Escobar
22.Nisan.2015, 23:52
Türkçe, dünyanın en çok konuşulan altıncı dilidir ve yayıldığı alan bakımından dünyanın üç büyük dili arasındadır. Türkçe, günümüzde resmi dil, devlet dili, azınlık dili ve göçmen dili olarak 12 milyon kilometrekarelik bir coğrafyada kullanılmaktadır. Türkçe, yazı ve edebi dil, eğitim ve öğretim dili, sözlü, görüntülü yayın ve basın dili, ağız ve lehçe, yabancı dil olarak da Avrasya’da, Asya’da ve Avrupa’da en fazla kullanılan dil olmasına rağmen devletimizin ve milletimizin belirgin bir Türkçe dil politikası olmaması ‘Türkçe sevdalılarını’, ‘filologları’ ve ‘Türkologları’ derinden üzmektedir. Türkoloji sahasında yetişecek uzman ve öğrencilerimizin dilbilimi, sosyoloji, tarih, karşılaştırmalı edebiyat, kültür, antropoloji ve halk bilimi gibi dersleri görmeleri, yabancı dillere vakıf olmaları sağlanmalıdır. Böylece 21. yüzyılda ana dilimiz Türkçe’nin varlığı daha iyi korunabilecek ve dille ilgili daha çok araştırma yapılabilecektir.
Tarihi ve kültürel alanda varlık mücadelesi veren Türkçe yakın çevresinde ve komşu ülkelerde iç içe kullanılmaktadır. Türkiye ve çevresine, Kafkaslar’a, Türkistan’a, İdil Ural Bölgesi’ne, Sibirya’ya, Balkanlar’a yayılan Türkçe, bugün soy, din, tarih ve kültür ortaklıklarıyla beslenip geleceğe zengin kelime hazinesiyle ve iletişim dili olarak varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir. Günümüzde Türkçe, eski Doğu Bloku’nun ortak kültür dili olan Rusça’nın ve bilim, teknik, diplomasi dili olarak kullanılan İngilizce’nin baskısıyla karşı karşıyadır. Bulgarca, Sırpça, Romence, Yunanca, Arapça, Farsça, Çince gibi resmi dillerin devlet dili olarak kullanıldığı ülkelerde Türkçe, siyasi ve sosyal şartlara bağlı olarak, hatta uluslar arası ilişkiler çerçevesinde tamamıyla yasaklanmış, bazen serbest bırakılmış şekliyle ‘azınlık dili’ olarak varlığını devam ettirmiştir. Avrupa’da Almanca, Fransızca, İngilizce ve Flamence dilleriyle birlikte kullanılan Türkçe’ye ‘azınlık dili’ statüsü bile verilmemiştir.
Doğuda Arapça, Farsça, Çince, Hintçe Batıda ise Almanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, kuzeyde Rusça tarihte ve günümüzde önemli devlet ve kültür dili olarak kullanılırken, Türkçe’miz hem doğuda, hem de batıda köklü geçmişi ile geniş bir alana yayıldığından ülkemizde yeni dil politikalarının geliştirilmesinin ve gözden geçirilmesinin tam zamanıdır. Yeni dil politikaları geliştirilirken dünyanın en önemli beş dili ve o dilleri dünya dili, iletişim dili, kültür dili, yabancı dil haline dönüştüren ‘dil politikası üreten merkezlerin stratejileri’ araştırılmalı ve karşılaştırmalı çalışmalar yapılarak “uygulamalı Türkçe politikası” gündeme getirilmelidir. Türkçe eğitim ve öğretim merkezlerinin, özellikle Türkçe’nin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda yeni stratejilerin geliştirilerek uygulanmasının Türk varlığına ve Türk ekonomisine de katkısının büyük olacağı şüphesizdir.
Çünkü Türkçe’nin zengin, kültürel, tarihi derinliğe sahip, iletişim, mantık ve bilgisayar, hatta müzik dili olduğunu bütün dilbilimciler kabul etmiş durumdadır.
