Terörize edilen, gazeteciliğin ta kendisidir
YAVUZ BAYDAR
Bugünkü “Nöbet” duruşmasına ve Can Erzincan TV hadisesine bakın ve anlayın artık: Hepimiz aynı teknedeyiz
Adını koyarak başlayalım.
Prof. Şebnem Korur Fincancı, Ahmet Nesin ve Erol Önderoğlu'nun “terör örgütü propagandası” yaptıkları gerekçesiyle tutuklanmaları Türkiye'de “sıfır hukuk” istikametindeki yolculukta kapkara bir lekedir ve sonsuza dek öyle anılacaktır.
Sözü edilen üç kişiden biri, Prof. Korur Fincancı, Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) Başkanı.
Diğeri, Ahmet Nesin, yazar.
Üçüncüsü, Erol Önderoğlu, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün (RSF) Türkiye Temsilcisi.
“Terör örgütü propagandası…”
Bu üç aydının “terör örgütü propagandası” yaptığını iddia etmek için herhalde çıldırmış olmak gerekir.
Ya da, giderek beton gibi partizanlaşan Türk yargısında, eleştiriyi, itiraz hakkını, basında çoğulculuğu tamamen imha etmek için her türlü hukuksuzluğu göze almak.
Şimdi tutukluluk hâline geçen bu üç aydın, esasen Özgür Gündem gazetesinin “nöbetçi genel yayın yönetmenliği” adı altında 3 Mayıs'ta başlattığı bir mesleki dayanışma eylemine gönüllü olarak katılmışlardı bir süre önce.
Kısa bir süre sonra da haklarında adlî soruşturma başlatılmıştı.
Bugünkü gelişme, bunun devamı.
Ama, kapsama alanı sınırlı bir hukuk garabeti olmanın çok ötesinde bir anlama sahip.
İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi'nin “terör örgütü propagandası” nedeniyle verdiği tutuklama kararının, söz konusu kişilerin sadece bir gazetenin kampanyasına destek vermekten kaynaklandığını söyleyebiliriz. Eğer durum böyleyse, ki öyle olduğu anlaşılıyor, bir “emsal karar” vahameti, olasılık olarak karşımızda belirmiş demektir.
Şöyle:
Kürt kimliği belirgin, Kürt sorunu odaklı olarak, ama genel çerçevede muhalif, eleştirel, meşru siyasal aktivizm dozu yüksek bir yayın politikası yürüten Özgür Gündem gazetesi, uzun bir süredir topun ağzındaydı. AKP iktidarının geçen Temmuz ayında tek taraflı olarak barış masasını devirmesi ardından başlayan şiddet ve yıkım dalgası boyunca Kürt medyasına baskılar hızla arttı. En son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, evvelki benzer toplantılarda alınan kararları teyit eden net eğilim, ayrıca Terörle Mücadele Kanunu'nda şiddet ile ifade özgürlüğü ayrımının AİHS standartlarına uygun hâle getirilmesi yönündeki AB taleplerine başta Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP hükümetinin karşı çıkması da, bunun habercisi oldu.
Gazetenin başlattığı dayanışma eylemine katılanların sayısı hiç de az değildi. Bugüne dek hemen tümü gazeteci, toplam kırk dört aydın, günübirlik olarak gazete yazıişlerine gittiler ve içeriğin hazırlanmasına yardımcı oldular.
Kimler miydi bunlar?
Hasan Cemal, Ertuğrul Mavioğlu, Tuğrul Eryılmaz, Şeyhmus Diken, Hasan Hayri Şanlı, Cengiz Baysoy, Dicle Anter, Faruk Balıkçı, Kemal Can, Jülide Kural, Ahmet Nesin, Deniz Türkali, Necmiye Alpay, Çilem Küçükkeleş, Saruhan Oluç, , Ahmet Abakay, Hasip Kaplan, İhsan Eliaçık, Yıldırım Türker, Murat Çelikkan, Ayşe Batumlu, Nadire Mater, Aydın Engin, İhsan Çaralan, Şebnem Korur Fincancı, Işın Eliçin, Uğur Karataş, Mehmet Güç, Beyza Üstün, Celalettin Can, Sebahat Tuncel, Erol Önderoğlu, Nurcan Baysal, Eşber Yağmurdereli, Ragıp Duran, Melda Onur, Celal Başlangıç, Mustafa Sönmez, Ayşe Düzkan, Uğur Güç, Faruk Eren, Kumru Başer, Nevin Erdemir ve Hakkı Boltan.
