BİR KÜÇÜK KAZA


Bayramlara bayılırdım. Hangi çocuk sevmez ki?... Yeni giyisiler, balonlar, şekerlemeler, lunaparklar, bayram harçlıkları... Her çocuk gibi, benim de bayramlara özel hayallerim vardı. Bayramın yaklaştığını annemden ögrendiğim zaman, içime tarifsiz bir sevinç, heyecan ve mutluluk dolardı.

Annem, babamı bayram namazına geçirdikten sonra, bizi uyandırır, yeni elbiselerimizi giydirir, saçlarımızı tarar, güzel kokular sürer sonra da ablamın ve abimin yardımıyla kahvaltı sofrasını hazırlardı. Ben küçüğüm diye bana sadece tuzluğu, çay kaşıklarını ve peçeteleri taşıtırlardı. Sonra babam gelirdi, herkes birbiri ile bayramlaşırdı. Biz ilk bayram harçlıklarımızı babamdan alır, o andan itibaren de bayramı başlamış sayardık.

Her bayram sabahı abim beni usulcacık kenara çeker,
-Paralarını harcama, ortağız tamam mı?
derdi, ben de kabul ederdim. Öğle saatlerine doğru, harçlıklarımız ceplerimizde birikmeye başladığında, yine kimse farketmeden yanıma yaklaşır.
-Bak, ikimizin parası birden bitmesin. Önce seninkileri harcayalım, sonra da benimkileri...
Elele tutuşup bakkalın yolunu tutardık. O istediği herşeyi alır, benim elime de bir saplı şeker tutuşturur,
-Bunları senin paranla alıyoruz tamam mı ?! Şimdi ver paralarını bana, aldıklarımızı ödeyelim.
Minicik ellerimle elbisemin cebindeki bütün paralarımı avuçlar, abime teslimederdim.
-Tamam. Sen şimdi eve git, canın yine bir şeyler istediğinde gel , bu sefer benim paralarımı harcayacağız.
Sanki karlı bir alışverişten çıkmış gibi, elimde bir saplı şeker hoplaya, zıplaya eve giderdim.

Genellikle bayramın ilk günü sokağımıza mini atlıkanırca gelirdi. Ben onu görür görmez abimi aramaya başlardım. O nu hep aynı yerde, herzaman top oynadıkları arsada bulurdum.
-Abi bana para ver. Atlıkarınca geldi.
-Ohoooo bende para kalmadı ki, bitti.
Hemen oracıkta dudağımı büker, ağlamaya başlardım.
-Seni anneme söyliyceeemmmm!!
O andaki kararlılığım eve gidene kadar yerini merhamete bırakırdı. O na hiç kıyamaz, evdekilere de birşey söylemezdim. Nedense abimin azar işitmesi bana çok dokunurdu. Bazen sokaktaki yaramazlıklarından dolayı eve şikayete gelirlerdi, o evde azar işitirken, ben ağlardım.

Ama bir bayram günü, alışılmışın dışında birşey oldu. Abim bütün bayram harçlığını benim için harcamak zorunda kaldı.

Teyzemler bize bayram ziyaretine gelmişlerdi. Abimle, teyzemin iki oğlu bahçede DART oynuyorlardı. Ben de yanlarında, kucağımda bebeğimle onları seyrediyordum. Öyle sanıyorum ki bir süre sonra oyun zevk vermemeye başladı, yeni bir heyecan arayışına girdiler. Birden kuzenimin gözü bana takıldı. Çok önemli birşey düşünüyormuş gibi, gözlerini kısarak uzun uzun yüzüme baktı ve;
-Dart tahtasının önüne Bahar ı dikelim mi? dedi.
-Aaaa iyi fikir dediler ve beni hedef tahtasının önüne diktiler.
- Bak böyle duracaksın, şu kolunuda şöyle biraz aç. Hııhhh tamam. Hiç kıpırdama Bahar tamam mı?
"Olur" anlamında başımı salladım. Başıma geleceklerden habersiz, oyuna dahil edilmiş olmaktan mutluydum. Bir ok, iki ok, üç ok... Beni sıyırıp tahtayı vuruyorlar, zaten amaçları da o ama birkeresinde abim başarısız bir atış yaptı, ok bacağıma saplandı. Müthiş bir acıyla tam bağırmaya niyetleniyordum ki, buna izin vermediler. Abim eliyle ağazımı kapattı, kuzenlerimden biri oku çekip çıkarttı, bir de mendil bağladılar bacağıma, Annem-Babam durumu farketmeden, abim beni kucakladı doğru sokaga. Bütün bunlar öyle sanıyorum ki toplam yirmi saniyenin içinde olup bitti.
Üçü de korkudan tirtir titriyorlardı. Benim gözyaşlarım boncuk boncuk akıyor, avaz avaz bağrıyordum ama, sorumlulara saldırmak gelmiyordu aklıma. Bilakis abimin boynuna sarılıp beni teselli etmesini bekliyordum. Bir süre sonra panik atlatıldı, ve çareler üretilmeye başlandı.
-Oğlum sende kaç para var?
-Beş lira
-İyi çıkart hepsini. Bende de on lira var, hemen bakkala gidelim.
...
-Hüseyin amca, bize onbeş liralık şeker, sakız, Bonibon versene.
Ben Bonibon'u duyunca sustum. O zamanlar yeni çıkmış, TV de görüp çok merakettiğim birşey. Bakkal amca kocaman bir kesekağıdını ağazına kadar şekerlemelerle doldurdu. İçinde yok yok. Şekerler, çukulatalar, sakızlar... Canımın acısını unutur gibi oldum. Bakkaldan çıkar çıkmaz abim bu sefer öbür kuzenime sordu.
-Bora sende kaç para var?
Bora abi cebinden çıkarttığı paralarını saydı.
- Onikibuçuk lira. Noldu ki?!
-Noldusu varmı lan, Bahar' ı eczaneye götüreceğiz.
Telaş ve panikleri sürüyor, hızlı hızlı yürüyorlardı. Bir ara abim.
-Uffff çok ağırlaşmış bu beee!! ne zamandır kucağıma almıyordum. Yoruldum alın şunu biriniz.
dedi, ben hemen Bora abinin kucağına nakledildim, kan ter içinde, beni nöbetleşe taşıyarak eczaneye ulaştırdılar.

