Orijinalini görmek için tıklayınız : Dede Korkut Destanları
DEDE KORKUT HİKAYELERİNİN EN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
1) Asıl adı “Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Taife-i Oğuzan” şeklindedir.
2) 12, 13 ve 14. yy. da Doğu Anadolu’da ve Azerbeycan’da yaşayan müslüman Oğuz boylarının geleneklerini, göreneklerini, iç mücadelelerini, doğa üstü güçlerle, yaratıklarla savaşmalarını ele alır.
3) 14. ve 15. yy. da yazıya geçirilmiştir. Bu konudaki yaygın kanaat hikayelerin 14. yy. ’da yazıya geçirildiği şeklindedir. Hikayelerin kimin tarafından yazıya geçirildiği bilinmemektedir.
4) Toplam on iki hikayeden oluşur.
5) Şiir ve düzyazı (nazım-nesir) karışık oluşturulmuştur.
6) Hikayelerde az da olsa masal ve destan unsurları görülür.
7) Çok temiz, güzel ve zengin bir kullanılmıştır.
8) Anlatım açık, yalın ve durudur. Kesinlik ifade eder.
9) Hikayelerde en önemli meziyet kahramanlıktır.
10) Aileye, çoğalmaya, kadına, çocuğa ve çocuk terbiyesine büyük önem verilir. Kadınların ailenin en (bilgi yelpazesi. net) önemli unsuru olduğu vurgulanır. Önsözünde dört ayrı tadın tipi çizilir.
11) Bütün hikayelerde dini unsurlar (namaz kılma, dua etme, arı sudan abdest alma) görülür.
12) Kahramanlar dövüşlerini, Allah ve peygamber sevgisi için yapar.
13) Türk milletinin karakteristik özellikleri; doğruluk, adelet, güzellik yüceltilir.
14) Misafirperverlik ve cömertlik insanların ortak özelliğidir.
15) At, ağaç, su, yeşillik kısaca tabiat çok sevilir.
BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
“Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin. ”
Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
- Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ananı sızlatma” der.
Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
Bırakır mıyım sana bunları!…
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Kafalı börklü başını kesmeyince…
Alca kanını yeryüzünde dökmeyince…
Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca…
diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
- Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin… Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.
BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Basat, Uruz Bey’in Oğuzlar’ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz’un çobanı Oğuzlar’ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir.
Peri kızı, bunun acısını Tepegöz’ü (çobandan olan çocuğu) Oğuzlar’ın içine salarak çıkarır. Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; adamları yiyerek öldürür. Basat’ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider ve kardeşi uğruna Tepegöz ile savaşır. Önce gözünü yok eder;sonra da öldürür.
BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Basat, Uruz Bey’in Oğuzlar’ın göçü sırasında düşürülüp bir aslan tarafından büyütülen oğludur. Uruz’un çobanı Oğuzlar’ın yaylaya göç ettikleri sırada bir peri kızıyla çiftleşir.
Peri kızı, bunun acısını Tepegöz’ü (çobandan olan çocuğu) Oğuzlar’ın içine salarak çıkarır. Tepegöz, çocukların kulaklarını, burunlarını yer; adamları yiyerek öldürür. Basat’ın kardeşi Kıyan Selçuk da Tepegöz yüzünden ölmüştür. Basat gider ve kardeşi uğruna Tepegöz ile savaşır. Önce gözünü yok eder;sonra da öldürür.
BASATIN TEPEGÖZÜ ÖLDÜRMESİ HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün, Oğuz otururken üstüne düşman gelir. Geceleyin ne yapacaklarını bilemezler. Yurtlarından kaçıp giderken Uruz Koca’nın oğlu düşer. Onu bir aslan bulur götürür ve besler.
Günün birinde Oğuzlar gene eski yurtlarına dönerler. Bir at çobanı Hanın yanına gelerek ormanda gördüğü insan olan fakat aslan gibi davranan çocuktan bahseder. Uruz bunu duyunca düşürdüğü oğlu olduğunu anlar. Beyler aslan yatağına varırılar oğlancığı tutup eve getirirler. Ancak oğlan yine aslan yatağına döner, evde durmaz. Bunun üzerine Dede Korkut’u çağırırlar. Dede Korkut oğlancığa “sen insansın, insanlar gibi yaşa, senin kardaşının adı Kıyan Selçuk’tur. Oğuz’un bir yiğididir. Senin adından Basat olsun, adını ben verdim, yaşını yüce tanrı versin” diyerek oradan ayrılır.
Oğuzlar bir gün yaylaya göçer. Konur Çoban adlı bir oğuz koyun güderken pınarın başında perileri görür. Onlarda birini yakalar. Tuttuğuyla kalmaz onunla çiftleşir. Peri çobana şöyle seslenir:
“Akılsız çoban! Yıl tamam olunca gel bende emanetin olacak, gel de onu al! Oğuzun başına büyük bir bela getirdin. ”
Bir yıl sonra aynı pınarın başına gelen çoban orada bir karaltı yattığını görür. Bunu görünce şaşırır uzaktan taş atar. Taşı attıkça karaltı büyük ve çoban korkarak oradan kaçar.
O sırada Hanlar hanı Bayındır beyleriyle at gezintisine çıkmıştır ve bu pınarın başına gelerek ne olduğunu belirsiz bu nesneyi görürler. Yığınağı tekmelemeye başlarlar. Yığınak yarılır ve içinden tek gözlü bir oğlan çıkar. Uruz bu oğlanı alır ve evlatlık edinir. Oğlu Basat’la büyütmeye başlar.
Tepegöz büyük oğlancıklarla oynar fakat oğlancıkların kiminin burnunu kiminin kulağını yemeye başlar. Halk onu Uruz’a şikayet eder. Uruz, Tepegözü döver, söver ama söz dinletemez ve sonunda onu evinden kovar. Tepegözün Peri anası gelir ve oğlunun parmağına yüzük geçirerek “Oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin”der.
Tepegöz bir dağa çıkar, yol keser, adam öldürür, harami olur.
Oğuzlar ne yaptılarsa onu öldüremezler. Dede Korkut’u çağırırlar ve bir anlaşma yapması için onu Tepegöz’e gönderirler. Tepegöz aşlarını pişirmek için iki adamla bunun yanında yemek için hergün beşyüz koyun ve 2 dam ister. Oğuzlar buna uyarlar. O günlerde Basat savaşa gitmiş ve yeni dönmüştür. Yaşlı bir kadın onun yanına gelerek şunları söyler:
- Yalancı dünya yüzüne bir er çıktı. Oğuz elini yaylımına kondurmadı. Kara çelik öz kılıçlar, kesilesi kılını kestirmedi. Kargı, mızrak oynatanlar, ona batıramadılar. Ak sakallı baban Uruz’a kan kusturdu, adı batası. Kardaşın Kıyan Selçuk alan ortasında böğüre böğüre can verdi. Kesim dedi kesti, günde iki adamla beş yüz koyun istedi yemeden geberesi. Yünlü ile Yapağılı kocayı ona hizmetçi verdiler. Bu kocalar onun yemeğini pişirirler. Başımıza neler geldi oğul Basat! ne belalar dağladı bağrımızı. İki oğlancığım vardı ceylan gözlü. Birini verdim biri kaldı. Döndü sıra yine bana geldi. Onu da istiyor devrilesi Tepegöz! Hanım bana medet! diye ağlar, bağırıp çağırır ve ondan bir esir ister. Basat bir tutsağı o kadına vererek “var oğlunu kurtar” der.
Kadın esiri alır oğlunun yerine verir ve Uruz’a Basat’ın geldiğini müjdeler. Basat evine gelince eğlenceler düzenlenir. Oğuz beyleri toplanır, yemeler içmeler olur. Kardeş acısıyla yüreği yanan Basat beylere “Kardeşim uğruna Tepegözle buluşmak istiyorum, ne buyuruyorsunuz” diye tanışır. Yiğitliğiyle ünlü Kazan Bey “Tepegözü yenemezsin. Ak sakallı babanı ağlatma, Ak pürçekli ananı sızlatma” der.
Fakat Basat onu dinlemez. Tepegöz’ün olduğu Salahan kayasına gelir. Tepegöz onu yakalar, çizmesinin içine sokar. Hizmetçilerine “Bre kocalar ikindileyin bunu çeviresiniz, yiyeyim” der.
Basat hançerinin yardımıyla oradan kurtulur. Ne yaptıysa onu öldüremediğinden Tepegöz’ün hizmetçilerine “Bre kocalr, bunun ölümü nedendir diye sorar. Onlarda “Bilmeyiz fakat gözünden başka et yoktur” derler. Bunun üzerine Basat ocakta kızdırdığı kızıl şişi eline alır, adı güzel Muhammed’in yüce adını anar ve Tepegöz’ün gözüne öylesine basar ki ortada göz möz kalmaz. Tepegöz öyle bağırır öyle bağırır ki yer gök, ırmak dere yankılanır. Oğuz halkı o gün önemli bir olayın olduğunu sezer.
Basat sıçrar, mağaraya koyunların arasına girer. Tepegöz mağaranın kapısını tutar Basat’ı tam yakalayacağı sırada Basat, onun budunun arasından sıçrayıp kaçar.
Daha sonra Tepegöz, Basat’ı türlü kurnazlıklarla yakalamaya çalışır. Her seferinde uyanıklığı ve Tanrının yardımıyla kurtulan Basat!a en sonunda Tepegöz “Anlaşıldı ki sana ölüm yokmuş. Mağaranın kapısında biri kınlı, biri kınsız iki kılıç var. Keserse o kınsızıkeser benim başımı der. Basat kınsız kılıcın yanına varır, inip çıkan kılıcı hemen tutmaz. Yayını gerer, okla kılıcın asıldığı zinciri parçalar. Yere düşen kılıcı kabzasından tutarak Tepegöz’ün yanına gelir. “Bre oğlan daha ölmedin mi? diye soran Tepegöz’e “Ölmedim ya, ölmedim Tanrım kurtardı” der.
Tepegöz karşısında umarsız kaldığı bu yiğidin kim olduğunu sorar ve beraber büyüdüğü kardeşi Basat olduğunu duyunca “Kıyma bana kardaşım, ciğerim Basat” der. Basat ise:
Bre kavat oğlu kavat, ak sakallı babamı ağlatmışsın!
Kardaşım Kıyan’ı öldürmüşsün!
Akça yüzlü yengemi dul bırakmışsın
Ala gözlü bebeklerini öksüz bırakmışsın!
Bırakır mıyım sana bunları!…
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Kafalı börklü başını kesmeyince…
Alca kanını yeryüzünde dökmeyince…
Kadaşım Kıyan’ın kanını almayınca…
diyerek Tepegöz’ün kendi kılıcıyla boyunu vurur. Tek gözlü kafayı deler yaygının kirişine takar. Yünlü koca ile yapağıda kocayı oğuza müjdeci gönderir.
Güçlü Oğuz beyleri, Oğuzlar haberi duyunca yediden yetmişe yollara dökülür. Salahana kayasına yetişirler. Tepegözün pis başını sürüyüp alanın ortasına getirirler. Tüm Oğuz halkı bir yürek olmuştur. Basat’ı kucaklarlar. Basat Oğuz’u kurtarmıştır, onları sonsuza dek var olacak özgürlüklerine kavuşturmuştur. Oğuz arasında bir yürek sevincidir başlamıştır.
Dedem Korkut geldi, ellerini açtı, Tanrı’ya yakardı. Oğuzlarda ellerini açtılar yakardılar.
- Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgelice koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Yüce Tanrı, alçaklar karşısında eksiklik vermesin… Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahımızı, adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın.
BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kam Gan oğlu Bayındır Han
Doğrularak durdu bir gün,
Kara yerin üzerine
Ak otağı kurdu bir gün.
Ala sayvan gök yüzüne yükseldi,
Bin bir köşe ipek halı kaplandı.
Hanlarından haber alan tez elden,
İç dış bütün Oğuz beyi toplandı.
Geldi haraç aldı Oğuz
Dokuz Tümen Gürcistan’ın,
Bir at bir kılıç bir topuz
Kaçırdı keyfini Hân’ın.
Dedem Korkut gelerek çaldı neşeli hava:
‘Neden üzülüyorsun Hânım neden acaba? ’
‘Nasıl üzülmeyeyim altın akçe gelirdi,
Yiğide beye verirdik hatırları hoş olurdu. ’
‘Bunu kime verelim hoş tutalım hatırı’
‘Üçünü bir yiğide verelim alıp gitsin,
Oğuz ili sınırında yeni karakol tutsun. ’
‘Kime verelim’ dedi haraçlara dokunup;
Bir gönüllü çıkmadı rüzgâr gibi akarak,
Begil derler bir yiğit vardı ona bakarak:
‘Ne dersin Begil,’ dedi. Begil kalktı yer öptü,
Dedem Korkut kalkarak himmet kılıcı tuttu.
Er Begil’in beline dua ile bağladı,
Topuzu omza koydu yayı koluna taktı.
Boz aygırı çektirdi Begil sıçrayıp bindi;
Hısım akrabasını bir bir ayırdı bitti,
Sonra evini çözüp Oğuz’dan göçüp gitti.
Berde ile Gence’ye varıp yurtluğu tattı,
Dokuz Tümen Gürcistan ağzını vatan tuttu.
Karakolluk eyleyip gelen kâfir başını;
‘Oğuz’a armağandır,’ diye kesip gönderdi,
Yılda bir kez olarak Bayındır Han’a vardı.
Bir gün bayındır Han’dan adam geldi Begil’e,
Han’dan Begil’e emir: ‘Kalkıp gelsin acele. ’
Begil gelip el öptü türlü hediye sundu,
Güzel at, güzel kaftan bolca harçlığa kondu.
Begil’in şerefine av şöleni olacak,
Bayındır Han emriyle av üç günü bulacak.
Derken hazırlık günü kimi atını övdü,
Kimisi kılıcını, kimi okunu övdü.
Ne kendini övdü ne de atını Kazan,
Amma övdü Begil’i duysa kıskanır bir han:
‘Üç yüz altmış altı er ava çıksa,
O an önünden kanlı geyik aksa;
Begil ne yay kurar ne de ok atar,
Yayı her avının boynunu tutar.
Arığın kulağı kesip bellenir,
Semiz boğazlanıp şölen dillenir.
Kulağı delinmiş yakalanan av,
Begil’in diyerek ona yollanır.
Han sordu beylere: ‘Kimindir hüner? ’
‘Hânım Begil’indir. ’ Dediler hüner.
‘At işlemez ise övünmez bir er,
Biliriz ki beyler atındır hüner. ’
Begil’in hoşuna gitmedi bu söz,
Han’dan hediyeler döküldü yere.
Kırılan onuru kaynadı göz göz,
Döndü yiğitlerle geldiği yere.
Okşamadı çocukları dönünce,
Gülmedi hatuna attan inince.
Ak yüzlü hatunu o an söyledi,
Bir görelim Hânım neler söyledi:
‘Altın tahtımın sahibi Beyim yiğit
Göz açtığım gün gördüğüm
Gönül verim sevdiğim
Kalkıp yerinden doğrulu verdin
Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın
Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin
Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin vardın
Ala gözlü beyler ile yedin içtin
Eşin dostun birbirine mi düştü
Garip başın kavgada kaldı mı
Hani Hânım altında güzel atın nerede
Üstünde altın tulga yok, sırmalı kaftanın nerde
Ala gözlü oğullarını okşamazsın
Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin
Nedir halin? ’
Hangi toz kurtulur eserse yelden,
Aşıp aşıp geçer geçitten belden,
Begil cevap verdi hatuna dilden,
Söyledi ey Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerimden doğruluverdim
Yelesi kara soylu atıma sıçrayıp bindim
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım
Akıntılı güzel suyu delip geceleyin geçtim
Ak alınlı Bayındır’ın divanına dörtnala vardım
Ala gözlü beyler ile yedim içtim
Eşimi dostumu iyi gördüm
Hânımızın sevgisi bizden dönmüş gördüm
Eli günü bırakıp Dokuz Tümen Gürcistan’a gidelim
Oğuz’a isyan ettim belli bilin. ’
‘Üzülme yiğidim ey yiğit kişi,
Han olan’ Tanrı’nın gölgesi olur.
Hân’a isyankârın rast gelmez işi,
Kanlı kara dağın duldası olur.
Çapraz yatan ala dağa ava git,
Av avla kuş kuşla gönlün açılsın.
Sen gideli dağlar avlanmamıştır,
Avcı olan yiğit böyle seçilsin. ’
‘Aklın sözün iyi,’ dedi hatuna,
Alıp yiğitleri bindi atına.
Şahlandı al aygır göğün katına,
Avlanıp gezerken bir geyik gördü.
Geyik yaralıydı vardı peşinden,
Yoktu kurtuluşu yay kirişinden.
Düşüverdi geyik yüksekçe yerden,
Ayırdı Begil’i onca eşinden.
Geyikle beraber uçtu kuş gibi,
Değdi uyluğuna zemin taş gibi.
Sızlandı: ‘Oğlum yok kardeş yok,’ diye,
Süzülen gözünden kanlı yaş gibi.
Okluğundan gezi tutup alarak,
Atın eyerinden kayış yolarak,
Sardı ayağını kaftan altından,
Kırık uyluğuna çare olarak.
Binip tek başına kara koçuna,
Perişanca geldi yurdun ucuna.
Karşıladı Emren yiğit Begil’i,
‘Sahibim,’ der gibi tahtı tacına.
Oğul baktı Begil’in hali perişan,
Sorup yoldaşlarını söyledi o an.
Görelim bir ey Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğruluverdin
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın
Kara giyen kâfirlere rastladın mı
Ala gözlü yiğitlerini kırdırdın mı
Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana. ’
Begil olanları o an gizledi,
Söyledi oğluna neler söyledi:
‘Oğul oğul ay oğul
Kalkıp yerimden doğruluverdim
Kara dağlar önüne ava çıktım
Kara giyen kâfirlere rastlamadım
Ala gözlü yiğitlerimi kırdırmadım
Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma
Üç gündür keyfim yok oğul
At üzerinden beni tut döşeğime çıkar. ’
Emren babasına omuz vererek,
Yatırdı döşeğe uygun görerek,
Üzerine kaftanını sererek,
Dinlenmesi için çekti kapıyı.
Beş gün oldu Begil çıkmaz divana,
Saklar kırığını demez hatuna.
Bir gece inleyip ah ettiğinde,
Dedi pürçeklisi vay yana yana:
‘Kalabalık düşman gelse dönmezdin,
Tüm yıldızlar söner sense sönmezdin,
Ala ok saplansa hiç inlemezdin,
İnsan sevdiğine demez mi sırrı? ’
Begil der: ‘Güzelim düşünce attan,
Kırıldı ayağım güçsüz eyledi. ’
Hatun uşağına, o kapıcıya,
Kapıcı da varıp ele söyledi.
Otuz iki dişten çıksa da darda,
Daha bir gizlilik kalır mı sırda.
‘Begil’in ayağı kırılmış,’ diye,
Yayıldı haberi bütün bir yurda.
Çakal bile olsa seviyor pusu,
Meğerki kâfirin vardı casusu.
Varıp Tekfur’una haber eyledi:
‘Begil’in ayağı kırılmış,’ dedi.
Tekfur emir verdi: ‘Kalkıp varınız,
Begil’in yurdunu basıp sarınız.
Tutup yatağından kesip başını,
Oğuz milletini vurup kırınız. ’
Begil’in orada adamı vardı,
Acele haberi saldı Begil’e:
‘Bakın başınızın çaresi neyse’
Yurdunu korumak kaldı Begil’e.
Begil bey yukarı baktı: ‘Gök ırak yer katı,’ dedi,
Çağırdı oğulcuğunu Hânım bak neler söyledi:
‘Oğul oğul ay oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Güçlü belimin kuvveti oğul
Gör sonunda neler oldu
Neler koptu benim başıma
Kalkıp oğul yerimden doğruluverdim
Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim
Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken
Bunaldı sürçtü beni yere çaldı
Sağ oyluğum kırıldı
Benim kara başıma neler geldi
Kara kara dağlardan haber aşmış
Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş
Demir Kapı Derbendinden haber varmış
Alaca atlı Şökli Melik kötü pusu kurmuş
Pususundan kara dağlara duman düşmüş
Yattığı yerde Bey Begil’i tutun demiş
Kollarını ak ellerini bağlayın demiş
Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş
Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş
Kalkıp oğul yerinden doğruluver
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bin
Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş
Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin var
Ağız dilden Bayındır’a selam ver
Beylerbeyi olan Kazan’ın elini öp
Ak sakallı babam darda de
Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi, de
Gelmez isen memleket bozulup örene döner
Kızım gelinim esir gitti böyle bil. ’
Yaradan, aslanı aslan eyledi,
Oğul babasına neler söyledi:
‘Baba ne söylüyorsun ne diyorsun
Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun
Kalkıp yerimden doğrulmam, yok!
Yelesi kara soylu atıma binmem, yok!
Arku Beli Ala Dağı avlayarak aşmam, yok!
Ak alınlı Bayındır’ın divanına varmam, yok!
Kazan kimdir benim onun elini öpmem, yok!
Altındaki al aygırı bana ver
Kan terletip koşturayım senin için
Sırtı sağlam demir zırhını bana ver
Yen yakalar diktireyim senin için
Kara çelik öz kılıcını bana ver
Sezdirmeden başlar keseyim senin için
Kargı dalı mızrağını bana ver
Göğsünden er mızraklıyayım senin için
Ak tüylü delici okunu bana ver
Erden ere geçireyim senin için
Ala gözlü üç yüz yiğidini bana ver yoldaşlığa
Muhammed Dini yoluna savaşayım senin için. ’
‘Ağzın için öleyim oğul Tanrı sana kuvvet versin,
Bre getirin verin zırhımı giysin oğlum.
Çekin al aygırımı göklere değsin oğlum,
Memleketim ürkmeden sürüp meydana varsın. ’
Delikanlı giyindi el öpüp gönül sardı,
Üç yüz yiğidi alıp kanlı meydana vardı.
Al aygır ne zamanki meydanlara çıkınca;
Düşman kokusu alsa döverdi kara yeri,
Tozu boğar gökleri yön tutardı ileri.
Kâfir gördü varanı: ‘At Begil’in kaçarım,’
‘Bu gelen Begil midir hele bakın iyice;
Dedi Tekfur askere ‘sizden önce uçarım. ’
Gözcü: ‘At Begil’indir üstündeki o değil,
Giyim kuşam Begil’in içindeki o değil;
Bir kuş kadar çocuktur; ’ deyiverdi Tekfur’a.
‘Yüz asker seçilerek’, dedi: ‘Olun tek sıra;
Korkutun bu çocuğu kuş yürekli tez uçar,
Canı derdine düşüp meydanı koyup kaçar. ’
Seçilerek yüz asker hemen üstüne geldi
Kâfir söyledi Hânım bakın neler söyledi:
‘Oğlan oğlan ey oğlan
Haramzade oğlan
Altında al aygırı arık oğlan
Kara polat öz kılıcı çentik oğlan
Elindeki gönderi kırık oğlan
Ak kirişli yayı kısa oğlan
Okluğunda doksan oku seyrek oğlan
Yanındaki yoldaşları çıplak oğlan
Karanlık gözleri çipil oğlan
Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu
Meydandaki şu oğlanı tutun
Kollarını ak ellerini bağlayın
Sezdirmeden güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün dedi
Ak sakallı baban var ise ağlatma
Ak pürçekli anan var ise sızlatma
Yalnız yiğit yiğit olmaz
Yavşan dibi berk olmaz
Belası gelmiş deli oğlu deli
Çekilip dön buradan. ’
Tanrı aslan yavrusunu yine aslan eyledi,
Oğlan burada söyledi Hânım neler söyledi:
‘Abuk sabuk konuşma bre itim kâfir
Altımda al aygırımı ne beğenmezsin
Seni gördü oynar
Üstümdeki demir giyimim omzumu kısar
Kara polat öz kılıcım kınını doğrar
Kargı dalı gönderimi ne beğenmezsin
Göğsünü delip göğe fırlar
Akça kirişli katı yayım inceden inlemekte
Sadakta okum yatağını deler
Yanımda yiğitlerim savaş diler
Yiğide korku vermek ayıp olur
Beri gel bre kâfir savaşalım. ’
Kâfir: ‘Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisi,’dedi,
Tekfur: ‘Sorun bu oğlana Bey Begil’in nesi,’ dedi.
Kâfir burada söyledi bakın bir neler söyledi:
‘Altındaki al aygırı biliriz Begil’indir Begil hani
Kara polat öz kılıcın Begil’indir Begil hani
Üstündeki demir giyimin Begil’indir Begil hani
Yanındaki yiğitler Begil’indir Begil hani
Eğer Begil (bilgi yelpazesi. net) burda imişse
Geceye kadar cenk edeydik
Akça kirişli katı yaylar çekişeydik
Ak tüylü delici oklar atışaydık
Sen Begil’in nesisin oğlan söyle bize? ’
Begil’in oğlu burada söyledi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Bre kâfir bilmez misin?
Ak alınlı Bayındır’ın Beylerbeyi Salur Kazan,
Kardeşleri Kara Güne Dönebilmez Dülek Evren,
Ve Düzen oğlu Alp Rüstem Boz Aygırlı Beyrek ile
İçerlerken casus geldi haberiniz düştü dile.
Eğlenceyi bozmadılar Bey Begil’in otağında,
Bilmez misin bre kâfir kurt uyur mu yatağında. ’
‘Gücün nedir bre kâfir koparırsın yaygara,
Beni Begil bindirdi altındaki aygıra.
Kara çelik kılıcı elime kuvvet verdi,
Kargı dalı mızrağı isteyip himmet verdi.
Tam üç yüz yiğidini yanıma yoldaş etti,
Bey Begil’in oğluyum hasmım beni kükretti.
Beri gel bre korkak dövüşelim teke tek,’
‘Dayan bre deloğlan göstereyim kim ürkek. ’
Altı dilimli gürzle atı sürdü oğlana,
Oğlan tuttu kalkanı zorlu vurdu oğlana.
Kalkan ufalandı ezildi tulga,
Kırıldı mızraklar vay kırıştılar.
Sıyırdı göz üstü birince dalga,
Çekildi kılıçlar vay yarıştılar.
Kapışıp çekişip yenemediler,
Hasmını öldürüp dönemediler.
Kâfir zorlu geldi oğlan sersemledi,
Yalvarıp Tanrı’ya şöyle söyledi:
‘Yücelerden yücesin yüce Tanrı
Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı
Sen âdeme taç giydirdin
Bir suçtan ötürü dergâhından sürdün
İbrahim’i tutturdun
Hânım, deriye sardın
Kaldırıp ateşe attırdın
Ateşi yeşillik kıldın
Birliğine sığındım
Aziz Allah hocam bana medet. ’
‘Oğlan yenildin de yalvarıyorsun,
Senin Tanrın varsa bizde put hane.
Bir değil beş değil yardımcım hepsi,
Saymakla tükenmez tam yetmiş tane. ’
‘Bre asi melun sen, yaptığına,
Ben yoktan var eden Yaradan’ıma,
Sen putlara sığın koru canını,
Ben de âlemlerin Yaradan’ına. ’
Deyince Begil’in oğlu Hak Teâlâ Cebrail’e,
Buyurdu ki: ‘Var şu kuluma kırk yiğit kuvveti verdim. ’
O an Begil’in oğlu kâfiri vurdu yere,
Düdük gibi fışkıran kandan oluştu dere.
Sıçrayıp şahin gibi sarıldı boğazına,
Kâfirin aman sesi karıştı avazına.
‘Yiğit girdim dinine,’ deyip oldu Müslüman,
Kâfirin askerleri dönüp kaçtılar hemen.
Oğlan durmaz o ara babası Begil Bey’e,
Bir müjdeci gönderdi hasmımı yendim diye.
Ak sakallı babası karşı geldi oğluna,
Kucaklayıp sarıldı oğulcuğun boynuna.
Karşı yatan kara dağdan
Oğluna yaylak ayırdı,
Karaca koç yüğrük attan
Beğendiği tavla verdi.
Sayısız akça koyunu
Ağıla şölenlik saldı,
Ala gözlü can oğluna
Al duvaklı gelin aldı.
Ak alınlı Bayındır’a
İyisinden pay çıkardı,
Alıp oğlunu yanına
Hanın divanına vardı.
Begil oğlu Emren’e yer gösterdi yüce Han,
Kazan oğlu Uruz’un sağ yanında yer aldı.
Kaftan çuha giyindi töreyle sürdü divan,
Dedem Korkut gelerek neşeli hava çaldı.
Bir Oğuzname düzdü: ‘Emren’in olsun,’ dedi,
Gazilerin başına gelenleri söyledi.
Dua edeyim Hânım:
‘Yerli kara dağların yıkılmasın.
Gölgeli kaba ağacın kesilmesin.
Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın Hânım hey! ... ’
BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han, Gürcistan’dan haraç olarak bir kılıç, bir çomak, bir at geldiğini görünce kızar. Bunları yiğitlere, boylara veremeyeceğini söyler. Dede Korkut, bu üç haracın da bir yiğide verilmesi yönünde akıl verir.
Begil Yiğit, bunları kabul eder. Haraçları alan Begil Yiğit, Gürcistan sınırına yerleşir. Oğuz’a geldiğinde Kazan Bey’in Begil Yiğide avda hünerli olduğunu; ancak bu hünerin ata bağlı olduğunu söylemesi üzerine darılır. Oğuzlara başkaldırışından onu ancak karısı döndürür ve ava çıkmasını söyler.
Av sırasında sağ uyluğunu kıran Begil, bunu bir süre saklar. Açıklaması üzerine Tekür bunu duyar ve Oğuz üstüne yürür. Begil oğlu Emren direnir. Allah ona kırk er gücü verir, böylece kafirler yenilir.
BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han, Gürcistan’dan haraç olarak bir kılıç, bir çomak, bir at geldiğini görünce kızar. Bunları yiğitlere, boylara veremeyeceğini söyler. Dede Korkut, bu üç haracın da bir yiğide verilmesi yönünde akıl verir.
Begil Yiğit, bunları kabul eder. Haraçları alan Begil Yiğit, Gürcistan sınırına yerleşir. Oğuz’a geldiğinde Kazan Bey’in Begil Yiğide avda hünerli olduğunu; ancak bu hünerin ata bağlı olduğunu söylemesi üzerine darılır. Oğuzlara başkaldırışından onu ancak karısı döndürür ve ava çıkmasını söyler.
Av sırasında sağ uyluğunu kıran Begil, bunu bir süre saklar. Açıklaması üzerine Tekür bunu duyar ve Oğuz üstüne yürür. Begil oğlu Emren direnir. Allah ona kırk er gücü verir, böylece kafirler yenilir.
BEGİL OĞLU EMRENİN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kam Gan oğlu Bayındır Han
Doğrularak durdu bir gün,
Kara yerin üzerine
Ak otağı kurdu bir gün.
Ala sayvan gök yüzüne yükseldi,
Bin bir köşe ipek halı kaplandı.
Hanlarından haber alan tez elden,
İç dış bütün Oğuz beyi toplandı.
Geldi haraç aldı Oğuz
Dokuz Tümen Gürcistan’ın,
Bir at bir kılıç bir topuz
Kaçırdı keyfini Hân’ın.
Dedem Korkut gelerek çaldı neşeli hava:
‘Neden üzülüyorsun Hânım neden acaba? ’
‘Nasıl üzülmeyeyim altın akçe gelirdi,
Yiğide beye verirdik hatırları hoş olurdu. ’
‘Bunu kime verelim hoş tutalım hatırı’
‘Üçünü bir yiğide verelim alıp gitsin,
Oğuz ili sınırında yeni karakol tutsun. ’
‘Kime verelim’ dedi haraçlara dokunup;
Bir gönüllü çıkmadı rüzgâr gibi akarak,
Begil derler bir yiğit vardı ona bakarak:
‘Ne dersin Begil,’ dedi. Begil kalktı yer öptü,
Dedem Korkut kalkarak himmet kılıcı tuttu.
Er Begil’in beline dua ile bağladı,
Topuzu omza koydu yayı koluna taktı.
Boz aygırı çektirdi Begil sıçrayıp bindi;
Hısım akrabasını bir bir ayırdı bitti,
Sonra evini çözüp Oğuz’dan göçüp gitti.
Berde ile Gence’ye varıp yurtluğu tattı,
Dokuz Tümen Gürcistan ağzını vatan tuttu.
Karakolluk eyleyip gelen kâfir başını;
‘Oğuz’a armağandır,’ diye kesip gönderdi,
Yılda bir kez olarak Bayındır Han’a vardı.
Bir gün bayındır Han’dan adam geldi Begil’e,
Han’dan Begil’e emir: ‘Kalkıp gelsin acele. ’
Begil gelip el öptü türlü hediye sundu,
Güzel at, güzel kaftan bolca harçlığa kondu.
Begil’in şerefine av şöleni olacak,
Bayındır Han emriyle av üç günü bulacak.
Derken hazırlık günü kimi atını övdü,
Kimisi kılıcını, kimi okunu övdü.
Ne kendini övdü ne de atını Kazan,
Amma övdü Begil’i duysa kıskanır bir han:
‘Üç yüz altmış altı er ava çıksa,
O an önünden kanlı geyik aksa;
Begil ne yay kurar ne de ok atar,
Yayı her avının boynunu tutar.
Arığın kulağı kesip bellenir,
Semiz boğazlanıp şölen dillenir.
Kulağı delinmiş yakalanan av,
Begil’in diyerek ona yollanır.
Han sordu beylere: ‘Kimindir hüner? ’
‘Hânım Begil’indir. ’ Dediler hüner.
‘At işlemez ise övünmez bir er,
Biliriz ki beyler atındır hüner. ’
Begil’in hoşuna gitmedi bu söz,
Han’dan hediyeler döküldü yere.
