Türkiye-İsrail ilişkilerinde normalleşme haberi her an gelebilir. Ama normalleşmenin önündeki en büyük engel olarak görülen “karşılıklı güven eksikliğine” bir de İsrail’in yeni savunma bakanı, aşırı sağcı Lieberman eklendi.
İsrail'de aşırı sağcı Lieberman, ülkedeki üst düzey ordu yetkililerinin karşı çıkmasına rağmen savunma bakanlığı görevine getirildi.[FOTOĞRAF: GETTY IMAGES]
Bugün Orta Doğu ciddi bir kriz döneminden geçiyor, bölgedeki dört Arap ülkesinde (Suriye, Irak, Yemen ve Libya) iç savaş yaşanıyor, hatta bölgede uluslararası sınırların değişmesi tehlikesi bile söz konusu.
Orta Doğu’da İran ile Suudi Arabistan arasında bütün bölgeyi etkileyen ve bölgedeki mezhep ve etnik bölünmeleri de derinleştiren bir güç mücadelesi yaşanıyor. ABD ve Rusya başta olmak üzere küresel güçlerin de bölge sorunlarına doğrudan müdahalesi sonucu, bölgedeki mevcut dengelerin tamamen değişmesi ciddi bir olasılık olarak ortaya çıkıyor.
Bu karamsar tablo içinde uluslararası kamuoyunun Arap-İsrail çatışması ve bu çatışmanın temelinde yatan Filistin sorununa olan ilgisinin geri planlara düştüğü ise bir gerçek.
Uluslararası toplumun verdiği bütün desteğe rağmen, Birinci Dünya Savaşı’ndan beri süren Filistin sorununun “iki devletli çözüm” çerçevesinde halledilmesi yönündeki beklenti bir türlü gerçekleşmiyor. İsrail’in son dönemlerde “iki devletli çözüm”den giderek uzaklaştığı görülüyor.
İsrail’in 50 yıla yakın bir süredir işgali altında tuttuğu Batı Yakası’nda (Batı Şeria) uluslararası hukuka aykırı olarak sürdürdüğü kolonileştirme politikası “iki devletli çözümü“ giderek zorlaştırıyor. İsrail’in Batı Yakası’nda yeni Yahudi yerleşim birimleri kurma politikası Filistin sorununun barışçı müzakerelerle çözümünün önünde çok önemli bir engel.
Şimdiki Netanyahu koalisyonunun İsrail tarihinde ülkeyi yöneten en sağ eğilimli hükümet olduğuna işaret ediliyor. İsrail Evimiz Partisi lideri Lieberman’a bu kez savunma bakanlığının verilmesiyle İsrail’in Filistinlilere yönelik politikasının daha da sertleşmesi bekleniyor.
Filistin sorununda çözümden uzaklaşma
İsrail’in tutumunun sertleşmesinde İsrail iç siyasetinin son dönemlerde büyük ölçüde milliyetçi sağa kaymasının ve iki devletli çözümü desteklemeyen partilerin seçimlerde gösterdiği başarıların rolü olduğu açık.
Bugün İsrail kamuoyunun büyük bölümünün Filistin topraklarının yüzde 20 ’sinden biraz fazlasını oluşturan Batı Yakası ve Gazze’de başkenti Doğu Küdüs olan gerçek bir Filistin devleti görmek istemediği; İkinci Dünya Savaşı sonunda Filistin topraklarını yüzde 50-50 paylaşmaya razı gözüken Yahudilerin bugün yüzde 80-20 esası üzerinden iki devletli bir çözüme yanaşmadıkları ve bu durumun Filistin sorununun barışçı yollardan görüşmelerle çözümünün önündeki en büyük engeli oluşturduğu ortaya çıkıyor.
İsrail seçmeninin son dönemlerde milliyetçi sağa ve Filistinlilerle uzlaşıya sıcak bakmayan partilere dönmesinde İsrail’in Yahudi nüfusunda son 20 yıl içinde önemli değişiklikler meydana gelmesi önemli bir rol oynuyor.
İsrail ilk kurulduğunda ülkedeki Yahudi nüfusunun büyük bölümünü Avrupa’dan gelen Eşkinazi Yahudiler oluştururken, daha sonra nüfus içinde Orta Doğu ve Akdeniz ülkelerinden gelen Sefardik ve Mizrahim Yahudilerinin oranı artmaya başlamış, Sovyetler Birliği’nin yıkılma döneminde ve sonrasında ise çok daha farklı bir kültür ortamında yetişmiş, bugün bile aralarında konuşma lisanı olarak Rusça’yı tercih eden Rusya Yahudileri yoğun olarak İsrail’e göç etmişler. İsrail Evimiz partisi gibi Arap ve İslam aleyhtarı söylemleri ön plana çıkartan milliyetçi sağ eğilimli partiler de oy tabanlarını İsrail’e daha sonra göç eden bu kesimlere dayandırıyor.
