muStafa
11.Mayıs.2015, 09:07
Atatürk Nasıl Ve Neden Öldürüldü ?
Tarihin önemli olaylarının hassas noktalarıyla yine karşınızdayım. Ben tarihi baştan yazacağımı iddia etmiyorum, zaten yazılmış olan tarihin üstündeki gereksiz perdeyi kaldırıyorum. Böylece her şeyi daha doğru öğrenip gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını kolaylaştırmış oluyorum. Sloganım hiç değişmedi : Sadece Gerçekler. Ve yine yazıya başlamadan önce nacizane uyarımı yapmak istiyorum, şu harflerden sonrasını lütfen ön yargılarınızla beraber okumayın. Aynı şekilde aşırı yobazlık içinde ve aşırı Kemalistlik içinde de okumayın. Her şeyin aşırısı zarardır, bu bir halk deyişi. Ön yargılarımızı bırakıp, objektifliğimizi yanımıza aldıysak uzun soluklu olacak yazı için ilk adımımızı atalım.
Tarihler 10 Kasım 1938'i gösteriyor. Türklerin Atası sonsuzluğa ilk adımını atıyor... Ölümünün nedeni ise alkole bağlı siroz olarak gösteriliyor. Öncelikle bu konuya bir açıklık getirelim. Atatürk alkole bağlı sirozdan ölmemiştir. Bu kesindir ve hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir. Bizim Atatürk'ü çok iyi bilen insanlarımız eminim bu bilgiden de haberdarlardır. Neden böyle söylediğime gelecek olursak, alkole bağlı sirozda karaciğer küçülmektedir ama Atatürk'ün karaciğerinde hiçbir küçülme görülmemiştir, karaciğer büyüklüğünü aynı orantıda devam ettirmiştir. Bunu ben değil kendi doktoru söylemektedir. Ölüm nedeninin bu şekilde açıklanması da yine birçok anlam içermektedir ve bunlar gün gibi ortadadır. Atatürk eğer sirozdan öldüyse bu alkole bağlı olmayan hipertrofik siroz yani sıtma yüzündedir. Olayın alkolle herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Zaten okuduğum bir habere göre alkole bağlı sirozdan ölebilmek için 10 yıldan fazla süre, günde 3 bardak rakı içilmesi gerekiyormuş. Atatürk hobi olarak memleketi kurtarmadığına göre bu kadar içki içme zamanının olması mantıksızlıktır. Şimdi olayın sağlık kısmını kısa bir an için köşeye bırakıp, Atatürk'ün bazı faaliyetlerine göz atalım. Takvimler 1935 yılını gösterirken Atatürk mason localarını kapatma kararı almıştır. Dikkatinizi çekerim ki dünyada bu kararı alan tek kişidir Atatürk. (bedelini sonrasında ne yazıkki ödedi) Bazı kaynaklar mason localarının kendi kendini kapattığını yazmıştır bu olaya da açıklık getirelim. Atatürk mason localarını kapatma kararı aldıktan sonra devlet içindeki masonlar onu kararından vazgeçirmek için çok uğraşmışlardır ancak Atatürk kararında kesindir. Bunu öğrenen localarda yasa çıkmadan birkaç gün önce kendi kendilerini kapatmışlardır bunun nedenine de daha sonra geleceğim.
Bir Bulgar Yahudisi olan ve aynı zamanda 33.Dereceli Farmason(büyük mason, 33 masonlar arasındaki en yüksek derecedir) Avram Benaroyas Türkiye'deki locaların kapatıldığını Moskova'daki bir toplantı sırasında öğrenmiştir. Ve o anın öfkesiyle ağzından şu sözcükler dökülmüştür : “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!" Buradan da anlaşıldığı gibi mason yapılanması Atatürk'ün infazı için yeşil ışık yakmıştır. Bu döngünün nasıl gerçekleştiğini ise yine aynı kişiden yani Avram Benaroyas'tan öğrenelim. 1 Ağustos 1948 yılında Yunan Halkın Sesi gazetesinde aynen şunları yazmıştır :
“İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.”