Türkçe, Türkiye’de ‘Türkiye Türkçe’siyle’, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Azerbaycan’da, Özbekistan ve Türkmenistan’da o ülkenin geçerli lehçesi ile, Kazakistan ve Kırgızistan da ise resmi dil özelliğini Rusça ile paylaşarak kullanılmaktadır. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Kumuk ve Nogay, Karaçay -Malkar Türkçesi ve Kafkas Türkmen Türkçeleri eğitim-öğretim, yazı, günlük konuşma ve basın dili olarak kullanılmaktadır. Gürcistan’daki Türk Toplulukları, Ahıska Bölgesinden sürgün edilen Ahıska Türkleri de Türkçeyi konuşma dili olarak kullanırken,
Çuvaşistan’da Çuvaş, Başkurdistan’da Başkurt, Tataristan’da Tatar Türkçeleri resmi dil olarak kullanılmaktadır. Saha Cumhuriyeti’nde Saha, Altay Cumhuriyeti’nde Altay, Hakas Cumhuriyeti’nde Hakas, Tuva Cumhuriyeti’nde Tuva Türkçeleri Rusça gibi resmi dil olarak kullanılmaya devam edilmekte olup, Altay ve Hakas Türklerinde dil kaybolmakta olduğundan ‘ana dilleri Türkçe’ye sahip çıkmak’ haysiyet meselesi haline gelmiştir. Şor Türkleri de yok olmak üzere olan dillerini yaşatma gayreti içerisindedir. Kırım Tatar Türkçesi yeniden eğitim-öğretim, basın ve yayın dili haline gelirken, Kırımçak ve Karay Türkçesi kaybolmak üzeredir. Abhazya ve Azak Denizine yakın yerlerde yaşayan Urumlar ise Türkçe’yle birlikte ‘iki dilli’ hayatlarını sürdürmektedir. Gagavuz Yeri’nde ise Gagavuz Türkçesi, Rusça ve Moldava diliyle birlikte resmi dil olarak kullanılmaya devam etmektedir. Odesa Bölgesindeki Gagavuz Türkleri de Moldova’daki Gagavuzlarla dil ve kültür ilişkilerini pekiştirmektedir. Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan Gagvuz ve Pomak Türkleri ile Romanya’daki Kırım Tatar, Gagavuz ve Nogay Türkleri Türkiye Türkçe’sinden farklı şiveleri kullanmaktadırlar. Türkçe, İran’da, Irak’ta ve Suriye’de azınlık dili olarak varlığını devam ettirmektedir. Türkçe, Irak’ta Türkmenler tarafından radyo-televizyon dili olarak kullanılırken, Suriye’de konuşma dilinden öteye adım atamamıştır. Türkçe son günlerde Suriye’de AB dili olarak eğitimi verilen 18 yabancı dil arasına girmiştir.
Özellikle İran’da ‘Türkçe şuuru ve kullanımı’ için stratejik yöntem ve diyalog aranmalıdır! Çünkü otuz milyon civarındaki İran Türklüğünün dünyaya Türkçe gözlüğü ile bakabilmesi için ‘Türkçe’yi kullanma seferberliğine’ ihtiyaç vardır. Kıpçak grubundan olan Halaç Türkçe’si ise kaybolmaya yüz tutan bir dil olduğundan yeniden araştırılmalıdır. Türkçe, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya gibi ülkelerde yüzyıllarca konuşma ve edebiyat dili olarak kullanılmışken; Mısır’da Memluk Kıpçak Türkçe’si olarak ortaya çıkmış, ama bugün bu ülkelerde Türkçe hiç kalmamıştır.
Doğu Türkistan’daki Türk topluluklarının dil varlıklarının korunmasına Rusya ve Çin her zaman politik yaklaşmıştır. Bu yüzden yazı ve edebi dil olarak bilinen Uygur Türkçe’sinin eğitim-öğretim dili olmasına izin verilmemiştir. Fu-Yu Kırgız, Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri ise, konuşanları gittikçe azalan ve kaybolmaya yüz tutmuş, ancak araştırılması gereken dillerdir. Afganistan’da Özbek, Kazak, Türkmen, Kırgız, Türk boyu olan Aymak Türkçeleri konuşma dili olarak varlıklarını sürdürmekte iken, Oğuz esaslı Lakay Türklerinin yaşadığı Tacikistan’da Özbek Türkçe’si sosyal hayatta ağırlığını hissettirmektedir. ‘Hazara’ ve ‘Lakay’ dilleri hakkında fazla bir kaynak bulunmadığı için bu dillerin kullanımı her yönden incelenmelidir.
Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ve çocuklarının ana dilleri Türkçe’dir. Ancak üçüncü ve dördüncü kuşak Türk çocukları ana dillerini kaybetmiş olup, ana dil yerine İngilizce, Almanca ve Fransızca kullanmaktadırlar. Türkçe’yi sadece yabancı dil olarak öğrenen çocuklarımızın sayısı da gittikçe artmaktadır! Türkçe’nin kaybı demek Türkçe düşünülmesinin kaybı demektir.
