Uğur Dündar'ın 3 Haziran günü Sözcü’de önemli bir köşe yazısı vardı. O yazıda Dündar, Suudi Arabistan’ın Washington Büyükelçisi Adil El-Cubeyr’e yönelik, 2011 yılındaki suikast girişimi hakkında, cinayeti gerçekleştirmeden önce FBI tarafından enselenen İran asıllı bir Amerikan vatandaşı olan Mansur Arbabsiar’ın itiraflarına değinmişti, Zarrab bağlantısını vurgulamıştı.

2011 yılındaki o suikast hazırlığının Zarrab ile alakasını, içerdiği ağır terörizm suçlamalarından dolayı şu anki Başsavcı Preet Bharara’nın davasındaki yerini ele almakta yarar var.

Suikast Planı

11 Ekim 2011 tarihli Adalet Bakanlığı açıklamasına göre Arbabsiar, İran Devrim Muhafızları Ordusuna bağlı Kuds Güçlerinde (Quds Forces) bir komutan olduğu belirtilen akrabası vasıtasıyla Kudüs Güçleri içinde yetkili Gholam Shakuri’ye yönlendirilmişti.

Arbabsiar ile Shakuri 2011’in İlkbahar döneminden yine aynı yılın Ekim ayına kadar bu suikast planını görüşüyor ve Arbabsiar suikast emrini de yine Shakuri’den alıyordu.

Suikast planının varlığını 11 Ekim 2011 tarihinde ABD yönetiminin Adalet Bakanı Eric Holder açıklamış ve bu açıklama tabiatıyla büyük gürültü kopararak, günlerce Amerikan ve dünya basınının gündemini işgal etmişti. Bu davanın önemini göstermesi açısından, Holder’in yanında FBI direktörü Robert Mueller, Dışişlerinde Terörizmden sorumlu üst yetkilisi Lisa Monaco, New York’un Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara bulunmuştu.

FBI yetkililerinin yaptığı açıklamaya göre Arbabsiar ve Shakuri planlayıcılardı ve hedef zamanın Suudi Büyükelçisini Al-Jubeir’e bir Washington restaurantında suikast, diğer bazı haberlere göre ayrıca Suudi ve İsrail Büyükelçiliklerini de bombalama idi.

Türkiye ile İlgisi

Suikastin Türkiye ile ilgisi ise Reza Zarrab bağlantı noktası.

Suudi Arabistan’ın ABD Büyükelçisini öldürmeyi planlayan Mansour Arbabsiar’a gönderilen 1.5 milyon doların Reza Zarrab’ın adamları adına açılan şirketlerden gönderildiğini Hürriyet gazetesi haberleştirmişti. Zarrab’ın daha önce ‘kişilik haklarının zedelendiği’ iddiasıyla açtığı davada MİT’den bilgi istenmişti. MİT iddia üzerine inceleme başlatmıştı. Zarrab’ın ABD’ye seyahat edeceği 19 Mart gününden sadece 2 gün önce, MİT, belgeyi doğrulayan yazıyı, yani suikast için paraların Azra İthalat İhracat Ticaret Limited Şirketi ve Hacer Mücevherat ve Kuyumculuk Turizm Otomotiv Şirketi’nden gönderildiğini doğrular raporu mahkemeye sundu. Bu şirketler dolaylı yoldan Zarrab'ı gösteriyordu. Bu bilgiyi MİT'in mahkemeye gönderdiği ve davanın düştüğü 17 Mart 2016 tarihli Hürriyet haberinde yazılmıştı.

Peki MİT tarafından da resmen Zarrab’ın şirketlerinden gönderildiği onanmasına ve bunun ayrıca FBI tarafından tespit edilmesine rağmen Zarrab ismi neden Bharara tarafından bu suikast davasında hiç anılmamıştı?

2.5 aydır ABD’de tutuklu bulunan Zarrab hakkında ön iddianame ve dilekçeler ortaya konmasına rağmen Başsavcı Preet Bharara neden devam eden davaya bu suikast planındaki Zarrab rolüne dair bir eklenti yapmamıştı?

Zarrab, henüz 17 Mart 2016 tarihinde kendisinin şirketlerinden böyle bir suikast için ABD’ye para gönderdildiğini bizzat MİT tarafından mahkemeye doğrulanmasına rağmen, neden ABD’nin Florida eyaletine 2 gün sonra gitmeyi göze almıştı? Başsavcı Bharara'nın ofisinin 3 Haziran günü Mahkemeye sunduğu ve Zarrab'ın Adem isimli yardımcısı ile WhatsApp mesajlarını gösteren yazışmalarda, Zarrab'ın ABD biletini de 17 Mart günü, yani MİT’in Zarrab’ı dolaylı olarak suikastle bağladığı gün, Zarrab ABD’ye gitmek üzere biletini aldığı görülüyor. Zarrab’ın ABD’ye yolculuğa çıkması, Türkiye’deki mallarını devretmeye karar verdiği haberlerinden 2 hafta kadar sonra oluyor.