Olayın başlangıcını ve sonucunu Bulgar mason lideri olan Benaroyas'tan öğrendik, aradaki gelişmeleri ise gelin beraber öğrenelim. Şu noktadan itibaren seri anlatıma geçiyorum, dikkatle okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Öncelikle yukarıdaki bir bilinmezden bahsedelim. "İsmini açıklamayacağım doktor" söylemindeki ismi tahmin etmeye çalışalım. Çok zor olmasa gerek ki aklıma direk Mim Kemal Öke ismi geldi. Neden bu isim geldi kısmını ise teoriye pay vermemek için direk vikipediden yaptığım alıntı ile açıklamak istiyorum : "Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümüne kadar onun sağlığı ile yakından ilgilenmiştir. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasında Büyük Üstat olarak görev yaptı" Açıkça görüldüğü gibi Mim Kemal Öke'de yüksek dereceli bir masondur. Ve Atatürk locaları kapatma emri aldıktan hemen sonra ilginç hastalıklar dizini geçiriyor. İlginçten kastım birçok doktor farklı teşhislerde bulunmaktadır ki Atatürk'ün karaciğer ağrılarını et yiyen karıncaya yoran doktorlar da mevcuttur. Sonrasında ise yurtdışından doktorlar getirtilerek Atatürk'ü tedavi ettirmek istenilmiştir. Bir kesime göre bu doktorları Atatürk, Salih Bozok'tan istemiştir. Bir kesime göre ise Celal Bayar durumun ciddiyetinin farkına varıp doktorları yurtdışından getirtmiştir. Buradan çıkaracağımız bir sonuç var ki o da mevcut doktorlara güvenin azalmasıdır. Doktorlar kısmına girmişken Noel Fissenger'den de söz etmek istiyorum. Bu doktor yurtdışından getirilmiş ve tahminimce Atatürk'ü art niyetsiz tedavi etmiş nadir doktorlardandır. Ölüm nedeninin alkole bağlı siroz olmadığını o da söylemiş ancak ölüm raporunda bunu dile getirememiştir. Sanırım burada da bir mason oyunu karşımızda belirmiştir.
Daha sonra döneceğim dediğim masonların kendi kendini kapatmasına gelelim. Değinmemiz gereken bir nokta var o da şudur ki : Atatürk'ün ölümünden hemen sonra İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı statüsüne getirilmesidir. Atatürk 10 Kasım da ölmüş, 11 Kasım da ise İsmet İnönü cumhurbaşkanlığına atanmıştır. Daha bir gün bile geçmeden böyle bir olayın yaşanması bana Kennedy Suikasti'ni hatırlattı. Aylar önce yine bu sitede yazdığım suikastin arka planının şematik resmini, Atatürk "suikastinin" arka planında da görebiliriz. Ne demek istiyorum bunu biraz daha açalım. Kennedy İlluminati dediğimiz yapılanmanın aleyhine işler yaparak para basma yetkisini hükümete vermiştir, oysa Amerika'da para basma yetkisi Federal Rezerv'e(sahibi İlluminati) aittir. İlluminati ise yoluna çıkan bu taşı kaldırarak yeni bir başkanı Amerika'nın başına getirmiştir. Ne tesadüftür ki bu başkan da para basma yetkisini direk Federal Rezerv'e geçirmiştir. Olayımıza dönecek olursak Atatürk öldükten bir gün sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanlığına getirilmiştir. Ve Atatürk'ün kapattığı mason localarını 10 yıl sonra kendi elleriyle açmıştır.(açılmasına izin vermiştir) Neden 10 yıl bekledi diye sorarsak, masonluğun duraksama dönemine girmesi ve 2.Dünya Savaşı'nın getirdiği yoğun gündem bunda önemli rol oynamıştır. O dönemlerde büyük mason liderleri 2.Dünya Savaşı'nda İsrail'i kurma peşindedir. Zaten İsrail'in kurulacağı anlaşıldığı ve 2.Dünya Savaşı'nın izlerinin azaldığı dönemlerde Türkiye'de de masonluk tekrar boy göstermeye başlamıştır. Neden masonlar Atatürk'ün kapatmasına izin vermeyip kendi kendilerini kapatma kararı almıştır ? Sorusunun cevabı ise ince detaylardan geçmektedir. Masonluk zamanında devlet kararı ile kapatılmadığı için, 1948 yılında mahkeme kararıyla açılabilmiştir. 13 sene sonra alacakları balığın oltasını o günlerden atmışlardır. Ya da başka bir deyişle Atatürk'ün yakaladığı balığı, İsmet İnönü yıllar sonra tekrar denize atmıştır.
