İngiltere'yi eleyerek çeyrek finale yükselen İzlanda bir tarih yazıyor. Şampiyona tarihinin en küçük ülkesinin buralara gelmesi sürpriz değil. Geride sistemli bir çalışma ve mücadele var.
Eski Beşiktaşlı Eyjólfur Gjafar Sverrisson, Sergen'in 1994'te attığı gol, Eiður Guðjohnsen, Hasan Şaş'ın 2014'te Türkiye maçı öncesi "Elle topu kaleye götürseler üç defa götürürler" değerlendirmesinde bulunduğu İzlanda hakkında bilgiler, birçoğumuz için bundan ibaretti Euro 2016'dan önce.
Bir futbol turnuvası küçük bir ülkeyi 'büyük' bir şekilde tanıttı. Artık birçok insan İzlanda'nın haritadaki yerini, başkentini, nüfusunu hatta futbol sistemini de bile biliyor.
İzlanda bir Ada ülkesi. Nüfusu 330 bin. Yani bu sene İngiltere'de şampiyon olan Leicester kadar. Başkenti Reykjavík, ülke nüfusunun yarıdan fazlasını barındırıyor. Ülkedeki çim sahalar, mevsimden dolayı sadece 6 ay kullanılabiliyor. İzlanda'da teknik direktör Lagerback'ın yardımcısı Hallgrimsson da aslında bir diş hekimi. Turnuva bitince işine geri dönecek.
İzlanda, volkanik bir ada üzerine kurulu bir ülke. Gary Lineker'in de maçtan sonra belirttiği gibi volkanik dağ sayısı profesyonel futbolcu sayısından fazla.
İngiliz futbol efsanesi Lineker, dünkü maçtan sonra sosyal medyadan "Tarihimizdeki en kötü mağlubiyet. İngiltere, profesyonel futbolcusundan çok volkanı olan bir ülkeye yenildi. İzlanda güzel oynadı" diye yazdı. Bundan önce küçük buz ülkesi için en akılda kalan sözü Cristiano Ronaldo söylemiş, golsüz berabere kaldıkları maçın ardından "Turnuvayı kazanmış gibi sevindiler, küçük mantaliteye sahipler" demişti.
Gerçekten de küçük bir mantaliteye mi sahipler? Gelişimin metodu pek öyle göstermiyor.
'Türkiye neden başaramıyor?' yazımızın son bölümünü İzlanda örneğine ayırmış ve futbolun gelişimini şu şekilde anlatmıştık: İzlanda futbolda büyük bir yükseliş içinde. Bir Avrupa Futbol Şampiyonası'na katılan en küçük ülke. Nüfus 330 bin ve nüfusun yüzde 8'i maç izlemek için Fransa'ya gitti. Bu kadar küçük, insan sayısı hatta futbolcu olmak isteyen sporcu sayısı kısıtlı bir ülke nasıl oluyor da bu denli hızlı bir şekilde ilerleyebiliyor.
Uzun yıllar en büyük geçim kaynağının balıkçılık olduğu ülkede şimdi en popüler ve yaygın meslek dallarından biri antrenörlük. İzlanda, antrenörlük lisansını almayı herkese açık hale getirdi. UEFA'dan gelen paranın büyük bir bölümünü buraya harcadı. Socrates Dergisi'ndeki bilgilere göre bugün ülkede 600 kalifiyeli antrenör var ve bunların 400'ü UEFA A Lisanslı. Yani ülkede her 875 kişinden biri kalifiyeli futbol antrenörü.
Şimdi İzlanda'da futbola adım atan her çocuk, 3-4 yaşından beri iyi eğitim alan, çoğunlukla İngiltere'de bu eğitimi gören antrenörlerle çalışıyor. Kardan ve sert iklimden dolayı ülkede açık alanlarda futbol oynamak çoğu zaman zor. İzlanda hükümeti bunun için birçok spor salonu inşa etmiş. Ama önemli olan şu; hepsinin okulların yakınında olmasına özen göstermiş. Socrates'ten gazeteci İnan Özdemir'e göre de, İzlanda’nın Euro 2016 yolculuğu Amerika’nın yeniden keşfi anlamına gelmiyor. Küçük ülke, daha önce denenen ve başarıya ulaşan bir reçeteyi uyguluyor, büyük ve görkemli stadyumlardan önce küçük ve kullanışlı futbol alanları oluşturuyor, bunları sadece emekli olmuş eski futbolcuların yönetimine sunmuyor ve çocuklara olabildiğince iyi olanaklar sağlıyor. Bütün bunları bugünden yarına gelecek başarıların peşinde de yapmıyor"
Brian Blickenstaff'ın Vice'ta geçen yıl kaleme aldığı İzlanda ile ilgili makale gelişimi yine en iyi anlatanlardan: "İzlanda son on yılda daha önceki yıllara nazaran çok daha fazla futbol yeteneği çıkarabildi. Mevcut futbol jenerasyonu gençken başlayan antrenör ve tesis patlaması, günümüzde meyvelerini vermiş gibi görünüyor. Oluşturulan bu sisteme beş yaşından başlayarak günümüzde dahil olan çocuklar ise tesis ve antrenör bolluğundan rahatça yararlanabiliyor. İzlanda Premier Ligi’nin yarı profesyonel olması, ligde oynayan oyuncuların Avrupa takımlarına ucuz meblağlara transfer olmasını sağlıyor. Bu durum da İzlanda için bir ikilem yaratıyor, hırslı bir oyuncunun hayallerine ulaşabilmesi için yurtdışına çıkması olmazsa olmaz. Günümüzde 58 profesyonel ve 23 genç oyuncu Avrupa Liglerinde kendine yer bulmuş durumda.
Bu noktada yazı için yaptığım bütün konuşma ve röportajlar felsefi bir karaktere bürünüyor: başarılı olabilmek adına İzlanda’dan gitmek neredeyse bir zorunluluk. Her ne kadar İzlanda üst seviye genç futbolcular yetiştirebilse de, oyuncuların profesyonel olarak başarıya ulaşabilmeleri ve kendilerini gerçek anlamda deneyebilmeleri için fedakarlık yapıp ülkelerinden ayrılmaları gerekiyor. İzlanda’da 17 yaşına gelmiş bir futbolcuysanız yurtdışına gidip, yalnız başına yaşamayı göze alabilmelisiniz.
Bu sorun “İzlandalı karakterini” ve Kuzey Atlantik’in ortasında ufak bir adada yaşamanın anlamını ortaya koyuyor. İzlandalılar yıllar öncesinde mücadele dolu bir hayat yaşamayı kabullenmişler. Çoğunlukla ıssız bir ada olan İzlanda, Avrupa’da insanların yerleştiği son yerlerden biri. İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa’nın en fakir ülkelerinden olsa da, günümüzde en gelişmişlerinden sayılıyor. Ancak mücadele ruhu ihtimallere ve coğrafi zorluklara karşı olduğu gibi durmakta."
Her turnuva olduğu gibi buraya da 'iddialı' ve 'şaşalı' gelen İngiltere'yi eleyen İzlanda'nın karşısında bu kez ev sahibi Fransa var. Maç 3 Haziran Pazar günü saat 22.00'de. Diğer üç çeyrek finalin aksine bu maçı farklı ve özel kılan birçok sebep var. Hem İzlandalılar hem de onlar gibi olmak isteyenler için...