Reza Zarrab’ın kefaleti ile ilgil talep hakkında hakim Richard M.Berman, Çarşamba günü öğleden sonra halen karar vermemiş durumda.
Kefalet talebinin kabul edilmesi hiç şüphesiz psikolojik olarak Zarrab’ı rahatlatabilir. Bu yaşında her türlü zevki sefayı yaşamış, uçsuz bucaksız maviliklerde gezen yatlarında derin rüyalara dalmış bir ismin şimdi bir Amerikan federal cezaevinde, dört tarafı kapalı bir hücrede yatması pek zor olmalı.
Üstüne, Amerikan yargı sisteminde kefaletle serbestilik adet olan uygulama, istisna değil. ABD yargı sisteminde kefaletle serbest kalmak bir ‘hak.’ Başsavcılık, tam aksine, sanığın suçluluğu ve karakterinin ‘bozuk’ olduğu hakkında davanın en başında ispat eder bir çalışma sergiledi. Yani Zarrab’ın negatif yapısını ispat ettiğini düşünüyor. Sanığın, ‘suçlu ispat edilinceye kadar masumdur’ ilkesi gereği, hapis yerine duruşmalar boyunca bir evde kalması kabul görüyor. İşin aslı, kefalet talebi kabul edilse de, edilmese de suçlamalarının ağırlığı aynı ciddiyette olacak. Türkiye’ye doğru bazıları başka şekilde yorumlamaya çalışssa da bu böyle.
Davayı yakından izleyen bir kaynağın belirttiği gibi: ‘’Zarrab'ın davası ve boyutu çok farklı. Zarrab mevcut ambargoyu demekle kalmadı, delmek için bir sistem yaratıp o sistemin elebaşı oldu. Bu kişi hem ambargoyu deldi, hem bankacılık sistemini ihlal etti, hem kara para akladı hem de ABD’yi dolandırdı. Yani basit uyuşturucu davası üzerinden örnek verilirse bu adam torbacı değil, kartel.’’ Ayrıca bu yapılan ambargo delme girişimleri, ABD’nin ulusal güvenlğine tehdit olan bir rejime yardım şeklinde yapıldı.
Pasaportlarda Yeni sıkıntılar çıktı
Pazartesi günü itibariyle Reza Zarrab’ın toplanan üç pasaportunda, Zarrab’ın itirafından daha çok sayıda ülke gezdiğinin görüldüğü iddia edildi. Zarrab’ın ifadesinde böylece yeni ‘doğru olmayan’ bilgilerin ortaya çıktığı öğrenildi.
Alınan bilgilere göre mahkemenin bu pasaportlarda Zarrab’ın mahkemeye belirttiğinden çok daha fazla ülkeye gittiği görüldü.
Fuat Avni
Üstüne, Salı günü Fuat Avni twitter hesabindan çıkan ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Zarrab’ı kaçırmak için her yolu deneyeceğini iddia eden twiti, zaten zor olan kararı daha da karmaşıklaştırdı. Fuat Avni, yazdıkları sevilsin veya sevilmesin, çok etkili bir twitter hesabı. Bunu mahkemenin görmemiş olması imkansız.
İkinci Dava Dinamiti
Zarrab davası devam ederken bu kez ABD’de bir STK olan ve Suriye ve Irak’daki Süryani Hristiyanları temsil eden bir Sivil Toplum Kuruluşu olan St. Francis Assisi (SFA) adına WEISS Avukatlık bürosu tarafından California'da başka bir dava açıldı.
Davanın ne hakkında olduğunu uzun bir şekilde Salı günkü haberimizde yapmıştık. O yazıda belirtmediğimiz bir başka detay biraz daha üzerinde çalışınca ortaya çıktı.