Konudan birazcık uzaklaşarak bazı eleştirileri de bertaraf etmek istiyorum. Atatürk'ün siyonist olduğuna dair görüşleri birçok yerde okumuşumdur ancak bu tamamen karalama kampanyasından ibarettir. Devrimlerin birçoğunda yabancı ellerin izleri bulunmaktadır ki bunların en büyüğü Fransız Devrimi'dir ve arkasında tamamen masonlar vardır. (Mason ve İlluminati'yi aynı annenin iki çocuğu olarak görebilirsiniz) Yine birçok büyük komutanında siyonist eller tarafından piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, sorgulayıcı bir kesimin Atatürk hakkında böyle bir ihtimali düşünmesi olanak dışı değildir. (Sorgulayıcı kesim için karalama kampanyası söylemi geçerli değildir) Ancak onlara cevap olarak da söyleyebilirim ki Atatürk'ün siyonizmle alakası yoktur aksine siyonizmle savaşmıştır. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere Hitler büyük bir siyonist uşağıdır ama insanlar onu yahudi düşmanı olarak bilmektedir. Yine aynı şekilde Rus Devrimi'ni yaratan komutan Lenin de komünizmi dünyaya yaymak için ortaya atılmış bir siyonist uşağından başkası değildir. Atatürk'e böyle bir atıfta bulunmak akıl karı iş değildir diyerek yazıya kaldığım yerden devam ediyorum.
Atatürk bizim sandığımızdan daha büyük bir liderdi, yine bir yazımda araştırdıkça Atatürk'e hayranlığımın arttığını söylemiştim. Çünkü araştırdıkça Atatürk'ün verdiği savaşın aslında çok daha büyük olduğunun farkında vardım. Büyük resmi görmeye başladığımdan beri gözümdeki büyük insanlar ya daha da büyüdü ya da bir daha büyümemek üzere yerin dibine girdi. Ama sizi temin ederim ki Atatürk bu memleket için elinden gelen her şeyi yapmıştır ve bu memleket uğruna vefat etmiştir. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi doktorunun birkaç iğnesiyle yavaş yavaş ölümü tatmıştır. Yine tüm bu ölüm olayının organize edilmesinde bir Türk mason büyük rol oynamıştır. Mustafa Hakkı Nalçacı ismindeki Türkiye'nin en büyük ikinci mason lideri olan bu kimyager, mason localarının kapatıldığı haberini aldığı an Moskova'da soluğu almıştır ve Benaroyas ile işbirliği içinde tezgahı düzenlemiştir. Ne acıdır ki kurtardığı topraklarda yaşayan vatandaşlarının komplolarıyla ölümle tanışmıştır. Atatürk'ün otopsisinin hiçbir zaman yapılmadığının kara kalemlerle altını çizip son paragrafa geçiyorum.
Son paragraf daha çok kendi düşüncelerimden oluşacak. Ben oldum olası Atatürk'ün eceliyle öldüğüne inanmamışımdır, önceden elimde bu kanıtların olmadığını düşünürsek o sıralarda bu mantık yürütme ve hislerden oluşan bir düşünceydi. Dünyanın büyük güçlerine hayli zararlar vermiş bu kadar büyük bir liderin eceliyle ölmesi beni hiç tatmin etmiyordu. Üstünden yıllar geçti o zamanki his ve düşüncelerim somutlaşmaya başladı ve bugünkü halini aldı. Hala tüm bunlara inanmayıp komplo teorisi olarak gören illaki olacaktır ama resmin çok net olduğunu düşünüyorum. Başka bir konu İsmet İnönü'dür. Onun Atatürk'e ihanet ettiği hep hatrımın bir taraflarında baş gösteriyordu. Yine bu zamanlara gelince elimde daha somut bilgilerle ihanet etmiş olabileceğinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Siyasi zekasının bize çok şey kazandırdığının farkındayım ancak bir de buzdağının görünmeyen kısmı mevcut. Ve şu anki düzeni tamamen o buzdağı oluşturmaktadır. Ama her şeyi İsmet İnönü'ye yüklemek de acımasızlık olur, dediğim gibi zamanında ülkeye faydası da bolca bulunmuştur. Gerçekleri arayalım, gerçekleri bulalım, gerçekleri bilelim ve gerçeklerle yaşamayı öğrenelim yoksa şikayet ettiğimiz yaşam tarzının kölesi olmaya devam edeceğiz. 3 küsür saattir yazdığım bu yazının da sonuna geldiğimde Atatürk'ü rahmetle anarak son noktayı koyuyorum.