Kırılan onuru kaynadı göz göz,
Döndü yiğitlerle geldiği yere.
Okşamadı çocukları dönünce,
Gülmedi hatuna attan inince.
Ak yüzlü hatunu o an söyledi,
Bir görelim Hânım neler söyledi:
‘Altın tahtımın sahibi Beyim yiğit
Göz açtığım gün gördüğüm
Gönül verim sevdiğim
Kalkıp yerinden doğrulu verdin
Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştın
Akıntılı güzel sudan geceleyin geçtin
Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin vardın
Ala gözlü beyler ile yedin içtin
Eşin dostun birbirine mi düştü
Garip başın kavgada kaldı mı
Hani Hânım altında güzel atın nerede
Üstünde altın tulga yok, sırmalı kaftanın nerde
Ala gözlü oğullarını okşamazsın
Akça yüzlü güzelinle söyleşmezsin
Nedir halin? ’
Hangi toz kurtulur eserse yelden,
Aşıp aşıp geçer geçitten belden,
Begil cevap verdi hatuna dilden,
Söyledi ey Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerimden doğruluverdim
Yelesi kara soylu atıma sıçrayıp bindim
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aştım
Akıntılı güzel suyu delip geceleyin geçtim
Ak alınlı Bayındır’ın divanına dörtnala vardım
Ala gözlü beyler ile yedim içtim
Eşimi dostumu iyi gördüm
Hânımızın sevgisi bizden dönmüş gördüm
Eli günü bırakıp Dokuz Tümen Gürcistan’a gidelim
Oğuz’a isyan ettim belli bilin. ’
‘Üzülme yiğidim ey yiğit kişi,
Han olan’ Tanrı’nın gölgesi olur.
Hân’a isyankârın rast gelmez işi,
Kanlı kara dağın duldası olur.
Çapraz yatan ala dağa ava git,
Av avla kuş kuşla gönlün açılsın.
Sen gideli dağlar avlanmamıştır,
Avcı olan yiğit böyle seçilsin. ’
‘Aklın sözün iyi,’ dedi hatuna,
Alıp yiğitleri bindi atına.
Şahlandı al aygır göğün katına,
Avlanıp gezerken bir geyik gördü.
Geyik yaralıydı vardı peşinden,
Yoktu kurtuluşu yay kirişinden.
Düşüverdi geyik yüksekçe yerden,
Ayırdı Begil’i onca eşinden.
Geyikle beraber uçtu kuş gibi,
Değdi uyluğuna zemin taş gibi.
Sızlandı: ‘Oğlum yok kardeş yok,’ diye,
Süzülen gözünden kanlı yaş gibi.
Okluğundan gezi tutup alarak,
Atın eyerinden kayış yolarak,
Sardı ayağını kaftan altından,
Kırık uyluğuna çare olarak.
Binip tek başına kara koçuna,
Perişanca geldi yurdun ucuna.
Karşıladı Emren yiğit Begil’i,
‘Sahibim,’ der gibi tahtı tacına.
Oğul baktı Begil’in hali perişan,
Sorup yoldaşlarını söyledi o an.
Görelim bir ey Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğruluverdin
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
Çapraz yatan ala dağlar eteğine ava vardın
Kara giyen kâfirlere rastladın mı
Ala gözlü yiğitlerini kırdırdın mı
Ağız dilden bir kaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana. ’
Begil olanları o an gizledi,
Söyledi oğluna neler söyledi:
‘Oğul oğul ay oğul
Kalkıp yerimden doğruluverdim
Kara dağlar önüne ava çıktım
Kara giyen kâfirlere rastlamadım
Ala gözlü yiğitlerimi kırdırmadım
Sağdır esendir yiğitlerim oğul kaygılanma
Üç gündür keyfim yok oğul
At üzerinden beni tut döşeğime çıkar. ’
Emren babasına omuz vererek,
Yatırdı döşeğe uygun görerek,
Üzerine kaftanını sererek,
Dinlenmesi için çekti kapıyı.
Beş gün oldu Begil çıkmaz divana,
Saklar kırığını demez hatuna.
Bir gece inleyip ah ettiğinde,
Dedi pürçeklisi vay yana yana:
‘Kalabalık düşman gelse dönmezdin,
Tüm yıldızlar söner sense sönmezdin,
Ala ok saplansa hiç inlemezdin,
İnsan sevdiğine demez mi sırrı? ’
Begil der: ‘Güzelim düşünce attan,
Kırıldı ayağım güçsüz eyledi. ’
Hatun uşağına, o kapıcıya,
Kapıcı da varıp ele söyledi.
Otuz iki dişten çıksa da darda,
Daha bir gizlilik kalır mı sırda.
‘Begil’in ayağı kırılmış,’ diye,
Yayıldı haberi bütün bir yurda.
Çakal bile olsa seviyor pusu,
Meğerki kâfirin vardı casusu.
Varıp Tekfur’una haber eyledi:
‘Begil’in ayağı kırılmış,’ dedi.
Tekfur emir verdi: ‘Kalkıp varınız,
Begil’in yurdunu basıp sarınız.
Tutup yatağından kesip başını,
Oğuz milletini vurup kırınız. ’
Begil’in orada adamı vardı,
Acele haberi saldı Begil’e:
‘Bakın başınızın çaresi neyse’
Yurdunu korumak kaldı Begil’e.
Begil bey yukarı baktı: ‘Gök ırak yer katı,’ dedi,
Çağırdı oğulcuğunu Hânım bak neler söyledi:
‘Oğul oğul ay oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Güçlü belimin kuvveti oğul
Gör sonunda neler oldu
Neler koptu benim başıma
Kalkıp oğul yerimden doğruluverdim
Boynu kırılsın al aygıra sıçrayıp bindim
Av avlayıp kuş kuşlayıp gezer iken
Bunaldı sürçtü beni yere çaldı
Sağ oyluğum kırıldı
Benim kara başıma neler geldi
Kara kara dağlardan haber aşmış
Kanlı kanlı sulardan haber geçmiş
Demir Kapı Derbendinden haber varmış
Alaca atlı Şökli Melik kötü pusu kurmuş
Pususundan kara dağlara duman düşmüş
Yattığı yerde Bey Begil’i tutun demiş
Kollarını ak ellerini bağlayın demiş
Kan alaca yurdunu yağmalayın demiş
Akça yüzlü kızını gelinini esir edin demiş
Kalkıp oğul yerinden doğruluver
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bin
Çapraz yatan Ala Dağı geceleyin aş
Ak alınlı Bayındır Han’ın divanına geceleyin var
Ağız dilden Bayındır’a selam ver
Beylerbeyi olan Kazan’ın elini öp
Ak sakallı babam darda de
Elbette ve elbette Kazan Bey bana yetişsin dedi, de
Gelmez isen memleket bozulup örene döner
Kızım gelinim esir gitti böyle bil. ’
Yaradan, aslanı aslan eyledi,
Oğul babasına neler söyledi:
‘Baba ne söylüyorsun ne diyorsun
Bağrım ile yüreğimi ne dağlıyorsun
Kalkıp yerimden doğrulmam, yok!
Yelesi kara soylu atıma binmem, yok!
Arku Beli Ala Dağı avlayarak aşmam, yok!
Ak alınlı Bayındır’ın divanına varmam, yok!
Kazan kimdir benim onun elini öpmem, yok!
Altındaki al aygırı bana ver
Kan terletip koşturayım senin için
Sırtı sağlam demir zırhını bana ver
Yen yakalar diktireyim senin için
Kara çelik öz kılıcını bana ver
Sezdirmeden başlar keseyim senin için
Kargı dalı mızrağını bana ver
Göğsünden er mızraklıyayım senin için
Ak tüylü delici okunu bana ver
Erden ere geçireyim senin için
Ala gözlü üç yüz yiğidini bana ver yoldaşlığa
Muhammed Dini yoluna savaşayım senin için. ’
‘Ağzın için öleyim oğul Tanrı sana kuvvet versin,
Bre getirin verin zırhımı giysin oğlum.
Çekin al aygırımı göklere değsin oğlum,
Memleketim ürkmeden sürüp meydana varsın. ’
Delikanlı giyindi el öpüp gönül sardı,
Üç yüz yiğidi alıp kanlı meydana vardı.
Al aygır ne zamanki meydanlara çıkınca;
Düşman kokusu alsa döverdi kara yeri,
Tozu boğar gökleri yön tutardı ileri.
Kâfir gördü varanı: ‘At Begil’in kaçarım,’
‘Bu gelen Begil midir hele bakın iyice;
Dedi Tekfur askere ‘sizden önce uçarım. ’
Gözcü: ‘At Begil’indir üstündeki o değil,
Giyim kuşam Begil’in içindeki o değil;
Bir kuş kadar çocuktur; ’ deyiverdi Tekfur’a.
‘Yüz asker seçilerek’, dedi: ‘Olun tek sıra;
Korkutun bu çocuğu kuş yürekli tez uçar,
Canı derdine düşüp meydanı koyup kaçar. ’
Seçilerek yüz asker hemen üstüne geldi
Kâfir söyledi Hânım bakın neler söyledi:
‘Oğlan oğlan ey oğlan
Haramzade oğlan
Altında al aygırı arık oğlan
Kara polat öz kılıcı çentik oğlan
Elindeki gönderi kırık oğlan
Ak kirişli yayı kısa oğlan
Okluğunda doksan oku seyrek oğlan
Yanındaki yoldaşları çıplak oğlan
Karanlık gözleri çipil oğlan
Şökli Melik şana müthiş pusu kurdu
Meydandaki şu oğlanı tutun
Kollarını ak ellerini bağlayın
Sezdirmeden güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün dedi
Ak sakallı baban var ise ağlatma
Ak pürçekli anan var ise sızlatma
Yalnız yiğit yiğit olmaz
Yavşan dibi berk olmaz
Belası gelmiş deli oğlu deli
Çekilip dön buradan. ’
Tanrı aslan yavrusunu yine aslan eyledi,
Oğlan burada söyledi Hânım neler söyledi:
‘Abuk sabuk konuşma bre itim kâfir
Altımda al aygırımı ne beğenmezsin
Seni gördü oynar
Üstümdeki demir giyimim omzumu kısar
Kara polat öz kılıcım kınını doğrar
Kargı dalı gönderimi ne beğenmezsin
Göğsünü delip göğe fırlar
Akça kirişli katı yayım inceden inlemekte
Sadakta okum yatağını deler
Yanımda yiğitlerim savaş diler
Yiğide korku vermek ayıp olur
Beri gel bre kâfir savaşalım. ’
Kâfir: ‘Oğuz’un arsızı Türkmen’in delisi,’dedi,
Tekfur: ‘Sorun bu oğlana Bey Begil’in nesi,’ dedi.
Kâfir burada söyledi bakın bir neler söyledi:
‘Altındaki al aygırı biliriz Begil’indir Begil hani
Kara polat öz kılıcın Begil’indir Begil hani
Üstündeki demir giyimin Begil’indir Begil hani
Yanındaki yiğitler Begil’indir Begil hani
Eğer Begil (bilgi yelpazesi. net) burda imişse
Geceye kadar cenk edeydik
Akça kirişli katı yaylar çekişeydik
Ak tüylü delici oklar atışaydık
Sen Begil’in nesisin oğlan söyle bize? ’
Begil’in oğlu burada söyledi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Bre kâfir bilmez misin?
Ak alınlı Bayındır’ın Beylerbeyi Salur Kazan,
Kardeşleri Kara Güne Dönebilmez Dülek Evren,
Ve Düzen oğlu Alp Rüstem Boz Aygırlı Beyrek ile
İçerlerken casus geldi haberiniz düştü dile.
Eğlenceyi bozmadılar Bey Begil’in otağında,
Bilmez misin bre kâfir kurt uyur mu yatağında. ’
‘Gücün nedir bre kâfir koparırsın yaygara,
Beni Begil bindirdi altındaki aygıra.
Kara çelik kılıcı elime kuvvet verdi,
Kargı dalı mızrağı isteyip himmet verdi.
Tam üç yüz yiğidini yanıma yoldaş etti,
Bey Begil’in oğluyum hasmım beni kükretti.
Beri gel bre korkak dövüşelim teke tek,’
‘Dayan bre deloğlan göstereyim kim ürkek. ’
Altı dilimli gürzle atı sürdü oğlana,
Oğlan tuttu kalkanı zorlu vurdu oğlana.
Kalkan ufalandı ezildi tulga,
Kırıldı mızraklar vay kırıştılar.
Sıyırdı göz üstü birince dalga,
Çekildi kılıçlar vay yarıştılar.
Kapışıp çekişip yenemediler,
Hasmını öldürüp dönemediler.
Kâfir zorlu geldi oğlan sersemledi,
Yalvarıp Tanrı’ya şöyle söyledi:
‘Yücelerden yücesin yüce Tanrı
Kimse bilmez nicesin güzel Tanrı
Sen âdeme taç giydirdin
Bir suçtan ötürü dergâhından sürdün
İbrahim’i tutturdun
Hânım, deriye sardın
Kaldırıp ateşe attırdın
Ateşi yeşillik kıldın
Birliğine sığındım
Aziz Allah hocam bana medet. ’
‘Oğlan yenildin de yalvarıyorsun,
Senin Tanrın varsa bizde put hane.
Bir değil beş değil yardımcım hepsi,
Saymakla tükenmez tam yetmiş tane. ’
‘Bre asi melun sen, yaptığına,
Ben yoktan var eden Yaradan’ıma,
Sen putlara sığın koru canını,
Ben de âlemlerin Yaradan’ına. ’
Deyince Begil’in oğlu Hak Teâlâ Cebrail’e,
Buyurdu ki: ‘Var şu kuluma kırk yiğit kuvveti verdim. ’
O an Begil’in oğlu kâfiri vurdu yere,
Düdük gibi fışkıran kandan oluştu dere.
Sıçrayıp şahin gibi sarıldı boğazına,
Kâfirin aman sesi karıştı avazına.
‘Yiğit girdim dinine,’ deyip oldu Müslüman,
Kâfirin askerleri dönüp kaçtılar hemen.
Oğlan durmaz o ara babası Begil Bey’e,
Bir müjdeci gönderdi hasmımı yendim diye.
Ak sakallı babası karşı geldi oğluna,
Kucaklayıp sarıldı oğulcuğun boynuna.
Karşı yatan kara dağdan
Oğluna yaylak ayırdı,
Karaca koç yüğrük attan
Beğendiği tavla verdi.
Sayısız akça koyunu
Ağıla şölenlik saldı,
Ala gözlü can oğluna
Al duvaklı gelin aldı.
Ak alınlı Bayındır’a
İyisinden pay çıkardı,
Alıp oğlunu yanına
Hanın divanına vardı.
Begil oğlu Emren’e yer gösterdi yüce Han,
Kazan oğlu Uruz’un sağ yanında yer aldı.
Kaftan çuha giyindi töreyle sürdü divan,
Dedem Korkut gelerek neşeli hava çaldı.
Bir Oğuzname düzdü: ‘Emren’in olsun,’ dedi,
Gazilerin başına gelenleri söyledi.
Dua edeyim Hânım:
‘Yerli kara dağların yıkılmasın.
Gölgeli kaba ağacın kesilmesin.
Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
Günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın Hânım hey! ... ’
DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne diktirmişti Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kerre ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demiştir. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin demiş idi.
Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı. Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vuranca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu. Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe, altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hanım, dediler. Dirse Han der: Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü. soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir dediler. Dirse Han yerinden kalktı, der: Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır dedi.
Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
Deyiş Der:
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim
Görüyor musun neler oldu
Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş, oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Taala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bil dediler: Senden midir, benden midir, Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:
Der:
Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına atayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can tatlılığını sana bildireyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Müthiş gazap ederim şimdi sana
dedi.
Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme, yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç keş, İç Oğuz'un Dış Oğuz'un beylerini basma topla, aç görsen doyur, çıklak görsen donat, borçluyu borcundan kurlar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver, dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir, dedi.
Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini basma topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Taala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığım dadılara verdi, baktırdı.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yasma girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.
Meğer hanım. Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert tasa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri île temaşa ederdi. seyreder eğlenirdi.
Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir île boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler; oğlancıklara koç dediler.
O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı. ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu île sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın basma çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi, der: Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu giderdi, yolundan sövüldü. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yikıldı Oğlan bıçağına el attı. boğanın basını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın basma toplandılar, aferin dediler. Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik
istesin, taht alı versin dediler.
Çağırdılar. Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
Biner olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Etlik olsun hünerlidir
Develerden kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana.
Giyer olsun hünerlidir.
Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin dedi. Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi. Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler : Gelin oğlanı babasına çekiştirelim. olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler. Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana. yirmisi de bir yana oldu.
Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti, nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı, ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütunu çekti, akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse
Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene dediler. Dirse Han varın getirin, öldüreyim, dedi.
Böyle deyince hanım, o namertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu onlar da getirdiler. Der: Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanma alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti. anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemişşey yapmış derler, seni çağırtırlar, Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene dediler. Dirse Han der: Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi. Dirse Han'ın hizmetkarları der: Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak, eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, belli bil dediler.
Deyiş
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibim görüp homurdandığında
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk namerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi, dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu. babasının önünde vuruyordu. Babam at koşturuşuma baksın (bilgi yelpazesi. net) kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin diyordu. O kırk namertler derler: Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak dediler.
Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki
oğlancığının üstüne gürleyip düştü. O kırk namert bırakmadı. Atının dizginim döndürdü, yurduna gelir oldu.
Dirse Han'ın hatunu oğlancığınım ilk avıdır diye attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi.
Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hanım ne söyler:
Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
Keşlisin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
San yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek ile bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara giyimli azgın dinli kafirlere bir oğul aldırdınsa söyle
bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kafire ben varayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana
dedi. feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi, o kırk namert karşı geldi, der: Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez dediler.
Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı. büyük cins ata binip oğlancığım aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarata yürüdü.
Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğîzi var idi. kar***ı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu. üç defa yarasını eli île sıvazladı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir dedi, kayboldu.
Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Kara süzme gözlerim uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taş keşlisin
Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız diden bir kaç kelime haber bana
dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
Ak bürçekli izzetli canım ana
Akanlardan sularına beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Bitenlerden otlarına. beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine beddua etme
Kazlık Dağının günahı yoktur
Arslan ile kaplanma beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Beddua edersen babama et
Bu suç bu günah babamdandır
dedi. Oğlan yine der: Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kerre yaramı sıvazladı, bu yaradan sana Ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir dedi. Böyle diyince kırk ince kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesin! bir sıktı sütü gelmedi. iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi.
Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yaraşma sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
O kırk namertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse, bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ok ellerini ardınabağlayalım, kıl sicim ok boynuna takalım, alıp kafir ellerine yönelelim diyerek. Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ok etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunlar atlı yürüdüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.
Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş. Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Görüyor musun ay oğul neler oldu
Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu
yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk namertler babanın arkadaşları baban; tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ek boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler, hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidim beraberine al, babanı o kırk namertten kurtar. yürü oğul. baban sona kıydı ise sen babana kıyma, dedi. Oğlan anasının sözünü kırmadı.
Boğaç Bey yerinden kalktı, kora çelik öz kılıcını beline kuşandı, ok kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
O namertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk namert de bunu gördüler. Dediler: Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kafire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:
Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine oktur güman
benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim, ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Söyle, görelim hanım ne söyler :
Der:
Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Develerden kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
Yiğit sana günahı yok dön geri
dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:.
Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakmam12 yok kırk namerde
Develerde kızıl deve senin gider
Benim de içinde yük taşıyıcım var
Bırakmam yok kırk namerde
Ağıllarda on bin koyun senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakmam yok kırk namerde
Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
Benim de içinde nişanlım var
Bırakmam yok kırk namerde
Altın başlı otağlar senin gider ise
Benim de içinde odam var
Bırakmam yok kırk namerde
Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
Benim de içinde bir aklı şaşmış şuuru yitmiş ihtiyar babam var
Bırakmam yok kırk namerde
dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atım oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti.
Kiminin boynunu vurdu, kimini esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi, dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlanın uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hanım hey!...
DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Toy edilirken Karatağ’a oturtulan ve çocuğu olmayan Dirse Han’ın bir oğlu olur ve Bayındır Han’ın boğasını öldürdüğü için Dede Korkut tarafından “Boğaç Han” olarak adlandırılır,bey olur.
Dirse Han’ın 40 yiğidi, oğlanı babasına kötüler. Babası avda oğlunu oklar. Annesinin sütü ve kırçiçeği oğlanın yarasına derman olur. Oğlan, kırk yiğit tarafından kaçırılan babasını kurtarır. Dirse Han oğluna taht verir.
DİRSE HAN OĞLU BOĞAÇ HAN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün Kam Gan oğlu Han Bayındır yerinden kalkmıştı. Şami otağını yer yüzüne diktirmişti Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Hanlar hanı Bayındır yılda bir kerre ziyafet verip Oğuz beylerini misafir ederdi. Gene ziyafet tertip edip attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirmişti. Bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ kurdurmuştu. Kimin ki oğlu kızı yok, kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin demiştir. Oğlu olanı ak otağa, kızı olanı kızıl otağa kondurun, oğlu kızı olmayana Allah Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bilsin demiş idi.
Oğuz beyleri bir bir gelip toplanmağa başladı. Meğer Dirse Han derlerdi bir beyin oğlu kızı yok idi. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Büyük cins atlar sahibini görüp homurdandığında
Aklı karalı seçilen çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vuranca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda sabahın ilk aydınlığında Dirse Han kalkarak yerinden doğrulup, kırk yiğidini beraberine alıp Bayındır Han'ın sohbetine geliyordu. Bayındır Han'ın yiğitleri Dirse Han'ı karşıladılar. Getirip kara otağa kondurdular. Kara keçe, altına döşediler. Kara koyun yahnisinden önüne getirdiler. Bayındır Han'dan buyruk böyledir hanım, dediler. Dirse Han der: Bayındır Han benim ne eksikliğimi gördü, kılıcımdan mı gördü. soframdan mı gördü, benden aşağı kimseleri ak otağa, kızıl otağa kondurdu, benim suçum ne oldu ki kara otağa kondurdu dedi. Dediler: Hanım, bugün Bayındır Han'dan buyruk şöyledir ki oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiştir dediler. Dirse Han yerinden kalktı, der: Kalkarak yiğitlerim yerinizden doğrulun, bu garaip bana ya bendendir ya hatundandır dedi.
Dirse Han evine geldi. Çağırıp hatununa söyler, görelim ne söyler:
Deyiş Der:
Beri gel başımın bahtı evimin tahtı
Evden çıkıp yürüyünce servi boylum
Topuğunda sarmaşınca kara saçlım
Kurulu yaya benzer çatma kaşlım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Kavunum yemişim düvleğim
Görüyor musun neler oldu
Kalkarak Han Bayındır yerinden doğrulmuş, bir yere ak otağ, bir yere kızıl otağ, bir yere kara otağ diktirmiş, oğulluyu ak otağa, kızlıyı kızıl otağa, oğlu kızı olmayanı kara otağa kondurun, kara keçe altına döşeyin, kara koyun yahnisinden önüne getirin, yerse yesin, yemezse kalksın gitsin, onun ki oğlu kızı olmaya Tanrı Taala ona beddua etmiştir, biz de beddua ederiz demiş. Ben varınca gelerek karşıladılar kara otağa kondurdular, kara keçe altıma döşediler, kara koyun yahnisinden önüme getirdiler, oğlu kızı olmayana Tanrı Taala beddua etmiştir, biz de beddua ederiz, belli bil dediler: Senden midir, benden midir, Tanrı Taala bize bir topaç gibi oğul vermez nedendir, dedi, söyledi:
Der:
Han kızı yerimden kalkayım mı
Yakan ile boğazından tutayım mı
Kaba ökçemin altına atayım mı
Kara çelik öz kılıcımı elime alayım mı
Öz gövdenden başını keseyim mi
Can tatlılığını sana bildireyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Han kızı sebebi nedir söyle bana
Müthiş gazap ederim şimdi sana
dedi.
Dirse Han'ın hatunu söylemiş, görelim ne söylemiş. Der: Hey Dirse Han, bana gazap etme, incinip acı sözler söyleme, yerinden kalk, alaca çadırını yer yüzüne diktir, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç keş, İç Oğuz'un Dış Oğuz'un beylerini basma topla, aç görsen doyur, çıklak görsen donat, borçluyu borcundan kurlar, tepe gibi et yığ, göl gibi kımız sağdır, büyük ziyafet ver, dilek dile, olur ki bir ağzı dualının hayır duası ile Tanrı bize bir topaç gibi çocuk verir, dedi.
Dirse Han dişi ehlinin sözü ile büyük bir ziyafet verdi, dilek diledi. Attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. İç Oğuz, Dış Oğuz beylerini basma topladı. Aç görse doyurdu. Çıplak görse donattı. Borçluyu borcundan kurtardı. Tepe gibi et yığdı, göl gibi kımız sağdırdı. El kaldırdılar, dilek dilediler. Bir ağzı dualının hayır duası ile Allah Taala bir çocuk verdi. Hatunu hamile oldu. Bir nice müddetten sonra bir oğlan doğurdu. Oğlancığım dadılara verdi, baktırdı.
At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Her kemikli gelişir, kaburgalı büyür. Oğlan on beş yasma girdi. Oğlanın babası Bayındır Han'ın ordusuna karıştı.
Meğer hanım. Bayındır Han'ın bir boğası var idi, bir de erkek devesi var idi. O boğa sert tasa boynuz vursa un gibi öğütürdü. Bir yazın bir güzün boğa ile erkek deveyi savaştırırlardı. Bayındır Han kudretli Oğuz beyleri île temaşa ederdi. seyreder eğlenirdi.
Meğer sultanım, gene yazın boğayı saraydan çıkardılar. Üç kişi sağ yanından, üç kişi sol yanından demir zincir île boğayı tutmuşlardı. Gelip meydanın ortasında koyu verdiler. Meğer sultanım, Dirse Han'ın oğlancığı üç de kabile çocuğu meydanda aşık oynuyorlardı. Boğayı koyu verdiler; oğlancıklara koç dediler.
O üç oğlan kaçtı. Dirse Han'ın oğlancığı kaçmadı. ok meydanın ortasında baktı durdu. Boğa da oğlana sürdü geldi. Diledi ki oğlanı helak kılsın. Oğlan yumruğu ile boğanın alnına kıyasıya tutup vurdu. Boğa geri geri gitti. Boğa oğlana sürdü tekrar geldi. Oğlan yine boğanın alnına yumruğu île sert vurdu. Oğlan bu sefer boğanın alnına yumruğunu dayadı, sürdü meydanın basma çıkardı. Boğa ile oğlan bir hamle çekiştiler. İki kürek kemiğinin üstüne boğanın köpük bağlandı. Ne oğlan yener, ne boğa yener. Oğlan fikreyledi, der: Bir dama direk vururlar, o dama destek olur, ben bunun alnına niye destek oluyorum duruyorum dedi. Oğlan boğanın alnından yumruğunu giderdi, yolundan sövüldü. Boğa ayak üstünde duramadı, düştü tepesinin üstüne yikıldı Oğlan bıçağına el attı. boğanın basını kesti. Oğuz beyleri gelip oğlanın basma toplandılar, aferin dediler. Dedem Korkut gelsin, bu oğlana ad koysun, beraberine alıp babasına varsın, babasından oğlana beylik
istesin, taht alı versin dediler.
Çağırdılar. Dedem Korkut gelir oldu. Oğlanı alıp babasına vardı. Dede Korkut oğlanın babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Hey Dirse Han beylik ver bu oğlana
Taht ver erdemlidir
Boynu uzun büyük cins at ver bu oğlana
Biner olsun hünerlidir
Ağıllardan on bin koyun ver bu oğlana
Etlik olsun hünerlidir
Develerden kızıl deve ver bu oğlana
Yük taşıyıcı olsun hünerlidir
Altın başlı otağ ver bu oğlana
Gölge olsun erdemlidir
Omuzu kuşlu cübbe elbise ver bu oğlana.
Giyer olsun hünerlidir.
Bayındır Han'ın ak meydanında bu oğlan cenk etmiştir, bir boğa öldürmüş senin oğlun, adı Boğaç olsun, adını ben verdim yaşını Allah versin dedi. Dirse Han oğlana beylik verdi, taht verdi. Oğlan tahta çıktı, babasının kırk yiğidini anmaz oldu. O kırk yiğit haset eylediler, birbirine söylediler : Gelin oğlanı babasına çekiştirelim. olur ki öldürür, gene bizim izzetimiz hürmetimiz onun babasının yanında hoş olur, ziyade olur dediler. Vardı bu kırk yiğidin yirmisi bir yana. yirmisi de bir yana oldu.
Önce yirmisi vardı, Dirse Han'a şu haberi getirdi, der: Görüyor musun Dirse Han neler oldu, murada maksuda ermesin, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, kırk yiğidini yanına aldı, kudretli Oğuz'un üstüne yürüyüş etti, nerede güzel ortaya çıktı ise çekip aldı, ak sakallı ihtiyarın ağzına sövdü, ak bürçekli kadının sütunu çekti, akan duru sulardan haber geçer, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber aşar, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse
Han'ın oğlu böyle görülmemiş şey yapmış derler, gezdiğinden öldüğün daha iyi olur. Bayındır Han seni çağırır, sana müthiş gazap eyler, böyle oğul senin nene gerek, böyle oğul olmaktan olmamak daha iyidir, öldürsene dediler. Dirse Han varın getirin, öldüreyim, dedi.
Böyle deyince hanım, o namertlerin yirmisi daha çıka geldi ve bir dedikodu onlar da getirdiler. Der: Kalkarak Dirse Han senin oğlun yerinden doğruldu, göğsü güzel koca dağa ava çıktı, sen var iken av avladı kuş kuşladı, anasının yanma alıp geldi, al şarabın keskininden aldı içti. anası ile sohbet eyledi, babasına kast eyledi, senin oğlun kötü çıktı hayırsız çıktı, çapraz yatan Ala Dağ'dan haber geçer, hanlar hanı Bayındır'a haber varır, Dirse Han'ın oğlu böyle görülmemişşey yapmış derler, seni çağırtırlar, Bayındır Han'ın katında sana gazap olur, böyle oğul nene gerek, öldürsene dediler. Dirse Han der: Varın getirin öldüreyim, böyle oğul bana gerekmez, dedi. Dirse Han'ın hizmetkarları der: Biz senin oğlunu nasıl getirelim, senin oğlun bizim sözümüzü dinlemez, bizim sözümüzle gelmez, kalkıp yerinden doğrul, yiğitlerini okşa beraberine al, oğluna uğra, yanına alıp ava çık, kuş uçurup av avlayıp oğlunu oklayıp öldürmeğe bak, eğer böyle öldürmezsen bir türlü daha öldüremezsin, belli bil dediler.
Deyiş
Serin serin tan yelleri estiğinde
Sakallı boza çalan çayır kuşu öttüğünde
Büyük cins atlar sahibim görüp homurdandığında
Sakalı uzun müezzin ezan okuduğunda
Aklı karalı seçilen çağda
Kudretli Oğuzun gelininin kızının bezendiği çağda
Göğsü güzel koca dağlara gün vurunca
Bey yiğitlerin kahramanların birbirine koyulduğu çağda
sabahın ilk aydınlığında Dirse Han yerinden kalktı. Oğlancığını yanına alıp kırk yiğidi beraberine aldı, ava çıktı.
Av avladılar, kuş kuşladılar. O kırk namerdin bir kaçı oğlanın yanına geldi, der: Baban dedi geyikleri kovalasın getirsin benim önümde tepelesin, oğlumun at koşturuşunu, kılıç çalışını, ok atışını göreyim, sevineyim, kıvanayım, güveneyim dedi, dediler. Oğlandır ne bilsin, geyiği kovalıyordu, getiriyordu. babasının önünde vuruyordu. Babam at koşturuşuma baksın kıvansın, ok atışıma baksın güvensin, kılıç çalışıma baksın sevinsin diyordu. O kırk namertler derler: Dirse Han, görüyor musun oğlanı, kırda bayırda geyiği kovalıyor senin önüne getiriyor, geyiğe atarken ok ile seni vurup öldürecek, oğlun seni öldürmeden sen oğlunu öldürmeğe bak dediler.
Oğlan geyiği kovalarken babasının önünden gelip gidiyordu. Dirse Han Korkut sinirli sert yayını eline aldı. Üzengiye kalkıp kuvvetle çekti, doğrultup attı, oğlanı iki küreğinin arasından vurup çaktı, yıktı. Ok isabet etti, alca kanı fışkırdı koynu doldu, büyük cins atının boynunu kucakladı yere düştü. Dirse Han istedi ki
oğlancığının üstüne gürleyip düştü. O kırk namert bırakmadı. Atının dizginim döndürdü, yurduna gelir oldu.
Dirse Han'ın hatunu oğlancığınım ilk avıdır diye attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. Oğuz beylerine ziyafet vereyim dedi. Toparlanıp yerinden kalktı, kırk ince kızı beraberine aldı, Dirse Han'a karşı vardı. Başını kaldırdı Dirse Han'ın yüzüne baktı. Sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını görmedi.
Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Çağırıp Dirse Han'a söyler, görelim hanım ne söyler:
Beri gel basımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
A Dirse Han
Kalkarak yerinden doğruldun
Yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağa ava çıktın
İki vardın bir geliyorsun yavrum hani
Karanlık gecede bulduğun oğul hani
Çıksın benim görür gözüm a Dirse Han yaman seğriyor
Keşlisin oğlanın emdiği süt damarım yaman sızlıyor
San yılan sokmadan akça temin kalkıp şişiyor
Yalnızca oğul görünmüyor bağrım yanıyor
Kuru kuru çaylara su saldım
Kara elbiseli dervişlere adaklar verdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Tepe gibi et yığdım göl gibi kımız sağdırdım
Dilek ile bir oğul zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Karşı yatan Ala Dağdan bir oğul uçurdunsa söyle bana
Taşkın akan koşan sudan bir oğul akıttınsa söyle bana
Aslan ile kaplana bir oğul yedirdinse söyle bana
Kara giyimli azgın dinli kafirlere bir oğul aldırdınsa söyle
bana
Han babamın katına ben varayım
Ağır hazine bol asker alayım
Azgın dinli kafire ben varayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alca kanımı silmeyince
Kol but olup yer üstüne düşmeyince
Yalnız oğul yollarından dönmeyeyim
Yalnız oğul haberini a Dirse Han söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana
dedi. feryat figan eyledi ağladı. Böyle deyince Dirse Han hatununa cevap vermedi, o kırk namert karşı geldi, der: Oğlun sağdır esendir, avdadır, bugün yarın nerde ise gelir, korkma kaygılanma, bey sarhoştur cevap veremez dediler.
Dirse Han'ın hatunu çekildi geri döndü. Dayanamadı, kırk ince kızı beraberine aldı. büyük cins ata binip oğlancığım aramağa gitti. Kışta yazda karı buzu erimeyen Kazılı Dağına geldi çıktı. Alçaktan yüce yerlere koşturup çıktı. Baktı gördü bir derenin içine karga kuzgun iner çıkar, konar kalkar. Büyük cins atını ökçeledi, o tarata yürüdü.
Meğer sultanım, oğlan orada yıkılmıştı. Karga kuzgun kan görüp oğlanın üstüne konmak isterdi. Oğlanın iki köpekceğîzi var idi. kar***ı kuzgunu kovalardı, kondurmazdı. Oğlan orada yıkılınca boz atlı Hızır oğlana hazır oldu. üç defa yarasını eli île sıvazladı, sana bu yaradan korkma oğlan ölüm yoktur, dağ çiçeği ananın sütü ile senin yarana merhemdir dedi, kayboldu.
Oğlanın anası oğlanın üstüne koşturup çıka geldi. Baktı gördü oğlancığı alca kana bulanmış yatıyor. Çağırarak oğlancığına söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Kara süzme gözlerim uyku bürümüş aç artık
On iki kemikçiğin harap olmuş topla artık
Tanrının verdiği tatlı canın seyranda imiş yakala artık
Öz gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Akar senin suların Kazılık Dağı
Akar iken akmaz olsun
Biter senin otların Kazılık Dağı
Biter iken bitmez olsun
Koşar senin geyiklerin Kazılık Dağı
Koşar iken koşmaz olsun taş keşlisin
Ne bileyim oğul arslandan mı oldu
Yoksa kaplandan mı oldu ne bileyim oğul
Bu kazalar sana nereden geldi
O gövdende canın var ise oğul haber bana
Kara başım kurban olsun oğul sana
Ağız diden bir kaç kelime haber bana
dedi. Böyle diyince oğlanın kulağına ses geldi. Başını kaldırdı, ansızın gözünü açtı anasının yüzüne baktı. Söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel ak sütunu emdiğim kadınım ana
Ak bürçekli izzetli canım ana
Akanlardan sularına beddua etme
Kazılık Dağının günahı yoktur
Bitenlerden otlarına. beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Koşan geyiklerine beddua etme
Kazlık Dağının günahı yoktur
Arslan ile kaplanma beddua etme
Kazılık Dağının suçu yoktur
Beddua edersen babama et
Bu suç bu günah babamdandır
dedi. Oğlan yine der: Ana ağlama, bana bu yaradan ölüm yoktur korkma, boz atlı Hızır bana geldi, üç kerre yaramı sıvazladı, bu yaradan sana Ölüm yoktur, dağ çiçeği, ananın sütü sana merhemdir dedi. Böyle diyince kırk ince kız yayıldılar, dağ çiçeği topladılar. Oğlanın anası memesin! bir sıktı sütü gelmedi. iki sıktı sütü gelmedi, üçüncüde kendisini zorladı, iyice doldu, sıktı süt ile kan karışık geldi.
Dağ çiçeği ile sütü oğlanın yaraşma sürdüler. Oğlanı ata bindirdiler, alarak yurduna gittiler. Oğlanı hekimlere emanet edip Dirse Han'dan sakladılar. At ayağı çabuk, ozan dili çevik olur. Hanım, oğlanın kırk günde yarası iyileşti, sapa sağlam oldu. Oğlan ata biner kılıç kuşanır oldu, av avlar kuş kuşlar oldu. Dirse Han'ın haberi yok, oğlancığını öldü biliyor.
O kırk namertler bunu duydular, ne eyleyelim diye konuştular. Dirse Han eğer oğlancığını görürse, bırakmaz bizi hep öldürür dediler. Gelin Dirse Han'ı tutalım, ok ellerini ardınabağlayalım, kıl sicim ok boynuna takalım, alıp kafir ellerine yönelelim diyerek. Dirse Han'ı tuttular. Ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim boynuna taktılar, ok etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Dirse Han yayan, bunlar atlı yürüdüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler. Dirse Han esir oldu gider. Dirse Han'ın esir olduğundan Oğuz beylerinin haberi yok.
Meğer sultanım, Dirse Han'ın hatunu bunu duymuş. Oğlancığına karşı varıp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Görüyor musun ay oğul neler oldu
Sarp kayalar oynamadı yer oyuldu
yurtta düşman yok iken senin babanın üstüne düşman geldi, o kırk namertler babanın arkadaşları baban; tuttular, ak ellerini ardına bağladılar, kıl sicim ek boynuna taktılar, kendileri atlı babanı yayan yürüttüler, alıp kanlı kafir ellerine yöneldiler, hanım oğul kalkarak yerinden doğrul, kırk yiğidim beraberine al, babanı o kırk namertten kurtar. yürü oğul. baban sona kıydı ise sen babana kıyma, dedi. Oğlan anasının sözünü kırmadı.
Boğaç Bey yerinden kalktı, kora çelik öz kılıcını beline kuşandı, ok kirişli sert yayını eline aldı, altın mızrağını koluna aldı, büyük cins atını tutturdu sıçrayıp bindi, kırk yiğidini beraberine aldı, babasının ardınca koşturup gitti.
O namertler de bir yerde konmuşlardı, al şarabın keskininden içiyorlardı. Boğaç Han sürüp yetişti. O kırk namert de bunu gördüler. Dediler: Gelin varalım şu yiğidi tutup getirelim, ikisini bir arada kafire yetiştirelim dediler. Dirse Han der:
Kırk yoldaşım aman
Tanrının birliğine oktur güman
benim elimi çözün, kolca kopuzumu elime verin, o yiğidi döndüreyim, ister beni öldürün ister diriltin, bırakı verin dedi. Elini çözdüler, kolca kopuzunu eline verdiler. Dirse Han oğlancığı olduğunu bilmedi, karşı geldi. Söyle, görelim hanım ne söyler :
Der:
Boynu uzun büyük cins atlar gider ise benim gider
Senin de içinde bineğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ağıllardan on bin koyun gider ise benim gider
Senin de içinde etliğin var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Develerden kızıl deve gider ise benim gider
Senin de içinde yük taşıyıcın var ise söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Altın başlı otağlar gider ise benim gider
Senin de içinde odan var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak yüzlü ela gözlü gelinler gider ise benim gider
Senin de içinde nişanlın var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan alı vereyim dön geri
Ak sakallı ihtiyarlar gider ise benim gider
Senin de içinde ak sakallı baban var ise yiğit söyle bana
Savaşmadan vuruşmadan kurtarayım dön geri
Benim için geldin ise oğlancığımı öldürmüşüm
Yiğit sana günahı yok dön geri
dedi. Oğlan burada babasına söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:.
Boynu uzun büyük cins atlar senin gider
Benim de içinde bineğim var
Bırakmam12 yok kırk namerde
Develerde kızıl deve senin gider
Benim de içinde yük taşıyıcım var
Bırakmam yok kırk namerde
Ağıllarda on bin koyun senin gider
Benim de içinde etliğim var
Bırakmam yok kırk namerde
Ak yüzlü ela gözlü gelin senin gider ise
Benim de içinde nişanlım var
Bırakmam yok kırk namerde
Altın başlı otağlar senin gider ise
Benim de içinde odam var
Bırakmam yok kırk namerde
Ak sakallı ihtiyarlar senin gider ise
Benim de içinde bir aklı şaşmış şuuru yitmiş ihtiyar babam var
Bırakmam yok kırk namerde
dedi. Kırk yiğidine tülbent salladı, el eyledi. Kırk yiğit büyük cins atım oynattı, oğlanın etrafına toplandı. Oğlan kırk yiğidini beraberine aldı, at tepti, cenk ve savaş etti.
Kiminin boynunu vurdu, kimini esir eyledi. Babasını kurtardı, çekildi geri döndü. Dirse Han burada oğlancığının sağ olduğunu bildi. Hanlar hanı Bayındır oğlana beylik verdi, taht verdi, dedem Korkut destan söyledi deyiş dedi, bu Oğuznameyi düzdü koştu, böyle dedi:
Onlar da bu dünyaya geldi geçti
Kervan gibi kondu göçtü
Onları da ecel aldı yer gizledi
Fani dünya yine kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya
Kara ölüm geldiğinde geçit versin. Sağlıkla, akılla devletini Hak artırsın. O övdüğüm yüce Tanrı dost olarak medet eriştirsin.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli büyük ağacın kesilmesin Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlanın uçları kırılmasın. Koşar iken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Dürtüşürken alaca mızrağın utanmasın. Ak bürçekli ananın yeri cennet olsun. Aksakallı babanın yeri cennet olsun. Hakkın yandırdığı çırağın yana dursun. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç eylemesin hanım hey!...
DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi.
Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah’ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.
Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.
Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Taala’dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi.
Hak Taslo’ya Dumrul’un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda38 gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi.
Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul’un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli DumruJ söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Bre ne heybetli ihtiyarım
Kapıcılar seni görmedi
Çavuşlar seni duymadı
Benim görür gözlerim görmez oldu
Tutar benim ellerim tutmaz oldu
Titredi benim canım cuşa geldi
Altın kadehim elimden vere düştü
Ağzımın içi buz gibi
Kemiklerim tuz gibi oldu
Bre sakalcığı akça ihtiyar
Gözceğizi fersiz ihtiyar
Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
Kazam belam dokunur bugün sana
dedi. Böyle diyince Azrail’in hiddeti tuttu, der:
Bre deli kavat
Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
Sakalımın ağarmasının manası budur
dedi. Bre deli kavaf övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.
Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.
Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.
Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.
Der:
Bre Azrail aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Ben seni böyle bilmezdim
Hırsız gibi can aldığını duymazdım
Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
O dağlarımızda bağlarımız olur
O bağların kara salkımlı üzümü olur
O üzümü sıkarlar al şarabı olur
O şaraptan içen sarhoş olur
Şaraplıydım duymadım
Ne söyledim bilmedim
Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
Canımı alma Azrail medet
dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Taala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Taala ile haberleşeyim dedi.
Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Güzel Tanrı
Nice cahiller seni gökte arar yerde ister
Sen bizzat müminlerin gönlündesin
Daim duran cebbar Tanrı
Baki kalan settar Tanrı
Benim canımı alacaksan sen al
Azraile almağa bırakma
dedi. Allah Taala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi40 ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail,Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. ÇokBilgi. Com
Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Taala’ nın emri böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.
Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.
Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi.
Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Ak sakallı aziz izzetli canım baba
Biliyor musun neler oldu
Küfür söz söyledim
Hak Taalaya hoş gelmedi
Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi
Uçup geldi
Benim akça göğsümü bastırıp kondu
Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
Baba senden can dilerim verir misin
Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
Babası der:
Oğul oğul ay oğul
Canımın parçası oğul
Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
Penceresi altın otağımın kabzası oğul
Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
Karşı yatan kara dağım gerek ise
Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun
Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
Ona içme olsun
Tavla tavla koç atlarım gerek ise
Ona binek olsun
Katar katar develerim gerek ise
Ona yük taşıyıcı olsun
Ağıllarda akça koyunum gerek ise
Kara mutfak altında onun şöleni olsun
Altın gümüş para gerek ise
Ona harçlık olsun
Dünya tatlı can aziz
Canımı kıyamam belli bil
Benden aziz benden sevgili anandır
Oğul anana var
dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. Der:
Ana biliyor musun neler oldu
Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi
Benim akça göğsümü bastırıp kondu
Hırıldatıp canımı alır oldu
Babamdan can diledim ana vermedi
Senden can dilerim ana
Canını bana verir misin
Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana
dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Anası der:
Oğul oğul ay oğul
Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul1
Dolma beşiklerle belediğim oğul
Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
Yaman yere varmışsın varamam
Dünya tatlı can aziz
Cınımı kıyamam belli bil
dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul’un canını almağa. Deli Dumrul der:
Bre Azrail aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım (bilgi yelpazesi. net) dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi. Türk Destanları
Sürdü helallisinin yanına geldi, der:
Biliyor musun neler oldu
Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi.
Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
Benim tatlı canımı alır oldu
Babama ver dedim can vermedi
Anama vardım can vermedi
Dünya şirin can tatlı dediler
Şimdi
Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
Soğuk soğuk sularım sana içme olsun
Tavla tavla -koç -atlarım ‘sana binek olsun
Penceresi altın otağım sana gölge olsun
Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
Gözün kimi tutarsa
Gönlün kimi severse
Sen ona var
iki oğlancığı öksüz koyma
dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Ne diyorsun ne söylüyorsun
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Koç yiğidim şah yiğidim
Tatlı damak verip öpüştüğüm
Bir yastıkta baş koyup emiştiğim
Karşı yatan kara dağları
Senden sonra ben neylerim
Yaylar olsam benim mezarım olsun
Soğuk soğuk sularını
içer olsam benim kanım olsun
Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
Tavla tavla koç atını
Biner olsam benim tabutum olsun
Senden sonra bir yiğidi
Sevip varsam beraber yatsam
Alaca yılan olup beni soksun
Senin o namert anan baban
Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
Arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
Yer şahit olsun gök şahit olsun
Kadir Tanrı şahit olsun
Benim canım senin canına kurban olsun
dedi, razı oldu.
Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Taala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:
Der:
Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Güzel Tanrı
Çok cahiller seni gökte arar yerde ister
Sen bizzat müminlerin gönlündesin
Daim duran cebbar Tanrı
Ulu yollar üzerine
İmaretler yapayım senin için
Aç görsem donatayım senin için
Alırsan ikimizin canını beraber al
Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
Keremi çok kadir Tanrı
dedi. Hak Taala’ya Deli Dumrul’un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul’un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.
Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!
DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çayın üstüne köprü diker, geçenden de geçmeyenden de akçe alır. Bunun sebebini de erliğinin, yiğitliğinin yayılması olarak açıklar. Köprü üstünde birinin ölmesi üzerine Deli Dumrul, bu yiğidin canını alan Azrail’in gelip kendisiyle savaşmasını ister.
Bu başkaldırı üzerine Allah, Azrail’i Deli Dumrul `un canını alması için yollar. Deli Dumrul, Azrail’i bir türlü yakalayamaz ve Allah’ın birliğine iman eder. Bir can getirmesi şartıyla canı bağışlanacak olur.
Annesi de babası da can vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermesini istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını de canını al ya ikimizi de yaşat. ” der. Allah ikisine de 140′ar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır.
DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Duha Koca oğlu Deli Dumrul, bir kuru çayın üstüne köprü diker, geçenden de geçmeyenden de akçe alır. Bunun sebebini de erliğinin, yiğitliğinin yayılması olarak açıklar. Köprü üstünde birinin ölmesi üzerine Deli Dumrul, bu yiğidin canını alan Azrail’in gelip kendisiyle savaşmasını ister.
Bu başkaldırı üzerine Allah, Azrail’i Deli Dumrul `un canını alması için yollar. Deli Dumrul, Azrail’i bir türlü yakalayamaz ve Allah’ın birliğine iman eder. Bir can getirmesi şartıyla canı bağışlanacak olur.
Annesi de babası da can vermeyi kabul etmez. Artık öleceğine inanan Deli Dumrul, karısıyla helalleşmeye gider. Karısının kendisine canını vermesini istemesi üzerine Allah’a “Ya ikimizin canını de canını al ya ikimizi de yaşat. ” der. Allah ikisine de 140′ar yıl ömür verir. Annesi ve babasının da canını alır.
DUHA KOCA OĞLU DELİ DUMRUL HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Meğer hanım, Oğuz’da Duha Koca oğlu Deli Dumrul derlerdi bir er var idi. Bir kuru çayın üzerine bir köprü yaptırmıştı. Geçeninden otuz üç akçe alırdı, geçmeyeninden döve döve kırk akçe alırdı. Bunu niçin böyle ederdi? Onun için ki benden deli, benden güçlü er var mıdır ki çıksın benimle savaşsın der iki, benim erliğim, bahadırlığım, kahramanlığım, yiğitliğim Ruma, Şama gitsin, ün salsın der idi.
Meğer bir gün köprüsünün yanında bir bölük oba konmuştu. O obada bir iyi güzel yiğit hasta düşmüştü. Allah’ın emriyle o yiğit öldü. Kimi oğul diye, kimi kardeş diye ağladı. O yiğit üzerine dehşetli kara feryat koptu.
Ansızın Deli Dumrul dört nala yetişti. Der: Bre kavatlar, ne ağlıyorsunuz, benim köprümün yanında bu gürültü nedir, niye feryat ediyorsunuz dedi. Dediler: Hanım, bir güzel yiğidimiz öldü, ona ağlıyoruz dediler.
Deli Dumrul der: Bre yiğidinizi kim öldürdü? Dediler: Vallah bey yiğit, Allah Taala’dan buyruk oldu, al kanatlı Azrail o yiğidin canını aldı. Deli Dumrul der: Bre, Azrail dediğiniz ne kişidir ki adamın canını alıyor, ya kadir Allah, birliğin varlığın hakkı için Azrail’i benim gözüme göster, savaşayım, çekişeyim, mücadele edeyim, güzel yiğidin canını kurtarayım, bir daha güzel yiğidin canını almasın dedi. Çekildi döndü Deli Dumrul evine geldi.
Hak Taslo’ya Dumrul’un sözü hoş gelmedi. Bak bak, bre deli kavat benim birliğimi tanımıyor, birliğime şükür kılmıyor, benim ulu dergahımda38 gezsin benlik eylesin dedi. Azrail’e buyruk eyledi kim ya Azrail, var ve o deli kavatın gözüne görün, benzini sarart, dedi, canını hırıldat al dedi.
Deli Dumrul kırk yiğit ile yiyip içip otururken ansızın Azrail çıka geldi. Azrail’i ne çavuş gördü ne kapıcı. Deli Dumrul’un görür gözü görmez oldu, tutar elleri tutmaz oldu. Dünya alem Deli Dumrul’un gözüne karanlık oldu. Çağırıp Deli DumruJ söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Bre ne heybetli ihtiyarım
Kapıcılar seni görmedi
Çavuşlar seni duymadı
Benim görür gözlerim görmez oldu
Tutar benim ellerim tutmaz oldu
Titredi benim canım cuşa geldi
Altın kadehim elimden vere düştü
Ağzımın içi buz gibi
Kemiklerim tuz gibi oldu
Bre sakalcığı akça ihtiyar
Gözceğizi fersiz ihtiyar
Bre ne heybetli ihtiyarsın söyle bana
Kazam belam dokunur bugün sana
dedi. Böyle diyince Azrail’in hiddeti tuttu, der:
Bre deli kavat
Gözümün fersiz olduğunu ne beğenmiyorsun
Gözü güzel kızların gelinlerin canım çok almışım
Sakalımın ağardığını ne beğenmiyorsun
Ak sakallı kara sakallı yiğitlerin canım çok almışım
Sakalımın ağarmasının manası budur
dedi. Bre deli kavaf övünüyordun: Al kanatlı Azrail benim elime geçse, öldüreydim, güzel yiğidin canını onun elinden kurtaraydım diyordun, şimdi bre deli geldim ki senin canını alayım, verir misin yoksa benimle cenk eder misin dedi.
Deli Dumrul der: Bre, al kanatlı Azrail sen misin dedi. Evet benim dedi. Bu güzel yiğitlerin canını sen mi alıyorsun dedi. Evet, ben alıyorum dedi. Bre Azrail, ben seni geniş yerde istiyordum, dar yerde iyi elime girdin değil mi dedi. Ben seni öldüreyim, güzel yiğidin canını kurtarayım dedi.
Kara kılıcını sıyırdı eline aldı. Azrail’e çalmağa hamle kıldı. Azrail bir güvercin oldu. pencereden uçtu gitti. İnsan oğlunun ejderhası Deli Dumrul elini eline çaldı, kah kah güldü. Der: Yiğitlerim Azrail’in gözünü öyle korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı dar bacadan kaçtı, mademki benim elimden güvercin gibi kuş oldu uçtu, bre ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca dedi.
Kalktı atma bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine gelirken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü. Deli Dumrul’u kaldırdı yere vurdu. Kara başı bunaldı, darda kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Demin mırıldanıyordu, şimdi hırıldanmağa başladı.
Der:
Bre Azrail aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Ben seni böyle bilmezdim
Hırsız gibi can aldığını duymazdım
Tepesi büyük büyük bizim dağlarımız olur
O dağlarımızda bağlarımız olur
O bağların kara salkımlı üzümü olur
O üzümü sıkarlar al şarabı olur
O şaraptan içen sarhoş olur
Şaraplıydım duymadım
Ne söyledim bilmedim
Beylikten usanmadım yiğitliğe doymadım
Canımı alma Azrail medet
dedi. Azrail der: Bre deli kavat bana ne yalvarıyorsun. Allah Taala’ya yalvar, benim de elimde ne var, ben de bir emir kuluyum dedi. Deli Dumrul der: Peki ya can veren can alan Allah Taala mıdır? Evet odur dedi. Döndü Azrail’e, peki ya sen ne eylemekli belasın, sen aradan çık, ben Allah Taala ile haberleşeyim dedi.
Deli Dumrul burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Güzel Tanrı
Nice cahiller seni gökte arar yerde ister
Sen bizzat müminlerin gönlündesin
Daim duran cebbar Tanrı
Baki kalan settar Tanrı
Benim canımı alacaksan sen al
Azraile almağa bırakma
dedi. Allah Taala’ya Deli Dumrul’un burada sözü hoş geldi. Azrail’e nida eyledi40 ki madem deli kavat benim birliğimi bildi, birliğime şükür kıldı, ya Azrail,Deli Dumrul can yerine can bulsun, onun canı azat olsun der. ÇokBilgi. Com
Azrail der: Bre Deli Dumrul Allah Taala’ nın emri böyle oldu ki Deli Dumrul canı yerine can bulsun, onun canı azat olsun dedi.
Deli Dumrul der: Ben nasıl can bulayım, yalnız, bir ihtiyar babam, bir ihtiyar anam var, gel gelelim. ikisinden biri belki canını verir, al, benim canımı bırak dedi.
Deli Dumrul sürdü babasının yanına geldi.
Babasının elini öpüp söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Ak sakallı aziz izzetli canım baba
Biliyor musun neler oldu
Küfür söz söyledim
Hak Taalaya hoş gelmedi
Gök üzerinde al kanatlı Azdaile emreyledi
Uçup geldi
Benim akça göğsümü bastırıp kondu
Hırıldatıp tatlı canımı alır oldu
Baba senden can dilerim verir misin
Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
Babası der:
Oğul oğul ay oğul
Canımın parçası oğul
Doğduğunda dokuz erkek deve kestiğim aslan oğul
Penceresi altın otağımın kabzası oğul
Kaza benzer kızımın gelinimin çiçeği oğul
Karşı yatan kara dağım gerek ise
Söyle gelsin Azrailin yaylası olsun
Soğuk soğuk pınarlarım gerek ise
Ona içme olsun
Tavla tavla koç atlarım gerek ise
Ona binek olsun
Katar katar develerim gerek ise
Ona yük taşıyıcı olsun
Ağıllarda akça koyunum gerek ise
Kara mutfak altında onun şöleni olsun
Altın gümüş para gerek ise
Ona harçlık olsun
Dünya tatlı can aziz
Canımı kıyamam belli bil
Benden aziz benden sevgili anandır
Oğul anana var
dedi. Deli Dumrul babasından yüz bulmayıp sürdü anasına geldi. Der:
Ana biliyor musun neler oldu
Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi
Benim akça göğsümü bastırıp kondu
Hırıldatıp canımı alır oldu
Babamdan can diledim ana vermedi
Senden can dilerim ana
Canını bana verir misin
Yoksa oğul Deli Dumrul diye ağlar mısın
Acı tırnak ak yüzüne çalar mısın
Kargı gibi kara saçını yolar mısın ana
dedi. Anası burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş : Anası der:
Oğul oğul ay oğul
Dokuz ay dar karnımda taşıdığım oğul
On ay diyince dünya yüzüne getirdiğim oğul1
Dolma beşiklerle belediğim oğul
Dolu dolu ak sütümü emzirdiğim oğul
Akça burçlu hisarlarda tutulaydın oğul
Pis dinli kafir elinde esir olaydın oğul
Altın akçe gücüne dayanarak seni kurtaraydım oğul
Yaman yere varmışsın varamam
Dünya tatlı can aziz
Cınımı kıyamam belli bil
dedi, anası da canını vermedi. Böyle diyince Azrail geldi Deli Dumrul’un canını almağa. Deli Dumrul der:
Bre Azrail aman
Tanrının birliğine yoktur güman
Azrail der: Bre deli kavat daha ne aman diliyorsun, ak sakallı babanın yanına vardın can vermedi, ak bürçekli ananın yanına vardın can vermedi, daha kim verecek dedi. Deli Dumrul der: Hasretlim vardır, buluşayım (bilgi yelpazesi. net) dedi. Azrail der: Bre deli hasretlin kimdir? Der: El kızı helallim var, ondan benim iki oğlancığım var, emanetim var, ısmarlayacağım onlara, ondan sonra benim canımı alasın dedi. Türk Destanları
Sürdü helallisinin yanına geldi, der:
Biliyor musun neler oldu
Gök yüzünden al kanatlı Azrail uçup geldi.
Benim beyaz göğsümü bastırıp kondu
Benim tatlı canımı alır oldu
Babama ver dedim can vermedi
Anama vardım can vermedi
Dünya şirin can tatlı dediler
Şimdi
Yüksek yüksek kara dağlarım sana yaylak olsun
Soğuk soğuk sularım sana içme olsun
Tavla tavla -koç -atlarım ‘sana binek olsun
Penceresi altın otağım sana gölge olsun
Katar katar develerim sana yük taşıyıcı olsun
Ağıllarda beyaz koyunum sana şölen olsun
Gözün kimi tutarsa
Gönlün kimi severse
Sen ona var
iki oğlancığı öksüz koyma
dedi. Kadın burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Ne diyorsun ne söylüyorsun
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Koç yiğidim şah yiğidim
Tatlı damak verip öpüştüğüm
Bir yastıkta baş koyup emiştiğim
Karşı yatan kara dağları
Senden sonra ben neylerim
Yaylar olsam benim mezarım olsun
Soğuk soğuk sularını
içer olsam benim kanım olsun
Altın akçeni harcar olsam benim kefenim olsun
Tavla tavla koç atını
Biner olsam benim tabutum olsun
Senden sonra bir yiğidi
Sevip varsam beraber yatsam
Alaca yılan olup beni soksun
Senin o namert anan baban
Bir canda ne var ki sana kıyamamışlar
Arşşahit olsun sekizinci kat gök şahit olsun
Yer şahit olsun gök şahit olsun
Kadir Tanrı şahit olsun
Benim canım senin canına kurban olsun
dedi, razı oldu.
Azrail hatunun canını almağa geldi, insan oğlunun ejderhası eşine kıyamadı. Allah Taala’ya burada yalvarmış, görelim nasıl yalvarmış:
Der:
Yücelerden yücesin
Kimse bilmez nicesin
Güzel Tanrı
Çok cahiller seni gökte arar yerde ister
Sen bizzat müminlerin gönlündesin
Daim duran cebbar Tanrı
Ulu yollar üzerine
İmaretler yapayım senin için
Aç görsem donatayım senin için
Alırsan ikimizin canını beraber al
Bırakırsan ikimizin canını beraber bırak
Keremi çok kadir Tanrı
dedi. Hak Taala’ya Deli Dumrul’un sözü hoş geldi. Azrail’e emreyledi: Deli Dumrul’un babasının anasının canını al, o iki helalliye yüz kırk yıl ömür verdim dedi. Azrail de babasının anasının derhal canını aldı. Deli Dumrul yüz kırk yıl daha eşi ile ömür sürdü.
Dedem Korkut gelip destan söyledi deyiş dedi. Bu destan Deli Dumrul’un olsun, benden sonra alp ozanlar söylesin, alnı açık cömert erenler dinlesin dedi.
Dua edeyim hanım: Yerli kara dağların yıkılmasın. Gölgeli koca ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kadir Tanrı seni namerde muhtaç etmesin. Ak alnında beş kelime dua kıldık, olsun kabul. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!
İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Üç Ok Boz Ok toplanıp buluşunca bir zaman,
Yağmalatır evini beylerin beyi Kazan.
Hatunuyla birlikte yağma olmadan önce,
Çıkarlardı dışarı yağmacılar gelince.
Sonra yağma yapılır sevinirdi yağmacı,
Gün geldi yağmalattı bulunmadı Dış Oğuz;
Aruz, Emen ve beyler işitip duydu acı:
‘Bugüne kadar birlik yağmalardık,’ dediler,
Gelmediler Kazan’a düşmanlık eylediler.
Gün oldu sordu Kazan yanındaki Kılbaş’a:
‘Her zaman gelen beyler gelmez sohbete aşa.
Neden gelmez Dış Oğuz sebebi nedir sence? ’
‘İç Dış Oğuz birlikte yağma yapardı önce,
Bilmez misin Han Kazan elbet bozuldu töre;
Son yağmayı yapanlar İç Oğuz’du sadece. ’
‘Düşmanlık mı beslerler bizlere,’dedi, Kazan,
‘Dost mu yoksa düşman mı öğreneyim o zaman. ’
‘Sen bilirsin var,’ dedi
‘Bin atına sür,’ dedi,
‘Dayım Aruz’u görüp
Nedir derdi sor,’ dedi.
Kılbaş birkaç adamla atlanıp çıktı yola,
Önce varıp Aruz’a vereyim dedi mola.
Altın gölgeliğinde oturmuştu Bey Aruz,
Sohbetteydi o sıra oğullarıyla yalnız.
Kılbaş verip selamı ‘‘Var, dayım gelsin,’’ dedi,
‘‘Başım dara düşmüştür haber et bilsin,’’dedi.
‘‘Üzerimde düşman var develerim bağırdı,
Soy atlarım kişnedi gelin, kızım dardadır;
Var dayıma haber et,’’ dedi ‘Kazan çağırdı. ’
Diye, anlattı Kılbaş Aruz’da cevap verdi:
‘Üç Ok Boz Ok toplanıp yağmayı bir ederdi;
Suçumuz ne ola ki yağmada bulunmadık,
Son yapılan yağmadan payımızı almadık.
Ne zaman ki Kazan’ın başına bir iş gelsin,
Anadursun Aruz’u düşmanız belli bilsin. ’
Kıl baş o an söyledi Hânım neler söyledi:
‘Aruz, Aruz bre densiz Aruz
Kalkıp Kazan Han yerinden doğruluverdi
Ala Dağda çadırını otağını dikti
Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
Yemek içmek arasında Beyler seni andı
Üstümüze düşman falan gelmedi
Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
Kazana düşman imişsin bildim. ’
Diyerek çekip gitti Aruz’u bastı keder,
Dış Oğuz beylerine acele saldı haber:
‘Alp Rüstem ile Bey Emen
Dönebilmez Dülek Evren,
Ve geri kalan tüm beyler
Atlanıp gelsinler hemen. ’
Dış Oğuz beyleri toplanıp geldi,
Gök yüzüne ala otağ yükseldi.
Koyundan koç attan aygır kesilip,
Yiyip içip bütün beyler eğlendi.
Aruz dedi bu ara: ‘Beyler çağırdım sizi,
Bilir misiniz neden Kazan denermiş bizi.
Kılbaş’ı göndererek: ‘‘Dış Oğuz beyi nerde,
Dayım çabuk yetişsin bilsin ki başım darda. ’’
Diye, haber salarak selamı geldi bana,’
Emen sordu Aruz’a: ‘Ne cevap verdin ona? ’
‘Dedim Kılbaş biz düşmanız Kazan’a,’
Emen dedi: ‘Hoş demişsin sen ona. ’
Destekledi beyler Aruz Koca’yı,
‘Bize dost mu olur düşmansa sana. ’
Aruz Kur’an getirdi bütün beyler el bastı,
‘Bizim de düşmanımız,’ diyerek ant içtiler;
Aruz’a uyaraktan dostu düşman seçtiler.
Aruz tutup beylere yenice kaftan verdi:
‘Beyrek güveyimizdir amma bağlı Kazan’a,
Diyelim Kazan ile aramızı hoş kılsın.
Gelince bize uysun yoksa kıyarız cana,
Beyrek’i kaldıralım Han’ın gücü kırılsın.
Haber uçtu Beyrek’e aracı olsun diye,
Atlanıp çıktı yola kırk yiğit uydu beye.
Dış Oğuz beylerini gelerek esenledi,
Aruz biraz telaşlı Beyrek’e şöyle dedi:
‘Biliyor musun Beyrek niye çağırdık seni,’
‘Sen çağırdın biz geldik neden istedin beni? ’
‘Biz, şu oturan beyler başkaldırıp ant içtik,
Sen de haberdar ol ki Kazan’ı düşman seçtik.
Sen de el bas Kuran’a ve sen de ant iç,’ dedi,
Beyrek de ant içerek, ‘Ben düşman olmam,’ dedi.
