İslam dünyasına liderlik iddiasındaki Türk siyasetinin kendini ispat çabası tuhaf hezimetlerle karşılaşıyor. Kendi kendini madara eden bu döngü, son olarak dünya boks şampiyonu Muhammed Ali Clay’in cenazesinde tekrarlandı.
Her şey Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Louisville’deki cenaze töreninde konuşma yapma talebiyle başladı. Önce kabul edilen talebin sonradan reddedilmesi Erdoğan’ın itibarı açısından nazik bir durum oluşturdu. Muhtemelen Erdoğan’ı önleme adına konuşma talebi reddedilen ikinci lider Ürdün Kralı Abdullah ise ABD’ye gitmedi.
Planında değişiklik yapmayan Erdoğan’ın yanında götürdüğü Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in naaşın başında Kuran okuması talebi de reddedildi.
Dahası Erdoğan tabutun üzerine konulması için Kâbe’nin örtüsünden bir parça getirmişti. Töreni yöneten İmam Zaid Şakir tabutun kutsallığı olduğunu belirterek buna izin vermedi.
Cenaze namazı sırasında tabut ile cemaat arasına güvenlik görevlilerinin dizilmesi de Erdoğan’ın canını sıktı.
Yetmedi, Erdoğan, Ali’nin ailesi için götürdüğü hediyeleri de teslim edemedi. Erdoğan hediyeleri vermek üzere Muhammed Ali Merkezi’nde bir odada 15 dakika bekledi. Müze Müdürü Donald Lassere hediyeleri almaya gelen Ali’nin ikinci eşi Belinda Boyd’dan olan kızı Jamillah Ali’nin aileyi temsilen hediye alamayacağını belirtip geri gönderdi. Karışıklığın Ali’nin dördüncü ve son eşi Yolanda Williams’tan kaynaklandığı öne sürüldü.
Erdoğan’ın konuşturulmaması ve Kâbe örtüsünden bir parçanın tabuta konulmasının engellenmesinin arkasında üç yıl önce Muhammed Ali’nin lisanslı ürün haklarını satın alan Authentic Brands Group’un olduğu iddia edildi. Hürriyet’in Washington Temsilcisi Tolga Tanış’a göre şirket Ali’nin Müslüman kimliğinin cenazenin tümüne hakim olmasını istemedi ve bu tutumuyla Erdoğan’ın bir dünya lideri değil imajı sorunlu bir Türkiye lideri olarak gördüğünü ortaya koydu. Sonuçta Erdoğan, Muhammed Ali’nin ailesinden herhangi biriyle tek bir karede bile yer alamadı.
Bu arada neredeyse tüm dış gezilerde mutat hale gelen Erdoğan’ın korumaları ile yerel güvenlik güçleri arasındaki kavga da eksik olmadı.
Üst üste gelen bu gelişmeler üzerine Erdoğan ziyaretini yarıda kesip Türkiye’ye döndü.
Ardından KFC Yum! Center’da törende yaptığı konuşmayla ayakta alkışlanan Haham Michael Lerner “Türkiye'nin liderlerine söyleyin Kürtleri öldürmeye son versinler. İsrail Başbakanı Netanyahu’ya söyleyin, iç güvenliği sağlamanın yolu Batı Şeria’yı işgal etmeyi bırakıp Filistin devletinin kurulmasına yardımcı olmaktan geçer" diye mesaj gönderdi.
Hükümete yakın Türk medyası Haham’ın Erdoğan’la ilgili sözlerini densizlik olarak yorumladı.
Erdoğan ise ziyaretini kısa kesmesine yol açan bu olaylara değinmemeyi tercih etti: “Buraya gelişimizdeki birinci neden, dini vecibemizi yerine getirmekti. Dini törenden sonra orada yapılacak merasim netleşmemişti. O nedenle kalmaya gerek duymadık.”
Muhammed Ali’nin cenaze töreni Erdoğan’ın vereceği mesajlar açısından sükseli bir fırsattı.
Ne var ki Muhammed Ali dünyasında son nakavt Erdoğan’a nasip oldu!
Erdoğan’ın içinden geldiği ‘siyasal İslam’ hareketi tam 40 yıl önce Muhammed Ali fırsatını çok iyi değerlendirmişti.
Kuşkusuz Muhammed Ali Türk halkını da uykusuz bırakmış bir sporcuydu. Ölümünün ardından Erdoğan dahil birçok AKP’li yönetici gecenin yarısında kalkıp Muhammed Ali’nin maçlarını izlemek için televizyon başına dizildikleri o günleri yad etti. Erdoğan “Sabah dörtlerde Muhammed Ali’nin maçlarını izlerdik. Onun vurduğu her yumruk zalimlere gidiyordu. Muhammed Ali, mazlumların yumruğuydu” dedi.