Türklerin göçmen olarak gittikleri AB ülkeleriyle, Amerika ve Avustralya’da da Türkçe, iletişimde, eğitim ve öğretimde, yazılı ve sözlü edebiyatta, sesli ve görüntülü yayınlarda o ülkenin dilleriyle birlikte iç içe kullanılmaktadır. Sosyal ve kültürel sıkıntılar yurt dışında yaşayan Türklerin hem kendi kimlikleriyle olan bağlarını koparmamaları, hem de yaşadıkları ülkeye dil ve kültür açısından uyum sağlayabilmeleri amacıyla ilkokuldan itibaren iki dilde okuma yazma ders projeleri uygulamasına geçilmesine rağmen istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Bu bakımdan Türkçe, hem Türkler için, hem de o ülkenin yerli insanları için daha önemli dil olarak gündeme gelmektedir. Türkçe, ne kadar bilim dili olarak kullanılırsa, kültür, müzik, edebiyat, sözlü ve yazılı, görüntülü yayın olarak güçlü ve etkili bir dil olursa, Türk kültür varlığı olan dil de o kadar uzun korunur ve yaşar.
“Her Türk Topluluğunu bir millet, her Türk lehçe ve ağzını bir dil yapma projesini” ustaca uygulayan ülkeler Türkçe’yi de, Türk milletini de parçalamak istemişlerdir. Türkçe ve Türk milleti bu görüntüden mutlaka kurtarılmalıdır. Türk dili kollarının büyük bölümünün “kayboluş ve yok oluş”sürecini engellemek için Türkçe’de birlik sağlanmalıdır. Dilde bütünleşmek için Türkçe’nin bir kolu değil, bir sözcüğü bile yok sayılmamalıdır. Kültür ve düşünce zenginliğini sözcük anlamlarından alan Türkçe, etimolojik sözlüklerle, karşılaştırmalı çalışmalarla ve dialektoloji , ağız ve lehçe araştırmalarıyla, alan tarama sözlükleriyle ve yabancı kelimelere karşılık bulma çalışmalarıyla ‘Türkçe’nin Sözcük varlığı’ genişletilmelidir. Ortak iletişim Türkçe’si siyasi bir kararla değil, internet siteleriyle, uydu aracılığı ile, radyo ve televizyon yayınlarıyla, yazar ve edebiyatçılarımızın eserleriyle güçlendirilmiş, bilim ve teknikte işlenmiş 2023’te 300 milyon insanın kullandığı bir dil olarak ortaya çıkmalıdır. Bütün bu bilgileri araştırarak yazan Nevzat Özkan’ın ‘Türk Dili’nin Yurtları’ adlı eserini etraflıca okumalı ve okutmalıyız.
AB ile bütünleşme sürecinde çıkarılan ‘mahalli dil ve lehçelerde yayın ve eğitim yapılması’ konusundaki yasa hükümlerinin dil kullanımında nasıl bir değişikliğe yol açacağı ve hangi önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin belirsizliklerin olduğu da ortadadır. Çünkü anayasanın 42. maddesinde “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmü yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sosyal hayattaki mahalli zenginlikleri ve çeşitlikleri koruyarak geliştirme ilkesini benimsemiş, milli devlet ilkesinin gereği olarak da her ülke gibi “tek dil, tek bayrak ve bütünlük içinde bir ülke olmak” ilkesine dayandığı için Türkiye Türkçe’sini her zaman koruyacaktır. Yeter ki Türkçe’nin zenginliğine güvenelim, her yerde her zaman Türkçe konuşalım ve yazalım, yazdıralım! Türkçe öğretelim! Türkçe’yi resmi bir Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler dili durumuna getirmek için, Türkologlarımızın Türk dilini, Türk edebiyat ve kültürünü bütün dünyaya tanıtma fırsatı verilmelidir. İşte o zaman “Benim vatanımın sınırları ‘Edirne’den başlayıp Hakkari’de bitmez, benim vatanımın sınırları Türkçe konuşulan yerde başlar, Türkçe konuşulan yerde biter” diyen Ömer Seyfettin’i haklı çıkarabiliriz.
Türkçe hakkındaki olumlu görüşlere rağmen Türkçe’nin ve Türk kimliğinin erimemesi, yozlaşmaması için ve Türkçe’nin işlevini koruyan bir dil olarak kalması için Kıbrıs Türk’ü Yusuf Yanç’ın aşağıdaki sözlerini aklımızdan çıkarmamalıyız:
“Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine, içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi kaybettik, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçe’miz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?”
