BOZKURT21
01.Mart.2016, 20:33
Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” olduğu gerekçesiyle gazeteci-yazar Can Dündar ve Erdem Gül’ün cezaevinden çıkarılmasına ilişkin kararından AKP’liler “memnuniyet duyduklarını” söyleseler de, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarından sonra o sözlerini geri almaya başladılar.
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını hatırlayalım: “Şunu çok açık net söylemek durumundayım, bu olayın ifade özgürlüğü ile yakından uzaktan bir alakası yoktur, bu bir casusluk davasıdır. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek zorunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum.” Bu sözler, Cumhurbaşkanı tarafından söylendiği için bir işlem yapılamıyor. Ama bunu bir kamu görevlisi söylese ağır cezaları var.
ÜLKE SANKİ CASUS TARLASI
Meslektaşlarımıza daha ilk günden “casusluk suçlaması”nda bulunuyorlar. Bu nasıl bir ülke ki askeri, jandarması, polisi, gazetecisi, sanayicisi, bürokratı binlerce kişi casuslukla suçlanıyor. Sanırsınız bu ülke “casus tarlası” olmuş. Acaba dünyanın hangi ülkesinde binlerce kişi casuslukla yargılanıyor? Hatırlayınız, İstanbul’da, İzmir’de “casusluk” soruşturmaları, davaları vardı. Bunların tamamı beraatle sonuçlandı. Ancak onlar kendilerine kurulan kumpası anlatabilmek için yıllarca cezaevinde yattılar.
Erdoğan’ın bu makamlara gelmesinde geçmişteki yargı kararlarının rolünün büyük olduğunu hatırlayalım. Kararlar lehinize olduğunda “yaşasın adalet”, beğenmediğiniz bir karar olunca “bu kararı tanımamak” ne demek oluyor? Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2006/204 sayılı kararı, “tanımıyorum” diyenler için alınmış. O karardan bölümler aktaralım:
KARAR: KABUL EDİLEMEZ
“…Mahkeme kararları, yasal yöntemi ile ortadan kalkmadıkça hukukun gerçeğini belgeleyen hükümler olarak uygulanması zorunlu yaptırım gücüne sahip belgelerdir. Bu yaptırım gücünün, herhangi bir saike (sevk eden, götüren, sebep) dayanılarak ve dayanılan saikin haklılığı ileri sürülerek etkisiz hale sokulması ya da zafiyete uğratılması hukuk devletinde kabul edilemez.”
“…Tüm bu kurallar, hukuk devleti olmanın vazgeçilemez, savsaklanamaz ve geciktirilemez gereği olarak, yargı kararlarının etkinliğini sağlamaya, keyfiliği önlemeye, hukukun üstünlüğü ve adalet kavramlarının yaşama geçirilmesini temine yöneliktir.”
“…Nitekim Yasa Koyucu, görevlilerin yargı kararlarına uymamalarının, kişisel hakların çiğnenmesine yol açacağı, devlete olan güveni sarsacağı ve adalete olan inancı zayıflatacağı düşüncesiyle, ‘keyfi’ davranan görevlilerin eylemlerini, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın ‘Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler’ başlığını taşıyan üçüncü babının ‘Memuriyet ve Mevki Nüfuzunu Suiistimal Edenler ve Memuriyet Vazifelerini Yapmayanlara Ait Cezalar’ başlığını taşıyan dördüncü faslında yer verilen 228. maddeyle yaptırıma bağlamıştır.”
UYGULAMAMAZLIK YAPAMAZLAR
“…Diğer yönden, Yasalar ve yargı kararları yanlış olabilir ve bilimsel alanda eleştirilebilir. Ancak bunları uygulamak durumunda bulunan yargıçlar ve görevliler, yasaları ve yargı kararlarını, yanlış oldukları özrüne sığınarak, kişisel yorum ve gerekçelerle uygulamamazlık yapamazlar.
Onlar, ne ve nasıl olurlarsa olsunlar, yasaları ve yargı kararlarını uygulamakla yükümlüdürler. Zira, yasalar doğru oldukları için değil, yasa oldukları için, yargı kararları da haklı oldukları için değil, yargı kararları oldukları için uygulanmaları zorunludur. Bunun dışındaki tutum ve davranışlar keyfiliktir.
Göz ardı edilemeyecek bir diğer husus, anılan suçun, ‘mahkeme kararlarını yerine getirmeme, geciktirme ya da şeklen uygulandığı izlenimi yaratılarak etkisiz hale dönüştürme’ suretiyle işlendiği hallerde ‘memurun amaç veya saikinin’ önem taşımayacağı keyfiyetidir. Unutulmamalıdır ki, mahkeme kararları, yasal yöntemi ile ortadan kalkmadıkça hukukun gerçeğini belgeleyen hükümler olarak uygulanması zorunlu yaptırım gücüne sahip belgelerdir. Bu yaptırım gücünün, herhangi bir saike dayanılarak ve dayanılan saikin haklılığı ileri sürülerek etkisiz hale sokulması ya da zafiyete uğratılması asla kabul görmemelidir.”
Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili kararı için Erdoğan, mahkemenin direnebileceğini söylüyor. Bu durumun suç olduğu Ceza Genel Kurul kararında da vurgulanıyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nin 25.05.2006 tarihli kararını onuyor. Birileri istedi diye yargı mensuplarının kanun dışına çıkacak hali yok. Onlar bir dönem gelip, bunun hesabının sorulacağını bilmiyorlar mı?
