Hadîs ve Hanbelî mezhebi fıkıh âlimi. Künyesi Ebû Mûsâ olup ismi. Abdullah bin Abdülganî bin Abdülvâhid bin Ali el-Makdisî’dir. Lakabı Cemâlüddîn’dir. 581 (m. 1185) senesi Şevval ayında doğdu. 629 (m. 1232) senesi Ramazan ayında Cum’a günü Şam’da vefât etti.
Abdullah el-Makdisî, Kur’ân-ı kerîmi amcası Şeyh el-İmâd’dan öğrendi. Fıkıh ilmini Şeyh Muvaffakuddîn’den, Arab dilinin inceliklerini ise Ebi’l-Bekâ el-Akberî’den öğrendi. Abdullah el-Makdisî, Şam’da; Abdurrahmân bin Ali el-Harkî, İsmâil el-Cinzevî, Ebû Tâhir el-Huşûî’den, Bağdad’da; Abdülmün’îm bin Küleyb, el-Mübârek bin Ma’tuş, Mes’ûd el-Cemâl, İsfehan’da; Halîl er-Râzânî, Ebü’l-Mekârim el-Lebbân’dan, Mısır’da; Ebû Abdullah el-Ertâhî ve oğlu Sa’d-ül-Hayr’dan, Nişâbûr’da; Mensûr el-Ferâvî, el-Müeyyid et-Tûsî’den ve birçok âlimden hadîs-i şerîf dinledi, yazdı ve rivâyette bulundu. Bunun yanında Musul, İrbil, Mekke ve Medine’yi de dolaşıp hadîs-i şerîf dinledi.
Kendisinden ise; Hâfız ez-Ziyâ, Şeyh Şemsüddîn, Şeyh-ül-Fahr, Şems İbni Hazım, Şems İbn-ül-Vâsıtî, Nasrullah bin Iyâş, Nasrullah Sa’d-ül-Hayr ve birçok âlim hadîs-i şerîf rivâyetinde bulundular. Kendisinden icâzet (diploma) almak sûretiyle en son rivâyette bulunan, Kâdı Takıyyüddîn el-Hanbelî’dir.
İbn-ül-Hacîb onun hakkında; “Hâfız Cemâlüddîn, sağlam, güvenilir, dînine sımsıkı bağlı bir zâttır. Emâneti koruma, ma’rifet ve ezberinin kuvvetli olması husûslarında, zamanımızda bir benzeri yoktu. Çok mütevâzî, heybetli, vakûr (ağırbaşlı), cömert, müsâmehakâr, aklı selim sahibi, özür dileyenin özrünü kabûl edici, çok ibâdet eden, vera’ sahibi, her an nefsi ile mücâdele eden bir zât idi” demektedir.
Hâfız ez-Ziyâ ise onun hakkında; “Kur’ân-ı kerîmi kırâatına uygun, doğru ve güzel okurdu. Ebû Mûsâ, fıkıh ve hadîs-i şerîf ilimlerinde zamanının büyük âlimi oldu. Birçok yere ilim öğrenmek için; gitti. Çok kere bu yolculukları yürüyerek yaptı. Her haliyle örnek, kendisine uyulan bir zât oldu. İnsanlar, onun derslerinden çok istifâde ettiler” demektedir.
Ebû Mûsâ, İsfehan ve Nişâbûr’a ilim öğrenmek için yalınayak giderdi. Yolda açlık ve susuzluk sıkıntılarına da göğüs gererdi. Melik el-Eşref, onun için Sefh’da kendi ismiyle bir hadîs külliyesi yaptırdı ve Ebû Mûsâ’yı rektör ta’yîn etti.
Zekîyüddîn el-Berzâlî ise; “Hâfız Cemâlüddîn, sağlam, dînine bağlı ve doğruyu yanlıştan ayırırdı” demektedir.
Muhammed bin Selâm onun için; “Ebû Mûsâ, bir müzâkere (ders) meclisi kurdu. Birçok kimseler akın akın huzûruna koştu. O, ilim ve edeb olarak bütün üstünlükleri kendisinde toplamıştır” demektedir.
Ebû Mûsâ hazretleri vefât ettikten sonra, birçok talebeleri onu rü’yâda gördüler. Bir talebesi onu rü’yâda gördüğünde, Allahü teâlânın nasıl muâmelede bulunduğunu sordu. O da, “Allahü teâlânın ihsânı ve ikramı ile ni’metler içindeyim” dedi. Bir başkası onu rü’yâsında gördü ve hâlini sordu. O da, “Hayra kavuştum” dedi.
Ebû Mûsâ el-Makdîsî bir talebesine rü’yâda; “Yavrum! Benim, dünyâda iken okuduğum ve size yazdırıp öğrettiğim bir duâya devam et. O duâ, sana yazdırdığım, falan kâğıttadır. O duâ; “Yâ Rabbî! Sen benim Rabbimsin. Senden başka ilâh yoktur. Ancak sen varsın. Beni yoktan yarattın. Ben senin kulunum” duâsı olup, dünyâda çok okunması sebebiyle burada kurtuluşuma sebep oldu. Ona devam et!” dedi.
Vefâtı sebebiyle Yûsuf bin Abdülmün’îm, söylediği kasidede onun hakkında özetle şöyle der: “Ölümüyle beraber sevinç ve neş’enin yok olduğu kimseye üzülmemek elde değildir. Şayet o kişi yaşasaydı, dîni öğretir, insanlara Allahü teâlânın yolunu gösterir, sünnetleri yayardı.”
1) Zeyl-i Tabakât-ı Hanâbile cild-2, sh. 185
2) Şezerât-üz-zeheb cild-5, sh. 131
3) Mu’cem-ül-müellifnı cild-6, sh. 76
4) Tezkiret-ül-huffâz cild-4, sh. 1408
5) Tabakât-ül-huffâz sh. 495