Geçen yıl bu gün, sonunda başımıza iyi bir şey geldi ve ülkedeki gerilimi biraz olsun azaltabilecek ‘seçim sonuçlarına’ uyandık. Türkiye’nin temel açmazı olan Kürt sorunun siyasal temsilcisi HDP, batıdan da aldığı oylar ile barajı aştı ve yüzde 13 küsur oranına ulaştı. 12 Eylül faşizminin alâmetifarikası ve hâlihazırdaki iktidarın soluk borusu haline gelmiş olan ‘seçim barajı’, hiç olmazsa Kürt siyasal hareketi açısından aşılmış oldu. Manzara, sorunun TBMM’de çözülmesi gerektiğini savunanlar açısından da olumluydu. Uzun süre bir kişinin kuyruğuna takılıp sonuç alınmaya çalışılan ‘süreç’, artık gerçekten de parlamento çatısı altında, hiç olmazsa konuşulabilir hale gelebilirdi.
Olmadı…
Muktedir(ler), bir siyasi hareket, bir memleket ve kendi gelecekleri için son derece kritik bir karar verdiler. Şimdi hep birlikte o berbat‘kararın’ sonuçlarını yaşıyoruz. Kan revan içinde…
Olmamasının bir ‘asıl’ bir de ‘görünür’ nedenleri var sanırım.
Bu fotoğrafta, uygar hukuk kural ve ilkelerinin yeri yok

Asıl neden, 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde yaşananlar. Tüm dünya öyle şeyler dinledi ki, muhalefet olmak ya da koalisyon ortaklığı, iktidar açısından bir ‘seçenek’ olmaktan çıkıverdi. Gezi ile başlayan çılgınca uygulamalar 25 Aralık ardından hukuk sisteminin fiilen yürürlükten kaldırılmasına neden oldu. Gelinen noktada, bir anayasa ve yasalarımızın oluşunun hemen hiçbir değerinin kalmadığı açık. İşlerine gelene uyup, gelmeyeni ya ihlal ediyorlar ya da değiştiriyorlar. Tabii, bana kalırsa 2013 Aralık’ında ortalığa saçılan tape ve görüntüler, Gezi’deki o anormal korkunun da gerekçesini sergiledi.
2016 Türkiyesi’nde, 1946’dan bugüne iyi kötü yerleşmiş olan İktidar-muhalefet ilişkilerinden çok uzağız artık. ‘Gitmeyeceğim’diyen bir ekip ile anlamsız/işlevsiz hale getirmeye çalıştıkları parlamenter siyasetin fotoğrafı. Takdir edersiniz ki bu fotoğrafta, uygar hukuk kural ve ilkelerinin yeri yok.
Görünürdeki neden ise mide bulandırıcı bir müsamereydi. Önce bir hafta süren Saray sessizliği ve ardından Deniz Baykal’ın, zamanında vekil seçilmesi için uğruna anayasanın iki maddesinin değiştirilmesine ön ayak olduğu Erdoğan ile buluşması/kavuşması.Zavallı adamcağız herhalde, ‘cumhurbaşkanı yapmadınız hiç olmazsa meclis başkanı yapıverin’ gibi bir şeyler söylemiştir, kim bilir! Sonrasında Bahçeli’nin saçma sapan açıklamaları. MHP Liderinin, HDP’liler ile MHP’liler daha bir iki yıl önce partiler arası uzlaşma komisyonunda ‘yan yana çalışıp’ 60 küsür anayasa maddesi üzerine anlaşmışken, Kürt siyasetçisini birden bire ‘flu görme’ illetine yakalanmış olmasının ‘gerçek nedenlerini’ bir gün mutlaka öğreniriz.
Sonrası herkesin malumu… 40 gün kadar sürdürülen ve adı, ‘bir yiğit adam Davutoğlu Ahmet Hoca’ tarafından ‘istikşafi görüşme’ konulan soytarılığın sonunda, devlet başkanı Anayasa’nın 116’ncı maddesini kullanarak seçimleri yenileme kararı verdi. Hay Allah 40 küsur gün çaba harcandı, hay Allah hükümet bir türlü kurulamadı, hay Allah devlet başkanı seçim yenileme kararına mecbur kaldı, hay Allah istikrar fena bozuldu, hay Allah istikrar bozulunca Suruç’ta bomba patlayıp gençleri parçaladı, hay Allah daha Suruç’un canlı bomba dışındaki (!) failleri bulunamadan Ceylanpınar’da iki polis uyurken katledildi, hay Allah memleket birden bire kan gölüne döndü ve hay Allah Anakara Garı’nda seçimden iki hafta önce 100’ün üzerine barış gönüllüsü bu kez ‘kokteyl bir örgüt’ tarafından paramparça edildi…
Eh bu kadar ‘hay Allahlık’ ve ‘ürkütücü’ iş olunca, barışı da savaşı da aynı tempoyla alkışlama hasletine sahip olan necip milletimiz, yeniden AKP’ye koştu ve ‘bir yiğit/bilge adamı’ bu kez tek başına iktidara taşıdı.
Beş milyon ‘şerefsiz vatan haini’ oyunu alan HDP barajı geçti