Söyledi ki burada Hânım neler söyledi:
‘Ben Kazan’ın ekmeğini çok yemişim
Bilmez isem gözüme dursun
Kara koç soylu atına çok binmişim
Bilmez isem bana tabut olsun
Güzel kaftanlarını çok giymişim
Bilmez isem kefenim olsun
Alaca büyük otağına çok girmişim
Bilmez isem bana zindan olsun
Ben Kazan’dan dönmem iyi bil. ’
Aruz ani öfkeyle kavrayıp tuttu birden,
Sözleştikleri gibi Beyrek’in sakalını.
Kıyamadı ya beyler ses gelmedi bir erden,
Beyrek anlamış oldu Aruz’un dar aklını.
Niyetine söyledi Hânım neler söyledi:
‘Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
Kara koç soylu atıma binerdim
Sırtı pek demir zırhımı giyerdim
Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
Alın başa sağlam tulgamı geçirirdim
Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
Ala gözlü beyleri yanıma katardım
Sersem ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
Aldatarak er tutmak karı işidir
Karından mı öğrendin sen bu işi budala. ’
Aruz: ‘Ant iç dese de
Beyrek geçmez Kazan’dan,
Dilinip yüz parçaya
Olacak olsa candan.
Aruz’un öfkesine
Yine aldırmaz beyler,
Kıyamazlar Beyrek’e
Kılıç kaldırmaz beyler.
Aruz vurdu kılıcı
Kara kana bulandı,
Uylukta derin yara
O an başı bulandı.
Beyler hemen davranıp
Beyrek’i bindirdiler,
Yanına adam katıp
Yurduna gönderdiler.
Beyrek döndü otağa
Dere tepe geçerek,
Beye haber gönderdi
Yiğitlerden seçerek:
‘Yiğitlerim yerinizden halkın
Ak boz atımın kuyruğunu kesin
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
Akıntılı güzel suyu delip geçin
Kazan’ın divanına koşup varın,
Ak çıkarıp kara giyin
Sen sağ ol Beyrek öldü diyin. ’
‘Dönek Aruz dayından adam geldi.
Beyrek’i istemiş, o da varmış,
Dış Oğuz beyleri hep toplanmış,
Bilmedik, yeme içme arasında Kur’an getirdiler,
Kazan’a biz baş kaldırdık ant içtik,
Gel sen de ant iç dediler,
İçmedi, ben Kazan’dan dönmem dedi,
Dönek dayın hiddetlendi, Beyrek’i kılıçladı,
Kara kana bulandı darda kaldı,
Yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han’ın yakasında olsun
Kanımı Aruz’a koyarsa dedi, deyin. ’
Evi geldi aklına
Can damardan düşerken,
Bir kez daha söyledi
Son anları yaşarken:
‘Yiğitlerim Aruz oğlu Basat gelmeden
Elim günüm yağmalanmadan
Katar katar develerimi bağırtmadan
Kara koç soylu atımı kişnetmeden
Akça koyunlarım meleşmeden
Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Basat gelip almadan
Elimi günümü yağmalamadan
Kazan bana yetişsin
Benim kanımı Aruz’a koymasın
Akça yüzlü yavuklumu oğluna alı versin
Ahiret hakkını helâl etsin
Beyrek, Pâdişahlar Pâdişahı hakka vasıl oldu
Böyle bilsin. ’
Acı haber ulaştı Beyrek’in babasına,
Ak otağı önünde feryat koptu derinden.
Kaza benzer gelin, kız ak çıkardı giydi kara,
Kan ağladı anası oturup kederinden.
Kara giyip sarınarak maviye,
Ak boz atın kuyruğunu keserek,
Elli yiğit vardırlar Kazan Bey’e,
Kanatlanıp rüzgâr gibi eserek.
El öpüp Kazan Bey’in
Ağladılar Beyrek’e,
Anlattılar olanı
Beyrek Bey öldü diye:
‘Dönek dayın hile yağmış
Çağırdılar biz de gittik,
Dış Oğuz tüm baş kaldırmış’
Dediler: ‘‘Biz yemin ettik. ’’
‘İstediler Beyrek’ten
Sana asi olmayı,
Kabul etmedi Beyrek
Seçti sadık kalmayı’
‘Aruz çalıp kılıcı
Sağ uyluğu düşürdü,
Beyrek ölüm anında
Size haber aşırdı. ’
‘‘Kanımı Aruz’da koymasın’’ dedi,
Duyunca haberi ağladı Kazan.
Oradaki beyler figan eyledi,
Kazan yasa girdi açmadı divan.
Yedinci gün onunda beyler toplanıp geldi,
Kara Göne ve Kılbaş Kazan’ı esenleyip
Dediler ki: ‘Bu yiğit seni yüzünden öldü;
Haklayalım düşmanı vasiyeti dinleyip. ’
Kazan uygundur deyip hazırlıklar görüldü,
Davullar dövülerek tunç borular çalındı.
Gece gündüz demeyip dörtnala at sürüldü,
Aştılar dere tepe ırak yakın kılındı.
Bu arada Aruz’la Dış Oğuz haber aldı,
Çokça asker toplanıp onlar da boru çaldı.
Kazan’ı karşılayan yön verdi savaşçıya,
Üç Ok ile Boz Oklar geldi karşı karşıya.
Ünü sanı bilinen beyler kana susamış,
Aruz der: ‘Hasmım Kazan’ Emen der: ‘Ters Uzamış. ’
Ene Koca’nın oğlu (bilgi yelpazesi. net) Okçu’yu Rüstem seçti,
Dış Oğuz İç Oğuz’a korkusuz savaş açtı.
Aruz indi meydana seslendi Kazan Bey’e:
‘Bre bunak hasmımsın vuruşalım gel,’ diye.
Kazan gönderi alıp varıp girdi meydana,
Dedi ki: ‘Alçaklığı göstereyim ben sana. ’
Aruz sürdü atını kılıç çaldı tutmadı,
Zerre kadar kesmedi iğne kadar batmadı.
Sıra geldi Kazan’a altmış tutam gönderi,
Ta sırtından çıkarttı oldu meydan göl yeri.
Dedi Kara Göne’ye: ‘Kes de ayrılsın başı. ’
Kara Göne Aruz’un başını vurup kesti,
Dış Oğuz attan indi rüzgâr tersine esti.
Ayağına kapandı bütün beyler Kazan’ın,
Kıymetini bildiler bedende duran canın.
Onlar af dilediler affetti Beyler Beyi,
Yağmalanıp Aruz’un talan oldu her şeyi.
Kazan yeşil çimene otağını kurdurdu,
Dolup taştı dört yanı beyler çadır durdurdu.
Dedem korkut gelerek neşeli hava çaldı,
Gazilerin başına neler geldi söyledi:
‘Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya’
‘Ne yaparsan yap,
Uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. ’
Dua edeyim Hânım:
‘Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
Mevlâm seni alçaklara el açtırmasın.
Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
Âmin âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa “ya bağışlasın Hânım hey! …’
İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kazan 3 yılda bir İç ve Dış Oğuz beylerini toplar, helalini alır, nesi var nesi yoksa yağmalatırdı. Yine Kazan’ın evini yağmalattığı bir zaman Dış Oğuz beyleri gelmez, İç Oğuz beyleri yağma eder. Bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan’a düşman olur. Kılbaş adında bir bey Dış Oğuz beylerinden Aruz’un evine gider ve Dış Oğuz beylerinin Kazan Han’a kin beslediğini öğrenir.
Kıbaş gittikten sonra Dış Oğuz beyleri yemin eder, Beyrek’in bu yemine katılmasını yoksa öldürüleceğini söylerler. Beyrek, kabul etmez,ancak Dış Oğuz beyleri de Beyrek’e kıyamaz. Aruz Bey, Beyrek’in sağ uyluğunu keser. Beyrek öleceğini anlayınca Kazan Han’a kanını yerde bırakmamasını vasiyet eder.
Kazan Bey bunun üzerine İç Oğuz beylerini toplayarak Aruz’un evini yağmalar, kendisini öldürür. Kazan, Dış Oğuz beylerini affeder…
İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kazan 3 yılda bir İç ve Dış Oğuz beylerini toplar, helalini alır, nesi var nesi yoksa yağmalatırdı. Yine Kazan’ın evini yağmalattığı bir zaman Dış Oğuz beyleri gelmez, İç Oğuz beyleri yağma eder. Bunun üzerine Dış Oğuz beyleri Kazan’a düşman olur. Kılbaş adında bir bey Dış Oğuz beylerinden Aruz’un evine gider ve Dış Oğuz beylerinin Kazan Han’a kin beslediğini öğrenir.
Kıbaş gittikten sonra Dış Oğuz beyleri yemin eder, Beyrek’in bu yemine katılmasını yoksa öldürüleceğini söylerler. Beyrek, kabul etmez,ancak Dış Oğuz beyleri de Beyrek’e kıyamaz. Aruz Bey, Beyrek’in sağ uyluğunu keser. Beyrek öleceğini anlayınca Kazan Han’a kanını yerde bırakmamasını vasiyet eder.
Kazan Bey bunun üzerine İç Oğuz beylerini toplayarak Aruz’un evini yağmalar, kendisini öldürür. Kazan, Dış Oğuz beylerini affeder…
İÇ OĞUZ’A DIŞ OĞUZ ASİ OLUP BEYREK’İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜNÜN HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Üç Ok Boz Ok toplanıp buluşunca bir zaman,
Yağmalatır evini beylerin beyi Kazan.
Hatunuyla birlikte yağma olmadan önce,
Çıkarlardı dışarı yağmacılar gelince.
Sonra yağma yapılır sevinirdi yağmacı,
Gün geldi yağmalattı bulunmadı Dış Oğuz;
Aruz, Emen ve beyler işitip duydu acı:
‘Bugüne kadar birlik yağmalardık,’ dediler,
Gelmediler Kazan’a düşmanlık eylediler.
Gün oldu sordu Kazan yanındaki Kılbaş’a:
‘Her zaman gelen beyler gelmez sohbete aşa.
Neden gelmez Dış Oğuz sebebi nedir sence? ’
‘İç Dış Oğuz birlikte yağma yapardı önce,
Bilmez misin Han Kazan elbet bozuldu töre;
Son yağmayı yapanlar İç Oğuz’du sadece. ’
‘Düşmanlık mı beslerler bizlere,’dedi, Kazan,
‘Dost mu yoksa düşman mı öğreneyim o zaman. ’
‘Sen bilirsin var,’ dedi
‘Bin atına sür,’ dedi,
‘Dayım Aruz’u görüp
Nedir derdi sor,’ dedi.
Kılbaş birkaç adamla atlanıp çıktı yola,
Önce varıp Aruz’a vereyim dedi mola.
Altın gölgeliğinde oturmuştu Bey Aruz,
Sohbetteydi o sıra oğullarıyla yalnız.
Kılbaş verip selamı ‘‘Var, dayım gelsin,’’ dedi,
‘‘Başım dara düşmüştür haber et bilsin,’’dedi.
‘‘Üzerimde düşman var develerim bağırdı,
Soy atlarım kişnedi gelin, kızım dardadır;
Var dayıma haber et,’’ dedi ‘Kazan çağırdı. ’
Diye, anlattı Kılbaş Aruz’da cevap verdi:
‘Üç Ok Boz Ok toplanıp yağmayı bir ederdi;
Suçumuz ne ola ki yağmada bulunmadık,
Son yapılan yağmadan payımızı almadık.
Ne zaman ki Kazan’ın başına bir iş gelsin,
Anadursun Aruz’u düşmanız belli bilsin. ’
Kıl baş o an söyledi Hânım neler söyledi:
‘Aruz, Aruz bre densiz Aruz
Kalkıp Kazan Han yerinden doğruluverdi
Ala Dağda çadırını otağını dikti
Üç yüz altmış altı alp erenler yanına toplandı
Yemek içmek arasında Beyler seni andı
Üstümüze düşman falan gelmedi
Ben senin dostluğunu düşmanlığını denemeğe geldim
Kazana düşman imişsin bildim. ’
Diyerek çekip gitti Aruz’u bastı keder,
Dış Oğuz beylerine acele saldı haber:
‘Alp Rüstem ile Bey Emen
Dönebilmez Dülek Evren,
Ve geri kalan tüm beyler
Atlanıp gelsinler hemen. ’
Dış Oğuz beyleri toplanıp geldi,
Gök yüzüne ala otağ yükseldi.
Koyundan koç attan aygır kesilip,
Yiyip içip bütün beyler eğlendi.
Aruz dedi bu ara: ‘Beyler çağırdım sizi,
Bilir misiniz neden Kazan denermiş bizi.
Kılbaş’ı göndererek: ‘‘Dış Oğuz beyi nerde,
Dayım çabuk yetişsin bilsin ki başım darda. ’’
Diye, haber salarak selamı geldi bana,’
Emen sordu Aruz’a: ‘Ne cevap verdin ona? ’
‘Dedim Kılbaş biz düşmanız Kazan’a,’
Emen dedi: ‘Hoş demişsin sen ona. ’
Destekledi beyler Aruz Koca’yı,
‘Bize dost mu olur düşmansa sana. ’
Aruz Kur’an getirdi bütün beyler el bastı,
‘Bizim de düşmanımız,’ diyerek ant içtiler;
Aruz’a uyaraktan dostu düşman seçtiler.
Aruz tutup beylere yenice kaftan verdi:
‘Beyrek güveyimizdir amma bağlı Kazan’a,
Diyelim Kazan ile aramızı hoş kılsın.
Gelince bize uysun yoksa kıyarız cana,
Beyrek’i kaldıralım Han’ın gücü kırılsın.
Haber uçtu Beyrek’e aracı olsun diye,
Atlanıp çıktı yola kırk yiğit uydu beye.
Dış Oğuz beylerini gelerek esenledi,
Aruz biraz telaşlı Beyrek’e şöyle dedi:
‘Biliyor musun Beyrek niye çağırdık seni,’
‘Sen çağırdın biz geldik neden istedin beni? ’
‘Biz, şu oturan beyler başkaldırıp ant içtik,
Sen de haberdar ol ki Kazan’ı düşman seçtik.
Sen de el bas Kuran’a ve sen de ant iç,’ dedi,
Beyrek de ant içerek, ‘Ben düşman olmam,’ dedi.
Söyledi ki burada Hânım neler söyledi:
‘Ben Kazan’ın ekmeğini çok yemişim
Bilmez isem gözüme dursun
Kara koç soylu atına çok binmişim
Bilmez isem bana tabut olsun
Güzel kaftanlarını çok giymişim
Bilmez isem kefenim olsun
Alaca büyük otağına çok girmişim
Bilmez isem bana zindan olsun
Ben Kazan’dan dönmem iyi bil. ’
Aruz ani öfkeyle kavrayıp tuttu birden,
Sözleştikleri gibi Beyrek’in sakalını.
Kıyamadı ya beyler ses gelmedi bir erden,
Beyrek anlamış oldu Aruz’un dar aklını.
Niyetine söyledi Hânım neler söyledi:
‘Aruz bana bu işi edeceğini bilseydim
Kara koç soylu atıma binerdim
Sırtı pek demir zırhımı giyerdim
Kara çelik öz kılıcımı belime bağlardım
Alın başa sağlam tulgamı geçirirdim
Kargı dalı altmış tutam mızrağımı elime alırdım
Ala gözlü beyleri yanıma katardım
Sersem ben bu işi duysam sana böyle gelir miydim
Aldatarak er tutmak karı işidir
Karından mı öğrendin sen bu işi budala. ’
Aruz: ‘Ant iç dese de
Beyrek geçmez Kazan’dan,
Dilinip yüz parçaya
Olacak olsa candan.
Aruz’un öfkesine
Yine aldırmaz beyler,
Kıyamazlar Beyrek’e
Kılıç kaldırmaz beyler.
Aruz vurdu kılıcı
Kara kana bulandı,
Uylukta derin yara
O an başı bulandı.
Beyler hemen davranıp
Beyrek’i bindirdiler,
Yanına adam katıp
Yurduna gönderdiler.
Beyrek döndü otağa
Dere tepe geçerek,
Beye haber gönderdi
Yiğitlerden seçerek:
‘Yiğitlerim yerinizden halkın
Ak boz atımın kuyruğunu kesin
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşın
Akıntılı güzel suyu delip geçin
Kazan’ın divanına koşup varın,
Ak çıkarıp kara giyin
Sen sağ ol Beyrek öldü diyin. ’
‘Dönek Aruz dayından adam geldi.
Beyrek’i istemiş, o da varmış,
Dış Oğuz beyleri hep toplanmış,
Bilmedik, yeme içme arasında Kur’an getirdiler,
Kazan’a biz baş kaldırdık ant içtik,
Gel sen de ant iç dediler,
İçmedi, ben Kazan’dan dönmem dedi,
Dönek dayın hiddetlendi, Beyrek’i kılıçladı,
Kara kana bulandı darda kaldı,
Yarın kıyamet gününde benim elim Kazan Han’ın yakasında olsun
Kanımı Aruz’a koyarsa dedi, deyin. ’
Evi geldi aklına
Can damardan düşerken,
Bir kez daha söyledi
Son anları yaşarken:
‘Yiğitlerim Aruz oğlu Basat gelmeden
Elim günüm yağmalanmadan
Katar katar develerimi bağırtmadan
Kara koç soylu atımı kişnetmeden
Akça koyunlarım meleşmeden
Akça yüzlü kızım gelinim ağlaşmadan
Akça yüzlü güzelimi Aruz oğlu Basat gelip almadan
Elimi günümü yağmalamadan
Kazan bana yetişsin
Benim kanımı Aruz’a koymasın
Akça yüzlü yavuklumu oğluna alı versin
Ahiret hakkını helâl etsin
Beyrek, Pâdişahlar Pâdişahı hakka vasıl oldu
Böyle bilsin. ’
Acı haber ulaştı Beyrek’in babasına,
Ak otağı önünde feryat koptu derinden.
Kaza benzer gelin, kız ak çıkardı giydi kara,
Kan ağladı anası oturup kederinden.
Kara giyip sarınarak maviye,
Ak boz atın kuyruğunu keserek,
Elli yiğit vardırlar Kazan Bey’e,
Kanatlanıp rüzgâr gibi eserek.
El öpüp Kazan Bey’in
Ağladılar Beyrek’e,
Anlattılar olanı
Beyrek Bey öldü diye:
‘Dönek dayın hile yağmış
Çağırdılar biz de gittik,
Dış Oğuz tüm baş kaldırmış’
Dediler: ‘‘Biz yemin ettik. ’’
‘İstediler Beyrek’ten
Sana asi olmayı,
Kabul etmedi Beyrek
Seçti sadık kalmayı’
‘Aruz çalıp kılıcı
Sağ uyluğu düşürdü,
Beyrek ölüm anında
Size haber aşırdı. ’
‘‘Kanımı Aruz’da koymasın’’ dedi,
Duyunca haberi ağladı Kazan.
Oradaki beyler figan eyledi,
Kazan yasa girdi açmadı divan.
Yedinci gün onunda beyler toplanıp geldi,
Kara Göne ve Kılbaş Kazan’ı esenleyip
Dediler ki: ‘Bu yiğit seni yüzünden öldü;
Haklayalım düşmanı vasiyeti dinleyip. ’
Kazan uygundur deyip hazırlıklar görüldü,
Davullar dövülerek tunç borular çalındı.
Gece gündüz demeyip dörtnala at sürüldü,
Aştılar dere tepe ırak yakın kılındı.
Bu arada Aruz’la Dış Oğuz haber aldı,
Çokça asker toplanıp onlar da boru çaldı.
Kazan’ı karşılayan yön verdi savaşçıya,
Üç Ok ile Boz Oklar geldi karşı karşıya.
Ünü sanı bilinen beyler kana susamış,
Aruz der: ‘Hasmım Kazan’ Emen der: ‘Ters Uzamış. ’
Ene Koca’nın oğlu (bilgi yelpazesi. net) Okçu’yu Rüstem seçti,
Dış Oğuz İç Oğuz’a korkusuz savaş açtı.
Aruz indi meydana seslendi Kazan Bey’e:
‘Bre bunak hasmımsın vuruşalım gel,’ diye.
Kazan gönderi alıp varıp girdi meydana,
Dedi ki: ‘Alçaklığı göstereyim ben sana. ’
Aruz sürdü atını kılıç çaldı tutmadı,
Zerre kadar kesmedi iğne kadar batmadı.
Sıra geldi Kazan’a altmış tutam gönderi,
Ta sırtından çıkarttı oldu meydan göl yeri.
Dedi Kara Göne’ye: ‘Kes de ayrılsın başı. ’
Kara Göne Aruz’un başını vurup kesti,
Dış Oğuz attan indi rüzgâr tersine esti.
Ayağına kapandı bütün beyler Kazan’ın,
Kıymetini bildiler bedende duran canın.
Onlar af dilediler affetti Beyler Beyi,
Yağmalanıp Aruz’un talan oldu her şeyi.
Kazan yeşil çimene otağını kurdurdu,
Dolup taştı dört yanı beyler çadır durdurdu.
Dedem korkut gelerek neşeli hava çaldı,
Gazilerin başına neler geldi söyledi:
‘Hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya’
‘Ne yaparsan yap,
Uzun yaşın ucu ölüm, sonu ayrılık. ’
Dua edeyim Hânım:
‘Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Ak sakallı babanın yeri cennet olsun.
Ak pürçekli ananın yeri cennet olsun.
Mevlâm seni alçaklara el açtırmasın.
Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
Âmin âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
Derlesin toplasın günahınızı Muhammed Mustafa “ya bağışlasın Hânım hey! …’
İĞDİR BOYU HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
(Türkiye Türkçesi ile tercümesi…)
Bir oldu, bir olmadı…
Kadim zamanlarda, adına Salur denilen bir koç yiğit vardı. O günlerin birinde, tek başına ava çıktı, av avladı, at koşturdu. Sonunda gece olunca kaldı.
Ezan-seher vaktinde, Salur’un atı ürktü, huysuzlandı. Salur, bu hikmetten sonra dört yana baktı, yanında birisinin oturduğunu gördü de,’’kimsin sen?’’diye sordu.
O:
_’’Ben periyim. . ’’Deyip yüzünün perdesini açtı.
Salur, bunu gördü ve periye aşık oldu. Ardından vardı da;
_’’Ben, sana aşık oldum. . ’’Dedi.
Peri Kızı:
_’’Ben senin dengin değilim. . ’’Dedi.
Salur Kazan:
_’’Ben seni alayım. ’’ Deyip çok yalvardı.
Peri Kızı:
_’’Sen beni eş edip alır olsan, benim üç şartım var. ’’Dedi.
Salur:
_’’Şartını söyle !. ’’Dedi.
Peri kızının Şartları şöyle idi:
_’’Suya düşsem, bakma. Saçımı tarasam bakma. Yürüsem arkamdan bakma…’’
Salur Kazan da buna razı oldu ve ‘’olur deyip ‘’kabul etti.
Salur Kazan ile peri kızı, çölde birlik oldular. Av avlayıp gezindiler.
Günlerin birinde. Salur’un aklına peri kızının şartları düştü.
_’’Ben ne için söz verdim. ’’Dedi ve orta yere uzanı verdi. .
Ezan-seher vaktinde peri kızı karşıya geçti, başını koluna alıp taradı. Bu sırada Salur uykudan uyandı. Bunu gördü, ancak sesini çıkarmadı.
Sonra gün doğdu, gün orta yere geldi, sıcak oldu. Salur da yalandan yattı da uyuyup durdu.
Peri kızı, bu defa kuyudan su çıkardı, yıkanmaya başladı. Salur bunu da gizlice görüp, perinin birçok emciğinin olduğunu fark etti. Başını kaldırdı ama sesini çıkarmadı. Peri kızı yürüyende, bu kez de bir ayağının ters olduğunu gördü.
Bunca gördüklerinden sonra, Salur bunları içine sindirmeyerek, peri kızından sordu.
Peri kızı ahdını bozan Salur Kazan’a kızdı, öfkelendi;
_’’Ne için sözünde durmadın?. . ’’Dedi.
Salur Kazan:
_’’Sen nasıl insansın?... ’’ deyince,peri kızı yeniden güzel bir kız oluverdi?
Bunun üzerine Salur Kazan’da:
_’’Ben, hata ettim. . ’’Deyip yalvardı yakardı.
Peri kızı da:
_’’Sen namert! Ben senden gebe kaldım. ’’Deyip, güvercin şekline büründü ve uçup gitti.
Bundan sonra Salur Kazan yine avlandı. Ama yalnızdı. O yere gitti geldi.
Günlerin birinde Salur Kazan yine ava çıktı. O yere vardı. Oturdu kaygılandı. Sevdiği peri kızını hayaline düşürdü.
O sırada, bir kumru yere düştü de koltuğunun altındaki bebeği, O’na uzattı. Ve
_’’Bu senin oğlun. . ’’Deyip yine uçup gitti.
Salur Kazan, oğlunu aldı obasına geldi. Adamlar bunu gördüler, kul mu getirdin ?’’ dediler.
Salur Kazan da,’’Bu İğdir, benim oğlumdur’’ dedi.
Sonra toy edildi. Bu toya, Korkut Ata da geldi. Saz çaldı. Name ayıttı. Söz söyledi.
Salur Kazan’ın bu oğlunun adını ‘’İĞDİR’’ taktılar. Ve oğlanın adı İğdir oldu.
Bu oğlanın neslinden Çovdurların İğdir tiğresi türedi. İğdir’in çocukları çok da güzel oldular. Çünkü onların aslında peri katışığı vardır…
KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Oğuz beyleri toplanmış yiyip içip eğleniyorlardı. Aralarında bir tek Bay Büre Bey üzgündü. Sebebini soranlara 'benim de bir oğlum olsa böyle otursak ne güzel olurdu' dedi. Beyler de dua ettiler, o zamanda onların duası dua bedduası da beddua olurdu. Bay Bican Bey'de kendisine bir kızı olması için dua etmelerini istedi.
Onlar da dua ettiler ve Bican Bey'de dedi ki 'şahitsiniz Allah bana biz kız , Büre Bey'e de oğlan verirse onlar beşik kertmesi olacak'. O oğul büyüdü, Büre Bey oğluna hediyeler alınmasını istedi. Bir kervan gönderdi hediye alsınlar diye. Ama kervanı yolda kafirler durdurdu.
Kafirler tam malları yağmalarken bir yiğit yetişti ve kafileyi kurtardı. Kafiledekiler de ne istersen al buradan dediler. Yiğit kılıçları ve aygırı almak istedi. Bunun üzerine bozuldular. Sebebini sorunca Büre Bey'in oğluna aldık dediler. Yiğit de düşündü: 'Bunları burada almaktansa babamın hediyesi olarak evde alırım' dedi ve ayrıldı. Eve gitti. Kervan varınca bu yiğidi gördüler ve tanıdılar. Onun kervanı kurtaran kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bay Büre Bey çok sevindi.
Dede Korkut'u çağırdılar, oğlana Bamsı Beyrek adını verdi. Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek ile Bay Bican'ın kızı Banuçiçek karşılaştı. Birbirlerinin beşik kertmesi olduklarını babalarından duymuşlardı ve şimdi de tanışmış oldular. Oğlan kızı tanıyınca üç öptü bir dişledi ve ayrıldılar. Oğlan eve gelip kızı istediğini söyledi. Ancak kızın kardeşi Deli Karçar'dı ve kızı isteyenleri öldürüyordu. Kızı istemeye Dede Korkut'u gönderdiler. Dede Korkut zorlukla da olsa kızı istedi.
Düğünden önce bir gün Bamsı Beyrek uyuyordu. Casuslar bunu kafirlere söyledi ve kafirler gelip onu esir aldı. Yalancı oğlu Yalancuk'un da zaten Banuçiçek'te gözü vardı. Beyrek öldü deyip kanlı bir gömlek gösterdi ve herkes Beyrek öldü zannetti. Bamsı Beyrek bir yolunu bulup esir alındığı kaleden kaçtı. Yolda ozan kılığına girdi ve herkesle irtibat kurdu - gerçek kimliğini belli etmeden - . Daha sonra da kim olduğunu gösterdi ve Yalancuk'la evlenmek üzere olan Banuçiçek'i de tekrar alıp nişanladı. Dedem Korkut geldi, dualar etti.
KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Büre Bey üzülür. Oğuz beyleri, Büre Bey için bir oğul, Bican Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsi Beyrek” adını alır.
Banı Çiçekle evleneceği gece kafirler düğünü basarak Bamsi’yi esir alır. Banı Çiçek’in abisi Deli Karçar’a Yalancı oğlu Yaltacık’ın kanlı bir gömlek getirip “Bamsi öldü. ” demesiyle Banı Çiçek Yaltacık’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden,tekürün kızının yardımıyla kaçan Bamsi, yaşadığını Bani Çiçek’e bildirir. Sonra düğün yapılır.
KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han’ın Oğuzları topladığı sohbete tüm beylerin oğullarıyla gelmesi üzerine, Büre Bey üzülür. Oğuz beyleri, Büre Bey için bir oğul, Bican Bey’e de doğacak oğlana vermesi için bir kız dilerler. Doğan oğlan büyüdükten sonra kendisine hediye getiren bezirgânları kafirlerden kurtarır ve “Bamsi Beyrek” adını alır.
Banı Çiçekle evleneceği gece kafirler düğünü basarak Bamsi’yi esir alır. Banı Çiçek’in abisi Deli Karçar’a Yalancı oğlu Yaltacık’ın kanlı bir gömlek getirip “Bamsi öldü. ” demesiyle Banı Çiçek Yaltacık’a verilir. Düğün gecesi esir bulunduğu kaleden,tekürün kızının yardımıyla kaçan Bamsi, yaşadığını Bani Çiçek’e bildirir. Sonra düğün yapılır.
KAM BÜRE BEG OĞLU BAMSİ BEYREK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Oğuz beyleri toplanmış yiyip içip eğleniyorlardı. Aralarında bir tek Bay Büre Bey üzgündü. Sebebini soranlara 'benim de bir oğlum olsa böyle otursak ne güzel olurdu' dedi. Beyler de dua ettiler, o zamanda onların duası dua bedduası da beddua olurdu. Bay Bican Bey'de kendisine bir kızı olması için dua etmelerini istedi.
Onlar da dua ettiler ve Bican Bey'de dedi ki 'şahitsiniz Allah bana biz kız , Büre Bey'e de oğlan verirse onlar beşik kertmesi olacak'. O oğul büyüdü, Büre Bey oğluna hediyeler alınmasını istedi. Bir kervan gönderdi hediye alsınlar diye. Ama kervanı yolda kafirler durdurdu.
Kafirler tam malları yağmalarken bir yiğit yetişti ve kafileyi kurtardı. Kafiledekiler de ne istersen al buradan dediler. Yiğit kılıçları ve aygırı almak istedi. Bunun üzerine bozuldular. Sebebini sorunca Büre Bey'in oğluna aldık dediler. Yiğit de düşündü: 'Bunları burada almaktansa babamın hediyesi olarak evde alırım' dedi ve ayrıldı. Eve gitti. Kervan varınca bu yiğidi gördüler ve tanıdılar. Onun kervanı kurtaran kişi olduğunu söylediler. Bunun üzerine Bay Büre Bey çok sevindi.
Dede Korkut'u çağırdılar, oğlana Bamsı Beyrek adını verdi. Gel zaman git zaman Bamsı Beyrek ile Bay Bican'ın kızı Banuçiçek karşılaştı. Birbirlerinin beşik kertmesi olduklarını babalarından duymuşlardı ve şimdi de tanışmış oldular. Oğlan kızı tanıyınca üç öptü bir dişledi ve ayrıldılar. Oğlan eve gelip kızı istediğini söyledi. Ancak kızın kardeşi Deli Karçar'dı ve kızı isteyenleri öldürüyordu. Kızı istemeye Dede Korkut'u gönderdiler. Dede Korkut zorlukla da olsa kızı istedi.
Düğünden önce bir gün Bamsı Beyrek uyuyordu. Casuslar bunu kafirlere söyledi ve kafirler gelip onu esir aldı. Yalancı oğlu Yalancuk'un da zaten Banuçiçek'te gözü vardı. Beyrek öldü deyip kanlı bir gömlek gösterdi ve herkes Beyrek öldü zannetti. Bamsı Beyrek bir yolunu bulup esir alındığı kaleden kaçtı. Yolda ozan kılığına girdi ve herkesle irtibat kurdu - gerçek kimliğini belli etmeden - . Daha sonra da kim olduğunu gösterdi ve Yalancuk'la evlenmek üzere olan Banuçiçek'i de tekrar alıp nişanladı. Dedem Korkut geldi, dualar etti.
KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Oğuz’un zamanında Kanlı Koca denilen;
Gürbüz bir kişi vardı, er yiğittir övülen.
Onun da yetişkince oğulcuğu vardı ki;
Adı, Kan Turalı’dır, size destan edilen.
Kanglı Koca beylerle bir gün sohbet ederken:
‘Ya erenler yoldaşlar babam öldü ben kaldım,
Töremiz böyle söyler yer ve yurdunu aldım.
Gün gelip öleceğim oğlum yalnız kalacak,
Neyim var neyim yoksa Kan Turalı alacak.
Gözlerim görür iken bundan iyisi yoktur,
Onu evlendireyim bir babaya bu haktır. ’
Deyince, Kan Turalı: ‘Madem böyle düşündün,
Layık kız nasıl olur? Söyle bana can baba. ’
‘Nasıl hatun istersin düşün taşın de bana. ’
Diye, sordu babası aldı hazır cevabı:
‘Ben yerimden kalkmadan o yerinden kalkmalı,
Ben atıma binmeden o atlayıp binmeli,
Ben kâfire varmadan o başın getirmeli. ’
‘Sen kız istemezmişsin bir bahadır istersin,
O yorulup didinsin sen hazırdan yiyesin. ’
‘Cicili bicili bir Türkmen kızı,
Alırsan neylerim çekilmez nazı.
