Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanışından beri yolunda ve seri şekilde yürüyen bir dava takvimi var. Bunda New York Güney Bölgesi (NYGB) Başsavcısı Preet Bharara’nın ve FBI yetkililerinin yıllardır bu davaya hazırlanmış olmalarının payı büyük.

Bu hafta Zarrab davasında iki kritik gelişme yaşanacak. Birincisi, Salı günü, 31 Mayıs, Zarrab, avukatı vasıtasıyla kefaletle serbest kalma görüşmesinin yapılacağı 2 Haziran öncesi, ek bir dilekçe sunacak. İlk dilekçesinde daha önce bilinmeyen şekilde Zarrab'ın 4.1 milyon dolarlık bağışlarını, 150 farklı havale ile, Emine Erdoğan’ın Togemder derneğine verdiğini öğrenmiştik.

New York Güney Bölgesi (NYGB) Başssavcısı Preet Bharara’nın ofisine yakın bazı kaynaklar, Hakim Richard Berman ile birlikte Bharara'nın da Zarrab'ın ek dilekçe sunmasına olumlu baktığını not etmişlerdi. Nitekim Cuma günü Hakim Berman, bu hakkı savunmaya verdi.

Yaz mevsimi hareketli geçebilir

Asıl duruşmaların başlaması beklenen Eylül ayından önce, asıl iddianamenin yayınlanmasının beklendiği önümüzdeki haftalarda hareketlenmeler bekleniyor.

Görüldüğü gibi göktaşı, küçük küçük Türkiye'nin üzerine yağmaya bu haftadan itibaren başlayabilir.

Bharara Neyin Peşinde, Neyin Değil?

Bharara’nın açtığı davanın Türkiye’deki rüşvet çarkı ile, birilerinin yaptığı kirli işler ile tamamen bağı yok denemez. Davaya ait suçlara ilişkin verilen rüşvetler davayla doğrudan ilintilidir tabi ki. Rüşvet aldığı veya verdiği açığa çıkan sanıklardan herhangi biri eğer ABD vatandaşı veya 'yeşil kart' sahibi ise bu dava konusu suçlarla ilgili olmasa bile bu ayrı bir suçtur. ABD vatandaşı veya 'yeşil kart' sahibi bir kişi dünyanın neresinde olursa olsun rüşvet alamaz ve veremez. Eğer aldığı, verdiği ciddi kanıtlarla ispatlanırsa, suçlama varsa, bunun hesabını verir.

Diğer türlü, Amerikan davasıyla ilgisiz olarak Türkiye'de dağıtılan rüşvetlerin Amerikan federal savcıların zamanını harcamasına değecek şeyler olduğunu düşünmeyin.

Bharara, doğrudan ABD’nin ulusal güvenlik sıkıntılarına neden olan, kendisini dolandıran bir grubun peşinde olduğunu söyledi bize, kendi 29 sayfalık görüşünde.

Türkiye’de işte o görüşte çokça dikkat çekmeyen bölümde Bharara, Amerikan kamuoyuna şu hatırlatmayı yaptı: "nükleer anlaşma sağlanmış olsa bile İran hala bizim için en büyük tehditlerden biridir.’’ Ve bunu güçlendirmek için Amerikan Dışişleri Bakanlığının aybaşındaki açıklamasını referans gösterdi. ABD Dışişleri Bakanlığı o açıklamasında İran Devrim Muhafızlarının Suriye’de terörist faaliyetlerde bulunduğundan bahsetti. Bharara, Zarrab'ın telefonundan aldığı bilgilere ve iletişimlere bakarak Zarrab’ın da hala İran'a çalıştığını, ilişkilerinin sürdüğünü ima ediyor.

İkincisi de şu: Bharara Zarrab’ın piyon olduğunu ve elinden tutup arkasındakileri bulalım görüşünü dillendiriyor.

Bharara, işte ABD’nin ulusal güvenliğine kastetmiş bu gruba yardım ve yataklık edenlerin peşinde. Ondan dolayı 17-25 Aralık dosyalarının içinde bulunan isilmlerden bazıları, bakan olsa dahi, sadece bazı işleri yapmak için Zarrab'dan aldığı rüşvetler nedeniyle Bharara’nın soruşturmasının odağına girmiyor bu kez.

Ama başka büyük balıklar hedefte.