Tarihin önemli olaylarının hassas noktalarıyla yine karşınızdayım. Ben tarihi baştan yazacağımı iddia etmiyorum, zaten yazılmış olan tarihin üstündeki gereksiz perdeyi kaldırıyorum. Böylece her şeyi daha doğru öğrenip gerçeklerin gün yüzüne çıkmasını kolaylaştırmış oluyorum. Sloganım hiç değişmedi : Sadece Gerçekler. Ve yine yazıya başlamadan önce nacizane uyarımı yapmak istiyorum, şu harflerden sonrasını lütfen ön yargılarınızla beraber okumayın. Aynı şekilde aşırı yobazlık içinde ve aşırı Kemalistlik içinde de okumayın. Her şeyin aşırısı zarardır, bu bir halk deyişi. Ön yargılarımızı bırakıp, objektifliğimizi yanımıza aldıysak uzun soluklu olacak yazı için ilk adımımızı atalım.
Tarihler 10 Kasım 1938'i gösteriyor. Türklerin Atası sonsuzluğa ilk adımını atıyor... Ölümünün nedeni ise alkole bağlı siroz olarak gösteriliyor. Öncelikle bu konuya bir açıklık getirelim. Atatürk alkole bağlı sirozdan ölmemiştir. Bu kesindir ve hiçbir şekilde tartışmaya açık değildir. Bizim Atatürk'ü çok iyi bilen insanlarımız eminim bu bilgiden de haberdarlardır. Neden böyle söylediğime gelecek olursak, alkole bağlı sirozda karaciğer küçülmektedir ama Atatürk'ün karaciğerinde hiçbir küçülme görülmemiştir, karaciğer büyüklüğünü aynı orantıda devam ettirmiştir. Bunu ben değil kendi doktoru söylemektedir. Ölüm nedeninin bu şekilde açıklanması da yine birçok anlam içermektedir ve bunlar gün gibi ortadadır. Atatürk eğer sirozdan öldüyse bu alkole bağlı olmayan hipertrofik siroz yani sıtma yüzündedir. Olayın alkolle herhangi bir bağlantısı bulunmamaktadır. Zaten okuduğum bir habere göre alkole bağlı sirozdan ölebilmek için 10 yıldan fazla süre, günde 3 bardak rakı içilmesi gerekiyormuş. Atatürk hobi olarak memleketi kurtarmadığına göre bu kadar içki içme zamanının olması mantıksızlıktır. Şimdi olayın sağlık kısmını kısa bir an için köşeye bırakıp, Atatürk'ün bazı faaliyetlerine göz atalım. Takvimler 1935 yılını gösterirken Atatürk mason localarını kapatma kararı almıştır. Dikkatinizi çekerim ki dünyada bu kararı alan tek kişidir Atatürk. (bedelini sonrasında ne yazıkki ödedi) Bazı kaynaklar mason localarının kendi kendini kapattığını yazmıştır bu olaya da açıklık getirelim. Atatürk mason localarını kapatma kararı aldıktan sonra devlet içindeki masonlar onu kararından vazgeçirmek için çok uğraşmışlardır ancak Atatürk kararında kesindir. Bunu öğrenen localarda yasa çıkmadan birkaç gün önce kendi kendilerini kapatmışlardır bunun nedenine de daha sonra geleceğim.
Bir Bulgar Yahudisi olan ve aynı zamanda 33.Dereceli Farmason(büyük mason, 33 masonlar arasındaki en yüksek derecedir) Avram Benaroyas Türkiye'deki locaların kapatıldığını Moskova'daki bir toplantı sırasında öğrenmiştir. Ve o anın öfkesiyle ağzından şu sözcükler dökülmüştür : “O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!" Buradan da anlaşıldığı gibi mason yapılanması Atatürk'ün infazı için yeşil ışık yakmıştır. Bu döngünün nasıl gerçekleştiğini ise yine aynı kişiden yani Avram Benaroyas'tan öğrenelim. 1 Ağustos 1948 yılında Yunan Halkın Sesi gazetesinde aynen şunları yazmıştır :
“İlk anlarda Kemal Atatürk’ü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürk’ün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlin’in istediği ‘esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm’ kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi O’nun her hareketini alkışladılar. Zamanla O’nun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürk’e ilk darbeyi sinir organlarını zaafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürk’ün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürk’te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı.”