Netanyahu, Şubat 2009’daki parlamento seçimlerinden sonra, partisi Likud’un seçimde ikinci olmasına rağmen, başbakanlık görevini üstlendi, daha sonra yapılan 2013 ve 2015 seçimlerinden Likud birinci parti olarak çıktı, Netanyahu başbakanlık görevini sürdürdü.
Likud, 2013 seçimine İsrail Evimiz partisiyle ortak listeyle girdi. Bu ortaklık 2015 seçimlerinde sona erdi. Ancak Likud partisinin milliyetçi sağa kayışı devam etti. Likud lideri Netanyahu 7 yıldan uzun bir süredir başbakanlık görevini sürdürüyor.
İsrail tarihinin en sağ eğilimli hükümeti ve Lieberman
Netanyahu, Mart 2015 seçimlerinden sonra 4 küçük partiyle hükümeti kurmayı başardı ve 120 sandalyeli Knesset’te sadece 61 sandalyeye sahip olan hükümetini son olarak İsrail Evimiz Partisi’ni de koalisyona alarak güçlendirdi.
Şimdiki Netanyahu koalisyonunun İsrail tarihinde ülkeyi yöneten en sağ eğilimli hükümet olduğuna işaret ediliyor.
İsrail Evimiz Partisi lideri Lieberman’a bu kez savunma bakanlığının verilmesi İsrail’in Filistinlilere yönelik politikasının daha da sertleşeceği beklentisini de beraberinde getirdi.
Lieberman’ın geçmişte Gazze’ye yapılan askeri operasyonlarda yeterince kararlı davranılmadığı eleştirilerini yapmış olması, İsrail’in Batı Yakası ve özellikle Gazze’deki askeri operasyonlarının bundan sonra daha da şiddet içerebileceği ve sivil halka etkisinin artacağı endişesini arttırıyor.
Türkiye-İsrail diplomatik ilişkileri Mavi Marmara baskınından bu yana en düşük düzeyde sürdürülüyor. İki ülke ilişkileri geçmişte de Filistin sorunundaki iniş çıkışlardan etkilendi.
Türkiye, aynı Mavi Marmara baskınından sonra olduğu gibi, 1980 yılında da Doğu Kudüs’ü ilhakından sonra da İsrail’le diplomatik ilişkilerini en düşük düzeye çekmiş, diplomatik temsilin tekrar büyükelçilik seviyesine çıkartılması 10 yıl kadar almıştı.
Ancak Mavi Marmara baskınında 10 Türk hayatını kaybetti, ilişkilerdeki sorun Filistin meselesinden koparak ikili bir çatışma görüntüsünü aldı.
5 yıldır süren görüşmeler ve Lieberman engeli
İsrail’le diplomatik ilişkilerin tekrar normalleştirilmesi için görüşmeler beş yıldan beri sürdürülüyor. İsrail’in Mavi Marmara baskını nedeniyle özür dilemesi ve tazminat ödemeyi kabul etmesi nedeniyle şimdi aşılmaya çalışılan hususun Gazze ablukasıyla ilgili konular olduğu, iki ülke arasındaki güven eksikliğinin giderilmeye çalışıldığı anlaşılıyor.
Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi için yapılan görüşmelerin son aşamasının İsrail hükümetinin daha da sağa kaydığı ve Filistinlilere yönelik tutumunun sertleştiği bir döneme rast geldiği, geçmişte Türkiye-İsrail ilişkilerinin daha da gerginleşmesinde rolü olan İsrail Evimiz Partisi’nin İsrail hükümetine girmesinin ve Liberman’ın savunma bakanı olmasının görüşmeleri kolaylaştırmayacağı açık.
İsrail’de dış politikayla ilgili görüşmelerin daha çok başbakanlıkça doğrudan yürütülmesi ve Netanyahu’nun ofisinin Türkiye-İsrail görüşmelerindeki ağırlıklı rolü, Liberman’ın bu görüşmelere olumsuz bir etki yapmasını engelleyebilecek bir unsur olarak görülüyor.
Son olarak Fransa’nın İsrail hükümetini İsrail-Filistin müzakerelerini yeniden başlatmaya ikna etmek için başlattığı bir girişim daha İsrail’in tutumu nedeniyle sonuçsuz kaldı. İsrail-Filistin görüşmelerinin önümüzdeki dönemde yeniden başlatılabileceği, Netanyahu hükümetinin Filistinlilere karşı tutumunun yumuşayacağı yönünde hiçbir işaret yok.
