Türkiye dış politikasının ‘ideoloğundan arındırılmasından’ sonra ‘pragmatik reisle’değişiklik heveslisi ‘naif yüreklere’ gülüp geçebiliriz. Epeydir siyasal İslamcı hareket ve odağındaki şahsiyetin izlediği rota, siyasi, ekonomik ve güvenlik açısından memleket ahalisinin ‘hayrına’ işlememekteyken; en azından şu soruları yöneltmeli:‘Değişiklik kim tarafından yapılabilir?’ ‘Hangi yönde ve nasıl?’, ‘Türkiye’ye maliyetleri nedir?’
Bu kilit sorular olmadan ancak ‘hanımlar gününde kahve falı’ açarsınız.
***Can sıkıcı hakikatlerimiz ‘dost sayısını artırıp düşman sayısını azaltma’ söylemi yahut ‘kaçar-göçer heyetlerle’ olmayacağını göze sokuyor. Sonuncusu Almanya parlamentosunun geçen hafta ‘Ermeni soykırımı’ bahsinde iktidarı ve muhalefetiyle yaptığı siyasi deklarasyon. Kararın bağlayıcılığı yok. Sorun neyin sembolü olduğu ve zamanlaması...
Bir siyasi tutumun haklılığı/haksızlığı ayrı tartışma. Başka ülkelerden benzeri örnekler mevcutken Türkiye için ağır yanı, bunu ‘soykırım’ kavramının baş müsebbibi olan ülkenin yapması.
Fakat kanımca Alman İmparatorluğu’nun ‘günahlarına’ da kısmen değinen metin, Alman siyasilerin ne ‘soykırımla hesaplaşma’ ne de ‘Ermenistan sempatisiyle’alakalı. Yani metinde ‘biricik’ diye niteledikleri Yahudi soykırımına imza atmış Almanların, ‘delikanlı ol ciğerimi ye’ tabirimizle ilgilenmediği aşikâr. Dolayısıyla tercüme çabaları beyhude. Tıpkı ‘vay alçaklar, Hitler’in torunları’ infiali gibi...
***Merkel’in tutumu bizatihi ispatı. Alman şansölyesi oylama öncesi Ankara’daki şahsa telefon açmış olsa ne yazar! Sözcüsü Christiane Wirtz aracılığıyla lideri olduğu Hıristiyan Demokratlar’la hemfikir olduğunu âleme cihana ilan etti. Parlamento grubundaki prova oylamada lehte oy kullandığını da duyurdu. Dolayısıyla oylamaya katılıp katılmamasının önemi yok.
Merkel benzeri tasarıları engellemişken bugün niye böyle oldu? Sığınmacı kriziyle köşeye sıkışmıştıysa, Avrupa’da tüm eleştirilere rağmen Türkiye’ye taviz vermekteyse, ‘Asıl AB’nin Türkiye’ye ihtiyacı varsa’, niye?
Geçen haftaki yazımda mevzuya “Kapıları açarız sığınmacıları salarız” şantajının sonu yok sanılıyor. “Var” demiştim. Bu oylamayı, ilk tezahüre yazın.
***Merkel son bir senedir ‘Alman sabrıyla’ hareket etti. Ankara’nın yandaş medya üzerinden saldırılarını görmezden geldi. Türkiye’deki otoriter yönelime ses edilmedi. 1 Kasım seçimi öncesi İlerleme Raporu ertelendi, Erdoğan’a ‘prens muamelesi’yapıldı, mizah krizinde ‘boyun eğildi’. Bu oylama ise ‘sabrın sonuna gelindiğinin’işareti. ‘Şark kurnazlığına’ karşı ‘hesabını kitabını yapan Alman aklı’. İzlediği siyaset ve retorikle kendi elini kolunu bağlayan Ankara.
***Ahlaksızca kullanılan bir koz şimdiden Yunan adalarındaki sığınmacıların açtığı davalarla AİHM’lik. Türkiye’nin 13.4 milyar dolarla bir numaralı ticaret ortağını cezalandırması imkânsız. Rus turistler yitirilmişken teşviklerle yarı yarıya gösterilen turizme bir de Alman darbesi faciaya yol açar. Türkiye’nin NATO üyeliğini bile tartıştıklarını Amerikalı üst düzey yetkililerden öğrendiğimiz Avrupalılar, icabında Gümrük Birliği’ni sorgular. Ya inatlaşma, Suriye’de IŞİD’e karşı savaşlarıyla yıldızları parlayan PYD üzerinden PKK ‘kartını kullanmaya’ varırsa...
Kıssadan hisse. İdeolojik körlükle arapsaçı yapılmış bir dış politikanın kalan tek ayağı sallantıda. Köklü değişiklik olmadan nafile. Bunu da tek silahı ‘asabi retoriği’olanlar yapamaz.