Bu listeden en az 34 kişi hakkında aynı “suç”tan adlî soruşturma başlatıldığını biliyoruz:
Faruk Eren, Ertuğrul Mavioğlu, Ayşe Düzkan, Celalettin Can, Mustafa Sönmez, Melda Onur, Fehim Işık, Celal Başlangıç, Eşber Yağmurdereli, Ragıp Duran, Nurcan Baysal, Ömer Ağın, Ahmet Abakay, İhsan Çaralan, Işın Eliçin, Murat Çelikkan, Uğur Karataş, Öncü Akgül, Ayşe Batumlu, Sebahat Tuncel, Saruhan Oluç, Nadire Mater, Beyza Üstün, Mehmet Güç, Tuğrul Eryılmaz, Faruk Balıkçı, Şeyhmus Diken, Necmiye Alpay, Jülide Kural, Yıldırım Türker, Kemal Can, Hasip Kaplan, Nevin Erdemir ve Hakkı Boltan.
Şimdi mahkemenin bugün açtığı “yol”dan, diğer mahkemelerin de ilerlemesi, ve peşpeşe, “kopyala-yapıştır” usulü tutuklamaların yağmur misali yağmaya başlaması ihtimali ne yazık ki güçlenmiştir.
Olacak iş değildir.
Ama Türkiye artık bir cehenneme dönmekte olduğu, akıl-izan yerini sosyal ve siyasi cinnete terkettiği, partizanlık ayyuka çıktığı, Türk medyası uşak ruhlu patronlar ve korku yüzünden devekuşu çiftliğine döndüğü için her şey mümkündür.
Artık sıra tekli üçlü beşli değil, toplu cadı kazanları kaynatmaya gelmiştir.
Sadece üç kişinin tutuklanmasıyla sınırlı değildi bugünkü kara gelişmeler.
Türksat, liberal-bağımsız kimlikli Can Erzincan TV kanalına bugün bir tebligat göndererek, 20 Temmuz'a kadar kendisi çekilmediği takdirde, kanalın uydudan çıkartılacağını duyurdu.
Gerekçe?
Yine aynı.
Yazıda “cebir ve şiddetten” söz ediliyor, “devlet topraklarının tamamı ya da bir kısmını yabancı birdevletin egemenliği altına koymaya” gibi ifadeler yer alıyor.
Ve, şaşırmayın, “terör örgütü propagandası” suçlaması yöneltiliyor.
Can Erzincan TV, IMC TV ve Halk TV ile beraber, eleştirel haberciliği ve özgür yorumculuğu temsil eden, iktidara ve onlara uşaklık eden patronların gazetecilik dışı çıkarlarına teslim olmamış üç kanaldan biriydi.
Olayların akış yönü, rengi, her şeyi bellidir.
Eğilimi, rengi, hassasiyetleri ne olursa olsun, isterse karşıt olsun, tüm gazeteciliği “terör propagandası” suçlamalarıyla, dayanağı belirsiz, Anayasa'nın 90. maddesine düpedüz aykırı iddiaları art arda sıralayarak terörize etmek.
Bununla da yetinmeyerek “gazeteciliği kriminalize etmek”.
Yani, yüce bir mesleği, baştan aşağı “suç alanı” ilan etmek.
Eleştiriyi, haberi, haberciliği, kamusal tartışmayı, bilgilenme hakkını sıfırlamak.
Hadise budur.
Elbette ki, yıllarını biz Türkiye gazetecilerinin sorunlarını gözlemleyip raporlamaya, dertlerine koşmaya, “o gazeteci şucu, bu gazeteci bucu” diye ayrımcılık yapmadan, meslek asgarisinde insanları korumaya ayırmış olan Erol Önderoğlu gibi dünyaca tanınmış bir kişinin tutuklanması büyük yankılar yaratacak, Türkiye'nin üzerine yapışan kara leke daha da büyüyecektir.
Ey bu ülkenin gazetecileri, meslek örgütleri:
Bugünkü “Nöbet” duruşmasına ve Can Erzincan TV hadisesine bakın ve anlayın artık. Hepimiz aynı teknedeyiz ve bize bu insanlık ve demokrasi dışı muameleyi reva gören iktidar renk körüdür. Dert, ortada tek bir bilgi akışı, bağımsız haber, özgür yorum bırakmamaktır.
Bıçak kemiğe dayandı.
Hissediyor musunuz?