PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Çanakkale Destanı



aRZuU
09.Ocak.2016, 18:38
ÇANAKKALE DESTANI, ÖZELLİKLERİ (DESTANLAR, DESTANLARIMIZ, ÖZELLİKLERİ, TÜRK DESTANLARI)

Çanakkale deyince aklımıza Dünya’da bir ilk olan Çanakkale Savaşı gelir. Çanakkale Savaşı’nın ruhu ve özü; vatan, millet, din ve bayrak sevgisidir. Çanakkale Savaşı’nda vatanı, milleti, dini ve bayrağı için iki yüz elli bin askerimiz şehit oldu.

Çanakkale Savaşı Dünya’da eşi olmayan bir savaştır. Çanakkale Savaş’ımız büyük bir insanlık örneğidir. Bu hiçbir savaşta olmamıştır. Örneğin; bir Türk askerinin vurulan bir Yunan askerinin yarasını sarması gibi..

Ama keşke savaşlar hiç olmasa. Her ne kadar insanlık olursa olsun savaş vahşettir. Suçsuz insanlar küçük ve masum çocuklar ölür. Bir toprağa bomba düştüğünde o toprakta senelerce bitki yetişmez. O zaman ihtiyacımız olan bir tek şey var: O şey de barış, kardeşlik, dostluk, sevgidir. Niçin savaş olsun? Niçin masum insanlar küçük çocuklar ölsün. Niçin kendi Dünyamızı yok ediyoruz? Savaşlarda doğal güzellikler de yok oluyor. Çocuklar psikolojik yönden etkileniyor. Size soruyorum… Bu güne kadar savaşın faydasını gören olmuş mudur? Vereceğiniz cevap tabiî ki “hayır”.

Ancak Dünya Tarihi’nde bir ilk olan Çanakkale Savaşı büyük bir insanlık örneğidir. Örneğin; Türk siperlerinin önünde vurulmuş olan bir askere, savaş esnasında iki tarafta ateş ettiği zaman bir Türk askeri o askeri kucaklayıp düşman siperine götürüp ait olduğu bölüğe veriyor. Zaten Türkler’in tarih boyunca herkese insanca davrandığı bilinir. Çanakkale Savaşı da bir insanlık örneğidir.

Ama keşke savaşlar olmasaydı. Neyimize lazım top, tüfek, silah… Keşke savaşlar olmasa, masum insanlar ölmese, çocuklar ölmese, doğal güzellikler yok olmasaydı. Dediğim gibi bir bombanın düştüğü yerde kim bilir kaç yıl, hatta kaç yüzyıl bitki yetişmeyecek. O zaman ihtiyacımız olan şeyler; barış sevgi, kardeşlik, dostluktur. Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin. Sadece ve sadece barış ve sevgi olsun.

Çanakkale İle Genel Bilgiler

Çanakkale Savaşı Dünya'da eşi olmayan bir savaştır. Savaşta metrekareye 6000 kurşun düşmüş, kurşunlar havada çarpışmıştır.14 ay 14 gün sürdü. Dünya'da ilk defa havada, karada ve denizde savaş oldu.{Bir savaşta üçü de oldu} Ayrıca Dünya'da ilk kez savaşa ölü toplama molası verildi. O kadar dar alanda o kadar çok, insan ölüyor ki savaşa mola vermek zorunda kalıyorlar ve 8 saat ateşkes imzalıyor. Herkes kendi ölüsünü toplasın diye. Tabi ayrı ayrı mezarlara koymanın imkânı yok toplu mezarlara gömüyorlar.

Düşmanın bu savaşta asıl amacı Çanakkale değildi. Çanakkale Boğazını kullanıyordu, İstanbul'a varabilmek için. İstanbul o zaman devletin başkenti başkent alınınca devlette otomatik olarak teslim alınacaktı.

Çanakkale Deniz Savaşı: Çanakkale Deniz Savaşı'mızın 2 ayağı vardır.

