Kızgın, şaşkın, huysuz, düzenbaz fark etmez. Çizgi film kahramanları bizim için her zaman ‘sevimli'dir. Lakin bu, onların depresyondan kontrolsüz öfkeye, hiperaktiviteden türlü komplekslere meyyal oldukları gerçeğini değiştirmiyor.
Sevimli kahramanların bozuk psikolojisi
Bir çocuğu en çok mutlu eden şeylerdendir çizgi filmler. İster televizyondaki çocuk kanallarından, ister internetten izleyebilecekleri çizgi filmlerin haddi hesabı yoktur. Fakat eskiden öyle miydi? 90'lara gidelim mesela. Çizgi film vakitleri ya erken saatte anne-baba uyanmadan, ya okuldan gelince ana haber öncesi, ya da hafta sonları öğle saatleriydi… Temel'in Safinaz'ı her seferinde kurtaracağını bile bile o ıspanak sahnesi beklenirdi. Bugs Bunny ve Daffy Duck'ın türlü muziplikleri, Tazmanya Canavarı'nın ortalığı darmadağın etmesi, Hızlı Gonzales'in ‘Arriba arriba andela arriba yeppa'lı sevinç nidaları bağımlılık yapardı. İzlediğimiz bu sevimli kahramanların aslında birçok psikolojik rahatsızlığın belirtisini gösterdiğinden ise habersizdik.
Bugs Bunny ve Daffy Duck
Bu ikiliyi kimi zaman birbirine karşı kimi zaman da ayrı ayrı maceralarda seyrettik. Hep bir oyun, dalavere peşindeki kahramanlarımız dinamitler patlatır, avcıları süründürür, her türlü hilekarlığı yaparlardı da bir türlü gözümüzde sevimliliklerini kaybetmezlerdi. Aslında ikisi de hem aşırı hareketlilikleri hem tepkilerinin kontrolsüzlüğüyle tam bir hiperaktifti. Hele o Bugs Bunny'nin her şeyi karıştırdıktan sonra ***et rahat bir edayla, karşımıza geçip “N'aber canım?” demesi yok mu! İşte tam da böyle bir hiperaktiviteden bahsediyoruz. Ama biz yaramaz çocukları daha çok sevdiğimiz gibi, onları da tüm muziplikleriyle bağrımıza bastık.
Tazmanya Canavarı ve Karavana Sam
Gerçekte çok ürkütücü bu iki karakter de delirmiş halleriyle yüzümüzü güldürürdü. Kısa adıyla Taz, hortum gibi döne döne önüne ne katarsa yemesiyle hafızalarımızda yer etti. Hatta dönmekten görünmeyen bir testere gibi ağaçları kemirdiğine de çok şahit olmuşuzdur. Aman Taz aç kalmasın! Yoksa önüne çıkan canlı cansız her şeyin vay haline... ‘Taz ... sever/nefret eder' cümleleri dışında ağzından anlamsız kelimelerden başka bir şey duymadığımız sevimli canavar, şiddetli ruhsal değişimlerle kontrolsüz öfkenin bir örneğiydi. Onun gibi başka bir sevimli kahraman da kovboy şapkası, ayaklarına doğru inen kızıl ve pala bıyıkları, bir de iki elinde sürekli patlayıp duran silahlarıyla Karavana Sam'di. Mısır patlatır gibi art arda silahlar patlatan, çoğunlukla Bugs Bunny'nin deli ettiği Sam'in rahatsızlığı da zıp zıp zıplayarak ettiği ateşlerden anlaşılacağı üzere yine öfke kontrolünden yoksunluktu.
Hızlı Gonzales
Nasıl Tom'un bir türlü al aşağı edemediği Jerry'si varsa, zavallı kedi Sylvester'ın da Gonzales'i vardı. Meksika'nın en hızlı faresi, nam-ı diğer Speedy Gonzales, farelerin gözdesi ve kahramanı, Sylvester'ın da baş düşmanlarındandı. Jet gibi koşması sayesinde karşısındakini allak bullak eden, her seferinde daha tehlikeli bir işe kalkışıp üstesinden gelen sevimli arkadaş için Sylvester'ın tuzaklarından geçmek artık bir bağımlılık halini almıştı. Yani onun hastalığına da adrenalin bağımlılığı diyebiliriz. Hızlı Gonzales tıpkı ölmedikçe daha tehlikelisini deneyen paraşütçü, kayakçı, rallici ya da dağcılar gibi her seferinde ‘kedinin midesine inme' riskine rağmen kendisini maceradan maceraya atmadan duramıyordu.
Marslı Marvin
Bu acayip robot kılıklı karakter, aslında çok bilinen bir tip değildi. E ne de olsa karşısında sürekli planlarını bozan Bugs Bunny veya Daffy Duck var. Karanlık yüzlü, kısa boylu, tepesinde fırça bulunan bir miğfer taşıyan Marslı kahramanımızın tek bir amacı vardı: Dünyayı yok etmek. Fakat her seferinde az önce bahsettiğimiz kahramanların küçük oyunlarına yenik düşüp bu amacına bir türlü ulaşamazdı. Marslı Marvin'in psikolojik durumu ise bizi ‘Napoleon Kompleksi'ne götürüyor. Kısa boyluların agresif bir şekilde sürdürdükleri iktidar ve yönetim hırsına ad veren bu rahatsızlık bir tür aşağılık kompleksine de benziyor. Marslı Marvin'in o minik görüntüsüyle kendisi için kocaman bir iş olan dünyayı yok etme hırsı da bu tür bir psikolojik anomaliden başkası değil.
Safinaz
Temel Reis'in bu narin sevdiceği neredeyse çöp adam şeklinde kolları ve bacaklarıyla aklımıza kazındı. Ve tabi her seferinde ıspanağını yiyip güçlenen Temel'i karşısında görünce attığı işveli ‘Temeeeel' çığlığıyla. Peki, Safinaz neden bu kadar zayıftı? Belki de zayıflıktan dökülürken bile kendilerini kilolu, başkalarını daha zayıf görenlerin hastalığına tutulmuş bir anoreksiya hastasıydı. Kolları bacakları düğümlenebilecek incelikteki anoreksik Safinaz, adını biraz zayıf olan herkese lakap olarak miras bıraktı.
Eeyore
Winnie The Pooh çizgi filminin uyuşuk kahramanı eşek Eeyore, belki de ayıcık Winnie'nin arkadaşları arasında en sevileniydi. Kuyruğu sonradan eklemeli, ucundan kurdeleli Eeyore'un en temel hastalığı herhalde depresifliğiydi. Yanına pesimistliği ekleyip, gece gündüz uyuklar halinden dolayı da narkolepsiyi çağrıştırdığını söyleyebiliriz. Tüm bu huzursuz haline rağmen mor eşeğin de dediği gibi, “Hüzünlü olmak o kadar da kötü bir şey değildir.”