1 Kasım 2015 seçimleri, demokratik seçim ilkelerinin tümünün ihlal edildiği bir garabetti. Kısaca, bir seçim filan değildi. Ya da 1946 seçimleri ne kadar seçimse o kadar seçimdi. Buna rağmen, bu kez beş küsur milyon ‘şerefsiz vatan haininin’ oyunu alan HDP barajı bir kez daha geçmeyi başardı.
Üzerinden bir yıl geçti. Geldiğimiz yer ortada. Türkiye’de iyi giden hiçbir şey yok. Büyülenmiş gibi davranan milyonlarca seçmen istikrar istedi ve buldu. Çok ararsan, mutlaka bulursun…
7 Haziran seçimi ve sonrasındaki iki ay, yıllar sonra tarihimizin en kritik kavşaklarından biri olarak anlatılacak. Muktedir ekip bir karar verdi ve uyguladı. Bu yolda başta MHP, muhalefetin katkısı eksik olmadı. Kararın sonuçları vahim ve görünen o ki vahametin boyutu daha da büyüyecek.
Kuşkusuz tarih, daha uzun süreli dönemler halinde; siyasal, toplumsal, ekonomik tüm unsurlar, uluslararası ilişkiler vs. hesaba katarak okunur. Buna mukabil bazı özel günler, olaylar, insanlar ve kararlar da vardır o akışa yön veren; hatta kim bilir, yönünü değiştiren… Bizim tarihimizde de çokça örnek bulmak mümkün, ‘o gün o karar alınmasaydı’ ya da ‘o insan olmasaydı ne olurdu’sorularını düşündürtecek.
Çok yazık oldu memlekete, parlamentoya, gencecik insanlara…

Daha sonra üzerine yazacağım Demokrat Parti siyaseti ile ilgili örneğin ilk aklıma gelen, 1955’in Kasım ayı sonundaki bir ‘grup’toplantısı. Türkiye tarihinin yönü değişebilirdi. O gün, zor zamanlar geçiren (6-7 Eylül vs.) DP’nin vekilleri çok sert tepki göstererek kendi bakanlarını tek tek devirdi! Menderes tek başına kaldı. Çekilebilirdi. Bir iki kişinin ‘tehlikeli’ teşvikleriyle, son derece duygusal bir konuşma yaptı. Bunun üzerine ‘kendisi dışındaki tüm bakanların düşürülmesini’ içeren teklif‘oylanarak’ kabul edildi. Menderes yeni bir hükümet kurdu. O çekilmediği gibi, DP’liler de gerekli basireti gösterememişti. Eğer çekilseydi de beş yıl sonra darbe koşullarının oluşup oluşmayacağını bilemeyiz. Kesin olan, başka bir tarih anlatıyor olacaktık.
İşte böyle anlardan söz ediyorum. Muktedirler ve özellikle bir kişi tarafından 8 Haziran 2015 günü verilen böyle bir karardı. Çok yazık oldu. Memlekete, parlamentoya, gencecik insanlara… Yalnızca ölen genç insanlara değil, yine ve yeniden o korkunç milliyetçilik batağına çekilip düşürülen gençlere de çok yazık oldu. Bir önceki kuşaktan daha talihli insanlar olarak, kendilerini kurtarabilirlerdi oysa… Olmadı.