Söylesem sözü yok dillesem dili,
Biter malım mülküm yığamaz azı. ’
‘Oğul kız görmek senden mal rızık vermek benden. ’
Deyince, Kan Turalı kalktı hemen yerinden;
Atlandı kırk yiğitle mola verip durmadı,
İç Oğuzu tüm gezdi uygun bir kız görmedi.
Çekilip döndü eve karşılar Kanglı Koca:
‘Oğul bir kız buldun mu? ’ Diye o an sorunca,
Kan Turalı çok üzgün: ‘Yıkılsın Oğuz eli;
Yarar kız bulamadım yoktur can baba,’ Dedi.
‘Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz ki,
Sabah gidip öğleye dolanıp da gelmez ki.
Sen ocağa sahip ol ben gideyim yerine,
Mevlâ güç katar olsun dizlerimin ferine. ’
Çok yaşlı kocalarla at tepti Kanglı Koca,
Dolandı iç Oğuz’u bulamadı varınca.
Dış Oğuz’a aştılar sanki soyu kesildi,
Umudu tükenmişti ki Tırabzon’a geldi.
Tırabzon tekfurunun meğer bir kızı vardı,
Güzellerin güzeli görenleri yakardı.
Yay germede hünerli attığı ok düşmezdi,
Odaklanıp uçarak hedefi şaşırmazdı.
Kaftanlığı üç deri üç azgın canavardan,
Kızı almak uğruna nice er oldu candan.
Üç canavardan biri kükremiş aslan idi,
Biri kara boğaydı biri de erkek deve.
Bu üçünü öldüren kızı alacak idi.
Burçlardaki otuz baş ne aslan gördü ne deve,
Boğanın boynuzunda Tekfur’un kızı için,
Güreşte yenilerek hep kanlı geçti seçim.
Kanglı Koca burçlarda sallanan başa baktı,
Ejderhaları gördü titredi tüm etleri,
Ayağına toplandı başındaki bitleri:
‘Oğluma anlatayım varsa hüneri gelsin,
Ya da evdeki kızı almaya razı olsun. ’
Diyerek döndü yurda,
El öptü Kan Turalı.
‘Buldun mu’ diye sordu,
‘Buldum kaşı karalı.
Amma gerek zorlu hüner,’
‘Altın akçe neler ister? ’
‘Hüner dedik oğul hüner,
Var yiğit kâfire göster. ’
‘Soyluca atıma eyer vurayım,
Kanlı kâfir ellerine varayım.
Hüner buysa düşman başı kırayım,
Göstereyim hünerimi ey baba. ’
‘Hüner dedikleri oğul odur ki;
O kız için üç canavar beslerler,
Kim ki canavarları basıp öldürür,
O yiğide tutup kızı verirler.
Eğer yenilirse dövüşen kişi,
Kesip kafasını burca asarlar. ’
Deyince babası Kan Turalı’ya,
Dedi: ‘Bu sözünü dememeliydin;
Başımın kakıncı yüzüme tokunç,
Olmasın bey baba ey kadın ana,
Çıkıyorum yola siz esen kalın. ’
‘Gördün mü oğlana ben neler dedim,
Korkunç haberleri duyunca belki,
Gitmeyeceğini düşünmüş idim. ’
Diyerek, söyledi neler söyledi:
‘Oğul senin varacağın yerin
Dolamaç dolamaç yolları olur
Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
Göz kamaştırıp gönül alan onun güzeli olur
Hay demeden baş getiren cellâdı olur
Sırtında kalkan oynar yayası olur
Yaman yerlere yeltendin geri dön
Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma. ’
Kan Turalı kızdı bu kez
Yiğit olan yiğit ürkmez
Söyledi babasına
Öfkesini belli etmez:
‘Ne söylersin ne dersin canım baba
Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
Alp ere korku vermek ayıp olur
Dolamaç dolamaç yollarını
Mevlâm kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
Ala yılan sökemez ormanını
Çakmak çakıp ateşe vereyim
Gök ile boy ölçüşen kalelerini
Mevlam kor ise yapayım yıkayım
Göz kamaştıran gönül alan güzelinin boynun öpeyim
Sırtında kalkan oynar yayasının
Mevlâm kor ise başını keseyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Ya kara buğranın göğsü altında kalayım
Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın. ’
Gördüler ki namusuna can adar,
‘Uğur ola oğul yol açık olsun.
Bekleriz yolunu gelene kadar,
Göster hünerini can sende kalsın. ’
Kırk yiğitle birlik koyuldu yola,
Yedi gün yedi gece at sürdüler.
Kâfir sınırına yakın varınca,
Çayırın üstüne çadır diktiler.
Kan Turalı gürzünü göğe atıp tutarken,
Yiğitlere söyledi, Hânım neler söyledi:
‘Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Yüğrük olsa yarışsam
Güçlü olsa güreşsem
Hak Teâlâ’ yardım eylese
Üç canavarı öldürsem
Güzeller sultanı sarılar giyen Selcen Hatun’u alsam
Babamın anamın evine dönsem
Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Kırkınıza kurban olsun benim başım. ’
Tekfur’a bir haber vardı bir yiğit gelmiş Oğuz’dan,
Adı, Kan Turalı imiş hem cilasun hem yağızdan.
Geliş nedenini sorduk kızını ister dediler,
Karşılandı yiğit beyler fazlaca saygı gördüler.
Akça çadırlar dikildi alaca halı serildi,
Akça koyunlar kesilip alca şaraptan verildi.
Sonra huzura vardılar Tekfur zevke kapılmıştı,
Yedi kat meydan süzüldü ortaya köşk yapılmıştı.
Sarı giyimli Selcen kız yukarıdan seyrederdi,
Gizli zırh giyinmiş kâfir beyleri takip ederdi.
O sırada sordu Tekfur: ‘Yiğit nerden geliyorsun? ’
Kan Turalı kalktı yerden yürüdü kasılaraktan,
Sıvadı ak bilekleri ak alnını açaraktan:
‘Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
Kızını almağa gelmişim. ’
Deyince, Bey Kan Turalı,
‘Anadan doğmaca soyun;
Yarışmanın ilk kuralı. ’
Dedi Tekfur, başlar oyun.
Soyunup beline bir keten sardı,
Yiğitçe davranıp meydana vardı.
Hem yakışıklıydı hem de bilgili,
Yüzü örtülüydü tutup çıkardı.
Ne bir töre idi ne bir gelenek,
Kara Çöğür ile oğlu Kırk Kınuk,
Kan Turalı’yla boz aygırlı Beyrek,
Oğuzda örtülü dört yiğit vardı.
Görünce yüzünü Tekfur’un kızı,
Yanıp tutuşur da yapar mı nazı.
‘Babamın gönlüne doğsa düşüncem,
İnsafa gelerek çok görse azı.
Görmedim ömrümde bu nasıl er’se,
Benim gördüğümü babam da görse,
Başlık kesip beni yiğide verse,
Yoksa yazık olur,’ dedi ‘yiğide’.
Zincirli kara boğa getirildi meydana,
Bir boynuz darbesiyle yoğurdu mermer taşı.
‘Yıkılsın Oğuz eli. ’ Diyerek sevinenler,
‘Şimdi atar yiğidi. ’ Dedi kâfirin başı.
Ağlaşmaya başladı işitince yiğitler,
Kan Turalı dedi ki: ‘Kolca kopuzu alın,
Bırakın ağlaşmayı övün beni yiğitler. ’
Kan Turalı övüldü Hânım nasıl övüldü:
‘Sultanım Kan Turalı
Kalkarak yerinden doğrulmadın mı
Yelesi kara soylu atına binmedin mi
Arku Beli Ala Dağı
Avlayarak kuşlayarak aşmadın mı
Babanın ak otağının eşiğinde
Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
Boğa boğa dedikleri
Kara inek buzağısı değil midir
Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı hiç?
Sarılar giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Kan Turalı sarılar giyen kız aşkına bir hû! ’
Kan Turalı seslendi: ‘Bırakın geldin boğa,’
Saldılar ki boğayı benzer dumanlı dağa.
Burnu buhar kazanı mızrak boynuz saldırdı;
Salâvat getirerek öyle bir yumruk vurdu,
Alnından yumruk alan boğa öylece durdu,
Sonra kıçı üstüne çöktü olduğu yere.
Kan Turalı bu sıra yumruğunu başına,
Dayayıp sürüp gitti ta meydanın dışına.
Zamana güreştiler
Ne Kan Turalı yener,
Ne soluğu buharlı
Azgınca boğa döner.
Kara azgın boğanın ağzına köpük doldu,
Kan Turalı bu sıra yenecek yolu buldu.
Boğanın önündeyken birden bire çekildi,
Boşta kalınca boğa boynuz üstü dikildi.
Kuyruğundan üç kere kaldırıp yere çaldı,
Parçalandı her biri boğa kemiksiz kaldı.
Basıp boğazlayarak tutup yüzdü deriyi;
Getirerek Tekfur’un önüne atıverdi:
‘Yarın sabah kızını bana veresin,’ dedi.
Tekfur: ‘Kızımı verin şehirden sürün gitsin,
Deyince, kardeş oğlu: ‘Canavarların şahı’
Dedi: ‘aslandır ama, hünerini göstersin,
Aslanı da yenerse kızı alıp da gitsin. ’
Çıkardılar aslanı kükredi şimşek indi,
Ne kadar at var ise meydanda korkup sindi.
‘Boğadan kurtuldu ya aslan ile ne yapar,’
Ağlaşırken yiğitler sanki kıyamet kopar.
Kan Turalı gördü ki yiğitleri ağlaşır:
‘Bre alca kopuzu alarak övün beni,
Sarı giyen kız için aslandan döneyim mi? ’
Deyince, kırk yoldaşı
Burada söylediler,
Görelim bir ey Hânım
Bak neler söylediler:
‘Sultanım Kan Turalı
Akça sazlar içinde sarı deriler görüp taylar basan
Göğüs yarıp kanını alan
Kara polat öz kılıçtan dönmeyen
Ak kirişli sert yaydan korkmayan
Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran
Ala köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
Sarı giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’
‘Bre kâfir bırakın gelsin aslan’ dedi ya,
Kara Polat öz kılıç yok ki ikiye biçsin.
‘Tanrım medet,’ diyerek sığındı Yaradan’a,
Bu güreşte yenilen tatlı canından geçsin.
Saldırınca dev aslan gözetip pençesini,
Dolayıp sunuverdi bir çoban keçesini.
Muhammed’e salâvat getirip gözeterek,
Yumruğunu alnına bir hamleyle atarak,
Saydırıldı parçalar aslanın çenesinden,
Tutup yüzdü belini kanlanmış yelesinden.
Sonra koca aslanı kaldırıp çaldı yere,
Tekfur’un huzuruna vardı ikinci kere:
‘Kızı bana ver’ dedi
Tekfur: ‘Varın getirin,
Yiğidi gönlüm sevdi
Kızımı buna verin.
İster dursun ister gitsin’
Deyince, karındaş oğlu:
‘Canavarların başı
Kara erkek devedir,
Oyununu oynasın
Yenerse hak güveydir. ’
Tanrı’dan oldu izin
‘Devam’dedi durdu mu,
Kan Turalı’ya döndü
Kara Tekfur yardımı:
‘Bu devenin ağzını
Bağlayın yedi yerden,’
Emri çıktı Tekfur’un:
‘Sonra meydana sürün. ’
Şahittir kara yerler
Kesin emri aldılar,
Oyun etti kâfirler
Bağlamadan saldılar.
Kan Turalı fırlayıp girdi koltuk altına,
Önceki iki güreş yormuştu epey onu;
Yiğit sarhoşmuş gibi çıkarken kayıp düştü.
Altı cellât yetişip ensesine yapıştı,
Tuttular yalın kılıç yoldaşları tutuştu;
Söyledi yiğitleri Hânım neler söyledi:
‘Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
Kanlı kâfir eline geceleyin girdin
Kara boğa geldiğinde unufak ettin
Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
Kara buğra geldiğinde niye düştün?
Kara kara dağlardan haber aşar
Kanlı kanlı sulardan haber geçer
Kudretli Oğuz eline haber varır
Kanglı Koca oğlu Kan Turalı netmiş derler
Kara boğa geldiğinde kaldırıp yere vurmuş
Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
Kara buğra geldiğinde niye düşmüş derler
Büyük küçük kalmaz söz eder
Yaşlı kadın erkek kalmaz kötü söyler
Ak sakallı baban dertli olur
Kocamış anan kan yaş döker
Hânım kalkıp yerinden doğrulmazsan
Altı cellât ensende yalın kılıç tutar
Sonunda güzel basını keser
Aşağıdan (bilgi yelpazesi. net) yukarı bakmaz mısın
Sarı giyen Selcen Hatun işaret eder görmez misin
Seni, deve burnundan yıkılır olur, dediler bilmez misin
Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’
Kan Turalı doğruldu: ‘Bre ben bu devenin,
Yapışırsam burnuna hakkı olur güvenin.
Haber varır Oğuza dolanır dilden dile,
Derler ki kız kurtardı söyler gider sevenim.
Bre kolca kopuzu çalarak övün beni;
Sığınmışım Tanrı’ya rüzgâr olup eserim,
Döner miyim buğradan tutup başın keserim. ’
Yiğit Kan Turalı’yı
Övmek için söyledi,
Görelim yoldaşları
Hânım neler söyledi:
‘Yüksek kayaların başında yuva tutan
Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
Mancınığı ağır taştan gıcırdayıp vuran
Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
Cümle kuşun sultanı kartal kuşu
Kanadıyla saksağana kendisini güldürür mü
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Kan Turalı sarılı kız aşkına bir hû! ’
Adı güzel Muhammed’e
Bir salâvat getirerek,
Sevindirdi yiğitleri
Hemen işi bitirerek.
Öyle bir vuruş vurdu
Bir tekmede bağırttı,
Yığılıp kaldı deve
İkincide dağıttı.
Basıp kesti deveyi
İki kayışlık soydu,
Varıp Tekfur’a doğru
Tutup önüne koydu:
‘Okluğuna bağ yapsın söyle akıncı başı,
Koparsa lazım olur üzenginin kayışı. ’
Deyince, kara Tekfur: ‘Vallahi bu yiğidi,
Göz gördü can kaynadı gönlümüz sevdi,’ dedi.
Kırk yerde kırk otağı diktirdi erlerine,
Kırk gerdek odasını açtırdı yerlerine.
Kan Turalı’yla kızı koydu gerdek evine.
Ozan geldi coşturdu neşeli havalar çaldı;
Kabardı koca yürek Oğuz’un yiğidinde,
Kılıcını çıkardı çalarak kertti yeri:
‘Yer gibi kertileyim toprak gibi savrulayım,
Kılıcıma doğranayım okuma saplanayım,
Oğlum doğmasın doğarsa on güne varmasın,
Bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden,
Bu gerdeğe girersem. ’ Dedi.
Evini çözüp attı
Devesini bağırttı,
Koç atını kişnetti
Zaman bilmedi göçtü.
Yedi gün yedi gece durmadan gem çektirdi,
Oğuz sınır boyuna gelip çadır diktirdi:
‘Hey kırk eşim kırk yoldaşım
Kurban olsun size başım
Tanrım yol verdi vardım canavardan can aldım,
Sarılar giyen Selcen Hatun’u aldım geldim.
Varın haber eyleyin can babam karşı gelsin,
Tanrı güldürdü beni onun da yüzü gülsün. ’
Kan Turalı gördü ki kondukları bu yerde,
Çayır çimen soğuk su sanki derman her derde.
Kuğu sülün turnalar uçuşur perde perde,
Pek sevdiler bu yeri yiyip içip daldılar.
Oğuz’un başına ne kaza gelse,
Bilinir o zaman uykudan gelir.
Kâfir civarında uykuya dalsa,
Ya esir tutulur veyahut ölür.
Yiğit kan turalı uykuya vardı,
Hatunu Selcen’i vesvese sardı:
‘Âşıklarım çoktur ansızın basar
Tutar yiğidimi kılıçlar, keser’
Diye düşünerek, zırhı giydirdi,
Er Kan Turalı’nın kara koç ata.
Kendi de giyinip aldı mızrağı,
Çıkıp yüksek yere gözler uzağı.
Bu arada Tekfur sözünden geçti,
Altı yüz kâfiri atlayıp seçti.
Kara elbiseli seçilen atlı,
Oğuz’un peşinden kuş olup uçtu.
Kız nöbet beklerken geleni gördü,
Ayırt eder oldu çakalı kurdu.
Varıp yiğidinin başına durdu,
Söyledi görelim neler söyledi:
‘Uyan artık kara başını kaldır yiğit
Ala çekik güzel gözünü aç yiğit
Kollarından ak ellerin bağlanmadan
Ak alnın kara yere tepilmeden
Ansızın güzel başın kesilmeden
Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
Hasım yetişti düşman erişti
Ne yatıyorsun kalk yiğit
Yüksek kayalar oynamadan yer oyuldu
Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
Kaynaşarak uğraşarak dağdan indi
Tertiplenip üzerine düşman geldi
Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
Noldu sana. ’
Uyandı Kan Turalı: Ne söylüyorsun? ’ Dedi,
‘Yiğidim üzerine azgın düşmanlar geldi.
Aşk ile bağlanarak seni sevdi bu yürek,
Uyandırmak görevim hünerse senden gerek. ’
Kan Turalı doğrularak arı sudan abdest aldı,
Ak alnını koydu yere iki rekât namaz kıldı.
Adı güzel Muhammed’e salâvatla dua etti,
At tepti kâfire karşı Selcen Hatun varıp yetti.
Er Kan Turalı durdu:
‘Nereye,’ diye sordu.
‘Savaşıp dövüşelim,
Karşında koca ordu.
Vuruşalım düşmanla
Ölenimiz ölsün bey,
Diktiğimiz otağa
Kalanımız dönsün bey. ’
Diyerek, sürdü atı,
Karıştı doğu batı.
Yeri göğü eledi,
Hasmını tepeledi.
Kalan düşman eğildi,
Sandı hasım yenildi.
Kılıcı kan içinde,
Dönüp otağa geldi.
Ve Kan Turalı’nın anasıyla babası,
Tam da o sırada çıkageldi otağa.
Gördüler ki gelenin kılıç kabzası kanlı,
Yalnız bir hatun kişi oğulları görünmez;
Haberini sordular Hânım nasıl sordular:
‘Anam kişi kızım kişi
Tan atarken yerinden kalkı verdin
Oğlu tutturdun mu
Ansızın güzel başını kestirdin mi
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
Sen geliyorsun oğulcuğum görünmüyor bağrım yanıyor
Ağız dilden birkaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun gelin sana. ’
Kız bildi ki gelenler kaynana kayın ata,
‘Nerede toz karışır nereye kuzgun akar;
Orada arayalım’ mahmuz vurdu boz ata,
Çıkıp yüksek tepeye aşağı doğru bakar.
Gördü ki bir derede toz toplanır dağılır,
Tepiklerken atını kan yürekten sağılır.
Kan Turalı’nın atı oklanmış yerde yatar,
Yiğidi yaralanmış durmadan kanı akar.
Gözünde kan perdesi hem silip hem vuruyor,
Yalın kılıç her darbe üç kâfiri kırıyor.
Kaza şahin girmiş gibi at tepti kâfire girdi,
Önüne geleni kırdı kaçanı uzağa sürdü.
Kan Turalı gördü ki düşmanı kırar biri,
Tanımadı Selcen’i ağlar yaralı yeri.
Hasmına saldırana kızarak şöyle dedi,
Görelim bir bakalım Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
Yelesi kara soylu atına binen yiğit ne yiğitsin
Ha demeden başlar kesen
Aklına esip benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
İzinsiz düşmana girmek bizim elde ayıp olur
Bre yürü
Doğan kuş olarak uçayım mı
Sakalınla boğazından tutayım mı
Ha demeden senin başını ben keseyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Kara başını terkiye asayım mı
Bre belâsı gelmiş yiğit ne yiğitsin
Çekilip dön. ’
Selcen Hatun söyledi,
Hânım neler söyledi:
‘Hey yiğidim bey yiğidim
Develer yavrusundan döner mi olur
Kara koçta soy atlar
Taycığını teper mi olur
Ağıllarda akça koyun
Kuzucuğun teper mi olur
Alp yiğitler bey yiğitler
Sevdiğine kıyar mı olur
Yiğidim bey yiğidim
Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana. ’
Kan Turalı bildi ki düşmanı basıp kıran,
Sevdiği Selcen Hatun o da girdi bir yandan.
Kaçan kovalanmadı can verdi karşı duran,
Bindi atın terkine ne götürdü bu şan’dan.
Giderken Kan Turalı aklına böyle geldi,
Sonra Selcen Hatun’a aklındakini dedi:
‘Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda
Yelesi kara soylu atına bindiğinde
Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
Oğuz’un ala gözlü kızı gelini destan anlattığında
Herkes sözünü söylediğinde
Sen orada durasın övünesin
Kan Turalı perişan oldu
At arkasına aldım çıktım diyesin
Gözüm döndü gönlüm gitti
Öldürürüm seni. ’
Selcen Hatun durumun ne olduğunu bildi,
Yiğidine söyledi Hânım neler söyledi:
‘Bey yiğit
Övünürse erkek övünsün aslandır
Övünmelik kadınlara yaraşmaz
Övünmekle kadın erkek olmaz
Alaca yorgan içinde seninle sarmaşmadım
Tatlı damak tutarak emişmedim
Al duvağımın altından söyleşmedim
Tez sevdin tez usandın dönek oğlu dönek
Yaradan Allah bilir ben sana
Dostum, aşığım kıyma bana. ’
Kan Turalı: ‘Yine de öldürmem gerek,’ dedi,
Yiğidinin sözüne kız öfkeleniverdi:
‘Bre sersem budala ben yapıştım alt kulpa,
Sen sözümü anlamaz yapışırsın üst kulpa.
Bre densizin oğlu okla mı kılıçla mı;
Gel beri konuşalım ölüme vuruşalım. ’
Atını tepikleyip çıktı bir sergen yere,
Okluğunda doksan ok döküldü birden yere.
İki oku ayırdı temrenini çıkardı,
Temrenli ok atmaya kıyamadı yiğide.
Birini yedek tutup birini yaya taktı,
‘At okunu,’ diyerek sıra verdi yiğide.
‘Önce sen at okunu kızların yolu evvel,’
Kız öyle bir ok attı görmemiş yedi düvel.
Aklı başından gitti varıp Selcen Hatunu;
Sarıp ince belinden sevip gönül eyledi,
Kan Turalı söyledi Hânım neler söyledi:
‘Işıl ışıl ışıldayan ince giyenim
Yere basmayıp yürüyen selvi boylum
Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Ressamların çizdiği kara kaşlım
Kurumsu kırk tutam kara saçlım
Aslan soyu sultan kızı
Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
Ben seni deniyordum. ’
Aşk gerdeğe girmez mi
Selcen Hatun söyledi,
Dost yiğidi bilmez mi
Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp da yerimden doğrulurdum
Yelesi kara soylu atıma binerdim
Babamın ak otağından çıkardım
Arku Beli Ala Dağı avlardım
Ala geyik yabani geyik kovalardım
Çekince bir ok ile vururdum
Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım. ’
Irağından yakınında geçtiler,
Tatlı damak vererek emiştiler.
Ak boz atlarını tepikleyerek,
Babasının yanına eriştiler.
Babası oğlunu gördü sevindi,
Yol gözler ananın sancısı dindi.
Kanglı Koca o an şükür eyledi,
Oğlu ve gelinle Oğuz’a indi.
Yeşil çimen üstüne ala çadır diktirdi,
Boz aygır kara buğra akça koçlar kestirdi.
Düğün dernek kurdurup beyleri ağırladı,
Altınlı gölgeliğe oğlunu uğurladı.
Kan Turalı varıp gerdeğe girdi,
Selcen Hatun ile murada erdi.
Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı,
Destan söyledi, deyiş dedi.
Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi:
‘Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya. ’
Dua edelim Hânım:
‘Ecel geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Mevla’m alçaklara el açtırmasın.
Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın Hânım hey! ... ’
KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kanlı Koca adında bir Oğuz eri kahraman oğlu Kan Turalı’ya onu evlendirmek istediğini söyler. Ancak oğlan, aradığı kadar kahraman, gözü pek bir kız bulamaz. Babası arar ve Trabzon tekürünün kızının tam oğlunun istediği gibi bir kız olduğuna kanaat getirir.
Bir aslanı, bir boğayı ve bir deveyi öldürmek şartıyla verilecek olan kızı, Kan Turalı bu şartları gerçekleştirerek alır. Evlendikleri gece kafirlerin saldırısına uğrar ve savaşırlar. Savaş devam ederken Selcen Hatun eşini arar, bulamaz. Bulduğu yerde de yardım eder. Selcen Hatun’un düşmanı yendiği için övüneceğini düşünen Kan Turalı, Selcen’i öldürmeye karar verir.
Ok çekerler; ancak Selcen, okunun başındaki demiri çıkartmıştır. Selcen’i böylece deneyen Kan Turalı ve Selcen, yurtlarına dönerler.
KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kanlı Koca adında bir Oğuz eri kahraman oğlu Kan Turalı’ya onu evlendirmek istediğini söyler. Ancak oğlan, aradığı kadar kahraman, gözü pek bir kız bulamaz. Babası arar ve Trabzon tekürünün kızının tam oğlunun istediği gibi bir kız olduğuna kanaat getirir.
Bir aslanı, bir boğayı ve bir deveyi öldürmek şartıyla verilecek olan kızı, Kan Turalı bu şartları gerçekleştirerek alır. Evlendikleri gece kafirlerin saldırısına uğrar ve savaşırlar. Savaş devam ederken Selcen Hatun eşini arar, bulamaz. Bulduğu yerde de yardım eder. Selcen Hatun’un düşmanı yendiği için övüneceğini düşünen Kan Turalı, Selcen’i öldürmeye karar verir.
Ok çekerler; ancak Selcen, okunun başındaki demiri çıkartmıştır. Selcen’i böylece deneyen Kan Turalı ve Selcen, yurtlarına dönerler.
KANLI KOCA OĞLU KAN TURALI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Oğuz’un zamanında Kanlı Koca denilen;
Gürbüz bir kişi vardı, er yiğittir övülen.
Onun da yetişkince oğulcuğu vardı ki;
Adı, Kan Turalı’dır, size destan edilen.
Kanglı Koca beylerle bir gün sohbet ederken:
‘Ya erenler yoldaşlar babam öldü ben kaldım,
Töremiz böyle söyler yer ve yurdunu aldım.
Gün gelip öleceğim oğlum yalnız kalacak,
Neyim var neyim yoksa Kan Turalı alacak.
Gözlerim görür iken bundan iyisi yoktur,
Onu evlendireyim bir babaya bu haktır. ’
Deyince, Kan Turalı: ‘Madem böyle düşündün,
Layık kız nasıl olur? Söyle bana can baba. ’
‘Nasıl hatun istersin düşün taşın de bana. ’
Diye, sordu babası aldı hazır cevabı:
‘Ben yerimden kalkmadan o yerinden kalkmalı,
Ben atıma binmeden o atlayıp binmeli,
Ben kâfire varmadan o başın getirmeli. ’
‘Sen kız istemezmişsin bir bahadır istersin,
O yorulup didinsin sen hazırdan yiyesin. ’
‘Cicili bicili bir Türkmen kızı,
Alırsan neylerim çekilmez nazı.
Söylesem sözü yok dillesem dili,
Biter malım mülküm yığamaz azı. ’
‘Oğul kız görmek senden mal rızık vermek benden. ’
Deyince, Kan Turalı kalktı hemen yerinden;
Atlandı kırk yiğitle mola verip durmadı,
İç Oğuzu tüm gezdi uygun bir kız görmedi.
Çekilip döndü eve karşılar Kanglı Koca:
‘Oğul bir kız buldun mu? ’ Diye o an sorunca,
Kan Turalı çok üzgün: ‘Yıkılsın Oğuz eli;
Yarar kız bulamadım yoktur can baba,’ Dedi.
‘Hey oğul kız dileyip varan böyle varmaz ki,
Sabah gidip öğleye dolanıp da gelmez ki.
Sen ocağa sahip ol ben gideyim yerine,
Mevlâ güç katar olsun dizlerimin ferine. ’
Çok yaşlı kocalarla at tepti Kanglı Koca,
Dolandı iç Oğuz’u bulamadı varınca.
Dış Oğuz’a aştılar sanki soyu kesildi,
Umudu tükenmişti ki Tırabzon’a geldi.
Tırabzon tekfurunun meğer bir kızı vardı,
Güzellerin güzeli görenleri yakardı.
Yay germede hünerli attığı ok düşmezdi,
Odaklanıp uçarak hedefi şaşırmazdı.
Kaftanlığı üç deri üç azgın canavardan,
Kızı almak uğruna nice er oldu candan.
Üç canavardan biri kükremiş aslan idi,
Biri kara boğaydı biri de erkek deve.
Bu üçünü öldüren kızı alacak idi.
Burçlardaki otuz baş ne aslan gördü ne deve,
Boğanın boynuzunda Tekfur’un kızı için,
Güreşte yenilerek hep kanlı geçti seçim.
Kanglı Koca burçlarda sallanan başa baktı,
Ejderhaları gördü titredi tüm etleri,
Ayağına toplandı başındaki bitleri:
‘Oğluma anlatayım varsa hüneri gelsin,
Ya da evdeki kızı almaya razı olsun. ’
Diyerek döndü yurda,
El öptü Kan Turalı.
‘Buldun mu’ diye sordu,
‘Buldum kaşı karalı.
Amma gerek zorlu hüner,’
‘Altın akçe neler ister? ’
‘Hüner dedik oğul hüner,
Var yiğit kâfire göster. ’
‘Soyluca atıma eyer vurayım,
Kanlı kâfir ellerine varayım.
Hüner buysa düşman başı kırayım,
Göstereyim hünerimi ey baba. ’
‘Hüner dedikleri oğul odur ki;
O kız için üç canavar beslerler,
Kim ki canavarları basıp öldürür,
O yiğide tutup kızı verirler.
Eğer yenilirse dövüşen kişi,
Kesip kafasını burca asarlar. ’
Deyince babası Kan Turalı’ya,
Dedi: ‘Bu sözünü dememeliydin;
Başımın kakıncı yüzüme tokunç,
Olmasın bey baba ey kadın ana,
Çıkıyorum yola siz esen kalın. ’
‘Gördün mü oğlana ben neler dedim,
Korkunç haberleri duyunca belki,
Gitmeyeceğini düşünmüş idim. ’
Diyerek, söyledi neler söyledi:
‘Oğul senin varacağın yerin
Dolamaç dolamaç yolları olur
Atlı batıp çıkamaz onun balçığı olur
Alaca yılan sökemez onun ormanı olur
Gök ile boy ölçüşen onun kalesi olur
Göz kamaştırıp gönül alan onun güzeli olur
Hay demeden baş getiren cellâdı olur
Sırtında kalkan oynar yayası olur
Yaman yerlere yeltendin geri dön
Ak sakallı babanı ihtiyarcık olmuş ananı ağlatma. ’
Kan Turalı kızdı bu kez
Yiğit olan yiğit ürkmez
Söyledi babasına
Öfkesini belli etmez:
‘Ne söylersin ne dersin canım baba
Bu kadar işten korkan yiğit mi olur
Alp ere korku vermek ayıp olur
Dolamaç dolamaç yollarını
Mevlâm kor ise geceleyin at sürüp geçeyim
Atlı batıp çıkamaz onun balçığına kumlar döşeyeyim
Ala yılan sökemez ormanını
Çakmak çakıp ateşe vereyim
Gök ile boy ölçüşen kalelerini
Mevlam kor ise yapayım yıkayım
Göz kamaştıran gönül alan güzelinin boynun öpeyim
Sırtında kalkan oynar yayasının
Mevlâm kor ise başını keseyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Ya kara buğranın göğsü altında kalayım
Ya boğanın boynuzuna ilişeyim
Ya kükremiş aslanın pençesinde didileyim
Ya varayım ya varmayayım
Ya geleyim ya gelmeyeyim
Yine görünceye kadar bey baba hatun ona esen kalın. ’
Gördüler ki namusuna can adar,
‘Uğur ola oğul yol açık olsun.
Bekleriz yolunu gelene kadar,
Göster hünerini can sende kalsın. ’
Kırk yiğitle birlik koyuldu yola,
Yedi gün yedi gece at sürdüler.
Kâfir sınırına yakın varınca,
Çayırın üstüne çadır diktiler.
Kan Turalı gürzünü göğe atıp tutarken,
Yiğitlere söyledi, Hânım neler söyledi:
‘Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Yüğrük olsa yarışsam
Güçlü olsa güreşsem
Hak Teâlâ’ yardım eylese
Üç canavarı öldürsem
Güzeller sultanı sarılar giyen Selcen Hatun’u alsam
Babamın anamın evine dönsem
Hey kırk eşim kırk arkadaşım
Kırkınıza kurban olsun benim başım. ’
Tekfur’a bir haber vardı bir yiğit gelmiş Oğuz’dan,
Adı, Kan Turalı imiş hem cilasun hem yağızdan.
Geliş nedenini sorduk kızını ister dediler,
Karşılandı yiğit beyler fazlaca saygı gördüler.
Akça çadırlar dikildi alaca halı serildi,
Akça koyunlar kesilip alca şaraptan verildi.
Sonra huzura vardılar Tekfur zevke kapılmıştı,
Yedi kat meydan süzüldü ortaya köşk yapılmıştı.
Sarı giyimli Selcen kız yukarıdan seyrederdi,
Gizli zırh giyinmiş kâfir beyleri takip ederdi.