Birinci Ayağı; düşman toplarını bize çevirmiş saldırmaya hazır bekliyor. Bölük komutanı da son emirleri vermiş. Tabi biraz da moral. Düşman saldırıya geçtiğinde bu paşanın verdiği emirle döşenen mayınlara çarpan düşman gemileri büyük bir yenilgiye uğradı

İkinci Ayağı; Seyit Onbaşı savaş esnasında boğazdan geçen gemileri durdurmak için 276 kiloluk topu kaldırarak Çanakkale Savaşı'nın seyrini değiştirmiştir. Bu Çanakkale Deniz Savaşı'mızın ikinci ayağıdır...


Karada Yapılan Savaş: Düşman karadan saldırıya geçmek için uygun bir yer bulup işareti oraya koymuştu ama rüzgarın bunları sürüklemesi sonucu yanlış yerden karaya çıkarak yenilgiye uğramışlardır.{İki askerimizin görüp yerlerini değiştirdiği de söyleniyor.}Düşmanın diğer yaptığı saldırılarda da başarısız oldular. Yahya Çavuş emrindeki 3 bölükle düşmanı büyük bir bozguna uğrattılar. Diğer yardımlar gelene kadar...

Havadan Yapılan Savaş: Düşman havadan da yaptığı saldırılarda da başarısız oldu...

aRZuU
09.Ocak.2016, 18:39
DANİŞMENT GAZİ DESTANI, DANİŞMENDNAME, ÖZELLİKLERİ (DESTANLAR, DESTANLARIMIZ, ÖZELLİKLERİ, TÜRK DESTANLARI)

Danişment-name, XI. Yüzyılda yaşamış Türk devlet adamı Melik Dânişmend Gazi'nin hayatını, savaşlarını, Anadolu'daki bazı şehirleri fethini ve çeşitli kerametlerini anlatmaktadır. Dânişmend Gazi Destanı'nın yazılışını üç aşamada incelemek gerekmektedir. Eser, üç ayrı müellif tarafından farklı yüzyıllarda kaleme alınmıştır. İlk olarak, Mevlânâ İbn-i Ala tarafından II.İzzeddin Keykavus zamanında, yine onun emriyle H.642/M.1244-45 tarihinde te'lif edildiği tahmin edilmektedir. Bugün elimizde bulunan Dânişmend Gazi Destanı nüshaları, Tokat Kalesi dizdarı Arif Ali tarafından, Mevlânâ İbn-i Alâ'nın te'lif ettiği eser yeniden kaleme alınarak vücut bulmuştur. İkinci kez yazılışı konusunda da kesin bir tarih yoktur. Ancak birçok araştırmacı H.762/M.1360-61 tarihinde, yani I. Murat devrinde kaleme (bilgi yelpazesi.net) alındığı konusunda birleşir. Eserin üçüncü safhası ise XVI. yüzyıl tarihçilerinden Gelibolulu Mustafa Alî'nin Mirkatü'l-cihâd'ıdır. Gelibolulu, adı geçen eserini, Arif Ali'nin kaleme aldığı Dânişmend Gazi Destanı'nın nüshalarından birini esas alarak yazmıştır. Hem tarihî olayların hem de metinlerin yazıya geçirilişi açısından Dânişmend Gazi Destanı, Battal Gazi Destanı ve Saltık Gazi Destanı zincirinin ikinci halkasını oluşturur. Dânişmend Gazi Destanı, Battal Gazi Destanı'nın tamam olduğunu, Battal Gazi ve gaza arkadaşlarının ebediyete intikal ettiğini bildiren cümlelerle başlar.