Kuveyt Türk'te Tivnikli Vardı
Kuveyt Türk'e yöneltilen ve soykırım suçlamasına kadar varan davanın bir başka özelliği bankanın 2001 ile 2015 yılları arasındaki başkan yardımcısının Cumhurbaşkanı Erdoğan'a çok yakın olarak bilinen Abdullah Tivnikli olması.
Tivnikli’nin Kuveyt Türk’teki etkili koltuğunda oturduğu o dönemde yapılan ve IŞİD ile El Nusra’ya gösterildiği söylenen kolaylıklar, önceki günkü 19 sayfalık dava şikayetnamesinde gösterildi.
Bu şikayetnameye önümüzdeki günlerde veya haftalarda Kuveyt Türk’ten cevap gelmesi gerekiyor. Bu cevapta isim, hesap numaraları da dahil olmak üzere bir ağı ortaya çıkaran şikayetnamedeki iddialara karşı ne deneceği dikkatle izlenecek.
Abdullah Tivnikli hatırlanacağı gibi 25 Aralık yolsuzluk soruşturmalarında da ismi sanık olarak geçmişti. Tivnikli’nin Kuveyt Türk’ün Türkiye’deki operasyonlarının bir numaralı ismi olduğu biliniyordu. Bundan dolayı da Tivnikli’nin Erdoğan’a olan bu yakın bağları Kuveyt Türk davasını daha da ilginç hale getiriyor.
Bu dava ile önümüzdeki günlerde daha çok konuşacağımızı sanıyorum.
Lahey'e Kadar Yolu Var
Davanın sonunda suçlu bulunabilecek Kuveyt Türk, sadece tazminat ödeyerek bu suçlamalardan kurtulamayacak çünkü bunun yanısıra bankaya soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlara yardım ve yataklık etmesinden dolayı da suçlanıyor. Bu suçlamalar Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesine kadar götürebilir.
Bu açıdan bu kara işlerde kendisini gerçekten de bu kadar hoyratça kullandıran bir Kuveyt Türk olduğu ispat edilirse, o dönemlerde bankanın en etkili ismi, bankayı kimin yönlendirdiği de hiç şüphesiz bu davanın konusu olacaktır.
Davadanın sıkı bir çalışmayla, profesyonel bir usülle hazırlandığı görüldü. Konu uzmanlarına göre şikayetnameden, davayı hazırlayanların ne yaptığını bildiği anlaşılıyor.
Dava, ABD hükümeti başsavcılıkları tarafından yapılmamış olsa da, kamu kendi adına, devletten ayrı olarak suçlama gücüne sahip. Bu davada meydana gelen de bu.
Bu dava sonrası ABD devleti kanıtlara bakarak kendi davasını da açabilir. Ortaya çıkacak kanıtlar, illa yeni bir dava açmadan da, ABD devletinin bir başka kurumunda süre giden ve aynı konularla ilgilenen başka soruşturmalar için de kullanılabilir.
Hristiyan Soykırımı ABD Kongresince Kabul Edilmişti
Amerikalı Sivil Toplum Örgütü, Kuveyt Türk'ün finansal yardımları ile Suriye ve Irak'daki Hristiyanların soykırıma uğradığını ileri sürerken dikkatlerden kaçmayan bir başka detay ise, 2016 yılının Mart ayının 15'inde ABD Kongresinde, Suriye ve Irak'da Hristiyanlara IŞİD tarafından soykırım uygulandığını tanınması. Aynı önergede ABD Kongresi, BM yapısı içinde Suriye savaş suçları mahkemesi kurulmasını tavsiye etmişti. Şimdi WEISS avukatlık firmasinin bu konulara referans eden bir dava açtığını görüyoruz.
Aynı şekilde Amerikalı bir STK tarafından açılan davada İran hükümetine, 11 Eylül'deki rolünden dolayı ve Amerikalıları mağdur etmesinden dolayı 2014 yılının ortalarında 10.2 milyar dolar para ceza kesilmişti. Bu davanın açılış şekli de İran’a açılan o davaya benziyor.