Muhammed Ali’nin en büyük rakiplerinin ‘mazlum’ siyahlardan olmasının bir önemi yoktu. Çünkü Muhammed Ali kum torbasına çevirdiği siyahlardan farklı olarak Müslüman’dı ve ırkçılığa karşı savaş ilan etmişti.
Muhammed Ali kariyerinin zirvesindeyken 1 Ekim 1976’da Türk siyasetine malzeme oluverdi. Gazete manşetlerine göre Muhammed Ali dönemin Başbakan Yardımcısı ve Milli Selamet Partisi (MSP) Genel Başkanı Necmeddin Erbakan tarafından İstanbul’a davet edilmişti. MSP imzalı afişlerle Muhammed Ali’nin gelişi duyuruldu. Halk Sultan Ahmet Meydanı’na akın etti. Erbakan, Muhammed Ali’yi Atatürk Havaalanı’nda karşılayıp birlikte Sultan Ahmet Camii’nde Cuma namazı kıldı. Ünlü boksörün cami çıkışında halkla buluşması parti mitingine dönüştürüldü.
Sonradan ortaya çıktı ki Ali’yi Türkiye’ye davet eden Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Kemal Baytaş’tı.
Baytaş’ı Muhammed Ali’ye götüren kişi de silah tüccarı Adnan Kaçıkçı'yla birlikte çalışan ve Hollywood'da yapımcılık yapan Adil Özkaptan'dı. Ziyaret MSP değil Turizm Bakanlığı adına düzenlenmişti. Koalisyon hükümetinin ortağı olan Erbakan bu daveti sahiplenmiş ve etkinliği parti mitingine çevirmişti.
Ziyaret 24 saat sürdü. Muhammed Ali’nin hayatından kendine payeler çıkaran başkaları da var: Eski AKP Milletvekili Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş Muhammed Ali’ye namaz kılmayı öğreten kişinin kendisi olduğunu anlatıyor. Anlatıya göre 1963’te Henry Cooper ile karşılaşma için Londra’ya gelen Muhammed Ali Londra İslam Merkezi’nin ayarladığı bir buluşmada, İslam’a geçtiğini ama bunu maçtan sonra duyuracağını söyleyince Yalçıntaş da ünlü boksöre namazın nasıl kılınacağını tarif etti.
Muhammed Ali’nin 1993’te TGRT’nin açılışı için ikinci kez İstanbul’a gelmesinde de Yalçıntaş etkili oldu.
Ali’nin uykusuz bıraktığı Türk liderlerin yolları Parkinson hastalığından muztarip olan Muhammed Ali ile bir daha kesişmedi.
Hiçbir platformu kaçırmayan Erdoğan’ın cenazede konuşma isteği bir istismar olarak görüldü. ABD’de düştüğü durum buyken Erdoğan’ın Muhammed Ali’nin mirasçısı olduğuna dair çıkarımlar eksik olmadı. Erdoğan’a eşlik eden Star Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak “Muhammed Ali Amerika’daki çok şeyi değiştirdi. Şimdi de bayrağı teslim alan Erdoğan mazlum milyonlarla birlikte dünyanın sömürü düzenini değiştirecektir” yorumunu yaptı.
Yeni Şafak’tan Akif Emre ise Amerika’nın Erdoğan’la ilgili tutumu nedeniyle iki hamle yaptığını savundu:
“Muhammed Ali cenazesi vesilesi ile özellikle İslam dünyasına siyasi içerikte bir mesaj verilmesini engelledi. Diğer taraftan Ali'nin en anlamlı yanı olan Müslüman kimliği ile muhalif algının oluşmasını engelledi. Böylece kendi halinde uysal bir Müslümanı popüler kültür ikonuna dönüştürürken onu Amerikanlaştırmış oldu… Ali'nin bedeniyle birlikte Müslüman ve muhalif anlamı da gömülmek istendi.”
Vietnam Savaşı’na katılmayı reddeden Muhammed Ali’nin mirası Türkiye’de hakim siyasal ve toplumsal kültürün çok da kaldırabileceği bir miras değil.
Savaş karşıtlığının Türkiye’de bedeli ağır. Erdoğan da askere gitmemeyi ihanet sayan bir kültürün parçası. Erdoğan barış çağrısı yapan bir bildiriye imza attılar diye çok sayıda akademisyenin hayatını kararttı. Ve bugün PKK ile mücadele adı altında Doğu ve Güneydoğu bölgesinde yürütülen savaş hiçbir insani ve hukuki sınır tanımıyor.
Haham Lerner’ın barıştan yana kaygıları olan kesimlerde yankı bulan sözlerinin altına Muhammed Ali de imza atabilirdi. Duruşu bunu gerektirirdi. Ünlü boksörün mirasını Erdoğan’a layık görenlerin göremediği hakikat bu olmalı.