Olayın başlangıcını ve sonucunu Bulgar mason lideri olan Benaroyas'tan öğrendik, aradaki gelişmeleri ise gelin beraber öğrenelim. Şu noktadan itibaren seri anlatıma geçiyorum, dikkatle okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Öncelikle yukarıdaki bir bilinmezden bahsedelim. "İsmini açıklamayacağım doktor" söylemindeki ismi tahmin etmeye çalışalım. Çok zor olmasa gerek ki aklıma direk Mim Kemal Öke ismi geldi. Neden bu isim geldi kısmını ise teoriye pay vermemek için direk vikipediden yaptığım alıntı ile açıklamak istiyorum : "Mustafa Kemal Atatürk'ün ölümüne kadar onun sağlığı ile yakından ilgilenmiştir. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locasında Büyük Üstat olarak görev yaptı" Açıkça görüldüğü gibi Mim Kemal Öke'de yüksek dereceli bir masondur. Ve Atatürk locaları kapatma emri aldıktan hemen sonra ilginç hastalıklar dizini geçiriyor. İlginçten kastım birçok doktor farklı teşhislerde bulunmaktadır ki Atatürk'ün karaciğer ağrılarını et yiyen karıncaya yoran doktorlar da mevcuttur. Sonrasında ise yurtdışından doktorlar getirtilerek Atatürk'ü tedavi ettirmek istenilmiştir. Bir kesime göre bu doktorları Atatürk, Salih Bozok'tan istemiştir. Bir kesime göre ise Celal Bayar durumun ciddiyetinin farkına varıp doktorları yurtdışından getirtmiştir. Buradan çıkaracağımız bir sonuç var ki o da mevcut doktorlara güvenin azalmasıdır. Doktorlar kısmına girmişken Noel Fissenger'den de söz etmek istiyorum. Bu doktor yurtdışından getirilmiş ve tahminimce Atatürk'ü art niyetsiz tedavi etmiş nadir doktorlardandır. Ölüm nedeninin alkole bağlı siroz olmadığını o da söylemiş ancak ölüm raporunda bunu dile getirememiştir. Sanırım burada da bir mason oyunu karşımızda belirmiştir.
Daha sonra döneceğim dediğim masonların kendi kendini kapatmasına gelelim. Değinmemiz gereken bir nokta var o da şudur ki : Atatürk'ün ölümünden hemen sonra İsmet İnönü'nün cumhurbaşkanı statüsüne getirilmesidir. Atatürk 10 Kasım da ölmüş, 11 Kasım da ise İsmet İnönü cumhurbaşkanlığına atanmıştır. Daha bir gün bile geçmeden böyle bir olayın yaşanması bana Kennedy Suikasti'ni hatırlattı. Aylar önce yine bu sitede yazdığım suikastin arka planının şematik resmini, Atatürk "suikastinin" arka planında da görebiliriz. Ne demek istiyorum bunu biraz daha açalım. Kennedy İlluminati dediğimiz yapılanmanın aleyhine işler yaparak para basma yetkisini hükümete vermiştir, oysa Amerika'da para basma yetkisi Federal Rezerv'e(sahibi İlluminati) aittir. İlluminati ise yoluna çıkan bu taşı kaldırarak yeni bir başkanı Amerika'nın başına getirmiştir. Ne tesadüftür ki bu başkan da para basma yetkisini direk Federal Rezerv'e geçirmiştir. Olayımıza dönecek olursak Atatürk öldükten bir gün sonra İsmet İnönü cumhurbaşkanlığına getirilmiştir. Ve Atatürk'ün kapattığı mason localarını 10 yıl sonra kendi elleriyle açmıştır.(açılmasına izin vermiştir) Neden 10 yıl bekledi diye sorarsak, masonluğun duraksama dönemine girmesi ve 2.Dünya Savaşı'nın getirdiği yoğun gündem bunda önemli rol oynamıştır. O dönemlerde büyük mason liderleri 2.Dünya Savaşı'nda İsrail'i kurma peşindedir. Zaten İsrail'in kurulacağı anlaşıldığı ve 2.Dünya Savaşı'nın izlerinin azaldığı dönemlerde Türkiye'de de masonluk tekrar boy göstermeye başlamıştır. Neden masonlar Atatürk'ün kapatmasına izin vermeyip kendi kendilerini kapatma kararı almıştır ? Sorusunun cevabı ise ince detaylardan geçmektedir. Masonluk zamanında devlet kararı ile kapatılmadığı için, 1948 yılında mahkeme kararıyla açılabilmiştir. 13 sene sonra alacakları balığın oltasını o günlerden atmışlardır. Ya da başka bir deyişle Atatürk'ün yakaladığı balığı, İsmet İnönü yıllar sonra tekrar denize atmıştır.
