Özel güvenlik Türkiye’nin son yıllardaki en çok büyüyen sektörlerinden. Neredeyse her ay Türkiye’nin her yerinden devlet kurumlarının, belediyelerin, üniversitelerin, özel şirketlerin, alışveriş merkezlerinin, hava limanlarının ve daha pek çok tüzel kişiliğin açtığı ve binlerce personele iş imkanı sağlayan ihale ilanları gazete köşelerini süslüyor. Türkiye’de özel güvenlik hizmetinin en önemli alıcısı devlet. Devlet bütçesine ilk kez 2009’da bir kalem olarak giren “özel güvenlik hizmet alımı”nın, AKP hükümetleri tarafından giderek kullanışlı ve çok amaçlı bir aygıta dönüştüğü görülüyor. Özel güvenlik hizmet alımı kaleminin devlet bütçesine girdiği 2009 yılı ile 2015 arasında devletin toplam özel güvenlik hizmet alımı 1 milyar dolara yaklaştı.
Sadece 2015 yılında devletin aldığı özel güvenlik hizmeti neredeyse 300 milyon doları buluyor. Sektördeki büyümeyi sadece bütçe büyümesi değil sektördeki firma ve çalışan sayısındaki patlama da gözler önüne seriyor. 2004 yılında Türkiye’de sadece 21 özel güvenlik şirketi varken 2015 yılında bu rakam bin 500’lere yaklaştı.
Şu anda silahlı ve silahsız özel güvenlikçi olarak Türkiye’de 300 bini aşan özel güvenlikçi alışveriş merkezleri önünde nöbet tutuyor, parklarda devriye geziyor, konser ve maçların güvenliğini sağlıyor, hava limanlarında arama yapıyor. Özel Güvenlik Hizmetleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Gökhan Arıkan’a göre sektörün 2016 sonuna kadar yüzde 15’lik bir büyüme ile 350 bin çalışan sınırına yaklaşması bekleniyor.
Al-Monitor’a konuşan ve ismini vermek istemeyen bir firma sahibine göre sadece İstanbul’da özel güvenlik sertifikası alarak bu sektörde çalışabilmek için çaba harcayanların sayısı neredeyse 500 bini buluyor. Gerçekten de Türkiye’de ilkokul mezunu, 18 yaş üstü ve iş arayan bir erkek veya kadınsanız 400 dolar gibi bir bedel ödeyerek gideceğiniz bir haftalık bir kurs sonrası alacağınız özel güvenlik sertifikası size biraz yorucu olsa da sigortalı ve aylık geliri yaklaşık 500 dolar olan bir güvenlik işi sağlayabilir.
Tam da bu nedenle özel güvenlik düşük gelir düzeyindeki ve düşük eğitimli genç işsizler arasında en popüler iş tercihlerinden.
19 Haziran 2016’da Meclis’e özel güvenlik hizmetlerini düzenleyen yasaya ilişkin bir değişiklik teklifi sunuldu. Sessiz sedasız sunulan ve yasalaşmasına kesin gözüyle bakılan bu teklif, hem sektörün büyümesini daha da hızlandıracak hem de özel güvenlik personelinin yasal yetkilerini artıracak düzenlemeler içeriyor. Bu tasarıyla özel güvenlikçiler neredeyse devletin resmi kolluk gücü olan polis ve Jandarma kadar yasal yetkilere kavuşuyor. Tasarıya göre, özel güvenlik görevlilerinin üst ve eşyalara ilişkin elektronik cihazla kontrol etme yetkisinin yanı sıra, kimlik kontrolü, araçlara ait trafik belgelerini kontrol etmeye de yetkileri olacak. Görevliler, ayrıca mahsus olmayan görev alanında trafiği düzenleme de yetkisine de sahip olacak.
Ayrıca tasarıya göre, milli güvenlik, ülke ekonomisi veya toplum hayatı bakımından olumsuz sonuçlar doğurabilecek askeri olmayan kamu ve özel kuruluşlara ait yer ve tesisler ‘stratejik yer ve tesis’ kabul edilecek. Nükleer tesis, hava meydanı, liman gibi yerler ile spor müsabakalarının, konserlerin ve önemli etkinliklerin yapıldığı yerler bu tasarıyla vali veya kaymakam tarafından “stratejik yer ve tesis” ilan edildiğinde bu yerlerin güvenliğinde özel güvenlik şirketleri de artık kullanılabilecek. Özellikle bu madde hem PKK hem de IŞİD ile mücadelede en önde olan polis ve jandarma güçlerinin yetersiz kaldığı yer ve zamanlarda yereldeki karar alıcılara dış kaynak alımı anlamına geliyor. PKK’nın ve IŞİD’in özellikle İstanbul ve Ankara gibi Batı’daki büyük metropollerde terör saldırılarını artırdığı bu günlerde Türkiye’nin kent merkezlerindeki en önemli önceliği kamu düzeni ve güvenliği haline geldi. Dolayısıyla,özel güvenlik sektörü Ankara için bulunmaz hint kumaşına dönüşüyor.