Beyaz önlüklü eczacı amcayı görünce , yine ağlamaya başladım. Adamcağız önce kandan kıpkırmızı olmuş mendili çözdü, bacağıma bir iki ilaç sürdü, sonra sargı bezi ile sardı... abime dönüp,
-Ne oldu buna?
-Şeeyyy yaaa düştü!
-Düşmekle bacak böyle delinmez. Noldu?
Abim başladı anlatmaya, derken ağlamaya...
-Kardeşime bişey olurmu amca?
-Olabilirdi. Bacağı yerine yüzüne-gözüne de gelebilirdi. Allah korumuş. Böyle oyun mu olur evladım?
Ben bu arada ağlamayı bırakıp meraklı, meraklı konuşulanları dinlemeye başladım. Sonra eczacı amca arka tarafa geçti, bir süre sonra elinde kocaman bir iğne ile geri geldi ve iğneyi koluma batırdı. Ben yine başladım cıyaklamaya.
-Kardeşine tetanoz aşısı yaptım. Şimdi sana bir "Aşı takip kartı" vereceğim bunu annene/babana götür tamam mı?

Yine kucaktan kucağa , nöbetleşe taşıma sistemi ile evin yolunu tuttular. Panikleri hala devamediyordu ben ise az önceki iğnenin acısını unutmuş, şekerlerimle meşgul , mutluydum.
Babam kapının önüne çıkmış bizi arıyordu.
-Eyvaaaahhhh !
dedi abim.
-Bu sefer babam beni gebertir. Ama dövse bile ağlamayacağım.
Sonra bana döndü.
-Bahar, babam sorarsa "Az acıyor" de. ya da "Acımıyor" de tamam mı? Eğer dediklerimi yaparsan, sana yarın yine birsürü şeker alırım.
Ağazımı öyle bir doldurmuşum ki, konuşamıyorum. "Tamam" anlamında başımı sallayabildim sadece.
-Nereye gittiniz siz, nereye kayboldunuz?! Bir saatdir sizi arıyorum, deliye döndüm!
Derken babam ayağımdaki bandajı farketti. Beni abimin kucağından kapıp aldı, bir süre sargılı bacağıma baktı sonra kaşlarını öfke ve endişe ile çatarak abime döndü.
-Neoldu? Neolduuu!!!
-Şşşeeeyyy baba... biz... biz o-o-oyun oy-oy-oynuyorduk!...
Sonra sustu. Cebinden aşı takip kartını çıkartıp babama verdi. Koşa koşa bahceye gitti, bir süre sonra elinde bir sopa ile geri geldi sopayı babama uzattı, başını önüne eğdi, hiç ses yok !!
-Anlat !
dedi babam.
-Kardeşine ne oldu? ne yaptınız?
(Bu arada ben babamın kucağında Bonibon larımın renklerini inceliyorum.)
Abim olanları yine ağlayarak anlatmaya başladı. Babam dinledi, dinledi ve sonra...
-Birdaha kardeşin dahil, herhangi birinin canını yakacak, o na zarar verecek birşey yaparsan, seni ilk kez ve cidden çok kötü döverim bu biiirrrr! İkincisi onbeşgün, bahçe dahil olmak üzere asla sokağa çıkmayacaksın. Umarım ki bu ceza senin bir parça olsun akıllanmanı sağlar. Şimdi yıkıl karşımdan !!!

Aylardan Temmuz veya Ağustos, okullar tatil, havalar güzel ve abim onbeşgün hiç sokağa/bahçeye çıkmaksızın evde hapsoldu. Babamın "Akıllanır" umudu ile verdiği bu ceza sanıyorum ki etkili oldu. Birdaha beni DART tahtasının önüne dikmediler.