Ne Oldu?

Tutuklanma sonrası konu üzerinde derinlemesine hikayeler yazıldı Amerikan basınında. Bu yazıların ortak noktası, Arbabsiar’ın suikast planının başından beri FBI ajanları tarafından yönlendirdiğinin ortaya çıkması idi.

Hikaye kısaca şöyle: Arbabsiar’ın çevresine S.Arabistan’ın Washington Büyükelçisini alıkoymak istediğini ve bunun İran’da bulunan ve Devrim Muhafızlarında yüksek rütbeli asker olan akrabası tarafından istendiğini söylediğinden haberdar olan yerel FBI ajanları, Texas’da Arbabsiar’a yanaşıyor. Buradan itibaren de FBI’ın Arbabsiar’ı yönlendirdiği ortaya çıkıyor. Meksika’da bu suikast işine yardım edecek bazı mafyalarla tanıştırma işini de, mafya kılığına giren kişinin de Amerikalı yetkililer olduğu yine ortaya çıkıyor. Hatta suikast için daha sonra ‘denizaşırı’ ismi belirtilmeyen bir ülkeden yatan 100 bin dolarlık paranın dahi FBI’ya bağlı bir hesaba yattığı ortaya çıkıyor.

(FBI ajanlarının yakın geçmişte Müslüman background’a sahip birçok Amerikalıya yakınlaşarak, arkadaşlığı koyulaştırarak sonra da bu kimselerdeki bazı eğilimleri kullanarak terörist planlara teşvik ettikten sonra enselediği biliniyor. Bundan dolayı Amerikalı Müslüman ve insan hakları gruplarının kendi halindeki, zararsız Amerikalı Müslümanları provoke ettiği yönündeki suçlamalarla FBI’ya artan bir öfke var.)

Arbabsiar’ın, diğer türlü, kendi eşinin ifadesine göre, kafası darmadağınık bir insan olduğu, böyle bir suikastı planlayacak, kompleks biri olmadığı ifade ediliyor.

Obama Açıkladı

Herşeye rağmen ABD yönetimi, İran’ın Kuds Güçlerinin bu suikast planlanamasında ciddi bir rolü olduğunda şüphe taşımıyor. ABD Başkanı Obama, 2011 yılının 13 Ekim günü yaptığı açıklamada da davanın kanıtlarına olan güvenini açıkça ortaya koyuyor. Konu uzmanları, ABD Başkanının bizzat açıklamasını ABD’nin elindeki kanıtlara olan güveninin bir yansıması olduğunda hemfikir.

Dava dosyaları, Arbabsiar’ın birkaç kez Meksika’ya gidip, mafya kılığına bürünmüş Amerikan Narkotik Birimi (DEA) yetkilileriyle görüştüğünü gösteriyor. Hatta bu görüşmelerden birinde de İran Büyükelçiliğinden yetkililierin de hazır olduğu yine resmi dava dosyalarına giriyor. DEA yetkililerinin Arbabsiar ile Meksika’da ‘mafya’ görüntüsü altında yaptığı görüşmelerin içeriği de davayı kanıtlar olarak ekleniliyor ve böylece davanın yeteri kadar güçlü olduğuna kani olunuyor.

Dava tutanaklarında ise 100 bin dolar para gönderildiği ifade ediliyor. Ama ilginçtir ki bu dava tutanaklarında Arbabsiar’a para geldiği ifade edilse de, bu paranın Zarrab’dan veya onun şirketlerinden geldiği yazılmıyor. Hatta ülke adı dahi geçirilmiyor. Daha doğrusu bu paranın nereden geldiği devlet sırrı olarak bırakılıyor. Arbabsiar’a daha sonra yine Zarrab’ın şirketlerince gönderildiği MİT tarafından doğrulanan ama Amerikan mahkeme kayıtlarına atıf yapılmayan 1.5 milyon dolardan ise bahsedilmesine rağmen yine bu paranın nereden geldiğine dair bir atıf yapılmıyor.

Peki Zarrab neden bu suikast davası dışında bırakılıyor ve tutukluğu istenmiyor?

Bharara karşımızda

Texas’da başlatılan dava, New York’un Güney Bölgesi Başsavcısı Preet Bharara tarafından New York’a alınıyor.