Ufkumuzu genişletip, bakmamız gerekiyor. Ondan dolayı da daha sonraki zamanlarda soruşturmanın muhatabı olacak bazı isimlerin hepimizi şaşırtması bekleniyor.

91 kişilik sanıklara yeni eklemeler

Bharara'nın Zarrab dosyasında toplam 125 sanık olduğunu daha önce haberleştirmiştik. Bunlardan 91’inin Türkiye vatandaşı olduğu bilgisine ek olarak 34'ünün de başka ülkeler ve İran vatandaşı olduğunu kaydetmiştik. Ddaha önce isimleri ile açıkladığımız 4 kişiye ek olarak, üç isim daha öğrenildi.

M. I., S.A. ve C.K isimli sanıkların da 91 kişilik listede olan yeni Türk vatandaşları olduğu öğrenildi. Bu isimlerin de Zarrab ile yakından ilişkileri var.

Siyasi İrade Bharara'ya Müdahale Edebilir mi?

Federal bir başsavcı olarak, bu şekilde üçüncü ülkelerin önemli figür ve kurumlarını ilgilendiren bir davanın hazırlığı aşamasında ABD’nin birçok farklı kurumunun eşgüdümlü olarak çalışmaları gerekli oluyor. İç ve dış istihbarat kurumları, farklı Amerikan kurumlarınnın bazen, Zarrab davasında olduğu gibi, yıllarca beraber çalışmasından ortaya çıkan bir çalışmada, Başsavcının iddianame hazırlama sürecinde bağımsız şekilde kendi başına bu davayı yönetmediğini hatırlatmak gerekiyor. Evet, ABD’de tabi ki yargının bağımsızlığı tamdır. Bununla birlikte Bharara’nın Reza davasının ABD ulusal çıkarları için üçüncü ülkeleri ilgilendireceği de bir gerçektir.

ABD çıkarlarının ve ulusal güvenliği için açmaya karar vereceği bir davada, davanın açılmasının o çıkarlara yarar mı zarar mı verebileceği yönünde söz söyleme hakkının olduğunu teslim etmek gerekir.

Ama dava iddianamesi kamuoyuna mal olduktan sonra ise, Bharara'ya müdahale imkan dışına çıkmıştır. Çünkü artık iddialar kamuoyuna açıklanmıştır.

Komplo teoricilere pas vermemek kaygısı çok önemli. Ama bunu yaparken Bharara’nın arkasından gittiği dosyanın büyüklüğünün ve yıllarca yapılan illegal hareketlerin Erdoğan ile de doğrudan bağlantısı gözden kaçırılmamalı. Bunu tabi ki bizzat Bharara’nın yazdığı 29 sayfalık görüş’ünden açıkça görüyoruz. Erdoğan’ı korumak isteyen, dostluğundan umudu olan hiçbir ABD kurumunun kalmaması, Erdoğan'a karşı gelişmesi mümkün böyle bir davayı durdurmak adına kimsenin parmağını kıpırdatmamasına neden oldu.

(İşin doğrusu bu kez Bharara’yı konu alan komplo teorilerinin azlığına ben şaştım. Ne bir havuz yazarı twit atıyor ne de Erdoğan’a yakın bir gazete manşetten Bharara’yı darbe ile suçluyor. Bence havuz yazarlarının bunca sessizliği hiç de hayra alamet olmayan bir durum.)

Türkiye'dekiler komplo teorilerine çok yatkın olduğu için bazen birçoklarımız olanları söylemekten çekiniyor. NYGB’ye yakın olan kaynağım şunu söylüyor: ‘’mesele çok basit: ortada bir suç var ve bu suça iştirak eden veya yardımcı olan herkes rolü kadar ceza alacak. Bu bir komplo değil bu hukukun gerekliliği.’’

Kefalet Talebine Red mi Gelir?

Öncelikle bunu bilebilmek için tabi ki Zarrab’ın ek dilekçesinde ne söyleyeceğine bakmak gerekiyor. Bharara, kendi 29 sayfalık görüşünde çok sert ifadelerle karşı çıksa da, Zarrab’ın ek dilekçe vermesi talebine olumlu baktı. Bununla birlikte, açıklamasının 19. Sayfasında, Zarrab’ın ‘’ceza kaydının ABD’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiği’’ hatırlatmasıyla, bunun çok ciddi bir suçlama olduğunu hatırlattı. Zarrab’ın bu ağır suçlama ve bazı yanlış bilgi verdiği yönündeki suçlamalara, cevap verebilmesi gerekiyor.