Müjdat KAYAYERLİ
29.07.2003
Tarihi ve kültürel alanda varlık mücadelesi veren Türkçe yakın çevresinde ve komşu ülkelerde iç içe kullanılmaktadır. Türkiye ve çevresine, Kafkaslar’a, Türkistan’a, İdil Ural Bölgesi’ne, Sibirya’ya, Balkanlar’a yayılan Türkçe, bugün soy, din, tarih ve kültür ortaklıklarıyla beslenip geleceğe zengin kelime hazinesiyle ve iletişim dili olarak varlığını sürdürme mücadelesi vermektedir. Günümüzde Türkçe, eski Doğu Bloku’nun ortak kültür dili olan Rusça’nın ve bilim, teknik, diplomasi dili olarak kullanılan İngilizce’nin baskısıyla karşı karşıyadır. Bulgarca, Sırpça, Romence, Yunanca, Arapça, Farsça, Çince gibi resmi dillerin devlet dili olarak kullanıldığı ülkelerde Türkçe, siyasi ve sosyal şartlara bağlı olarak, hatta uluslar arası ilişkiler çerçevesinde tamamıyla yasaklanmış, bazen serbest bırakılmış şekliyle ‘azınlık dili’ olarak varlığını devam ettirmiştir. Avrupa’da Almanca, Fransızca, İngilizce ve Flamence dilleriyle birlikte kullanılan Türkçe’ye ‘azınlık dili’ statüsü bile verilmemiştir.
Doğuda Arapça, Farsça, Çince, Hintçe Batıda ise Almanca, Fransızca, İngilizce, İspanyolca, kuzeyde Rusça tarihte ve günümüzde önemli devlet ve kültür dili olarak kullanılırken, Türkçe’miz hem doğuda, hem de batıda köklü geçmişi ile geniş bir alana yayıldığından ülkemizde yeni dil politikalarının geliştirilmesinin ve gözden geçirilmesinin tam zamanıdır. Yeni dil politikaları geliştirilirken dünyanın en önemli beş dili ve o dilleri dünya dili, iletişim dili, kültür dili, yabancı dil haline dönüştüren ‘dil politikası üreten merkezlerin stratejileri’ araştırılmalı ve karşılaştırmalı çalışmalar yapılarak “uygulamalı Türkçe politikası” gündeme getirilmelidir. Türkçe eğitim ve öğretim merkezlerinin, özellikle Türkçe’nin yabancı dil olarak öğretilmesi konusunda yeni stratejilerin geliştirilerek uygulanmasının Türk varlığına ve Türk ekonomisine de katkısının büyük olacağı şüphesizdir.
Çünkü Türkçe’nin zengin, kültürel, tarihi derinliğe sahip, iletişim, mantık ve bilgisayar, hatta müzik dili olduğunu bütün dilbilimciler kabul etmiş durumdadır.
Türkçe, Türkiye’de ‘Türkiye Türkçe’siyle’, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde Azerbaycan’da, Özbekistan ve Türkmenistan’da o ülkenin geçerli lehçesi ile, Kazakistan ve Kırgızistan da ise resmi dil özelliğini Rusça ile paylaşarak kullanılmaktadır. Kuzey Kafkasya cumhuriyetlerinde Kumuk ve Nogay, Karaçay -Malkar Türkçesi ve Kafkas Türkmen Türkçeleri eğitim-öğretim, yazı, günlük konuşma ve basın dili olarak kullanılmaktadır. Gürcistan’daki Türk Toplulukları, Ahıska Bölgesinden sürgün edilen Ahıska Türkleri de Türkçeyi konuşma dili olarak kullanırken,