Konudan birazcık uzaklaşarak bazı eleştirileri de bertaraf etmek istiyorum. Atatürk'ün siyonist olduğuna dair görüşleri birçok yerde okumuşumdur ancak bu tamamen karalama kampanyasından ibarettir. Devrimlerin birçoğunda yabancı ellerin izleri bulunmaktadır ki bunların en büyüğü Fransız Devrimi'dir ve arkasında tamamen masonlar vardır. (Mason ve İlluminati'yi aynı annenin iki çocuğu olarak görebilirsiniz) Yine birçok büyük komutanında siyonist eller tarafından piyasaya sürüldüğünü düşünürsek, sorgulayıcı bir kesimin Atatürk hakkında böyle bir ihtimali düşünmesi olanak dışı değildir. (Sorgulayıcı kesim için karalama kampanyası söylemi geçerli değildir) Ancak onlara cevap olarak da söyleyebilirim ki Atatürk'ün siyonizmle alakası yoktur aksine siyonizmle savaşmıştır. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim üzere Hitler büyük bir siyonist uşağıdır ama insanlar onu yahudi düşmanı olarak bilmektedir. Yine aynı şekilde Rus Devrimi'ni yaratan komutan Lenin de komünizmi dünyaya yaymak için ortaya atılmış bir siyonist uşağından başkası değildir. Atatürk'e böyle bir atıfta bulunmak akıl karı iş değildir diyerek yazıya kaldığım yerden devam ediyorum.
Atatürk bizim sandığımızdan daha büyük bir liderdi, yine bir yazımda araştırdıkça Atatürk'e hayranlığımın arttığını söylemiştim. Çünkü araştırdıkça Atatürk'ün verdiği savaşın aslında çok daha büyük olduğunun farkında vardım. Büyük resmi görmeye başladığımdan beri gözümdeki büyük insanlar ya daha da büyüdü ya da bir daha büyümemek üzere yerin dibine girdi. Ama sizi temin ederim ki Atatürk bu memleket için elinden gelen her şeyi yapmıştır ve bu memleket uğruna vefat etmiştir. Tıpkı Fatih Sultan Mehmet gibi doktorunun birkaç iğnesiyle yavaş yavaş ölümü tatmıştır. Yine tüm bu ölüm olayının organize edilmesinde bir Türk mason büyük rol oynamıştır. Mustafa Hakkı Nalçacı ismindeki Türkiye'nin en büyük ikinci mason lideri olan bu kimyager, mason localarının kapatıldığı haberini aldığı an Moskova'da soluğu almıştır ve Benaroyas ile işbirliği içinde tezgahı düzenlemiştir. Ne acıdır ki kurtardığı topraklarda yaşayan vatandaşlarının komplolarıyla ölümle tanışmıştır. Atatürk'ün otopsisinin hiçbir zaman yapılmadığının kara kalemlerle altını çizip son paragrafa geçiyorum.
Son paragraf daha çok kendi düşüncelerimden oluşacak. Ben oldum olası Atatürk'ün eceliyle öldüğüne inanmamışımdır, önceden elimde bu kanıtların olmadığını düşünürsek o sıralarda bu mantık yürütme ve hislerden oluşan bir düşünceydi. Dünyanın büyük güçlerine hayli zararlar vermiş bu kadar büyük bir liderin eceliyle ölmesi beni hiç tatmin etmiyordu. Üstünden yıllar geçti o zamanki his ve düşüncelerim somutlaşmaya başladı ve bugünkü halini aldı. Hala tüm bunlara inanmayıp komplo teorisi olarak gören illaki olacaktır ama resmin çok net olduğunu düşünüyorum. Başka bir konu İsmet İnönü'dür. Onun Atatürk'e ihanet ettiği hep hatrımın bir taraflarında baş gösteriyordu. Yine bu zamanlara gelince elimde daha somut bilgilerle ihanet etmiş olabileceğinin yüksek olduğunu düşünüyorum. Siyasi zekasının bize çok şey kazandırdığının farkındayım ancak bir de buzdağının görünmeyen kısmı mevcut. Ve şu anki düzeni tamamen o buzdağı oluşturmaktadır. Ama her şeyi İsmet İnönü'ye yüklemek de acımasızlık olur, dediğim gibi zamanında ülkeye faydası da bolca bulunmuştur. Gerçekleri arayalım, gerçekleri bulalım, gerçekleri bilelim ve gerçeklerle yaşamayı öğrenelim yoksa şikayet ettiğimiz yaşam tarzının kölesi olmaya devam edeceğiz. 3 küsür saattir yazdığım bu yazının da sonuna geldiğimde Atatürk'ü rahmetle anarak son noktayı koyuyorum.