Cumhurbaşkanı’nın konuşmasını hatırlayalım: “Şunu çok açık net söylemek durumundayım, bu olayın ifade özgürlüğü ile yakından uzaktan bir alakası yoktur, bu bir casusluk davasıdır. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar ama onu kabul etmek zorunda değilim. Verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum.” Bu sözler, Cumhurbaşkanı tarafından söylendiği için bir işlem yapılamıyor. Ama bunu bir kamu görevlisi söylese ağır cezaları var.
ÜLKE SANKİ CASUS TARLASI
Meslektaşlarımıza daha ilk günden “casusluk suçlaması”nda bulunuyorlar. Bu nasıl bir ülke ki askeri, jandarması, polisi, gazetecisi, sanayicisi, bürokratı binlerce kişi casuslukla suçlanıyor. Sanırsınız bu ülke “casus tarlası” olmuş. Acaba dünyanın hangi ülkesinde binlerce kişi casuslukla yargılanıyor? Hatırlayınız, İstanbul’da, İzmir’de “casusluk” soruşturmaları, davaları vardı. Bunların tamamı beraatle sonuçlandı. Ancak onlar kendilerine kurulan kumpası anlatabilmek için yıllarca cezaevinde yattılar.
Erdoğan’ın bu makamlara gelmesinde geçmişteki yargı kararlarının rolünün büyük olduğunu hatırlayalım. Kararlar lehinize olduğunda “yaşasın adalet”, beğenmediğiniz bir karar olunca “bu kararı tanımamak” ne demek oluyor? Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2006/204 sayılı kararı, “tanımıyorum” diyenler için alınmış. O karardan bölümler aktaralım:
KARAR: KABUL EDİLEMEZ
“…Mahkeme kararları, yasal yöntemi ile ortadan kalkmadıkça hukukun gerçeğini belgeleyen hükümler olarak uygulanması zorunlu yaptırım gücüne sahip belgelerdir. Bu yaptırım gücünün, herhangi bir saike (sevk eden, götüren, sebep) dayanılarak ve dayanılan saikin haklılığı ileri sürülerek etkisiz hale sokulması ya da zafiyete uğratılması hukuk devletinde kabul edilemez.”
“…Tüm bu kurallar, hukuk devleti olmanın vazgeçilemez, savsaklanamaz ve geciktirilemez gereği olarak, yargı kararlarının etkinliğini sağlamaya, keyfiliği önlemeye, hukukun üstünlüğü ve adalet kavramlarının yaşama geçirilmesini temine yöneliktir.”
“…Nitekim Yasa Koyucu, görevlilerin yargı kararlarına uymamalarının, kişisel hakların çiğnenmesine yol açacağı, devlete olan güveni sarsacağı ve adalete olan inancı zayıflatacağı düşüncesiyle, ‘keyfi’ davranan görevlilerin eylemlerini, 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın ‘Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler’ başlığını taşıyan üçüncü babının ‘Memuriyet ve Mevki Nüfuzunu Suiistimal Edenler ve Memuriyet Vazifelerini Yapmayanlara Ait Cezalar’ başlığını taşıyan dördüncü faslında yer verilen 228. maddeyle yaptırıma bağlamıştır.”
UYGULAMAMAZLIK YAPAMAZLAR
“…Diğer yönden, Yasalar ve yargı kararları yanlış olabilir ve bilimsel alanda eleştirilebilir. Ancak bunları uygulamak durumunda bulunan yargıçlar ve görevliler, yasaları ve yargı kararlarını, yanlış oldukları özrüne sığınarak, kişisel yorum ve gerekçelerle uygulamamazlık yapamazlar.
Onlar, ne ve nasıl olurlarsa olsunlar, yasaları ve yargı kararlarını uygulamakla yükümlüdürler. Zira, yasalar doğru oldukları için değil, yasa oldukları için, yargı kararları da haklı oldukları için değil, yargı kararları oldukları için uygulanmaları zorunludur. Bunun dışındaki tutum ve davranışlar keyfiliktir.
Göz ardı edilemeyecek bir diğer husus, anılan suçun, ‘mahkeme kararlarını yerine getirmeme, geciktirme ya da şeklen uygulandığı izlenimi yaratılarak etkisiz hale dönüştürme’ suretiyle işlendiği hallerde ‘memurun amaç veya saikinin’ önem taşımayacağı keyfiyetidir. Unutulmamalıdır ki, mahkeme kararları, yasal yöntemi ile ortadan kalkmadıkça hukukun gerçeğini belgeleyen hükümler olarak uygulanması zorunlu yaptırım gücüne sahip belgelerdir. Bu yaptırım gücünün, herhangi bir saike dayanılarak ve dayanılan saikin haklılığı ileri sürülerek etkisiz hale sokulması ya da zafiyete uğratılması asla kabul görmemelidir.”
Anayasa Mahkemesi’nin Can Dündar ve Erdem Gül’le ilgili kararı için Erdoğan, mahkemenin direnebileceğini söylüyor. Bu durumun suç olduğu Ceza Genel Kurul kararında da vurgulanıyor. Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nin 25.05.2006 tarihli kararını onuyor. Birileri istedi diye yargı mensuplarının kanun dışına çıkacak hali yok. Onlar bir dönem gelip, bunun hesabının sorulacağını bilmiyorlar mı?