Ne diyebilir? Bharara’nın Zarrab’ın kendi telefonundan aldığı bilgiler ve resimlerle onu yalancı çıkarttığı bir görüşten sonra ne olacağını herkes merakla bekliyor.

Zarrab, bu ağır, sert karşı görüşe karşı mahkemeyi ikna etmeye yönelik ne türde savunma yapabilir. Görüceğiz.

İki Basamaklı Milyon Dolarlık Avukat Parası

Davayı yakından izleyen kaynaklara göre Brafman, bir yıl için Reza Zarrab’dan iki basamak milyon dolarlık (en az 10, en fazla 99) bir ücret alıyor. Bu ücret, Brafman’ı yakından izleyen kaynaklara göre Brafman’ın 2016 yılındaki açık ara en büyük geliri olacak. Ayrıca Brafman’ın elindeki başka davaları bırakıp, Zarrab’a yoğunlaşıyor olduğu yönündeki haberler de bunu doğrular nitelikte. Brafman’ın Zarrab davası üzerine en az iki yıl çalışacağı ümidinin olduğu haberleri dolaşıyor.

Çapı büyük

Bharara’nın peşinde olduğu Zarrab davası, veya göktaşının yüz milyar doları aşkın kara para aklama, ambargo delme, bankacılık dolandırıcılığı konuları olduğunu bilmek gerekiyor. Rakam gerçekten büyük.

Burada biz de herşeyi unutup, bütün bu uluslararası kural ve anlaşmalara aykırı olan bir mekanizmayı 33 yaşında, tanıyanların deyimiyle daha kendini ifade etmeyi beceremeyen bir İranlının tek başına yaptığını iddia edersek asıl komplo teorisi o olur.

Bu dava için doğrusu artık yargı süreci başladı ve siyasi-diplomatik müdahale dönemi bitti diyebiliriz. Ama öncesinde siyasi müdahaleler olduğunu hatta belki de bu yüzden davanın biraz geciktiğini söyleyebiliriz.

Bharara, şu an elinde uzun zamandır iğne ile kazdığı, yazıldığında insanların merakını gıdıklayacak detaylara sahip olan bir savcı olduğu duyumları geliyor.

Davasına konu olan figürleri çok yakından izletmesiyle biliniyor. Bharara dava dosyasında aslında çok sükse olabilecek bazı iddiaları, bazı isimleri dava dosyasına sokmak da istemiyor. Elinde yeterince büyüklükte ve ciddilikte delillerin ve sanıkların bulunduğu bir davayı sulandırmak istemiyor.

2013’ün Kırmızı Oda Görüşmesi

Ayrıca o unutulmayan kırmızı oda görüşmesini hatırlatmakta yarar var.

Cumhurbaskani Erdogan Mayıs 2013'de yaptığı Beyaz Saray ziyaretinde, yanında MIT müsteşarı Hakan Fidan ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Obama'nın 'kırmızı odasında' bir akşam yemeği yemişti.

O görüşmede bilindiği gibi zamanın MIT müsteşarı Hakan Fidan Erdoğan’ın hemen solunda oturmuştu. O görüşmenin yeni detayları Zarrab davası nedeniyle gün ışığına çıktı.

Görüşmeden bilgisi olan kaynaklara göre o toplantıda Obama, Erdoğan ve Fidan'a "ne yaptığınızı biliyoruz bir daha yapmayın bunu" şeklinde uyardı. Konu, her iki tarafça da anlaşıldı.

O toplantının bir başka yerinde ise Başkan Obama’nın doğrudan Fidan’a dönerek, ona ‘özellikle gözümüz artık senin üstünde' diyerek açık bir uyarı yaptığı, yine bugün Zarrab nedeniyle bazı konularına tekrar odaklandığımız Suriye’ye ve oraya giden cihadçılara yumulan göz nedeniyle o uyarının yapıldığı öğrenildi.

O uyarıya Türk tarafı ve Fidan tarafından uyulmadığı düşüncesi bazı Amerikan kurumları çevrelerinde şimdilerde çok hakim. Şimdi cezası mı kesiliyor diye düşünmek de bize kalıyor.