Ancak Orta Doğu çok zor şartlardan geçiyor. Rusya’nın Suriye’ye doğrudan askeri müdahalesinin ve Suriye’yi Orta Doğu’da Rusya’nın “peyk”i bir ülke haline getirerek bölge dengelerini değiştirmekte olduğu, Irak’daki gelişmelerin İran lehine sonuçlar vermeye devam ettiği mutlaka dikkate alınmalı.
Orta Doğu’da ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaliyle başlayan bölge dengelerinin hızlı bir şekilde değişimi sürecinin devam ederken, oynayan taşların hâlâ yerine oturmadığı bir dönemde Türkiye’nin, İsrail dahil, bütün bölge ülkeleriyle normal ilişkiler tesis etmesi daha da önem kazanıyor.
Ekonomik çıkarlar
Türkiye-İsrail arasında son altı yıldan beri devam eden diplomatik krizler ve siyasi ilişkilerin bozulması süreci iki ülke arasındaki ticari ilişkilerde büyük olumsuz sonuçlar yaratmadı. İki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleşmesi, turizm dahil, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler üzerinde de olumlu etkiler yapabilir.
İsrail’in Doğu Akdeniz’de doğal gaz rezervleri bularak, doğal gazda önce kendine yeter duruma gelmesi, şimdi de ihracat aşamasına geçmekte olması, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilere bir de enerjinin eklenmesini gündeme getiriyor.
İsrail doğal gaz ihracatı için Türkiye’yi iyi bir müşteri ve doğal gazın boru hattıyla Avrupa’ya gönderilmesi için en iyi güzergâh olarak görüyor, doğal gazda Rusya ve İran’a olan bağımlılığını azaltmak isteyebilecek bir Türkiye için İsrail önemli bir seçenek olarak ortaya çıkıyor.
Türkiye’nin Gazze’ye uygulanan katı abluka ve ekonomik ambargonun yumuşatılabilmesi için İsrail’den alacağı tavizler, Gazze’de yaşayan 1,6 milyon Filistinlinin günlük yaşamının bir ölçüde de olsa kolaylaşması yönünde bir katkı sağlayacaktır. İsrail’le normalleşen diplomatik ilişkileri Türkiye’ye ayrıca Filistinlilere genelde yardım ve hatta Filistin sorununun barışçı yollardan çözümü konusunda yine bir rol oynama imkânı da yaratabilir.
İsrail’de dış politikayla ilgili görüşmelerin daha çok başbakanlıkça doğrudan yürütülmesi ve Netanyahu’nun ofisinin Türkiye-İsrail görüşmelerindeki ağırlıklı rolü, Liberman’ın bu görüşmelere olumsuz bir etki yapmasını engelleyebilecek bir unsur olarak görülüyor.
Netanyahu’nun Türkiye ile İsrail’in müzakerelerde sonuca ulaşmaya çok yakın olduğunu belirtmesi İsrail Başbakanı’nın ilişkileri normalleştirmeyi istediğine işaret ediyor.
Görüşmelerin hâlâ sonuçlanamamasının en önemli sebebi olarak ise iki ülke hükümetleri arasındaki “güven eksikliği“ öne çıkıyor. Bu engelin aşılması 6 yıl sonra Türkiye ile İsrail’in yeniden büyükelçi değişiminin ve diplomatik ilişkilerin normalleşmesinin önünü açabilir.
Dr. Oğuz Çelikkol, Emekli Büyükelçi ve İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. ABD'de South Carolina Üniversitesi'nde master, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde doktora yaptı. 37 yıl boyunca Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı. Orta Doğu Genel Müdürlüğü ve Irak Özel Temsilciliği görevlerinde bulundu. Türkiye’nin Şam, Atina, Tel Aviv ve Bangkok Büyükelçisi olarak vazife gördü. Çelikkol’un Arap-İsrail çatışması, Filistin Sorunu ve Türkiye-İsrail ilişkilerini ele aldığı "One Minute'ten Mavi Marmara’ya Türkiye-İsrail Çatışması", "İçimizdeki Komşu Suriye" ve "Dünden Bugüne Türk-Yunan İlişkilerine Bir Bakış" başlıklı üç kitabı bulunuyor.
Twitter'dan takip edin: @oguzcelikkol
Bu makalede yer alan görüşler yazara aittir ve Al Jazeera’nin editöryel politikasını yansıtmayabilir.