Kürt sorunu en önemli meselelerimizden birisi...
Bugün görünür dört katmanı var bu meselenin. Her bir katman, diğerleriyle ilişkili olmakla birlikte, kendi başına ayrı bir sorun öbeği oluşturacak derinlikte...

İlk katman sorunun temel ve geleneksel yatağıyla, kimlik hakları ve bunun siyasi örgütlenmesiyle ilgili. Bu katman, ana dilde eğitim isteğinden özerklik arayışına uzanan geniş bir yelpazede, hemen her Kürt kökenli vatandaşın farklı düzey ve biçimlerde paylaştığı hassasiyetler yumağından oluşuyor.

İkinci katman şiddet/terör ve çatışma katmanı. Kürtleri temsil ve özgürlük mücadelesi iddiasıyla ortaya çıkan, devlet tarafından ise, yasal, sivil, silahlı her dokusuyla terör örgütü olarak kabul edilen hakim Kürt hareketinin şiddet eylemleriyle ürettiği çatışma alanları ve ürettiği siyasi-askeri sonuçlardan meydana geliyor.

Üçüncü katmanda çatışmanın ürettiği toplumsal zemin var. Göç, kentlere yığılma, işsizlik, çocuk emeği, kırsal alanın çoraklaşması, kaotik modernleşme bu zeminin temel unsurları. Örneğin Diyarbakır... 1,5 milyon nüfuslu bu şehrin yaş ortalaması son derece genç, “ortanca yaş”ı 22,2. Nüfusun yüzde 53'ünü çocuklar oluşturuyor. Erkeklerin yarısı 17 yaş, kadınların yarısı 18 yaş altı. Bu tablonun anlamı, nüfusun çoğunluğunun çatışmanın içine doğmuş, PKK'lı yıllarda büyümüş ve büyüyor olması. Temmuz ayında başlayan yeni şiddet evresinde sokağa çıkma yasağı ilan edilen yerleri terk eden insan sayısı 1 milyonun üzerinde. Bu insanlar terk ettikleri bölgelere daha önce yine çatışma mağduru olarak gelmiş göçmenler. Bu gruplar ile AK Parti'nin büyüme politikalarıyla güçlenen kentli orta sınıflar arasında her geçen gün hem sınıfsal hem politik büyük yarılmalar yaşanıyor.

Dördüncü katman Ortadoğu'nun yeni dinamikleri ve gelişmelerini içeriyor. Saddam sonrası Irak'ta Kürtler özerk bir yönetim oluşturdular. Suriye'deki iç savaşla birlikte Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgelerde yönetime el koydukları malum. Birinci Dünya Savaşı sonunda 4 ülkeye bölünen Kürt toplulukları şimdi hem yeniden sosyolojik ve politik bir entegrasyon yaşıyorlar, hem siyasi egemenlik peşinde koşuyorlar. Bu açıdan İŞID vesilesiyle Rusya, ABD gibi güçlerle meşruiyet ilişkisi kuruyorlar. Durum şu: Türkiye'nin Kürt meselesi ve Kürt hareketi, ulusal sınırları aşmış ve bu gelişmelerin parçası haline gelmiş durumda.

Durum bu ve soru malum:

Ülkeyi kasıp kavuran bu mesele karşısında nasıl davranacağız? Bu sorunun ortadan kalkması ya da hafiflemesi için ne yapacağız?

Tüm bu katmanları, verileri dikkate alan, kuşatan ve yöneten bir siyaset üretmeden Türkiye'nin Kürt sorununu çözmesi düşünülebilir mi?

Her ne kadar mevcut ve hakim siyasi iddia aksi istikamette de olsa, biliyoruz ki, güvenlik önlemleri yetseydi, Türkiye 30 yıldır bu sorunla uğraşıyor olmazdı. AK Parti hükümeti büyük risk alıp çözüm sürecinin başlatmaz, İmralı-devlet görüşmeleri yapılmazdı.

Yukarıdaki katmanların özellikle sonuncusu itibariyle bakıldığında devlet açısından ortada elbette sıkışık bir durum var. Ortadoğu'da Kürt devleti, Kürt özerk siyasi alanı gibi oluşumların önünün açılması ihtimali, Türkiye'nin Kürt hareketinin Suriye'yi içeren bir genişleme hattı izlemesi, devlet ve AK Parti tarafından milli sınırlara ve rejime yönelik bir tehdit olarak görülüyor.

Türkiye içinde çok ağır bedellerle, silahla, otoriterleşerek, alan daraltarak siyasi denetim sağladınız diyelim...

Peki ya sınır ötesinde...

O zaman bu tehditle mücadele etmenin asli yolu siyaset değil midir?

Güvenlik tedbirlerinin yanında, siyasi yol bulunmalı ve zorlanmalıdır.

Sıkışıklıktan ana çıkış kapısı budur.

Aksi halde hem korktuğunuz istikamete ilerlenir, hem siz seyirci kalırsınız...