Bharara, davayı hızlandırıyor. Meksika’da mafya görünümlü Amerikalı yetkililere de hızlanması talimatını veriyor. Arbabsiar bir kez daha Meksika’ya gidip, mafya görüntüsündeki DEA ajanları ile görüşmek isterken havaalanında Meksika güvenlik görevlileri tarafından sınırdışı edliyor. Dönüşte ise ABD’de, New York’un JFK havaalanında FBI yetkilileri tarafından tutuklanıyor.

Bharara artık elinde yeterli kanıt olduğuna güvendiği için Arbabsiar'ın enselenmesine karar veriyor. Türkiye’den gönderildiğini MİT’in doğruladığı finans parası ile ilgili ise hiçbir bağ davaya eklenmiyor. Veya açıklanmıyor. Ne Zarrab, ne Türkiye Bharara’nın davasında yer almıyor.

Arbabsiar 25 yıl hapis cezasına çarptrılarak dava bir anlamda kapatılıyor. Bu ceza, 30 Mayıs 2013 tarihinde zamanın Adalet Bakanlığına vekil olarak bakan John Carlin ve NYGB Başsavcısı Preet Bharara yapıyor.

Bir önemli ayrıntı daha göze çarpıyor. 17 Aralık soruştumasının takibe başlaması da bu davanın bitimi ile aynı tarihlere denk geliyor.

Tek Neden..

Federal davalardan bilgisi olan bir kaynağa göre ‘’bir federal davada savcı davada yardımcılık veya yataklık yaptığı tespit olunan bir kişiye davada atıf yapmaması ancak tek nedenle olabilir. O da eğer sanık daha büyük bir suçtan takip ediliyorsa küçük görülen suçta savcılık, hakim ile anlaşıp yasadaki ilgili maddeyi uygulayıp, adını saklı tutar.’’

Bir anlamda tanık koruma programı işler. ‘’Zarrab’ın ismi hiçbir şekilde davanın konusu edilmeyerek, Zarrab’ın ürkütülmesinin önüne geçilmesi burada öne çıkan kaygı olarak dikkat çekiyor.’’

Başka türlü federal bir davada hele resmi belge varken bir ismin saklı tutulması kanuni olarak mümkün değil. Ancak ulusal güvenlik için bir istisna yapılması için Başsavcının talep edebileceği ve hakimin de uygun görebileceği biliniyor..

Bu aslında Bharara'nın Zarrab'ı ne zamandır takip ettiğinin ve Zarrab davasının kaç yıldır özenle izlediğinin de ispatı.

Çünkü şu anki Zarrab davası Bharara'nın davası.

Bu davanın ne kadar geniş ve derinlikli olduğu da ön iddianame, dilekçe ve ek dilekçelerdeki iddialar ve suçlamalar ile ortaya çıktıkça görülüyor.

Şimdilik bu suikast davasındaki Zarrab bağlantısı adeta bekletliyor.

Bu, önümüzdeki dönemde suikast davasının da Bharara tarafından şu anki Zarrab dosyasına katılmayacağı anlamına gelmiyor.

Zarrab’ın ABD’ye Gelişi:

2010’dan 2015’e kadar ABD hükümetini türlü paravan şirketlerle ve bin türlü farklı planlar, dalaverelerle zarar uğratan Zarrab, bütün bunların hiçbirisinin ABD tarafından izlenmediğini düşünerek mi Florida’ya gitti?

Zarrab’ın ABD biletini 17 Mart günü alması ile aynı gün MİT’in Zarrab’ın şirketlerinin 1.5 milyon doları ABD’ye çıkardığını tespit eden raporu Hürriyet’de o gün yayınlanması bir başka ilginç gelişme. Bu kadar büyük bir suçlamaya rağmen Zarrab’ın korkusuzca ABD’ye olan planlarına devam etmesi ne kadar büyük bir saflık.

Başsavcılığın Zarrab’ın ABD’ye anlaşmalı olarak geldiğine dair herhangi bir yazışma veya dokümanın zaten yayınlaması beklenemezdi.

Zarrab’ın ABD’ye gelirken yıllar öncesinden kalan çok önemli bazı belgeleri telefonu ile getirmesi de anlaması zor bir başka tutum. Tapelerde düzineden fazla sim kart kullandığı anlaşılan, telefonlar değiştiren Zarrab’ın ABD’ye gelişinde kara para aklama çarkının işleyişine dair belgeleri iphone ile getirmiş olması da ilginç.

Zarrab gerçekten kendisi aleyhine bu kadar çaplı bir dosya beklemiyor olabilirdi. Ama Adem ile yaptığı ve mahkemeye yansıyan yazışmaları da bu konuyu kapatıyor değil.

Nihayetinde bu konunun aslını birgün Zarrab konuşmaya başlayınca öğreneceğiz.