O sırada sordu Tekfur: ‘Yiğit nerden geliyorsun? ’
Kan Turalı kalktı yerden yürüdü kasılaraktan,
Sıvadı ak bilekleri ak alnını açaraktan:
‘Karşı yatan kara dağını aşmağa gelmişim
Akıntılı suyunu geçmeğe gelmişim
Dar eteğine geniş koltuğuna sığınmağa gelmişim
Tanrı buyruğu ile Peygamber kavli ile
Kızını almağa gelmişim. ’
Deyince, Bey Kan Turalı,
‘Anadan doğmaca soyun;
Yarışmanın ilk kuralı. ’
Dedi Tekfur, başlar oyun.
Soyunup beline bir keten sardı,
Yiğitçe davranıp meydana vardı.
Hem yakışıklıydı hem de bilgili,
Yüzü örtülüydü tutup çıkardı.
Ne bir töre idi ne bir gelenek,
Kara Çöğür ile oğlu Kırk Kınuk,
Kan Turalı’yla boz aygırlı Beyrek,
Oğuzda örtülü dört yiğit vardı.
Görünce yüzünü Tekfur’un kızı,
Yanıp tutuşur da yapar mı nazı.
‘Babamın gönlüne doğsa düşüncem,
İnsafa gelerek çok görse azı.
Görmedim ömrümde bu nasıl er’se,
Benim gördüğümü babam da görse,
Başlık kesip beni yiğide verse,
Yoksa yazık olur,’ dedi ‘yiğide’.
Zincirli kara boğa getirildi meydana,
Bir boynuz darbesiyle yoğurdu mermer taşı.
‘Yıkılsın Oğuz eli. ’ Diyerek sevinenler,
‘Şimdi atar yiğidi. ’ Dedi kâfirin başı.
Ağlaşmaya başladı işitince yiğitler,
Kan Turalı dedi ki: ‘Kolca kopuzu alın,
Bırakın ağlaşmayı övün beni yiğitler. ’
Kan Turalı övüldü Hânım nasıl övüldü:
‘Sultanım Kan Turalı
Kalkarak yerinden doğrulmadın mı
Yelesi kara soylu atına binmedin mi
Arku Beli Ala Dağı
Avlayarak kuşlayarak aşmadın mı
Babanın ak otağının eşiğinde
Hizmetçiler inek sağar görmedin mi
Boğa boğa dedikleri
Kara inek buzağısı değil midir
Alp yiğitler hasmından kaygılanır mı hiç?
Sarılar giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Kan Turalı sarılar giyen kız aşkına bir hû! ’
Kan Turalı seslendi: ‘Bırakın geldin boğa,’
Saldılar ki boğayı benzer dumanlı dağa.
Burnu buhar kazanı mızrak boynuz saldırdı;
Salâvat getirerek öyle bir yumruk vurdu,
Alnından yumruk alan boğa öylece durdu,
Sonra kıçı üstüne çöktü olduğu yere.
Kan Turalı bu sıra yumruğunu başına,
Dayayıp sürüp gitti ta meydanın dışına.
Zamana güreştiler
Ne Kan Turalı yener,
Ne soluğu buharlı
Azgınca boğa döner.
Kara azgın boğanın ağzına köpük doldu,
Kan Turalı bu sıra yenecek yolu buldu.
Boğanın önündeyken birden bire çekildi,
Boşta kalınca boğa boynuz üstü dikildi.
Kuyruğundan üç kere kaldırıp yere çaldı,
Parçalandı her biri boğa kemiksiz kaldı.
Basıp boğazlayarak tutup yüzdü deriyi;
Getirerek Tekfur’un önüne atıverdi:
‘Yarın sabah kızını bana veresin,’ dedi.
Tekfur: ‘Kızımı verin şehirden sürün gitsin,
Deyince, kardeş oğlu: ‘Canavarların şahı’
Dedi: ‘aslandır ama, hünerini göstersin,
Aslanı da yenerse kızı alıp da gitsin. ’
Çıkardılar aslanı kükredi şimşek indi,
Ne kadar at var ise meydanda korkup sindi.
‘Boğadan kurtuldu ya aslan ile ne yapar,’
Ağlaşırken yiğitler sanki kıyamet kopar.
Kan Turalı gördü ki yiğitleri ağlaşır:
‘Bre alca kopuzu alarak övün beni,
Sarı giyen kız için aslandan döneyim mi? ’
Deyince, kırk yoldaşı
Burada söylediler,
Görelim bir ey Hânım
Bak neler söylediler:
‘Sultanım Kan Turalı
Akça sazlar içinde sarı deriler görüp taylar basan
Göğüs yarıp kanını alan
Kara polat öz kılıçtan dönmeyen
Ak kirişli sert yaydan korkmayan
Ak tüylü delici oktan çekinmeyen
Canavarlar sultanı kükremiş aslan kıran
Ala köpek yavrusuna kendisini dalatır mı
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
Sarı giymiş Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’
‘Bre kâfir bırakın gelsin aslan’ dedi ya,
Kara Polat öz kılıç yok ki ikiye biçsin.
‘Tanrım medet,’ diyerek sığındı Yaradan’a,
Bu güreşte yenilen tatlı canından geçsin.
Saldırınca dev aslan gözetip pençesini,
Dolayıp sunuverdi bir çoban keçesini.
Muhammed’e salâvat getirip gözeterek,
Yumruğunu alnına bir hamleyle atarak,
Saydırıldı parçalar aslanın çenesinden,
Tutup yüzdü belini kanlanmış yelesinden.
Sonra koca aslanı kaldırıp çaldı yere,
Tekfur’un huzuruna vardı ikinci kere:
‘Kızı bana ver’ dedi
Tekfur: ‘Varın getirin,
Yiğidi gönlüm sevdi
Kızımı buna verin.
İster dursun ister gitsin’
Deyince, karındaş oğlu:
‘Canavarların başı
Kara erkek devedir,
Oyununu oynasın
Yenerse hak güveydir. ’
Tanrı’dan oldu izin
‘Devam’dedi durdu mu,
Kan Turalı’ya döndü
Kara Tekfur yardımı:
‘Bu devenin ağzını
Bağlayın yedi yerden,’
Emri çıktı Tekfur’un:
‘Sonra meydana sürün. ’
Şahittir kara yerler
Kesin emri aldılar,
Oyun etti kâfirler
Bağlamadan saldılar.
Kan Turalı fırlayıp girdi koltuk altına,
Önceki iki güreş yormuştu epey onu;
Yiğit sarhoşmuş gibi çıkarken kayıp düştü.
Altı cellât yetişip ensesine yapıştı,
Tuttular yalın kılıç yoldaşları tutuştu;
Söyledi yiğitleri Hânım neler söyledi:
‘Kalkarak Kan Turalı yerinden doğruluverdin
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp bindin
Ala gözlü yiğitlerini yanına aldın
Arku Beli Ala Dağı geceleyin aştın
Akıntılı güzel suyunu geceleyin geçtin
Kanlı kâfir eline geceleyin girdin
Kara boğa geldiğinde unufak ettin
Kükremiş aslan geldiğinde belini büktün
Kara buğra geldiğinde niye düştün?
Kara kara dağlardan haber aşar
Kanlı kanlı sulardan haber geçer
Kudretli Oğuz eline haber varır
Kanglı Koca oğlu Kan Turalı netmiş derler
Kara boğa geldiğinde kaldırıp yere vurmuş
Kükremiş aslan geldiğinde belini bükmüş
Kara buğra geldiğinde niye düşmüş derler
Büyük küçük kalmaz söz eder
Yaşlı kadın erkek kalmaz kötü söyler
Ak sakallı baban dertli olur
Kocamış anan kan yaş döker
Hânım kalkıp yerinden doğrulmazsan
Altı cellât ensende yalın kılıç tutar
Sonunda güzel basını keser
Aşağıdan (bilgi yelpazesi. net) yukarı bakmaz mısın
Sarı giyen Selcen Hatun işaret eder görmez misin
Seni, deve burnundan yıkılır olur, dediler bilmez misin
Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Sarı giymiş kız aşkına bir hû! ’
Kan Turalı doğruldu: ‘Bre ben bu devenin,
Yapışırsam burnuna hakkı olur güvenin.
Haber varır Oğuza dolanır dilden dile,
Derler ki kız kurtardı söyler gider sevenim.
Bre kolca kopuzu çalarak övün beni;
Sığınmışım Tanrı’ya rüzgâr olup eserim,
Döner miyim buğradan tutup başın keserim. ’
Yiğit Kan Turalı’yı
Övmek için söyledi,
Görelim yoldaşları
Hânım neler söyledi:
‘Yüksek kayaların başında yuva tutan
Kadir ulu Tanrı’ya yakın uçan
Mancınığı ağır taştan gıcırdayıp vuran
Arı gölün ördeğini şakıyıp alan
Koca üveyik dipte yürürken çekip yüzen
Karıncığı aç olsa kalkıp uçan
Cümle kuşun sultanı kartal kuşu
Kanadıyla saksağana kendisini güldürür mü
Alp yiğitler savaş günü hasmından kaygılanır mı
Sarı giyen Selcen Hatun köşkten bakar
Kime baksa aşkından ateşe yakar
Kan Turalı sarılı kız aşkına bir hû! ’
Adı güzel Muhammed’e
Bir salâvat getirerek,
Sevindirdi yiğitleri
Hemen işi bitirerek.
Öyle bir vuruş vurdu
Bir tekmede bağırttı,
Yığılıp kaldı deve
İkincide dağıttı.
Basıp kesti deveyi
İki kayışlık soydu,
Varıp Tekfur’a doğru
Tutup önüne koydu:
‘Okluğuna bağ yapsın söyle akıncı başı,
Koparsa lazım olur üzenginin kayışı. ’
Deyince, kara Tekfur: ‘Vallahi bu yiğidi,
Göz gördü can kaynadı gönlümüz sevdi,’ dedi.
Kırk yerde kırk otağı diktirdi erlerine,
Kırk gerdek odasını açtırdı yerlerine.
Kan Turalı’yla kızı koydu gerdek evine.
Ozan geldi coşturdu neşeli havalar çaldı;
Kabardı koca yürek Oğuz’un yiğidinde,
Kılıcını çıkardı çalarak kertti yeri:
‘Yer gibi kertileyim toprak gibi savrulayım,
Kılıcıma doğranayım okuma saplanayım,
Oğlum doğmasın doğarsa on güne varmasın,
Bey babamın kadın anamın yüzünü görmeden,
Bu gerdeğe girersem. ’ Dedi.
Evini çözüp attı
Devesini bağırttı,
Koç atını kişnetti
Zaman bilmedi göçtü.
Yedi gün yedi gece durmadan gem çektirdi,
Oğuz sınır boyuna gelip çadır diktirdi:
‘Hey kırk eşim kırk yoldaşım
Kurban olsun size başım
Tanrım yol verdi vardım canavardan can aldım,
Sarılar giyen Selcen Hatun’u aldım geldim.
Varın haber eyleyin can babam karşı gelsin,
Tanrı güldürdü beni onun da yüzü gülsün. ’
Kan Turalı gördü ki kondukları bu yerde,
Çayır çimen soğuk su sanki derman her derde.
Kuğu sülün turnalar uçuşur perde perde,
Pek sevdiler bu yeri yiyip içip daldılar.
Oğuz’un başına ne kaza gelse,
Bilinir o zaman uykudan gelir.
Kâfir civarında uykuya dalsa,
Ya esir tutulur veyahut ölür.
Yiğit kan turalı uykuya vardı,
Hatunu Selcen’i vesvese sardı:
‘Âşıklarım çoktur ansızın basar
Tutar yiğidimi kılıçlar, keser’
Diye düşünerek, zırhı giydirdi,
Er Kan Turalı’nın kara koç ata.
Kendi de giyinip aldı mızrağı,
Çıkıp yüksek yere gözler uzağı.
Bu arada Tekfur sözünden geçti,
Altı yüz kâfiri atlayıp seçti.
Kara elbiseli seçilen atlı,
Oğuz’un peşinden kuş olup uçtu.
Kız nöbet beklerken geleni gördü,
Ayırt eder oldu çakalı kurdu.
Varıp yiğidinin başına durdu,
Söyledi görelim neler söyledi:
‘Uyan artık kara başını kaldır yiğit
Ala çekik güzel gözünü aç yiğit
Kollarından ak ellerin bağlanmadan
Ak alnın kara yere tepilmeden
Ansızın güzel başın kesilmeden
Alca kanın yer yüzüne dökülmeden
Hasım yetişti düşman erişti
Ne yatıyorsun kalk yiğit
Yüksek kayalar oynamadan yer oyuldu
Yaşlı beyler ölmeden el boşaldı
Kaynaşarak uğraşarak dağdan indi
Tertiplenip üzerine düşman geldi
Yatacak yer mi buldun yurt mu buldun
Noldu sana. ’
Uyandı Kan Turalı: Ne söylüyorsun? ’ Dedi,
‘Yiğidim üzerine azgın düşmanlar geldi.
Aşk ile bağlanarak seni sevdi bu yürek,
Uyandırmak görevim hünerse senden gerek. ’
Kan Turalı doğrularak arı sudan abdest aldı,
Ak alnını koydu yere iki rekât namaz kıldı.
Adı güzel Muhammed’e salâvatla dua etti,
At tepti kâfire karşı Selcen Hatun varıp yetti.
Er Kan Turalı durdu:
‘Nereye,’ diye sordu.
‘Savaşıp dövüşelim,
Karşında koca ordu.
Vuruşalım düşmanla
Ölenimiz ölsün bey,
Diktiğimiz otağa
Kalanımız dönsün bey. ’
Diyerek, sürdü atı,
Karıştı doğu batı.
Yeri göğü eledi,
Hasmını tepeledi.
Kalan düşman eğildi,
Sandı hasım yenildi.
Kılıcı kan içinde,
Dönüp otağa geldi.
Ve Kan Turalı’nın anasıyla babası,
Tam da o sırada çıkageldi otağa.
Gördüler ki gelenin kılıç kabzası kanlı,
Yalnız bir hatun kişi oğulları görünmez;
Haberini sordular Hânım nasıl sordular:
‘Anam kişi kızım kişi
Tan atarken yerinden kalkı verdin
Oğlu tutturdun mu
Ansızın güzel başını kestirdin mi
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
Sen geliyorsun oğulcuğum görünmüyor bağrım yanıyor
Ağız dilden birkaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun gelin sana. ’
Kız bildi ki gelenler kaynana kayın ata,
‘Nerede toz karışır nereye kuzgun akar;
Orada arayalım’ mahmuz vurdu boz ata,
Çıkıp yüksek tepeye aşağı doğru bakar.
Gördü ki bir derede toz toplanır dağılır,
Tepiklerken atını kan yürekten sağılır.
Kan Turalı’nın atı oklanmış yerde yatar,
Yiğidi yaralanmış durmadan kanı akar.
Gözünde kan perdesi hem silip hem vuruyor,
Yalın kılıç her darbe üç kâfiri kırıyor.
Kaza şahin girmiş gibi at tepti kâfire girdi,
Önüne geleni kırdı kaçanı uzağa sürdü.
Kan Turalı gördü ki düşmanı kırar biri,
Tanımadı Selcen’i ağlar yaralı yeri.
Hasmına saldırana kızarak şöyle dedi,
Görelim bir bakalım Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit ne yiğitsin
Yelesi kara soylu atına binen yiğit ne yiğitsin
Ha demeden başlar kesen
Aklına esip benim düşmanıma giren yiğit ne yiğitsin
İzinsiz düşmana girmek bizim elde ayıp olur
Bre yürü
Doğan kuş olarak uçayım mı
Sakalınla boğazından tutayım mı
Ha demeden senin başını ben keseyim mi
Alca kanını yer yüzüne dökeyim mi
Kara başını terkiye asayım mı
Bre belâsı gelmiş yiğit ne yiğitsin
Çekilip dön. ’
Selcen Hatun söyledi,
Hânım neler söyledi:
‘Hey yiğidim bey yiğidim
Develer yavrusundan döner mi olur
Kara koçta soy atlar
Taycığını teper mi olur
Ağıllarda akça koyun
Kuzucuğun teper mi olur
Alp yiğitler bey yiğitler
Sevdiğine kıyar mı olur
Yiğidim bey yiğidim
Bu düşmanın bir ucu bana bir ucu sana. ’
Kan Turalı bildi ki düşmanı basıp kıran,
Sevdiği Selcen Hatun o da girdi bir yandan.
Kaçan kovalanmadı can verdi karşı duran,
Bindi atın terkine ne götürdü bu şan’dan.
Giderken Kan Turalı aklına böyle geldi,
Sonra Selcen Hatun’a aklındakini dedi:
‘Kalkıp ey Selcen Hatun doğrulduğunda
Yelesi kara soylu atına bindiğinde
Babamın ak otağının eşiğine indiğinde
Oğuz’un ala gözlü kızı gelini destan anlattığında
Herkes sözünü söylediğinde
Sen orada durasın övünesin
Kan Turalı perişan oldu
At arkasına aldım çıktım diyesin
Gözüm döndü gönlüm gitti
Öldürürüm seni. ’
Selcen Hatun durumun ne olduğunu bildi,
Yiğidine söyledi Hânım neler söyledi:
‘Bey yiğit
Övünürse erkek övünsün aslandır
Övünmelik kadınlara yaraşmaz
Övünmekle kadın erkek olmaz
Alaca yorgan içinde seninle sarmaşmadım
Tatlı damak tutarak emişmedim
Al duvağımın altından söyleşmedim
Tez sevdin tez usandın dönek oğlu dönek
Yaradan Allah bilir ben sana
Dostum, aşığım kıyma bana. ’
Kan Turalı: ‘Yine de öldürmem gerek,’ dedi,
Yiğidinin sözüne kız öfkeleniverdi:
‘Bre sersem budala ben yapıştım alt kulpa,
Sen sözümü anlamaz yapışırsın üst kulpa.
Bre densizin oğlu okla mı kılıçla mı;
Gel beri konuşalım ölüme vuruşalım. ’
Atını tepikleyip çıktı bir sergen yere,
Okluğunda doksan ok döküldü birden yere.
İki oku ayırdı temrenini çıkardı,
Temrenli ok atmaya kıyamadı yiğide.
Birini yedek tutup birini yaya taktı,
‘At okunu,’ diyerek sıra verdi yiğide.
‘Önce sen at okunu kızların yolu evvel,’
Kız öyle bir ok attı görmemiş yedi düvel.
Aklı başından gitti varıp Selcen Hatunu;
Sarıp ince belinden sevip gönül eyledi,
Kan Turalı söyledi Hânım neler söyledi:
‘Işıl ışıl ışıldayan ince giyenim
Yere basmayıp yürüyen selvi boylum
Kar üzerine kan damlamış gibi kızıl yanaklım
Çift badem sığmayan dar ağızlım
Ressamların çizdiği kara kaşlım
Kurumsu kırk tutam kara saçlım
Aslan soyu sultan kızı
Öldürmeğe ben seni kıyar mıydım
Kendi canıma kıyarım ben sana kıymam
Ben seni deniyordum. ’
Aşk gerdeğe girmez mi
Selcen Hatun söyledi,
Dost yiğidi bilmez mi
Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp da yerimden doğrulurdum
Yelesi kara soylu atıma binerdim
Babamın ak otağından çıkardım
Arku Beli Ala Dağı avlardım
Ala geyik yabani geyik kovalardım
Çekince bir ok ile vururdum
Temrensiz ok ile yiğit seni deniyordum
Öldürmeğe yiğidim ben seni kıyar mıydım. ’
Irağından yakınında geçtiler,
Tatlı damak vererek emiştiler.
Ak boz atlarını tepikleyerek,
Babasının yanına eriştiler.
Babası oğlunu gördü sevindi,
Yol gözler ananın sancısı dindi.
Kanglı Koca o an şükür eyledi,
Oğlu ve gelinle Oğuz’a indi.
Yeşil çimen üstüne ala çadır diktirdi,
Boz aygır kara buğra akça koçlar kestirdi.
Düğün dernek kurdurup beyleri ağırladı,
Altınlı gölgeliğe oğlunu uğurladı.
Kan Turalı varıp gerdeğe girdi,
Selcen Hatun ile murada erdi.
Dedem Korkut geldi neşeli havalar çaldı,
Destan söyledi, deyiş dedi.
Gazi erenlerin başına ne geldiğini söyledi:
‘Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Ölümlü dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Son ucu ölümlü dünya. ’
Dua edelim Hânım:
‘Ecel geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Mevla’m alçaklara el açtırmasın.
Allah’ın verdiği umudun kesilmesin.
Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun.
Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün.
Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa’ya bağışlasın Hânım hey! ... ’
KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı.
Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.
Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
Sağına baktın kah kah güldün
Soluna baktın çok sevindin
Karşına baktın beni gördün ağladın
Sebep nedir söyle bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi.
Söylemez olursan
Kalkarak yerimden ban doğrulurum
Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
Kan Akbaza iline ben giderim
Altın haça elimi ben basarım
Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
Daha senin yüzüne ben gelmem
Ağladığına sebep ne söyle bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Beri gel tayım oğul
Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
On altı yaşına geldin
Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın
yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba
Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok
Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim. ”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler. ” dedi.
Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.
Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar. ” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.
Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur. ”, kimi der: “Düşman tozudur. ”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır. ” dedi.
Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:
Beri gel ağam Kazan
Deniz gibi kararıp gelen nedir
Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
Ağız dilden beş kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi. Kazan der:
Beri gel arslanım oğul
Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
Kâfirin askeridir
Güneş gibi ışıldayıp gelen
Kâfirin başında miğferidir
Yıldız gibi parlayıp gelen
Kâfirin mızrağıdır
Azgın dinli düşman kâfirdir oğul
dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür. ” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?”
Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel ağam Kazan
Kalkıp da yerimden
Büyük cins atımı saklardım bugün için
Günü geldi
Akmeydanda koşturayım senin için
Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
Günü geldi
Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
Günü geldi
Yen yakalar diktireyim senin için
Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba topuz altında deldireyim senin için
Kırk yiğidimi saklardım bugün için
Günü geldi
Kâfirin başını kestireyim senin için
Aslan adımı saklardım bugün için
Günü geldi
Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
Ağız dilden birkaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Benim ünümü anla sözümü dinle
O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
Sen varacak kâfir değil
Kalkarak yerimden ben doğrulayım
Yağız al atın beline ben bineyim
Gelen kâfir benimdir ben varayım
Kara çelik öz kılıcımı çalayım
Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
Kara başına düşünce lâzım olur
dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba işitiyorum
Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
Baba oğul kazanır ad için
Oğul da kılıç kuşanır baba ***reti için
Benin de başım kurban olsun senin için
dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Düşmana girip baş kesmedin
Adam öldürüp kan dökmedin
Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
Göğsü güzel koca dağlar başına çık
Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul
dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.
Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:
Beri gelin kırk arkadaşım
Size kurban olsun benim başım
Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim. ” dedi.
Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.
Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.
Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir. ” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın. ” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.
Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim. ” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
Başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Bey yiğidim Kazan
Kalkarak yerinden doğruldun
Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
Semiz etini yüklettin geri döndün
İki vardır bir gelirsin yavrum hani
Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
Bir beyim görünmez bağrım yanar
Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
Talı Sazın aslanına yedirdin mi
Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
Ak ellerini kollarından bağlattın mı
Kâfirin önünce yürüttün mü
Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı
Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
dedi. Gene söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Mürüvvetim oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:
Kargı mızrak oynatanlar vardı
Altın mızrak oynatana yârap noldu
Kara koç ata binenler vardı geldi
Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
Hizmetkâr geldi nâip geldi
Yalnız bir oğula yârap noldu
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Your ads will be inserted here by
Easy AdSense.
Please go to the plugin admin page to paste your ad code.
Kuru kuru çaylara su akıttım
Kara elbiseli dervişlere adak verdim
Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
Umanına bekleyenine yemek yedirdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Dilek ile bir oğlu zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Karşı yatan kara dağdan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Kazma ile yıktırayım
Taşkın akan koşan sudan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Damarlarını tıkatayım
Azgın dinli kâfirlere
Bir oğul tutturdunsa söyle bana
Han babamın yanına ben varayım
Ağır asker bol hazine alayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alaca kanımı silmeyince
Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
Yalnız oğul haberini almayınca
Kâfir yollarından dönmeyeyim
dedi.
Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
Çemberime alca kanımı dökeyim mi
Ağır feryat senin yurduna salayım mı
Oğul oğul diyerek bağırayım mı
Develerden kızıl deve buradan geçti
Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
Kara koç atlardan cins at buradan geçti
Taycığı kişneyip beraber geçti
Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
Ağıllardan akça koyun buradan geçti
Kuzucağı meleşip beraber geçti
Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
Oğul oğul diye bağırayım mı
dedi. Bir daha söylemiş:
Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
Elâ gözlü gelin alayım diyordum
Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
Murat ile maksuda erdireyim diyordum
Murada erdirmedin beni
Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
Neyledin söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi.
Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri (bilgi yelpazesi. net) kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim. ” dedi.
Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin. ” dedi.
Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin. ” dedi.
O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.
Ağladı.
Kara dağımın yükseği oğul
Kanlı suyumun taşkını oğul
İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul
dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.
Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.
Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz. ” Oğlan der:
Aman bre kâfir aman
Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)
Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel a bey baba
Nerden bildin benim esir olduğumu
Ak ellerimin ardına bağlandığını
Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
Yağız al atlı Kazan’ı tutun
Pazusunda ak ellerini bağlayın
Birdenbire güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün
Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
Ocağını söndürün diye söyleştiler
Hanım baba korkarım
Koştururken yağız al atını kaydırasın
Savaştığın vakit kendini tutturasın
Birdenbire güzel başını kestiresin
Ak bürçekli anam oğul derken
Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
Çekilerek baba geri dön
Altın otağına sürüp var
İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
Oğul için baba ölmek ayıp olur
Yaradan hakkı için baba
Geriye dön eve var
İhtiyarcık anam karşı gelse
Beni sana sorsa
Baba doğru haber ver
Gördüm senin oğlun esir de
Pazusundan ak elleri bağlı de
Kara kıldan sicim boynuna takılı de
Kara domuz damında yatıyor de
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
Benim anam benim için kaygılanmasın
Bir ay baksın
Bir ayda varmazsam iki ay baksın
İki ayda varmazsam üç ay baksın
Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
El kızı helâllime izin versin
Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
Benim başım senin yoluna kurban olsun
Geri dön baba
dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
Bey erenler esen olsa oğul doğar
Sen esen ol anam esen olsun
Benden daha iyi Kadir size oğul versin
Ak sütünü anam bana helâl eylesin
Savaşma çekilip dön baba geri
dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Güçlü belimin kuvveti canım oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
Yağız al atımı yormuşum senin için
Ak giyimime kir eklendi senin için
Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
Gümbür gümbür davullar dövülmedi
Ağır ulu divanım toplanmadı
Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
İhtiyarcık anan kan yaş döktü
Ak sakallı baban dertli oldu
Dönerek oğul buradan eve varsam
Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
Benim namusum nereye varır oğul
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi
Kazan gene der:
Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
Otu bitmez el yaylamaz
Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
Develer ihtiyarlasa yavru vermez
Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
Baban yaşlı anan yaşlı
Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
Verse dahi senin yerini tutamaz
Asumanlı gökte kara bulut olup
Kâfirin üzerine gürleyeyim
Ak yıldırım olup şakıyayım
Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
Dokuzunu bir yerine saydırayım
Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
Yaradan Allah’tan medet
dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.
Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım. ” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?
Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi. ” diye izini izledi gitti.
Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:
Kara aygırın gemini bana çek yiğit
Dikkat edip yüzüme bak yiğit
Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
Elindeki sivri mızrağını
Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
Bu günümde ümit ol bana
Kale ülke vereyim sana
dedi. Hatun der:
Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
Kara gözlü atın beGölgeli koca ağacımı kesen Kazan
line binen Kazan
Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
Senin belin ölmüş
Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
Bunalmışsın sana nolmuş
Çal kılıcını yetiştim Kazan
dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:
Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.
Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.
Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.
Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya
Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…
KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtıp, baş kesip isim sahibi olamayışına üzüldüğünü bildirir. Oğlu da babasından nasıl savaş edildiğini, kan döküldüğünü kendisine öğretmesini ister. Kazan Han bunun üzerine oğlunu ava çıkarır, bu sırada düşman gelir ve Kazan Han savaşmaya başlar.
Oğluna sadece izlemesini söylemesine rağmen oğlan babasına fark ettirmeden savaşır. Babası, oğlunu bulamaz;evde de göremeyince düşmanla savaşılan yere gelir. Oğlunun kılıcını görünce onun esir düştüğünü anlar.
Düşmanla tek başına savaşa giden Kazan Bey, yenilir. Bunun üzerine Hatun kırk kızla ve diğer Oğuz beyleriyle kafirleri yener. Oğuzlar yurtlarına dönerler.
KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Kazan Bey, oğlunun henüz bir kan akıtıp, baş kesip isim sahibi olamayışına üzüldüğünü bildirir. Oğlu da babasından nasıl savaş edildiğini, kan döküldüğünü kendisine öğretmesini ister. Kazan Han bunun üzerine oğlunu ava çıkarır, bu sırada düşman gelir ve Kazan Han savaşmaya başlar.
Oğluna sadece izlemesini söylemesine rağmen oğlan babasına fark ettirmeden savaşır. Babası, oğlunu bulamaz;evde de göremeyince düşmanla savaşılan yere gelir. Oğlunun kılıcını görünce onun esir düştüğünü anlar.
Düşmanla tek başına savaşa giden Kazan Bey, yenilir. Bunun üzerine Hatun kırk kızla ve diğer Oğuz beyleriyle kafirleri yener. Oğuzlar yurtlarına dönerler.
KAZAN BEYİN OĞLU URUZ BEYİN TUTSAK OLMASI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı.
Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.
Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
Sağına baktın kah kah güldün
Soluna baktın çok sevindin
Karşına baktın beni gördün ağladın
Sebep nedir söyle bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi.
Söylemez olursan
Kalkarak yerimden ban doğrulurum
Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
Kan Akbaza iline ben giderim
Altın haça elimi ben basarım
Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
Daha senin yüzüne ben gelmem
Ağladığına sebep ne söyle bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Beri gel tayım oğul
Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
On altı yaşına geldin
Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın
yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba
Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok
Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim. ”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler. ” dedi.
Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.
Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar. ” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.
Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur. ”, kimi der: “Düşman tozudur. ”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır. ” dedi.
Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:
Beri gel ağam Kazan
Deniz gibi kararıp gelen nedir
Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
Ağız dilden beş kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi. Kazan der:
Beri gel arslanım oğul
Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
Kâfirin askeridir
Güneş gibi ışıldayıp gelen
Kâfirin başında miğferidir
Yıldız gibi parlayıp gelen
Kâfirin mızrağıdır
Azgın dinli düşman kâfirdir oğul
dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür. ” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?”
Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel ağam Kazan
Kalkıp da yerimden
Büyük cins atımı saklardım bugün için
Günü geldi
Akmeydanda koşturayım senin için
Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
Günü geldi
Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
Günü geldi
Yen yakalar diktireyim senin için
Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba topuz altında deldireyim senin için
Kırk yiğidimi saklardım bugün için
Günü geldi
Kâfirin başını kestireyim senin için
Aslan adımı saklardım bugün için
Günü geldi
Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
Ağız dilden birkaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Benim ünümü anla sözümü dinle
O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
Sen varacak kâfir değil
Kalkarak yerimden ben doğrulayım
Yağız al atın beline ben bineyim
Gelen kâfir benimdir ben varayım
Kara çelik öz kılıcımı çalayım
Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
Kara başına düşünce lâzım olur
dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba işitiyorum
Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
Baba oğul kazanır ad için
Oğul da kılıç kuşanır baba ***reti için
Benin de başım kurban olsun senin için
dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Düşmana girip baş kesmedin
Adam öldürüp kan dökmedin
Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
Göğsü güzel koca dağlar başına çık
Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul
dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.
Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:
Beri gelin kırk arkadaşım
Size kurban olsun benim başım
Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim. ” dedi.
Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.
Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.
Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir. ” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın. ” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.
Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim. ” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
Başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Bey yiğidim Kazan
Kalkarak yerinden doğruldun
Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
Semiz etini yüklettin geri döndün
İki vardır bir gelirsin yavrum hani
Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
Bir beyim görünmez bağrım yanar
Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
Talı Sazın aslanına yedirdin mi
Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
Ak ellerini kollarından bağlattın mı
Kâfirin önünce yürüttün mü
Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı
Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
dedi. Gene söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Mürüvvetim oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:
Kargı mızrak oynatanlar vardı
Altın mızrak oynatana yârap noldu
Kara koç ata binenler vardı geldi
Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
Hizmetkâr geldi nâip geldi
Yalnız bir oğula yârap noldu
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Your ads will be inserted here by
Easy AdSense.
Please go to the plugin admin page to paste your ad code.
Kuru kuru çaylara su akıttım
Kara elbiseli dervişlere adak verdim
Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
Umanına bekleyenine yemek yedirdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Dilek ile bir oğlu zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Karşı yatan kara dağdan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Kazma ile yıktırayım
Taşkın akan koşan sudan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Damarlarını tıkatayım
Azgın dinli kâfirlere
Bir oğul tutturdunsa söyle bana
Han babamın yanına ben varayım
Ağır asker bol hazine alayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alaca kanımı silmeyince
Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
Yalnız oğul haberini almayınca
Kâfir yollarından dönmeyeyim
dedi.
Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
Çemberime alca kanımı dökeyim mi
Ağır feryat senin yurduna salayım mı
Oğul oğul diyerek bağırayım mı
Develerden kızıl deve buradan geçti
Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
Kara koç atlardan cins at buradan geçti
Taycığı kişneyip beraber geçti
Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
Ağıllardan akça koyun buradan geçti
Kuzucağı meleşip beraber geçti
Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
Oğul oğul diye bağırayım mı
dedi. Bir daha söylemiş:
Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
Elâ gözlü gelin alayım diyordum
Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
Murat ile maksuda erdireyim diyordum
Murada erdirmedin beni
Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
Neyledin söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi.
Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri (bilgi yelpazesi. net) kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim. ” dedi.
Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin. ” dedi.
Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin. ” dedi.
O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.
Ağladı.
Kara dağımın yükseği oğul
Kanlı suyumun taşkını oğul
İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul
dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.
Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.
Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz. ” Oğlan der:
Aman bre kâfir aman
Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)
Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel a bey baba
Nerden bildin benim esir olduğumu
Ak ellerimin ardına bağlandığını
Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
Yağız al atlı Kazan’ı tutun
Pazusunda ak ellerini bağlayın
Birdenbire güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün
Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
Ocağını söndürün diye söyleştiler
Hanım baba korkarım
Koştururken yağız al atını kaydırasın
Savaştığın vakit kendini tutturasın
Birdenbire güzel başını kestiresin
Ak bürçekli anam oğul derken
Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
Çekilerek baba geri dön
Altın otağına sürüp var
İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
Oğul için baba ölmek ayıp olur
Yaradan hakkı için baba
Geriye dön eve var
İhtiyarcık anam karşı gelse
Beni sana sorsa
Baba doğru haber ver
Gördüm senin oğlun esir de
Pazusundan ak elleri bağlı de
Kara kıldan sicim boynuna takılı de
Kara domuz damında yatıyor de
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
Benim anam benim için kaygılanmasın
Bir ay baksın
Bir ayda varmazsam iki ay baksın
İki ayda varmazsam üç ay baksın
Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
El kızı helâllime izin versin
Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
Benim başım senin yoluna kurban olsun
Geri dön baba
dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
Bey erenler esen olsa oğul doğar
Sen esen ol anam esen olsun
Benden daha iyi Kadir size oğul versin
Ak sütünü anam bana helâl eylesin
Savaşma çekilip dön baba geri
dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Güçlü belimin kuvveti canım oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
Yağız al atımı yormuşum senin için
Ak giyimime kir eklendi senin için
Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
Gümbür gümbür davullar dövülmedi
Ağır ulu divanım toplanmadı
Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
İhtiyarcık anan kan yaş döktü
Ak sakallı baban dertli oldu
Dönerek oğul buradan eve varsam
Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
Benim namusum nereye varır oğul
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi
Kazan gene der:
Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
Otu bitmez el yaylamaz
Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
Develer ihtiyarlasa yavru vermez
Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
Baban yaşlı anan yaşlı
Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
Verse dahi senin yerini tutamaz
Asumanlı gökte kara bulut olup
Kâfirin üzerine gürleyeyim
Ak yıldırım olup şakıyayım
Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
Dokuzunu bir yerine saydırayım
Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
Yaradan Allah’tan medet
dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.
Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım. ” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?
Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi. ” diye izini izledi gitti.
Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:
Kara aygırın gemini bana çek yiğit
Dikkat edip yüzüme bak yiğit
Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
Elindeki sivri mızrağını
Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
Bu günümde ümit ol bana
Kale ülke vereyim sana
dedi. Hatun der:
Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
Kara gözlü atın beGölgeli koca ağacımı kesen Kazan
line binen Kazan
Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
Senin belin ölmüş
Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
Bunalmışsın sana nolmuş
Çal kılıcını yetiştim Kazan
dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:
Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.
Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti. Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.
Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.
Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya
Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!…
KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır’ın divanında
İçilmiş bir toplantıda,
Al şarabın keskininden,
Kazılık geçmiş kendinden.
Yerinden kalkıp doğrulmuş,
Sonra da şöyle konuşmuş:
— Deli gönlüm akın ister,
Han’ım izin ver de gönder...
Han demiş ki:— Kazılık sen,
Var git nereyi istersen.
Kazılık hazırlık yapmış,
Yanına adam toplamış.
Dağlar aşıp, tepe geçmiş,
Düzmürt Kalesi’ne gelmiş.
Hep birlikte alp yiğitler,
Tez kaleyi çevirmişler.
Düzmürt’ün Tekür’ü varmış,
Altmış batman gürz taşırmış.
Çok da yaman ok atarmış.
Boyu da altmış arşınmış.
Bir ismi de Direk Tekür,
Hiç bilmezmiş zikir, şükür.
Kuşatılınca metrisi,
Meydana çıkmış kendisi.
Nara atarak seslenmiş,
Oğuzlar’dan er dilemiş.
Kazılık yel gibi esmiş,
Varıp Tekür’e yetişmiş.
Tutkal gibi yapışmış,
Boynuna bir kılıç çalmış.
Zerre kadar kesememiş,
Kılıç ona işlememiş!
Gelince sıra Tekür’e,
Eğilip gürzüne yere,
Boyu kadar kaldırarak,
Kazılığa savurarak,
Onu toprağa yatırmış,
Kollarını da bağlamış.
Kazılık’ı böyle gören,
Hep kaçmışlar alp ve eren.
Kazılık Koca, düşmanda
Esir yatarken zindanda,
Kaynı “Emen” altı kere,
Kaleye gelmiş sefere.
Fakat eli hep boş dönmüş,
Artık umutları sönmüş...
Aradan geçen zamanda,
Kazılık Bey’in Oğuz’da
Nur topu bir oğlu doğmuş,
On beş yaşını doldurmuş.
Oğlan büyümüş, serpilmiş.
Babasından habersizmiş,
Meğer kimse söylememiş.
Öldüğünü zannedermiş.
Güne Oğlu Budak ile
Vuruşmuşlar tokat sille,
Söz sayarak sataşmışlar.
İyice kavga yapmışlar.
Budak demiş ki: — Bak oğlan,
Haberin var mı babandan?
Düzmürt’ün Kalesi’ndedir,
On altı yıldır esirdir.
Madem ki er diliyorsun
Neden ona gitmiyorsun?
Boşa lâf söyleme bana,
Git babanı kurtarsana!
Yigenek bunu işitmiş,
Ağlayarak Han’a gitmiş.
Onu överek yüceltmiş,
Bayındır’a şöyle demiş:
— Sapa yerde ak otağlı,
Tavla tavla yağız atlı.
Zavallının ümidisin,
Türkistan’ın direğisin.
Amut Suyu’nun aslanı,
Ey Karacuk’un Kaplanı,
Darda kalanın arkası,
Nerde Yigenek babası?
Kimse bana söylememiş,
Babam Düzmürt’te esirmiş!
Devletli Han bana medet,
Askerinden ver, yardım et...
Buyurmuş ki Bayındır Han:
Askerler yirmi dört boydan,
Haber salın da gelsinler,
Düzmürt’e cenge gitsinler.
Bekleyiniz bu geceyi,
Demirkapı Sancak Beyi,
Selçuk Oğlu Deli Dündar,
Yiğit alsın üç yüz kadar.
Binlerce hasım deviren,
Eylik Oğlu Dülek Evren,
Toğsun Oğlu Rüstem gelsin.
Deli Evren’e söylensin.
Yağrıncı Oğlu İlalmış,
Sarı Soğan nerde kalmış?
Sayılmakla tükenir mi
Sayıları bilinir mi?
Yirmi dört Oğuz boyundan,
Alplar çağrılmış sınırdan.
Beyler hazırlık yapmışlar,
Akşam olunca yatmışlar.
Meğer o gece Yigenek,
Tuhaf bir rüya görerek,
Sıçrayıp ayağa kalkmış.
Gördüğü düşü anlatmış:
— Karabaşım, elâ gözüm
Uykudayken bir düş gördüm.
Ak-boz atlar koşuyordu,
Yiğitler ok atıyordu.
Alp erenler oradaydı,
Dede Korkut yanımdaydı.
Aksakallı o dededen,
Öğüt alarak bilgeden,
Ala karlı dağlar aştım,
Kara Deniz’e ulaştım.
Gemi yapıp girdim suya.
Geçince karşı kıyıya,
Alnı-başı parıldayan
Bir er gördüm dimdik duran.
Kargı dilli mızrağımı,
Oklarımı, sadağımı...
Alarak yanına vardım,
Ve o eri karşıladım.
Mızrak ile vuracaktım,
Göz ucuyla şöyle baktım.
Dönüp ere selâm verdim,
Oğuzlar’dan kimsin? dedim.
Başını kaldırıp baktı,
Gelip beni kucakladı.
Meğer dayım Emen imiş!
Buralara neden gelmiş?
Oğul Yigenek neylersin,
Böyle nereye gidersin?
Ben de dedim: — Dayı Emen,
Neden gizlediniz benden?
Daha yeni öğrendim de,
Babam esirmiş Düzmür’de...
Gidip kaleyi yıkayım,
Babamı da kurtarayım.
Dayım o an söyledi ki:
“Delilik yeğen seninki!
Yiğitlerim kurt gibiydi,
Vurgunum yele benzerdi.
Yedi er kurardı yayım,
Som altındandı oklarım.
Ben yedi kere saldırdım,
Ne yazık ki alamadım!
Sen benden daha mı ersin?
Kendine yazık edersin... ”
Dedim: — Dayım sen giderken,
Elâ gözlü yiğitlerden,
Yanına kimse almadın.
Beylerini çağırmadın.
Beş akçeli süvariler,
Sana ne fayda verirler!
Yahni güzel yemeklerden,
Hızlı güzel alp erenden.
Daim geldiğinde devlet,
Güzel olur dursa elbet.
Akıl güzel unutmasa,
Er de hasmından kaçmasa...
Yigenek, arkadaşlarına
Düşü söylerken onlara,
Oradaymış Emen Bey de,
Bunu işitmiş kendi de...
Doğru Düzmürt’e gitmişler,
Etrafını çevirmişler.
Kâfirler bunu görmüşler,
Tekür’e haber vermişler.
O melun dışarı çıkmış,
Er dileyip karşılamış.
Selçuk Oğlu Deli Dündar,
Tekür’ün bacağı kadar!
Altmış kulaç mızrağını,
Sadağını, oklarını...
Alarak Tekür’e varmış.
Tekür onu yakalamış.
Mızrağını elden almış,
Altmış batman gürzü çalmış!
Dündar çok perişan olmuş,
Geniş dünyası dar olmuş...
Dönebilmez Dülek Evren,
Dörtnala gelmiş geriden.
Altı kanatlı çomağı,
Çalmış yukardan aşağı.
Tekür onu yakalamış,
Çomağı elinden almış.
Ona da gürz ile vurmuş,
At ile yere savurmuş!
Yirmi dört sancak beyinin,
Kâr etmemiş hiç birinin
Kılıçları, mızrakları,
Yenmek mümkün mü azmanı!
Yigenek taze yiğitcik,
Meydana çıkmış gencecik!
Yaradan’a duâ etmiş,
El açıp şöyle söylemiş:
— Yücelerden yücesin sen,
Kimse bilmez nicesin sen.
Sen bir anadan doğmadın,
Sen bir babadan olmadın.
Kimsenin rızkın yemedin,
Kimseye güçlük etmedin.
Sen her yerde birsin, teksin
Sen Dâim’sin, sen Bakî’sin.
Sen Adem’e taç giydirdin,
Şeytana da lânet ettin.
Kovdun onu Cennet’inden,
Mahrum ettin rahmetinden.
Göğe bir ok attı Nemrut,
Kendini ne sandı o put! . .
Okuna bir balık verdin,
Yüceliğini gösterdin.
Ululuğuna haddin yok,
Cismin ve de ceddin yok.
Vurduğunu ulutmazsın,
Bastığını belirtmezsin.
Sen Râfî’sin şan verirsin,
Hâfîd’sin zelil edersin...
Kızınca kahreden Kahhar,
Yardım eyle bana Cebbar.
İnanmışım tekliğine,
Sığınmışım birliğine.
Kâfire at tepiyorum,
Senden medet diliyorum...
At sürmüş böyle diyerek,
Uçmuş yel gibi eserek.
Tutkal gibi yapışarak,
Teküre kılıç çalarak,
Giyimini parçalamış,
Altıparmak yara açmış.
Fışkırınca kara kanı,
Terketmiş Tekür meydanı
Koşarak kaleye girmiş,
Yigenek ona yetişmiş.
Kılıç vurup arkasından,
Başını kesmiş boynundan.
Atını döndürüp gelmiş,
Askerleri çok sevinmiş.
Kazılık çıkmış zindandan,
Haberi yokmuş oğlundan.
Askerlere demiş: — Erler!
Bana söyleyin yiğitler,
Kâfiri öldüren kimdir,
O alp eren hanginizdir?
Ben esir olduğum yılda,
Koyup gelmiştim Oğuz’da;
Koyunlarım, develerim,
Gebe kalmıştı helâllim.
Kız mı doğmuş, erkek midir?
Bilen var mı ne hâldedir?
Neler oldu haber verin,
Yaradan aşkına deyin...
Yigenek burda söylemiş,
Görelim Han’ım ne demiş:
— Develer erkek doğurdu,
Kuzuların hep koç oldu.
Elâ gözlü helâllinden,
Bir aslan doğdu ki görsen!
Oğlun, Yigenek adında,
Baba duruyor karşında...
Hasretliler buluşmuşlar,
Kurtlar gibi uluşmuşlar.
Sarılarak ağlaşmışlar,
Allah’a şükür kılmışlar.
Sonra kaleye gitmişler,
Her şeyi yağma etmişler.
Kiliseleri yıkarak,
Yerine cami yaparak,
Allah’ın adına hutbe,
Okutmuşlar mescitlerde,
Kızların güzellerinden,
Kumaşların temizinden
İşlenmiş elbiselerden,
Kaftanlar ve cüppelerden,
Bayındır Han’a hisseler,
Çeşit çeşit hediyeler...
Alıp Oğuz’a gelmişler.
Bir şölen düzenlemişler.
Korkut Dedemiz gelince,
Deyiş söylemiş dilince:
— Bu Oğuzname de Han’ım,
Yigenek’in dir sultanım.
Dağlarınız yıkılmasın,
Sularınız kurumasın.
Aksakallı atanızın,
Akbürçekli ananızın,
Mekânları cennet olsun,
Mezalarına nur dolsun.
“Gardaşlardan ve oğuldan,
Ahir vaktinde imandan,”
Ayırmasın bizi Settar,
Amin deyiniz Oğuzlar! . .
“Âmin âmin diyenler,
Hak yüzünü görsünler. ”
Günahlarımız derlensin,
Bağışlanarak silinsin.
Ol Muhammed Mustafa’nın (s. a. s. )
Güzel hatırına O’nun”
Rahim bizi bağışlasın,
Esirgesin ve saklasın.
KAZICIK KOCA OĞLU YİĞENEK HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bayındır Han’ın İç Oğuz beylerini sohbete çağırdığı bir gün, aralarından Kazılık Koca denilen bir bey Bayındır Han’dan akın ister. İzin alınır, Kazılık Koca yararlı ihtiyarlarla birlikte Karadeniz kenarındaki bir kaleye gider.
Kalenin Tekürü Kazılık Koca’yı aklar ve esir alır. 16 yıl esir kalan Kazılık Koca’nın 16 yaşına gelmiş olan oğlu Bayındır Han’a giderek babasını kurtarmaya gideceğini söyler. Yanına 24 sancak beyini de alır.
Yola çıkmadan gördüğü rüyada Dede Korkut’tan öğütler alan Yiğenek, Allah’a sığınıp dualar ederek tekürü yener. Babasını kurtarır.
SALUR KAZANIN EVİNİN YAĞMALANMASI HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Bir gün Ulaş oğlu Kazan Bey yerinden kalkmıştı. Kara yerin üzerine otağlarını diktirmişti. Bin yerde ipek halıcığı döşenmişti. Alaca gölgeliği gök yüzüne yükselmişti. Altın kadehler, sürahiler dizilmişti. Dokuz kara gözlü, örme saçlı, elleri bileğinden kınalı, parmakları süslü, boyunları birer karış kâfir kızları al şarabı altın kadeh ile kudretli Oğuz beylerine gezdiriyorlardı.
Her birinden Ulaş oğlu Salur Kazan içmişti. Elbise, kaftan, çadır otağ bağışlıyordu, katar katar develer bağışlıyordu. Oğlu Uruz karşısında yaya dayanıp duruyordu. Sağ yanında kardeşi Kara Göne oturmuştu. Sol yanında dayısı Aruz oturmuştu.
Kazan sağına baktı kah kah güldü. Soluna baktı çok sevindi. Karşısına baktı oğlancığını, Uruz’u gördü, elini eline çaldı ağladı. Oğlu Uruz’a bu iş hoş gelmedi. İleri geldi, diz çöktü, babasına çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Der:
Ünümü anla benim sözümü dinle ağam Kazan
Sağına baktın kah kah güldün
Soluna baktın çok sevindin
Karşına baktın beni gördün ağladın
Sebep nedir söyle bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi.
Söylemez olursan
Kalkarak yerimden ban doğrulurum
Kara gözlü yiğitlerimi beraberime ben alırım
Kan Akbaza iline ben giderim
Altın haça elimi ben basarım
Papaz cübbesi giyen keşişin elini ben öperim
Kara gözlü kâfir kızını ben alırım
Daha senin yüzüne ben gelmem
Ağladığına sebep ne söyle bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan Bey kızardı, oğlanın yüzüne baktı, çağırıp söyler, görelim hanım ne söyler:
Beri gel tayım oğul
Sağıma doğru baktığımda kardeşim Kara Göneyi gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Soluma doğru baktığımda dayım Aruzu gördüm
Baş kesmiştir kan dökmüştür ganimet almıştır ad kazanmıştır
Karşıma doğru baktığımda seni gördüm
On altı yaşına geldin
Bir gün ola düşeyim öleyim sen kalasın
Yay çekmedin ok atmadın baş kesmedin kan dökmedin
Kanlı Oğuz içinde ganimet almadın
yarınki gün zaman dönüp ben ölüp sen kalınca tacımı tahtımı sana vermezler diye sonumu andım ağladım oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba
Deve kadar büyümüşsün yavrusu kadar aklın yok
Tepe kadar büyümüşsün darı kadar beynin yok
Hüneri oğul babadan mı görür öğrenir, yoksa babalar oğuldan mı öğrenir, ne zaman sen beni alıp kâfir hudut boyuna çıkardın, kılıç çalıp baş kestin, ben senden ne gördüm ne öğreneyim. ”dedi. Kazan Bey elini eline çaldı kah kah güldü, der: “A beyler Uruz güzel söyledi, şeker yedi, beyler, siz yiyiniz içiniz, sohbetinizi dağıtmayınız, ben bu oğlanı alayım ava gideyim, yedi günlük azık ile çıkayım, ok attığım yerleri, kılıç çalıp baş kestiğim yerleri göstereyim, kâfir hudut boyuna, Cızığlara, Gökçe Dağa alıp çıkalım, sonra oğlana lâzım olur a beyler. ” dedi.
Yağız al atını çektirdi, sıçradı bindi. Üç yüz süslü, işlemeli giyimli yiğit söyledi, beraberine aldı. Kırk elâ gözlü yiğidini Uruz beraberine aldı. Kazan oğlunu alıp kara dağlar üzerine ava çıktı. Av avladı, kuş kuşladı, yabani geyik yıktı. Yeşil düzlüğe, güzel çimene çadır dikti. Birkaç gün beyler ile yedi içti.
Meğer Başı Açık Tatyan Kalesi’nden, Ak Saka Kalesi’nden kâfirin casusu var idi. Bunları görüp teküre geldi, der: “Hay ne oturuyorsun, köpeğini havlatmayan, kedini miyavlatmayan alplar başı Kazan oğlancığı ile sarhoş olup yatıyorlar. ” dedi. On altı bin kara elbiseli kâfir ata bindi, Kazan’ın üzerine dört nala yetişti.
Baktılar gördüler altı bölük toz indi. Kimi der: “Geyik tozudur. ”, kimi der: “Düşman tozudur. ”. Kazan der: “Geyik olsa bir veya iki bölük olurdu, bu gelen bilmiş olun düşmandır. ” dedi.
Toz yarıldı, güneş gibi ışıldadı, deniz gibi çalkandı, orman gibi karardı, on altı bin ip üzengili, keçe börklü, azgın dinli, kızgın dilli kâfir çıka geldi. Kazan yağız al atını çektirdi, sıçrayıp bindi. Oğlu Uruz gemini çektirdi, büyük cins atını oynattı, karşı geldi, der:
Beri gel ağam Kazan
Deniz gibi kararıp gelen nedir
Ateş gibi ışıldayıp yıldız gibi parlayıp gelen nedir
Ağız dilden beş kelime haber bana
Kara başım kurban olsun babam sana
dedi. Kazan der:
Beri gel arslanım oğul
Kara deniz gibi çalkalanıp gelen
Kâfirin askeridir
Güneş gibi ışıldayıp gelen
Kâfirin başında miğferidir
Yıldız gibi parlayıp gelen
Kâfirin mızrağıdır
Azgın dinli düşman kâfirdir oğul
dedi. Oğlan der: “Düşman diye neye derler?” Kazan der: “Oğul onun için düşman derler ki biz onlara yetişsek öldürürüz, onlar bize yetişse öldürür. ” dedi. Uruz der: “Baba içinde bey yiğitleri öldürseler kan sorarlar mı, davalarlar mı?” Kazan der: “Oğul bin Kâfir öldürsen kimse senden kan dâvalamaz, amma azgın dinli kâfirdir, güzel yerde rast geldi, fakat bana sen kötü yerde ayak bağı oldun oğul. ” dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel ağam Kazan
Kalkıp da yerimden
Büyük cins atımı saklardım bugün için
Günü geldi
Akmeydanda koşturayım senin için
Alaca ejder sivrisi mızrağımı saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba karın geniş göğüste oynatayım senin için
Kara çelik öz kılıcımı saklardım bugün için
Günü geldi
Pis dinli kâfir başını kestireyim senin için
Yapısı pek demir elbisemi saklardım bugün için
Günü geldi
Yen yakalar diktireyim senin için
Başımdan sağlam miğferler saklardım bugün için
Günü geldi
Kaba topuz altında deldireyim senin için
Kırk yiğidimi saklardım bugün için
Günü geldi
Kâfirin başını kestireyim senin için
Aslan adımı saklardım bugün için
Günü geldi
Yaka tutup kâfir ile uğraşayım senin için
Ağız dilden birkaç kelime haber bana
Kara başım kurban olsun ağam sana
dedi. Kazan burada söylemiş, görelin hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Benim ünümü anla sözümü dinle
O kâfirin üçünü alıp birini aşırmaz okçusu olur
Hay demeden başlar kesen cellâdı olur
İnsan etini yahni kılan aşçısı olur
Sen varacak kâfir değil
Kalkarak yerimden ben doğrulayım
Yağız al atın beline ben bineyim
Gelen kâfir benimdir ben varayım
Kara çelik öz kılıcımı çalayım
Azgın dinli kâfirdir başlarını keseyim
Döne döne savaşayım döne döne çekişeyim
Kılıç çalıp baş kestiğimi gör de öğren
Kara başına düşünce lâzım olur
dedi. Uruz burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
A bey baba işitiyorum
Amma Arafatta erkek kuzu kurban için
Baba oğul kazanır ad için
Oğul da kılıç kuşanır baba ***reti için
Benin de başım kurban olsun senin için
dedi. Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Kazan der:
Oğul oğul ay oğul
Düşmana girip baş kesmedin
Adam öldürüp kan dökmedin
Elâ gözlü kırk yiğidi beraberine al
Göğsü güzel koca dağlar başına çık
Benim savaştığımı benim dövüştüğümü
Benim çekiştiğimi benim kılıçlaştığımı
Gör de öğren ve hem bizim için pusuya yat oğul
dedi. Uruz babasının sözünü kırmadı, çekilip geri döndü. Yerden yüce dağlar başına arkadaşlarını alıp çıktı. O zamanda oğul baba sözünü iki eylemezdi, iki eylese o oğlanı kabul eylemezlerdi. Uruz geniş yakadan mızrağını sapladı durdu.
Kazan Bey gördü ki kâfir çok yaklaştı. Atından indi, arı sudan abdest aldı, ak alnını yere koydu, iki rekât namaz kıldı. Adı güzel Muhammed’i yâda getirdi, kara dinli kâfire göz karattı, haykırdı, at sürdü karşı vardı, kılıç vurdu. Gümbür gümbür davullar dövüldü, burması altın tunç borular çalındı. O gün (bilgi yelpazesi. net) kahraman bey yiğitler döne döne savaştı. O gün kara çelik öz kılıçlar çalındı. O gün kargı dili kayın oklar atıldı, alaca ejder sivri mızraklar batırıldı. O gün namertler kalleşler sapa yer gözetti. O gün baka baka Kazan oğlu Uruz aşka geldi, der:
Beri gelin kırk arkadaşım
Size kurban olsun benim başım
Görüyor musunuz babam Kazan baş kesti, kan döktü, oğlan çocuk yalnız yemek yemeğe gelmez dedi. Babam bu kâfirleri esirgemiş gibi. Beni seven yiğitlerim ne duruyorsunuz, kâfirin bir ucuna at tepelim. ” dedi.
Kara koç atını oynattı Uruz, kâfirin sağına at tepti. Sağlı sollu kâfiri bir güzel dağıttı. Sanki dar yolda dolu düştü veya kara kazın içine şahin girdi. Kâfirin kanadını bastı dağıttı. Azgın dinli kâfir bunaldı. Oka girdi kovalanan kimse.
Oğlanın büyük cins atını kovaladılar. At yıkıldı. Kâfirler Uruz’un üzerine üşüştü. Uruz’un kırk yiğidi attan indi, alaca kalkan bağını kısarak düğümlediler, kılıç sıyırdılar, Uruz’un üzerine çok savaştılar. Kalabalık korkutur, derin olsa batırır. Yayanın ümidi olmaz. Sağını solunu Uruz’un çevirdiler. Kırk yiğidini şehit ettiler. Oğlanın üzerine düştüler tuttular. Pazusundan ak ellerini bağladılar. Yüzü üzerine atarak sürüklediler. Ak etinden kan çıkıncaya kadar dövdüler. Baba diye ağlattılar, ana diye bağırttılar. Eli bağlı boynu bağlı, yüzü üzerine atıp yürüyü verdiler.
Uruz esir oldu. Kazan’ın haberi yok. Öyle sandı ki düşman yenildi. Atın gemini çevirdi geri döndü. Geldi, oğlunu bıraktığı yerde bulamadı. “A beyler oğlan nereye gitmiş olabilir?” dedi. Beyler der: “Oğlan kuş yürekli (korkak) olur, kaçıp anasına gitmiştir. ” dediler. Kazan karardı, döndü der: “Beyler Tanrı bize hayırsız oğul vermiş, varayım onu anasının yanından alayım, kılıç ile paralayayım, altı bölük edeyim altı yolun ayırımında bırakayım, bir daha kimse yaban yerde arkadaş koyup kaçmasın. ” dedi. Ve yağız al atını ökçeledi yola girdi.
Evine geldi. Han kızı boyu uzun Burla Hatun Kazan’ın geldiğini işitti, attan aygır, deveden erkek deve, koyundan koç kestirdi. “Oğlancığımın ilk avıdır, kanlı Oğuz beylerini davet edeyim. ” dedi. Han kızı gördü ki Kazan geliyor, toparlanıp yerinden kalktı. Samur cübbesini üzerine aldı. Kazan’a karşı geldi. Göz kapağını kaldırdı Kazan’ın yüzüne doğru baktı, sağ ile soluna göz gezdirdi, oğlancığını, Uruz’u görmedi. Kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, kara süzme gözleri kan yaş doldu. Kazan’a söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Beri gel Salur beyi Salur güzelliği
Başımın bahtı evimin tahtı
Han babamın güveyisi
Kadın anamın sevgisi
Babamın anamın verdiği
Göz açıp da gördüğüm
Gönül verip sevdiğim
Bey yiğidim Kazan
Kalkarak yerinden doğruldun
Oğlun ile yelesi kara cins atına sıçrayıp bindin
Göğsü güzel koca dağlar önüne ava çıktın
Boynu uzun büyük geyiğini tutup yıktın
Semiz etini yüklettin geri döndün
İki vardır bir gelirsin yavrum hani
Karanlık gecede bulduğum oğlum hani
Bir beyim görünmez bağrım yanar
Asılan kayalardan Kazan oğlan uçurdun mu
Talı Sazın aslanına yedirdin mi
Yoksa kara dinli kâfire uğrattın mı
Ak ellerini kollarından bağlattın mı
Kâfirin önünce yürüttün mü
Dili damağı kuruyup dört yanına baktırdın mı
Kara gözden acı yaşını döktürdün mü
Kadın ana bey baba diye bağırttın mı
dedi. Gene söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Mürüvvetim oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Sam yelleri esmeden Kazan kulağım çınlıyor
Sarımsak otunu yemeden Kazan içim yanıyor
Sarı yılan sokmadan akça tenim kalkıp şişiyor
Kurumuşça göğsümde sütüm oynuyor
Yalnızca oğlum görünmüyor bağrım yanıyor
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Anası bir deyiş daha söyledi, der:
Kargı mızrak oynatanlar vardı
Altın mızrak oynatana yârap noldu
Kara koç ata binenler vardı geldi
Büyük cins atlı bir oğula yârap noldu
Hizmetkâr geldi nâip geldi
Yalnız bir oğula yârap noldu
Yalnız oğul haberini Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yana beddua ederim a Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Kuru kuru çaylara su akıttım
Kara elbiseli dervişlere adak verdim
Yanıma doğru baktığımda komşuma iyi baktım
Umanına bekleyenine yemek yedirdim
Aç görsem doyurdum çıplak görsem donattım
Dilek ile bir oğlu zorla buldum
Yalnız oğul haberini a Kazan söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi. Bir daha söylemiş:
Karşı yatan kara dağdan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Kazma ile yıktırayım
Taşkın akan koşan sudan
Bir oğul uçurdunsa söyle bana
Damarlarını tıkatayım
Azgın dinli kâfirlere
Bir oğul tutturdunsa söyle bana
Han babamın yanına ben varayım
Ağır asker bol hazine alayım
Paralanıp cins atımdan inmeyince
Yenim ile alaca kanımı silmeyince
Kol but olup yer yüzüne düşmeyince
Yalnız oğul haberini almayınca
Kâfir yollarından dönmeyeyim
dedi.
Yoksa a Kazan ayağımdan çizmeyi atayım mı
Kara tırnak ak yüzüme çalayım mı
Güz elması gibi al yanaklarımı yırtayım mı
Çemberime alca kanımı dökeyim mi
Ağır feryat senin yurduna salayım mı
Oğul oğul diyerek bağırayım mı
Develerden kızıl deve buradan geçti
Yavruları buradan bağırıp beraber geçti
Deve yavrucuğumu aldırmışım bağırayım mı
Kara koç atlardan cins at buradan geçti
Taycığı kişneyip beraber geçti
Taycığımı aldırmışım kişneyeyim mi
Ağıllardan akça koyun buradan geçti
Kuzucağı meleşip beraber geçti
Kuzucağımı aldırmışım meleyeyim mi
Oğul oğul diye bağırayım mı
dedi. Bir daha söylemiş:
Kalkıp yerimden doğrulayım diyordum
Yelesi kara cins atıma bineyim diyordum
Elâ gözlü gelin alayım diyordum
Kara yerde ak otağlar dikeyim diyordum
Yürüyüp oğlu ulu gelin odasına geçireyim diyordum
Murat ile maksuda erdireyim diyordum
Murada erdirmedin beni
Kara başımın bedduası tutsun Kazan seni
Bir beyim görünmüyor bağrım yanıyor
Neyledin söyle bana
Söylemez olursan yana yakıla beddua ederim Kazan sana
dedi.
Anası oğlanın böyle diyince Kazan’ın aklı başından gitti, kara bağrı sarsıldı, bütün yüreği oynadı, karanlıklı gözleri kan yaş doldu. Der: “Güzelim, oğul gelse senden mi sorardım, korkma kaygılanma, avdadır, avda kalan oğul için kaygılanma, yedi gün ban Kazan’a mühlet ver, yerde ise oğlu çıkarayım, gökte ise indireyim, bulursam buldum, bulmaz isem Tanrı verdi Tanrı aldı neyleyeyim, gelip kara feryadı seninle beraber eyleyeyim. ” dedi. Han kızı der: “Kazan oğlanın avda olduğunu şundan bileyim ki yorgun atınla, körelmiş mızrağınla ardına düşesin. ” dedi.
Kazan geri döndü, geldiği yolu takip edip koşturdu, geceyi gündüze kattı. Anası duymadan el altından buyurdu: “Doksan tümen genç Oğuz ardımca gelsin, oğlan esirdir beyler bilsin. ” dedi.
O yere geldi ki düşman yenilmişti. Gördü oğlunun elâ gözlü kırk yiğidi öldürülmüş, büyük cins atı oğlanın oklanmış yatıyor. Ceset arasında oğlancığının cesedini bulmadı, altınlıca kamçısını buldu. İyice bildi ki oğlu kâfire esirdir.
Ağladı.
Kara dağımın yükseği oğul
Kanlı suyumun taşkını oğul
İhtiyarlık vaktinde aldırdığım yalnız oğul
dedi. Bağırdı: Kâfirin izini izledi.
Kanlı Kara Derbent’te kâfir de konmuştu. Oğlana kara çoban keçesi giydirmişlerdi, kapı eşiği üzerinde çaprazlama bırakmışlardı. Giren basıyor, çıkan basıyordu. “Eski düşman tatar oğlu elimize girmişken ceza ile öldürelim” diyerek kapı eşiği üzerinde çaprazlama koymuşlardı.
