeşitli sorunlar vardır. Sakatlığı doğuran nedenler, sakatların eğitimi bunların başlıcalarıdır.
Sakatlığın Nedenleri : Sakatlıklar akraba evliliği, gebelik öncesi tedbirsizlik, aşıların zamanında yapılmaması, kazalar gibi nedenlerden kaynaklanmaktadır. .
a- Akraba evliliği: Doğuştan sakatlıkların önemli bir bölümü akraba evliliklerinden ortaya çıkar. Yakın akrabaların teyze, hala, amca, dayı çocuklarının evliliği sonunda çok sayıda kör, sağır, dilsiz ve geri zekalı çocuk doğmaktadır.
Ankara ilinde yapılan bir araştırma sonucunda 100 sakat çocuktan 30'unun yakın akraba evliliğinden doğan çocuklar olduğu görülmüştür.
b- Gebelik öncesi tedbirsizlikler : Bebek bekleyen annelerin sık sık röntgen filmi çektirmesi, doktora gitmeden ilaç alması çok sık sigara ve alkollü içki içmesi doğan çocuğun sakat olmasına neden olur.
c- Aşıların zamanında yapılmaması: Doğumdan sonraki ilk yılda verem, çocuk felci aşılarının zamanında yaptırılması gerekir. Aşılar zamanında yaptırılmazsa türlü sakatlıklar ortaya çıkar. Trahom, çocuk felci, romatizma, kalp ve damar hastalıklarının koruyucu, iyileştirici ilaç ve aşıları vardır. Bu aşı ve ilaçların doktor denetiminde verilmesine özen gösterilmelidir.
Kazalar : İş kazaları, tarım kazaları, trafik kazaları, yangınlar, ateşli silahlar belli başlı sakatlık nedenleridir. Trafik kurallarına uyulmama sonucu her yıl ülkemizde çok sayıda trafik kazaları oluyor. Bu kazalarda çok sayıda yurttaşımız ölüyor. Yukarda sayılan her tür kazadan korunmak, ve sakat kalmamak için dikkatli olalım. Kurallara uyalım. Uymayanları uyaralım.
Topal (Öykü)
TOPAL
Anadan doğma sakattı. Bir bacağı, ötekinden biraz kısa olduğu için yürümeğe başlamasıyla, öteki insanlar gibi yürüyemediğini ve aksadığını hemen fark etmişti.
Babası, onu göstermedik doktor bırakmamıştı.
Fakat hiç çare bulamamıştı. Bacağın biri, doğuştan kısaydı. Bunun çaresini bulmağa, henüz insan bilgisi yetmiyordu. Doktorlar : Hem o kadar önemli de değil, diyorlardı. «Ayağın biraz aksaması, büyük bir eksiklik değildir.»
Ama o öyle düşünmüyordu. Öbür çocuklardan ayrı, başka bir şey olduğunu ve kendisi gibi çocuklara pek az, adeta binde bir rastlanabileceğini görüyordu. Onu kim görse, ilk önce aksayan bacağına bakıyor değil miydi?.. Okul yaşı geldiği zaman hüngür hüngür ağladı. Bu çocuk, ötekiler gitmeğe can atarken okulu istemiyordu. Başka sağlam çocuklarla bir araya gelmekten ödü patlıyordu. Diretti. Okula gitmek istemiyordu. Kendisine öğretmen tutsunlardı. Evde öğrenecek, sonra ilkokul imtihanını verecekti.. Ana baba, üzüntüsünden hastalanmasın diye isteğini yerine getirmek zorunda kaldılar.
O da sözünde durdu. Özel ders alıp okudu. Sonra yaşı gelince ilkokul bitirme imtihanlarına girip diplomasını aldı...
Fakat daha fazla okuması lazımdı. Orta okulu da evde tamamlayamazdı kesinlikle okula gitmesi gerekiyordu. O önce yine istemedi. Fakat babası bu sefer artık ona kulak asmadı.
Tekin'i böylece orta okula yazdırdılar. Yazdırırken, okul arkadaşlarının ona ne kadar eziyet edeceklerim hiç düşünmemişlerdi. Halbuki zavallı çocuk, daha okula gittiği ilk gün, arkadaşları ona adını bile sormadılar. Her gören:
Topal!.. diyordu
Ve Tekin böylece daha ilk günden, çok utandığı kusuru yüzüne vurula vurula karşılandı.
«aaa!..Topal!..» En çok korktuğu söz buydu.. Ne tuhaf, daha «Günaydın! Sen kimsin?» demeden onu bu sözle karşılamışlardı : Topal!.. Ve o günden sonra hep öyle gitti : «Topal aşağı, topal yukarı!. Topal şöyle dedi, topal şunu yaptı!..» Hep böyle.. Çaresiz Tekin kendi kendine bile söylemekten çekindiği bu korkunç sözle çağırılmaktan o kadar utanıyor, öyle sıkılıyordu, ki daha ilk günden, okulda kimse ile arkadaş olamayacağını anladı. Hem zaten okula niçin gidiyordu?. Okuyup öğrenmek için değil mi?. Madem ki kendisini aşağılık görüyor, kendisiyle alay ediyor ve adını bile sormayarak kendisine topal diyorlardı o halde o da kimse ile arkadaş olmayacak, kendisini tamamen derslerine verecekti...
Tekin, değil öteki derslerde jimnastik dersinde bile kısa zamanda arkadaşlarını geride bıraktı. Hem ne geride bırakış ?
Yıl sonu geldi karneler dağıtılırken Müdür, Tekinin sınıfını şu sözlerle alkışladı:
Hepiniz iyi çalışmışsınız.. Fakat aranızda bir arkadaşınız var, ki onu övmeden edemeyeceğim.. Bu çocuk bir yıldız, nasıl diyeyim? Çalışkan çok başarılı biri.
Bütün sınıfın gözleri, bir anda Tekine döndü. Öğretmen bir göz işareti yaparak Tekin'i ileri çağırdı. Müdür Tekinin elini sıktıktan sonra :
Seni kutlarım oğlum! dedi. Söyle bakayım bana, senin adın ne?. Tekin sınıf arkadaşlarını acı bir gülümsemeyle süzdü ve onlara bir ders, önemli bir ahlak dersi vermek isteyerek, gür bir sesle şu cevabı verdi:
Topal!..
O güne kadar Tekin'e «Topal» diyen arkadaşları bir suçlu gibi yere baktılar. Bu olaydan sonra arkadaşları O'nu hep Tekin diye çağırdılar.
F. Canan CEM