Çuvaşistan’da Çuvaş, Başkurdistan’da Başkurt, Tataristan’da Tatar Türkçeleri resmi dil olarak kullanılmaktadır. Saha Cumhuriyeti’nde Saha, Altay Cumhuriyeti’nde Altay, Hakas Cumhuriyeti’nde Hakas, Tuva Cumhuriyeti’nde Tuva Türkçeleri Rusça gibi resmi dil olarak kullanılmaya devam edilmekte olup, Altay ve Hakas Türklerinde dil kaybolmakta olduğundan ‘ana dilleri Türkçe’ye sahip çıkmak’ haysiyet meselesi haline gelmiştir. Şor Türkleri de yok olmak üzere olan dillerini yaşatma gayreti içerisindedir. Kırım Tatar Türkçesi yeniden eğitim-öğretim, basın ve yayın dili haline gelirken, Kırımçak ve Karay Türkçesi kaybolmak üzeredir. Abhazya ve Azak Denizine yakın yerlerde yaşayan Urumlar ise Türkçe’yle birlikte ‘iki dilli’ hayatlarını sürdürmektedir. Gagavuz Yeri’nde ise Gagavuz Türkçesi, Rusça ve Moldava diliyle birlikte resmi dil olarak kullanılmaya devam etmektedir. Odesa Bölgesindeki Gagavuz Türkleri de Moldova’daki Gagavuzlarla dil ve kültür ilişkilerini pekiştirmektedir. Bulgaristan ve Yunanistan’da yaşayan Gagvuz ve Pomak Türkleri ile Romanya’daki Kırım Tatar, Gagavuz ve Nogay Türkleri Türkiye Türkçe’sinden farklı şiveleri kullanmaktadırlar. Türkçe, İran’da, Irak’ta ve Suriye’de azınlık dili olarak varlığını devam ettirmektedir. Türkçe, Irak’ta Türkmenler tarafından radyo-televizyon dili olarak kullanılırken, Suriye’de konuşma dilinden öteye adım atamamıştır. Türkçe son günlerde Suriye’de AB dili olarak eğitimi verilen 18 yabancı dil arasına girmiştir.
Özellikle İran’da ‘Türkçe şuuru ve kullanımı’ için stratejik yöntem ve diyalog aranmalıdır! Çünkü otuz milyon civarındaki İran Türklüğünün dünyaya Türkçe gözlüğü ile bakabilmesi için ‘Türkçe’yi kullanma seferberliğine’ ihtiyaç vardır. Kıpçak grubundan olan Halaç Türkçe’si ise kaybolmaya yüz tutan bir dil olduğundan yeniden araştırılmalıdır. Türkçe, Fas, Tunus, Cezayir, Mısır, Libya gibi ülkelerde yüzyıllarca konuşma ve edebiyat dili olarak kullanılmışken; Mısır’da Memluk Kıpçak Türkçe’si olarak ortaya çıkmış, ama bugün bu ülkelerde Türkçe hiç kalmamıştır.
Doğu Türkistan’daki Türk topluluklarının dil varlıklarının korunmasına Rusya ve Çin her zaman politik yaklaşmıştır. Bu yüzden yazı ve edebi dil olarak bilinen Uygur Türkçe’sinin eğitim-öğretim dili olmasına izin verilmemiştir. Fu-Yu Kırgız, Sarı Uygur ve Salar Türkçeleri ise, konuşanları gittikçe azalan ve kaybolmaya yüz tutmuş, ancak araştırılması gereken dillerdir. Afganistan’da Özbek, Kazak, Türkmen, Kırgız, Türk boyu olan Aymak Türkçeleri konuşma dili olarak varlıklarını sürdürmekte iken, Oğuz esaslı Lakay Türklerinin yaşadığı Tacikistan’da Özbek Türkçe’si sosyal hayatta ağırlığını hissettirmektedir. ‘Hazara’ ve ‘Lakay’ dilleri hakkında fazla bir kaynak bulunmadığı için bu dillerin kullanımı her yönden incelenmelidir.
Türkiye dışında yaşayan Türk vatandaşlarının ve çocuklarının ana dilleri Türkçe’dir. Ancak üçüncü ve dördüncü kuşak Türk çocukları ana dillerini kaybetmiş olup, ana dil yerine İngilizce, Almanca ve Fransızca kullanmaktadırlar. Türkçe’yi sadece yabancı dil olarak öğrenen çocuklarımızın sayısı da gittikçe artmaktadır! Türkçe’nin kaybı demek Türkçe düşünülmesinin kaybı demektir.