Türkiye’nin kent merkezlerinde kendini hissettiren güvenlik ihtiyacından en çok özel güvenlik sektörü memnun görünüyor. Özel Güvenlik Hizmetleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Gökhan Arıkan bu yasa tasarısının üç faydası olacağını düşünüyor.
Bunlardan ilki sektörün kamu düzeni ve güvenliğinin sağlanmasında daha etkin rol oynar hale gelmesi. Arıkan’a göre tasarı, özel güvenlikçileri sadece binaların girişlerinde bekleyen pasif bir çalışan olmaktan çıkarak kamu düzeni ve güvenliğini sağlama konusunda aktif bir yardımcı kolluk gücü haline getiriyor. Taslak özel güvenlikçinin yetkisini, dolayısıyla itibarını da artırıyor.
Arıkan’a göre tasarının diğer faydası ise sektörde yeni bir istihdam dalgasına neden olacak olması. Bu tasarı sayesinde Türkiye’nin 300 bin kişi olan ‘özel güvenlik ordusunun’ mevcudunun birkaç yıl içinde 500 bine dayanmaması içten bile değil. Arıkan’a göre bu tasarı sektörün toplam kalitesinin de yükselmesini sağlayacak.
Ancak bu tasarıyı hukuki ve sektör kalitesi açısından eleştirenler de mevcut.
Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun görüşü şöyle: “Bu düzenleme çok sayıda keyfi uygulamaya yol açabilir. Kanunda ne yazarsa yazsın, istihdam edilenlerin bir kısmının bu göreve uygun olmayacağını peşinen varsayabiliriz. Neticede devletin polisi olmanın ağırlığını, sorumluluğunu, ciddiyetini taşımayan kişilerin taslakta yazan yetkilerle donatılması, devletin varlığını vatandaşa sorgulatır hale gelir”.
Tasarıda silahlı özel güvenlik görevlilerinde aranacak şartlar arasında yer alan “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olma” şartının kaldırıldığına dikkat çeken Ankara Barosu Başkanı Hakan Canduran ise silahsız özel güvenlik görevlisi olacak bir yabancı için en az sekiz yıllık ilköğretim veya ortaokul, silahlı özel güvenlik görevlisi olacak bir yabancı için ise en az lise veya dengi okul mezunu olmanın yeterli sayılmasını eleştiriyor. Canduran’a göre bir hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklere bu şekilde müdahale imkanı getiren ve idareyi kontrol sahibi kılan bu düzenleme kabul edilemez.
Gazeteci Çiğdem Toker de daha altı yıl öncesine kadar devlet bütçe kalemleri arasında yer almayan özel güvenlik hizmet alımının payının her yıl daha da büyümesinin kontrolsüzlüğüne dikkat çekiyor. Bu büyümenin, siyasi bir dizayn olduğunu vurgulayan Toker bunun nedenlerini şöyle sıralıyor: “Yeni yapılan lüks kamu binalarını, eleştirilen köprü, baraj, yol vb. altyapı projelerini, hızlı ve pratik bir çözümle kitlesel tepkilerden koruyor. Sektörü özellikle düşük gelir ve eğitim grubundaki AKP sempatizanları için il ve ilçelerde bir istihdam deposu olarak kullanılıyor. Sivil özel güvenlik hizmetlerini devlete tabi bir ‘şiddet aygıtı’ haline getiriyor. Kendisine yakın firmalara kaynak transferi sağlıyor.”
Sonuç olarak tasarı yasalaşırsa olarak özel güvenlik sektörü kentlerdeki kamu düzeni ve güvenliği açığını kapatmak için daha aktif rol alacak. Bu zaten hormonlu bir büyüme içinde olan sektörün kısa sürede daha da büyümesi anlamına geliyor. Ama sektör büyüdükçe hem kalitesine hem de temel insan hak ve özgürlükleri konusundaki endişelere dair eleştiriler artıyor. Diğer yandan sektörün AKP hükümetlerinin özellikle il ve ilçe teşkilatlarındaki düşük gelir ve eğitim grubundaki gençler için önemli bir istihdam deposu haline geldiği de bir gerçek.
Son olarak düşünülmesi gereken bir diğer husus da şu: Türkiye’deki radikal Selefi ve cihatçı yapıların özel güvenlik sektörüne sızarak silahlı ve silahsız güvenlik alanında faaliyet göstermesi; bu faaliyetlerde, Türkiye vatandaşı olmayan kişileri kullanması ve onlara özel güvenlik sertifikası sağlaması da önemli bir milli güvenlik sorunu olabilir.