Bu sırada Han Kazan yetişti. Yağız al atını oynattı. Kâfir, Kazan’ın geldiğini gördü, ürktü. Kimi atına biniyor, kimi zırh giyiyor. Oğlan başını kaldırdı, der: “Bre kâfir ne haldir?” Kâfir der: “Baban geldi, tutalım diyoruz. ” Oğlan der:
Aman bre kâfir aman
Tanrının birliğine yoktur güman (şüphe)
Kâfirler oğlana aman verdiler, elini çözdüler, gözünü açtılar. Babasına oğlan karşı geldi. Söyler, görelim hanım ne söylemiş:
Uruz der:
Beri gel a bey baba
Nerden bildin benim esir olduğumu
Ak ellerimin ardına bağlandığını
Kıl sicimin ak boynuma takıldığını
Kara gözlü yiğitlerimin öldürüldüğünü
Sen gelmeden baba, kâfirler konuştular
Yağız al atlı Kazan’ı tutun
Pazusunda ak ellerini bağlayın
Birdenbire güzel başını kesin
Alca kanını yer yüzüne dökün
Oğlu ile ikisini bir yerde öldürün
Ocağını söndürün diye söyleştiler
Hanım baba korkarım
Koştururken yağız al atını kaydırasın
Savaştığın vakit kendini tutturasın
Birdenbire güzel başını kestiresin
Ak bürçekli anam oğul derken
Başımın bahtı Kazan diye ağlatasın
Çekilerek baba geri dön
Altın otağına sürüp var
İhtiyarcık olmuş anama ümit ol
Kara gözlü kız kardeşimi ağlatma
İhtiyarcık olmuş anamı sızlatma
Oğul için baba ölmek ayıp olur
Yaradan hakkı için baba
Geriye dön eve var
İhtiyarcık anam karşı gelse
Beni sana sorsa
Baba doğru haber ver
Gördüm senin oğlun esir de
Pazusundan ak elleri bağlı de
Kara kıldan sicim boynuna takılı de
Kara domuz damında yatıyor de
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor de
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor de
Yanmış arpa ekmeği acı soğan övünü de
Benim anam benim için kaygılanmasın
Bir ay baksın
Bir ayda varmazsam iki ay baksın
İki ayda varmazsam üç ay baksın
Üç ayda varmazsam öldüğümü o vakit bilsin
Aygır atımı boğazlayıp aşımı versin
El kızı helâllime izin versin
Bana sakladığı gelin odasına başkası girsin
Anam benim için mavi giyip kara sarınsın
Kudretli Oğuz ilinde yasımı tutsun
Benim başım senin yoluna kurban olsun
Geri dön baba
dedi. Oğlan bir daha söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Karşı yatan kara dağlar esen olsa el yaylar
Kanlı kanlı sular esen olsa coşup taşar
Kara koç atlar esen olsa tay doğurur
Develerde kızıl deve esen olsa yavru verir
Ağıllarda akça koyun esen olsa kuzu verir
Bey erenler esen olsa oğul doğar
Sen esen ol anam esen olsun
Benden daha iyi Kadir size oğul versin
Ak sütünü anam bana helâl eylesin
Savaşma çekilip dön baba geri
dedi. Han Kazan burada söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Der:
Oğul oğul ay oğul
Karşı yatan kara dağımın yükseği oğul
Güçlü belimin kuvveti canım oğul
Karanlıklı gözlerimin aydını oğul
Şafak vakti yerimden kalktığım senin için
Yağız al atımı yormuşum senin için
Ak giyimime kir eklendi senin için
Benim başım kurban olsun canım oğul senin için
Sen gideli ağlamam gökte iken yere indi
Gümbür gümbür davullar dövülmedi
Ağır ulu divanım toplanmadı
Seni bilen bey oğulları ak çıkardı kara giydi
İhtiyarcık anan kan yaş döktü
Ak sakallı baban dertli oldu
Dönerek oğul buradan eve varsam
Akça yüzlü anan karşı gelip oğul dese
Ak elleri ardına bağlı diyeyim mi
Ak boynunda kıl urgan takılı diyeyim mi
Benim namusum nereye varır oğul
Kıl çoban keçesi boyuncuğunu sürtüyor diyeyim mi
Ağır ayak bağı topukçuğunu vuruyor diyeyim
Arpa ekmeği acı soğan övüncüğü diyeyim mi
Kazan gene der:
Karşı yatan kara dağlar ihtiyarlasa
Otu bitmez el yaylamaz
Akıntılı güzel sular ihtiyarlasa coşup taşmaz
Develer ihtiyarlasa yavru vermez
Kara koç atlar ihtiyarlasa tay vermez
Er yiğitler ihtiyarlasa oğlu doğmaz
Baban yaşlı anan yaşlı
Senden daha iyi Kadir bize oğul vermez
Verse dahi senin yerini tutamaz
Asumanlı gökte kara bulut olup
Kâfirin üzerine gürleyeyim
Ak yıldırım olup şakıyayım
Kâfiri kamış gibi ateş olup yandırayım
Dokuzunu bir yerine saydırayım
Vuruşmayla dövüşmeyle alemi doldurayım
Yaradan Allah’tan medet
dedi. Yağız al atından indi. Akıp giden arı sudan abdest aldı. Ak alnını yere kodu, namaz kıldı. Ağladı, Kadir Tanrı’dan dilek diledi, yüzünü yere sürdü.
Muhammed’e salâvat getirdi, deve gibi bağırdı, arslan gibi kükredi, nara atıp haykırdı, yapayalnız kâfire at tepti, kılıç vurdu. Döne döne bir zaman güzel savaş eyledi. “Kâfiri bastırayım. ” dedi, bastıramadı. Bir saatte kâfire üç kere at tepti. Birden göz kapağına kılıç dokundu. Kara kanı şırıldadı gözüne indi. Kendisini sarp yerlere attı. Görelim şimdi Yaradan neyledi?
Meğer hanım uzun Burla Hatun oğlancığını andı, kararı kalmadı. Kırk ince belli kız çocuğu ile kara aygırını çektirdi, sıçrayıp bindi, kara kılıcını kuşandı. “Başımın tacı Kazan gelmedi. ” diye izini izledi gitti.
Gele gele Kazan’a yakın geldi. Kazan helâllisini tanımadı. Han kızının üzerine geldi, der:
Kara aygırın gemini bana çek yiğit
Dikkat edip yüzüme bak yiğit
Altındaki kara aygırı bana ver yiğit
Elindeki sivri mızrağını
Yanındaki mavi çeliğini bana ver yiğit
Bu günümde ümit ol bana
Kale ülke vereyim sana
dedi. Hatun der:
Karşıma geçip yiğit benim ne bağırıyorsun
Geçmiş benim günümü ne hatırlatıyorsun
Kalkarak yerinden doğrulan Kazan
Kara gözlü atın beline binen Kazan
Hücum edip kara dağımı yıkan Kazan
Gölgeli koca ağacımı kesen Kazan
Bıçak alıp kanatlarımı kıran Kazan
Yalnızca oğlum Uruz’a kıyan Kazan
At üstünde beklemeyip koşturan Kazan
Senin belin ölmüş
Üzengiyi toplamayan dizin ölmüş
Han kızı helâllini tanımayan gözün ölmüş
Bunalmışsın sana nolmuş
Çal kılıcını yetiştim Kazan
dedi. Bu sırada Oğuz yiğitleri bir bir yetişti. Görelim hanım kimler yetişti:
Kara Dere ağzında Kadir veren, kara boğa derisinden beşiğinin örtüsü olan, hiddeti tutunca kara taşı kül eyleyen, kara bıyığını yedi yerde ensesinde düğümleyen, Kazan’ın kardeşi Kara Göne dört nala yetişti. “Çal kılıcını kardeş Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Demir Kapı Derbendi’ndeki demir kapıyı kapıp alan, altmış tutam alaca mızrağının ucunda er böğürten, Kazan gibi pehlivanı bir savaşta üç kerre atından yıkan, Kıyan Selçük oğlu Deli Dundar dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim hanım kimler yetişti: Varıp destursuzca Bayıdır Han’ın düşmanını bastıran, altmış bin kâfire kan kusturan, Gaflet Koca oğlu Şîr Şemseddin dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Parasarın Bayburt Hisarı’ndan fırlayıp uçan, apalaca gelin odasına karşı gelen, Kudretli Oğuz imrenileni, Kazan Bey’in inançlısı ( aslı inak, maiyetteki en inanılan (bilgi yelpazesi. net) kimse, bir maiyet ünvanı), boz aygırlı Beyrek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca hanım görelim kimler yetişti: Dönüp baksa çalımlı, kartal hünerli, süslü eklem kuşaklı, kulağı altın küpeli, kudretli Oğuz beylerini bir bir attan yıkan, Kazılık Koca oğlu Bey Yigenek dört nala yetişti. “Çal kılıcını ağam Kazan, yetiştim” dedi.
Onun ardınca görelim kimler yetişti: Yirmi dört boyunu okşayan Deli Dundar yetişti. Onun ardınca bin kavim başları Düger yetişti. Onun ardınca bin Bügdüz başları Emen yetişti. Onun ardınca ihtiyar başları Aruz yetişti. Saymakla Oğuz beyleri tükense olmaz, Kazan’ın beyleri hep yetişti, başına toplandı.
Arı sudan abdest aldılar, iki rekât namaz kıldılar. Adı güzel Muhammed’e salâvat getirdiler. Teklifsizce kâfire at sürdüler, kılıç vurdular. O gün ciğerinde olan er yiğitler belirdi. O gün nâmertler sapa yer gözetti. Bir kıyamet savaş oldu, meydan dolu baş oldu. Kıyametin bir günü oldu. Bey hizmetkârdan, hizmetkâr beyden ayrıldı. Dış Oğuz beyleri ile Dundar sağa at tepti. Kahraman yiğitleri ile Kara Budak sola at tepti.
Kazan kendisi merkeze at tepti. Tekür ile Şökli Melik’e havale oldu, böğürterek attan yere yıktı, alca kanını yer yüzüne döktü. Sağ tarafta Kara Tüken Melik’e Dundar karşı geldi, kılıçladı yere yıktı. Sol tarafta Buğacık Melik’e Kara Budak karşı geldi, mızraklayıp yere yıktı, kıpırdatmadan başını kesti. Boyu uzun Burla Hatun kara tuğunu kâfirin kılıçladı yere düşürdü. Tekür yenildi. Kâfir kaçtı. Derelerde kâfire kırgın girdi. On beş bin kâfir, kimisi öldürüldü, kimisi tutuldu.
Kazan oğlunun üzerine geldi. İndi, elini çözdü. Kucaklaşıp baba ile oğul görüştü. Üç yüz yiğit Oğuz’dan şehit oldu. Kazan oğlancığını kurtardı, geri döndü. Gaza mübarek oldu. Oğuz beyleri ganimet aldı.
Akça Kale Sürmeli’ye gelip Kazan kırk otağ diktirdi. Yedi gün yedi gece yeme içme oldu. Kırk evli kul ile kırk cariyeyi oğlunun başına çevirdi, âzât eyledi. Kahraman yiğitlere kale ülke verdi, cübbe çuha verdi. Dedem Korkut gelerek neşeli havalar çaldı, bu Oğuzname’yi düzdü koştu, böyle dedi.
Şimdi hani dediğim bey erenler
Dünya benim diyenler
Ecel aldı yer gizledi
Fâni dünya kime kaldı
Gelimli gidimli dünya
Ahir son ucu ölümlü dünya
Dua edeyim hanım: Karlı kara dağların yıkılmasın. Gölgeli kaba ağacın kesilmesin. Taşkın akan güzel suyun kurumasın. Kanatlarının ucu kırılmasın. Kadir seni nâmerde muhtaç etmesin. Koşarken ak boz atın sendelemesin. Vuruşunca kara çelik öz kılıcın çentilmesin. Allah’ın verdiği ümidin kesilmesin. Âhir sonu arı imandan ayırmasın. Ak alnında beş kelime dua kıldık, kabul olsun. Derlesin toplasın günahınızı adı güzel Muhammed’e bağışlasın hanım hey!...
SALUR KAZANIN EVİNİN YAĞMALANMASI HİKAYESİNİN, DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Salur Kazan,oğlu Uruz Han’ın uyarısına rağmen, Oğuz beyleriyle ava çıktığı sırada, evine üç yüz yiğidi ve Uruz’u bırakmasına rağmen düşman gelir.
Eşini,gelinini ve oğlunu esir alır. Gördüğü rüya üzerine avdan dönen Salur Kazan, düşman ellerine gider. On bin koyununu düşmana vermeyen çoban da (o istemese de) kendisiyle gelir. Oğuz beyleriyle birlikte düşmanı yener ve yurtlarına dönerler.
SALUR KAZANIN TUTSAK OLUP OĞLU URUZUN ÇIKARDIĞININ HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Tarabuzan Tekürü Salur Kazana bir şahin gönderir. Salur Kazan şahincibaşına haber vererek ava çıkacağını söyler. Av sırasında şahin, Taman’ın Kalesine iner.
Şahinin arkasından gittiği sırada Salur Kazanın uykusu gelir, 7 gün uyur. Taman, Salur Kazan’ın Oğuz beyi olduğunu öğrenince onu esir alır. Taman’ın eşinin isteği üzerine esir edildiği kuyudan çıkarılan Salur Kazan’dan kafirleri övmesi istenir, ama o övmez. Kardeşi ve oğlu olduğu için de öldürülemez.
Oğlu Uruz, Salur Kazan’ı kurtarmaya gelir. Kazan ile oğlu savaştırılır ve Uruz babasını yaralar. Tam bu sırada Kazan Bey Uruz’a babası olduğunu açıklar. Uruz, babasının elini öper, yurtlarına dönerler.
UŞUN KOCA OĞLU SEĞREK HİKAYESİ, DESTANI (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Oğuz’un zamanında Uşun Koca derlerdi,
Bir yiğit kişi vardı aslan gibi gürlerdi.
İki de oğlu vardı bir tadımlık ömründe,
Büyüğün adı Egrek yakışıklı ve cesur.
Bayındır Han sohbeti kaldırır tek bir kusur;
İstediği an gelir her söyleşme gününde,
Bey çiğneyip oturur Kazan Bey’in önünde.
Gene bir gün sohbette bey çiğneyip oturdu,
Ters Uzamış derlerdi, kusura söz batırdı:
‘Bre Uşun Koca oğlu şu oturan her bir bey,
Kılıcı ve ekmeğiyle aldı oturduğu yeri.
Bre kan mı döktün baş mı ayırdın,
Çıplak mı donattın aç mı doyurdun. ’
Deyince Ters Uzamış Egrek’i etkiledi,
Ve Egrek Kazan Bey’den hemen akın diledi.
Kazan Bey izin verdi duyurucu atlandı,
Üç yüz düzgün gönderli yiğit yoldaş toplandı.
Beş gün yendi içildi sonra başladı akın,
Uzak uzak memleket bir bir kılındı yakın.
Şirögüven kıyından Gökçe Deniz’e kadar,
Yağmalanır sırayla birçok doyumluk tadar.
Derken yol dönüp vardı Alınca Kalesi’ne,
Düştü bu kez yiğitler Tekfur’un hilesine.
Kara Tekfur yakına bir koru yaptırmıştı;
Uçanlardan kaz tavuk yürüyenden ne varsa,
Avlusuna doldurup büyük tuzak kurmuştu.
Bu koruya gelince kapısını kırdılar,
Girerek içeriye geyik tavşan vurdular.
Yiyip içip eğlenip tıka basa doydular,
Attan eyer çıkarıp bir kenara koydular.
Meğer Kara Tekfur’un orda casusu vardı,
Gidip hemen Tekfur’a gördüğünü anlattı:
‘Oğuz’dan erler geldi kırıp koruya girdi,
Avlanıp yiyip içip giyip kuşam çıkardı. ’
Altı yüz kara kâfir hemen koruya daldı,
Yiğitleri öldürüp Egrek’i esir aldı.
Kara kara dağlardan karaca haber aştı,
Kanlı kanlı sulardan acılı haber geçti,
Güçlü Oğuz eline kötü haber ulaştı.
Ve Uşun Koca’nın ak otağı önünde,
Koptu feryat aniden beklenmedik gününde.
Kaza benzer gelin, kız ak çıkarıp giydi kara,
Akça yüzlü anayı ağlatıp boğdu yara.
Omurgalı gelişir kaburgalı büyürmüş,
Eğrek’in anacığı iki oğlan doğurmuş.
Büyüyüp yiğit oldu küçüğü olan Segrek,
Bilmez ki Alınca’da esir tutulur Eğrek.
Bir gün düğüne gitti yedi içti eğlendi,
Yoldaşlar arasında sarhoş olup beglendi.
Gördü ki iki çocuk, biri öksüz atışır,
Zannetti ki bir tokat vurduğunda yatışır.
Eskimiş dutun biti öksüz çocuğun dili,
Acı olur derler ya, bir kez değince eli:
‘Öksüzlüğümüz yetmez mi bize niye vuruyorsun,
Eğer hünerin var ise var da kardeşini kurtar;
Bre sarhoş duyar mısın Alınca’da esir yatar. ’
‘Bre tez söyleyin bana nedir adı kardeşimin? ’
Öksüz çocuk cevap verdi: ‘Adı Egrek kardeşinin. ’
‘Egrek’e Segrek yakışır bundan ***ri kaygılanmam,
Gözümün aydını kardeş kardeşsiz Oğuz’da durmam. ’
Diye, ağlayaraktan sohbetten izin aldı,
Atlayarak atına koşturup eve geldi;
Anasına söyledi Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp ana yerimden doğruldum
Yelesi kara soylu atıma sıçrayıp bindim
Çapraz yatan Ala Dağın eteğine vardım
Kudretli Oğuz ellerinde düğün dernek varmış oraya vardım
Yemek içmek arasında
Ak boz atlı bir haberci geldi
Çok zamanmış Egrek derler bir yiğit esirmiş
Yaradan Tanrı yol vermiş çıkıp gelmiş
Büyük Küçük kalmadı o yiğide karşı gitti
Ana ben de varayım mı ne dersin? ’
Sandı ki anası Egrek’i döndü,
Bugün onun için en mutlu gündü.
Söyledi Segrek’e hemen söyledi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Ağzın için öleyim oğul
Dilin için öleyim oğul
Karşı yatan kara dağın
Yıkılmıştı yüceldi sonunda
Akıntılı güzel suyun
Çekilmişti çağladı sonunda
Koca ağaçta dal budağın
Kurumuştu yeşerip göğerdi
Kudretli Oğuz beyleri izine varsa sen var
O yiğide yetiştiğinde
Ak boz atın üzerinden yere in
El bağlayıp o yiğide selam ver
Elini öpüp boynunu kucakla
Kara dağımın yükseği kardeş de
Ne duruyorsun oğul koştur. ’
Oğlanın oyunu verdi meyveyi,
Kızdı anasına sakladı deyi.
Söyledi burada o an söyledi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Ana ağzın kurusun
Ana dilin çürüsün
Benim de kardeşim varmış kaygılansam olmaz
Kardeşsiz Oğuz’da dursam olmaz
Ana hakkı Tanrı hakkı olmasaydı
Kara polat öz kılıcımı çekeydim
Hiç sormadan güzel başını keseydim
Alca kanını yer yüzüne dökeydim
Ana zalim ana. ’
Bu sefer babası oğluna dedi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Haber yanlış haberdir oğul;
Kaçan giden senin ağabeyin değil,
Başkasıdır.
Ak sakallı ben babanı ağlatma,
İhtiyarcık olmuş ananı sızlatma. ’
Oğlan kararında kaldı caymadı,
Ana baba ne der bu kez duymadı.
Kendi kendisine ferman eyledi,
Söyledi ey Hânım neler söyledi:
‘Üç yüz altmış altı yiğit ava binse
Kanlı geyik üzerine kavga kopsa
Kardeşli yiğitler kalkar kopar olur
Kardeşsiz yoksul yiğit ensesine yumruk dokunsa
Ağlayarak dört yanına bakar olur
Ala gözden acı yaşını döker olur
Ala gözlü oğlunuzu görünceye kadar
Bey baba hatun ana esen kalın. ’
‘Yanlış haberdir oğul, gitme,’ dediler amma,
Boşuna uğraştılar heyhat babayla ana.
‘Soylu kara koç atın eğerini vurmadan,
Alınca Kalesi’ne gece gündüz varmadan,
Ağabeyim ölü mü diri midir bilmeden,
Eğer öldürülmüşse kan hakkını almadan,
Dönmem olmayacaktır bilin Oğuz eline,’
Dedi o zaman Segrek: ‘bu da böyle biline. ’
Ana baba Kazan’a acil haber saldılar:
‘Segrek Egrek’i andı düşüp peşine gider,
Nasıl öğüt verirsin bizi perişan eder. ’
‘Köstekleyin ayağı,’ diye, cevap aldılar.
Bir yavuklusu vardı kuruldu düğün dernek,
Attan aygır deveden buğra koyundan koçlar
Kesilip eğlenildi gerdeğe girdi Segrek.
Kız ile arasına kılıcı koydu oğlan,
‘Murat al murat ver sarılalım yiğidim’
Deyince nikâhlısı kızarak saydı oğlan:
‘Bre sersemin kızı doğranayım kılıca,
Okuma saplanayım bir tek oğlum doğmasın;
Olur ya doğar ise on yaşına varmasın.
Ağabeyim Egrek’in yüzünü görmeyince,
Sağ değil ölmüş ise kanını sormayınca,
Seninle güvey olup bu gerdeğe girersem. ’
Döşeğinden ayrılıp dışarı çıktı o an,
Vararak kararlıca at çıkardı tavladan.
Dizgininden tutarak eğer vurdu sırtına,
Giyimini kuşanıp der binerken atına:
‘Kız günleri güne ekle
Bir yıl iki yıl yol bekle,
İki yılda dönmez isem
Ov bağrını üç yıl bekle. ’
‘Üç yılda dönmezsem eğer
Kes aygırı aşımı ver,
Segrek ölmüştür bil ***ri
Gönlünün sevdiğine var. ’
Gönül vermiş bir kere sevgisini beledi,
Kız burada söyledi Hânım neler söyledi:
‘Yiğidim ben seni bir yıl bekleyeyim
Bir yılda gelmezsen iki yıl bekleyeyim
İki yılda gelmezsen üç dört yıl bekleyeyim
Dört yılda gelmezsen beş yıl altı yıl bekleyeyim
Altı yol ayrımına çadır dikeyim
Gelenden gidenden haber sorayım
İyi haber getirene at vereyim kaftanlar giydireyim
Kötü haber getirenin başını keseyim
Erkek sineği üzerime kondurmayayım
Murat ver murat al öyle git yiğidim. ’
Segrek kızdı bu sefer: ‘Bre korkağın kızı,
Ant içmişim bil ***ri ağabeyim başına,
Bilesin ki dönmem yok uğraştırma boşuna.
Kız: ‘Ayağı uğursuz gelin demesinler de,
Var, utanmaz desinler haber vereyim,’ dedi,
Hemen varıp söyledi Hânım neler söyledi:
‘Babamdan daha iyi kayın baba
Anamdan daha iyi kaynana
Develerinin erkeği ürktü gider
Deveciler yolunu kesse döndüremez
Kara koç aygırın ürktü gider
At çobanları önünü kesse döndüremez
Ağıllarının koçları ürktü gider
Çoban önünü kesse döndüremez
Ala gözlü oğlun kardeşini andı gider
Akça yüzlü gelinin döndüremez
Benden söylemesi. ’
Ana baba sızlandı çaresizce söyledi:
‘Sür oğul, uğurun açık olsun,’ dedi.
‘Sağlıkla esenlikle gidip geri gelesin,
Geleceğin var ise yol gözleriz bilesin. ’
El öpüp esenlik diledi Segrek,
Kara koç atına sıçrayıp bindi.
Üç gün gece gündüz koşturdu atı,
Dereşam’dan geçip koruya indi.
Kafir çobanları at güder gördü,
Tepikleyip atı üstüne sürdü.
Ürkütüp atları tıktı koruya,
Kılıç çalıp altı çoban öldürdü.
Üç günlük yolculuk yordu yiğidi,
İnanılmaz uyku sardı yiğidi,
Atı bileğine bağlayıp daldı,
Kâfirin casusu gördü yiğidi.
Vararak tekfura verdi haberi,
Altmış atlı ile döndüler geri.
Demir zırhlı kâfir sardı Segrek’i,
At, çekerek uyandırdı yiğidi.
Segrek gördü kâfir düşünür hile,
Kalkıp Muhammed’e salâvat ile,
Atladı atına çaldı kılıcı,
Sığınağı oldu kâfire kale.
Vardı bir ağacın dar gölgesine,
Bağlayıp atını uyudu yine.
Bu kez yüz atlıyla geldiler gene,
Uyandırdı aygır, çekip yiğidi.
Gördü ki, kâfirler geliyor saf saf,
Yaşamamış, bilmez kanlı kılıç af.
Bastırıp kâfiri yaptı bertaraf,
Kalanını yine soktu kaleye.
Döndürdü atını konak yerine,
Uyku baskın geldi gözün ferine.
Bu kez at boşandı bağlı bilekten,
Sanki bir ihanet Oğuz erine.
Tekfur’a çaresiz vardı kâfirler,
Tekfur: ‘Bu kez üç yüz atlıyla varın. ’
‘Varmayız, korkarız. ’ Dedi kâfirler,
Tekfur: ‘Çare buldum galiba durun. ’
‘‘Boğazlayan yırtar tekmeleyenin
Karnını’’ demişler, ‘çaren bu senin;
O esir yiğidi varın getirin,
Giysiler giydirip bir de at verin.
Egrek’i zindandan alıp gittiler,
Sakalını kesip tıraş ettiler.
Giyindirip at ve kılıç vererek,
Üç yüz atlı ile tekrar yettiler.
Egrek: ‘Hani nerde o deli yiğit? ’ Dedi,
Kâfir açıkta durup uzak yerden gösterdi.
Egrek: ‘Gelin varalım ne yiğittir tutalım. ’
Kâfirler: ‘Buyruk sana biz açıkta duralım,’
Egrek: ‘İşte uyuyor gelin birlik varalım. ’
Kâfir: ‘Ne uyuması koltuk altından bakar,
Dar eder geniş yeri varınca görüp kalkar. ’
Egrek: ‘Şimdi varayım bağlayayım el ayak,
Sonra siz gelirsiniz bre kâfir korkarak. ’
Kâfirin arasından sıçrayıp çıktı Egrek,
Gelenlerden habersiz derin uykuda Segrek.
Koşturup geldi Egrek atı bağladı dala,
Gördü ayın on dördü uyanmaz uyur hâlâ.
Ala gözlü genç yiğit terlemiş boncuk boncuk,
‘Belli ki kopuz çalar,’ dedi: ‘yiğit oğlancık.
‘Böyle güzel bir yiğit gelmemiştir acuna,’
Çıkardı kopuzunu dolanıp başucuna;
Söyledi Egrek o an Hânım neler söyledi:
‘Kalkıp yerinden doğrulan yiğit
Yelesi kara soylu atına sıçrayıp binen
Arku Beli Ala Dağdan geceleyin aşan
Akıntılı güzel suyu delip geçen
Gurbete gelen yatar mı olur
Benim gibi kollarını ak ellerini bağlatarak
Domuz damında yatar mı olur
Ak sakallı babasını ak pürçekli anasını
Ağlatarak sızlatır mı olur
Niye yatırıyorsun yiğit
Uyan artık güzel başını kaldır yiğit
Ala gözünü aç yiğit
Mevlâ’nın verdiği tatlı canını uyku bürümüş yiğit
Ellerini kollarını bağlatma
Ak sakallı babanı ihtiyarcık ananı ağlatma
Ne yiğitsin kudretli Oğuz elinden gelen yiğit
Yaradan hakkı için kalkıver
Dört yanını kâfir sardı belli bil. ’
Segrek sıçrayıp kalktı kılıca gitti eli,
Gördü ki elde kopuz kılıcı kesti dili:
‘Be kâfir Dedem Korkut kopuzu hatırına,
Hürmetimi gösterip bil ki vurmadım sana.
Elinde kolca kopuz olmasaydı eserdim,
Kardeşim başı için o başını keserdim. ’
Deyip çekti kopuzu dile ferman eyledi,
Segrek o an söyledi Hânım neler söyledi:
‘Gün doğarken yerimden kalktığım kardeş için
Ak boz atlar yormuşum kardeş için
Kalenizde esir var mıdır kâfir söyle bana
Kara başım kurban olsun kâfir sana. ’
Egrek anladı ki yiğit er kişi,
Düşürdü aklına küçük kardeşi.
Alev alev oldu hasret ateşi,
Söyledi burada neler söyledi:
‘Ağzın için öleyim kardeş
Dilin için öleyim kardeş
Memleketini doğum yerini sorar olsam neresidir
Karanlık gece içinde, yolu kaybetsen umudun nedir
Ulu sancak tutan Hanınız kim
Kavga günü önden at tepen yiğidiniz kim
Yiğit senin baban kim
Alp erin erden adını saklaması ayıp olur
Adın nedir yiğit? ’
‘Develerimi güdünce devecim misin
Kara koçumu güdünce yılkıcım mısın
Ağıllarımı güdünce çobanım mısın
Kulağımda çınlayan yedeğim misin
Beşikte koyup gittiğim kardeşçiğim misin
Yiğit söyle bana
Kara başım kurban olsun bugün sana. ’
Segrek büyük kardeşine söyledi,
Görelim bir Hânım neler söyledi:
‘Karanlık gece içinde yolu kaybetsem umudum Allah
Ulu sancak tutan Hanımız Bayındır Han
Savaş günü önden at tepen yiğidimiz Salur Kazan
Babamın (bilgi yelpazesi. net) adını sorarsan Uşun Koca
Benim adımı sorar olsan Segrek
Kardeşim var imiş adı Egrek. ’
‘Develerini güdünce devecinim
Kara koçunu güdünce yılkıcınım
Beşikte koyup gittiğin kardeşinim. ’
İşte karşısında durur övüncü,
Yaradan Tanrı’ya şükür eyledi.
Yansıdı yüzüne kardeş sevinci,
Söyledi burada neler söyledi:
‘Ağzın için öleyim kardeş
Dilin için öleyim kardeş
Er mi oldun yiğit mi oldun kardeş
Gurbete kardeşini aramağa sen mi geldin kardeş. ’
İki kardeş birbirine sarıldı,
Üç yüz atlı şaşa kaldı bu işe.
At teptiler onca kâfir üstüne,
Ölen öldü kalan kaçtı peş peşe.
İki kardeş tekrar döndü koruya,
Davul çalıp kısrakları kaçırdı.
Önlerine katıp vurup doruya,
Dereşam suyunu sürüp geçirdi.
Gece gündür at tepip Oğuz’a dayanınca,
Segrek Uşun Koca’ya bir müjdeci gönderdi.
Müjdeci yola çıkıp babasına varınca:
‘Müjde, oğulların sağ esen döndü,’ dedi.
Uşun Koca sevindi, dedi: ‘hasretlik bitti,’
Çaldırıldı davullar tunçtan borular öttü.
O gün alaca otağ yer yüzüne dikildi,
Attan aygır, iri koç ve buğralar kesildi.
Uşun Koca at tepip karşılayıcı vardı,
Her iki oğlunu da öpüp koklayım sardı.
Gölgeliği altınlı odasına geldiler,
Yiyip içmeler oldu uzunca eğlendiler.
Güzel bir gelin aldı büyük oğlu Egrek’e,
Sağdıcı Segrek oldu ve Egrek de Segrek’e.
İki güvey odası süslendi bu sırada,
Girip odalarına eriştiler murada.
Dedem Korkut sonunda
Uzun destan söyledi,
Kopuzunu çalarak
Güzel deyişler dedi.
Dua edeyim Hânım:
‘Evvel ahir uzun yaşın ucu ölüm.
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın.
Günahınızı Muhammed Mustafa’nın yüzü suyuna bağışlasın.
Âmin diyenler Tanrı’nın yüzünü görsün Hânım hey! …’
UŞUN KOCA OĞLU SEĞREK HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Uşun Koca adında birinin Eğrek ve Seğrek adında iki oğlu vardır. Eğrek, bir gün beyleri çiğneyip Kazan Bey’in karşısına gelir, oturur.
Ters Uzamış adında bir bey ona baş kesmediğini, kan dökmediğini,aç doyurmadığını, burada ne aradığını sorar. Eğrek, baş kesmenin, kan dökmenin hüner olduğunu öğrenince Kazan Han’dan akın diler. Kazan Han, kabul eder; üç yüzer verip gönderir. Bu akın sırasında esir düşer. Kardeşi Seğrek, onu kurtarmaya gider. Kafirler, Eğrek kardeşini tanımadığı için bir tuzak kurmak isterler.
Seğrek’in bir deli olduğunu, yoldan geçenlerin ekmeğine el uzattığını, bunun üstüne yürürse onu serbest bırakacaklarını söylerler. Eğrek gidince bu kişinin kardeşi olduğunu öğrenir. Kafirleri yenerler. Yurtlarına dönerler.
UŞUN KOCA OĞLU SEĞREK HİKAYESİ DESTANININ ÖZETİ (DEDE KORKUT HİKAYELERİ)
Uşun Koca adında birinin Eğrek ve Seğrek adında iki oğlu vardır. Eğrek, bir gün beyleri çiğneyip Kazan Bey’in karşısına gelir, oturur.
Ters Uzamış adında bir bey ona baş kesmediğini, kan dökmediğini,aç doyurmadığını, burada ne aradığını sorar. Eğrek, baş kesmenin, kan dökmenin hüner olduğunu öğrenince Kazan Han’dan akın diler. Kazan Han, kabul eder; üç yüzer verip gönderir. Bu akın sırasında esir düşer. Kardeşi Seğrek, onu kurtarmaya gider. Kafirler, Eğrek kardeşini tanımadığı için bir tuzak kurmak isterler.
Seğrek’in bir deli olduğunu, yoldan geçenlerin ekmeğine el uzattığını, bunun üstüne yürürse onu serbest bırakacaklarını söylerler. Eğrek gidince bu kişinin kardeşi olduğunu öğrenir. Kafirleri yenerler. Yurtlarına dönerler.
vBulletin v4.2.4, Copyright ©2000-, Jelsoft Enterprises Ltd.