Türklerin göçmen olarak gittikleri AB ülkeleriyle, Amerika ve Avustralya’da da Türkçe, iletişimde, eğitim ve öğretimde, yazılı ve sözlü edebiyatta, sesli ve görüntülü yayınlarda o ülkenin dilleriyle birlikte iç içe kullanılmaktadır. Sosyal ve kültürel sıkıntılar yurt dışında yaşayan Türklerin hem kendi kimlikleriyle olan bağlarını koparmamaları, hem de yaşadıkları ülkeye dil ve kültür açısından uyum sağlayabilmeleri amacıyla ilkokuldan itibaren iki dilde okuma yazma ders projeleri uygulamasına geçilmesine rağmen istenilen hedefe ulaşılamamıştır. Bu bakımdan Türkçe, hem Türkler için, hem de o ülkenin yerli insanları için daha önemli dil olarak gündeme gelmektedir. Türkçe, ne kadar bilim dili olarak kullanılırsa, kültür, müzik, edebiyat, sözlü ve yazılı, görüntülü yayın olarak güçlü ve etkili bir dil olursa, Türk kültür varlığı olan dil de o kadar uzun korunur ve yaşar.
“Her Türk Topluluğunu bir millet, her Türk lehçe ve ağzını bir dil yapma projesini” ustaca uygulayan ülkeler Türkçe’yi de, Türk milletini de parçalamak istemişlerdir. Türkçe ve Türk milleti bu görüntüden mutlaka kurtarılmalıdır. Türk dili kollarının büyük bölümünün “kayboluş ve yok oluş”sürecini engellemek için Türkçe’de birlik sağlanmalıdır. Dilde bütünleşmek için Türkçe’nin bir kolu değil, bir sözcüğü bile yok sayılmamalıdır. Kültür ve düşünce zenginliğini sözcük anlamlarından alan Türkçe, etimolojik sözlüklerle, karşılaştırmalı çalışmalarla ve dialektoloji , ağız ve lehçe araştırmalarıyla, alan tarama sözlükleriyle ve yabancı kelimelere karşılık bulma çalışmalarıyla ‘Türkçe’nin Sözcük varlığı’ genişletilmelidir. Ortak iletişim Türkçe’si siyasi bir kararla değil, internet siteleriyle, uydu aracılığı ile, radyo ve televizyon yayınlarıyla, yazar ve edebiyatçılarımızın eserleriyle güçlendirilmiş, bilim ve teknikte işlenmiş 2023’te 300 milyon insanın kullandığı bir dil olarak ortaya çıkmalıdır. Bütün bu bilgileri araştırarak yazan Nevzat Özkan’ın ‘Türk Dili’nin Yurtları’ adlı eserini etraflıca okumalı ve okutmalıyız.
AB ile bütünleşme sürecinde çıkarılan ‘mahalli dil ve lehçelerde yayın ve eğitim yapılması’ konusundaki yasa hükümlerinin dil kullanımında nasıl bir değişikliğe yol açacağı ve hangi önlemlerin alınması gerektiğine ilişkin belirsizliklerin olduğu da ortadadır. Çünkü anayasanın 42. maddesinde “Türkçe’den başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmü yer almaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sosyal hayattaki mahalli zenginlikleri ve çeşitlikleri koruyarak geliştirme ilkesini benimsemiş, milli devlet ilkesinin gereği olarak da her ülke gibi “tek dil, tek bayrak ve bütünlük içinde bir ülke olmak” ilkesine dayandığı için Türkiye Türkçe’sini her zaman koruyacaktır. Yeter ki Türkçe’nin zenginliğine güvenelim, her yerde her zaman Türkçe konuşalım ve yazalım, yazdıralım! Türkçe öğretelim! Türkçe’yi resmi bir Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler dili durumuna getirmek için, Türkologlarımızın Türk dilini, Türk edebiyat ve kültürünü bütün dünyaya tanıtma fırsatı verilmelidir. İşte o zaman “Benim vatanımın sınırları ‘Edirne’den başlayıp Hakkari’de bitmez, benim vatanımın sınırları Türkçe konuşulan yerde başlar, Türkçe konuşulan yerde biter” diyen Ömer Seyfettin’i haklı çıkarabiliriz.
Türkçe hakkındaki olumlu görüşlere rağmen Türkçe’nin ve Türk kimliğinin erimemesi, yozlaşmaması için ve Türkçe’nin işlevini koruyan bir dil olarak kalması için Kıbrıs Türk’ü Yusuf Yanç’ın aşağıdaki sözlerini aklımızdan çıkarmamalıyız:
“Toprağımızı, bayrağımızı, inancımızı çaldırmayalım derken dilimizin çalındığını, talan edildiğini, özün el diline özendiğine, içi yananınız var mı? Masallarımızı, tekerlemelerimizi, atasözlerimizi kaybettik, Şarkılarımızı, türkülerimizi, ninnilerimizi kaybettik. Türkçe’miz elden gidiyor, dizini döveniniz var mı?”
Müjdat KAYAYERLİ
29.07.2003