Eserin şimdiye kadar on dokuz nüshası tespit edilmiştir. Arif Ali'nin kaleme aldığı Dânişmend Gazi Destanı Oğuzca’nın Anadolu'da hakim duruma geçtiği yıllarda yazılmıştır ve oldukça sadedir. Dânişmend Gazi Destanı, on yedi meclisten oluşan büyük bir eserdir. Eserde bulunan meclisler müstakil olmakla beraber birbirinin devamı niteliğindedir. Yani konular hep birbirini takip etmektedir ve meclislerin tamamı bir bütünü oluşturmaktadır. Baştan sona kadar nazım-nesir iç içe olan eser, bu yönüyle incelendiğinde türünün diğer örnekleri olan Battal Gazi Destanı ve Saltık Gazi Destanı'ndan farklılık gösterir. Başta Paris olmak üzere, eserin bazı nüshaları Dânişmend Gazi'nin Malatya'dan fetihler yapmak için çıkış tarihini, hicrî 360 yılı, Recep ayının bir Cuma günü olarak gösterir. Bu, 971 yılına rastlar ki, bu tarihte Malatya'dan Türklerin sefere ordu çıkaracak kadar nüfusa sahip olmadığı aşikârdır. Bu yanlışlık Muallim Cevdet ve diğer bazı nüshalarda gün ve ay aynı olmakla beraber hicrî 460 olarak düzeltilmiştir. Bu tarih 1068 yılına rastlamaktadır. Bu, İbn-i Ala ve Arif Ali'nin yazdığı eserlerde de 460 geçtiğini düşündürmektedir. 1068 tarihi gerçeklere de uymaktadır. Bundan sonra destanda hiç tarih geçmez. Ancak eserde zaman, vak'a ve mekân ilişkileri müellif tarafından ustalıkla gösterilmiştir. Bu ilişkiler iyi bir incelemeye tâbi tutulduğunda zaman ve tarihlerin gerçeğe uyup uymadığı konusunda araştırma yapılabilir.

Eserin sonunda, Selçukluların tahtında Sultan Rükneddin'in bulunduğu kaydedilmiştir. Bu da tarihî olarak 1262-1266 yılları arasına rastlamaktadır. Dolayısıyla destan yaklaşık 200 yıllık bir dönemi içermektedir.

Dânşmend Gazi Destanı'nda olayların geçtiği rivayet edilen mekânların tamamının gerçek olduğu rahatlıkla söylenebilir. Battal Gazi Destanı ve Saltık Gazi Destanı'nda olduğu gibi efsane ve masal ülkelerine ya da mekânlarına hiç rastlanmaz. Yer isimleri incelendiğinde olayların tamamının Anadolu'da geçtiği görülür ve büyük bir kısmı da tarihî hâdiselerle uyum içerisindedir. Malatya'dan fetihler yapmak için harakete geçen Türk ordusu, Kayseri, Ankara ve Kastamonu çizgisinin kuzeyinde kalan ve Karadeniz'e kadar olan kısmı fetheder. Müellif bu bölge içerisinde bulunan şehirleri ve diğer bazı mekânları eski ve yeni ismimlerle kaydetmekle ve günümüze ulaştırmakla aslında (bilgi yelpazesi.net) büyük bir hizmet yapmıştır. Bu coğrafya içinde kalan Sivas, Tokat (Dükiyye), Kayseri (Kayseriyye), Kastamonu (Kastamonuyye vaya İsneboliyye), Bolu (Boliyye), Çorum (Yankoniyye), Gömenek (Sisiyye), Amasya (Amasiyye ve Haraşna), Canik, Osmancık (Eflanus), Ankara (Engüriyye veya Ma'muriyye), Gümüşhacıköy (Gümüş şehri), Niksar (Harsanosiyye), Karahisar, Zile (Karkariyye), Turhal (Kaşan), Malatya (Malatiyye), Çankırı(Mankuriyye), Sinop (Sinobiyye), Samsun (Samiyye), Anadolu (Rum) bizzat hâdiselerin geçtikleri yer veya yerler olarak defalarca zikredilir. Bu coğrafya dışında kalan İstanbul (Kostantiniyye)'un zaman zaman zikredilmesi, buranın Türkler tarafından fethedilmesi hayalinin tarihî seyrinin bir parçasıdır. Müellif zaman zaman daha da ayrıntıya inerek bu şehirler içinde bulunan ve olayların geçtiği yerlerdeki kale, ve köylerin isimlerini verir. Özellikle Tokat ve Tokat'a yakın olan yerlerde olan hâdiseleri anlatırken çok teferruata inerek mekânların tasvirlerini yapar. Yalnızca Tokat'a mahsus bu ayrıntıyı müellifin bu bölgeden olmasına veya buraları iyi tanımasına bağlamaktayız. Ayrıca bu bölgede bulunan akarsuları, dolayısıyla Kızılırmak ve Yeşilırmak'ı eski ve yeni isimleriyle zikreder. Horasan, Bağdat, Halep ve Şam ise Türklerin ilişki içerisinde bulunduğu mekânlardır.