Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesi konusu ülke gündeminin bir numaralı maddesi oldu. Erdoğan; “O kardeşlerimize vatandaşlığı vereceğiz… (Kalifiye Suriyelileri) Biz almayalım da, İngiltere’ye Kanada’ya mı gitsin?” diye soralı beri bütün partiler bunu tartışıyor.

AKP, bu konuda da kamuoyu yoklamaları yaptı; vatandaşlık ve TOKİ’den ev önerisine dönük tepkileri minimize edecek yollar arıyor. Bir yandan, yalnızca nitelikli olanlara, ülkeye sermaye getireceklere vatandaşlık verileceğini, Suriyelilerin “Türklerin yapmadığı işleri yapacağını” söylerken, araya “Ahıska Türkleri”ni de katarak milliyetçi tepkileri yumuşatmaya çalışıyor.
Yabancılar, sığınmacılar, mülteciler… Kısacası “ötekiler”, 11 Eylül’de İkiz Kuleler’in vurulmasından bu yana, medyanın da katkısıyla, küresel bir “güvenlik meselesi” haline getirildi. Bizde de, son günlerle Suriyelilerin karıştığı öldürme yaralama olayları sıkça haber olmaya başladı.

Suriyeliler konusu, demokratlığın ve sol olmanın da turnusoluna dönüşüyor.

Saray’ın “vatandaşlık” önerisi ardında Batı ile girilen pazarlıklar, kimi bölgelerin demografik yapısını değiştirme ve kendisine sadık bir seçmen kitlesi yaratma niyeti yanında pazara ucuz emek sürme güdüsü olabilir.

AKP ve Saray, tepkilerden, insan haklarına aykırı ve ***ri ahlaki bir “seçmece vatandaşlık” söylemiyle sıyrılmaya çabalıyor. Normal koşullarda vatandaşlık başvurusu yapanlar arasından bir seçme yapılabilir, ancak ölümden kaçıp sığınanlara “seçmece vatandaşlık”ı ahlak da hukuk da kabul etmez.

Salı günkü grup toplantılarında bütün partiler bu konuya ağırlık verdiler. MHP’nin milliyetçiliğin şekillendirdiği yaklaşımını, Bahçeli dillendirdi; “Kendi vatanını bırakıp gelenlere, bir kalemde vatandaşlık vermek, ortak vatandan bahsetmek, eğer düşüncesizlik değilse, telafisi imkânsız bir şuursuzluktur. Madem Suriyelilere verilecek TOKİ konutları var idiyse, bu milletin asil evlatlarından bu zamana kadar niçin esirgenmiştir.”

Sözcü’nün dünkü manşeti de aynı yaklaşımın ürünü: Ruslar gelsin diye Putin’den özür dileyeceğine, Esad’dan özür dile de 3 milyon Suriyeli gitsin, herkes huzur bulsun!

Bu çerçevede, Suriyeli sığınmacılar şoven, ırkçı ve tüm ülke için son derece tehlikeli bir tartışmanın merkezine oturuyorlar.
CHP ve HDP, konunun insani boyutuna işaret etseler de, AKP’nin açmazından yararlanmak adına antidemokratik ve yarın kendilerini de açmaza düşürecek bir meydan okumaya giriştiler: Madem kendine güveniyorsun / madem milli irade diyorsun, hadi referandum yapalım!

29 Kasım 2009’da İsviçre’de bir referandum yapıldı. Halkın yüzde 57’si ve 27 kantondan 22’si, ülke nüfusunun yüzde 5’ini oluşturan 320 bin Müslüman’ın toplumsal varlığını reddeden minare yapılmasının yasaklanması önerisini onayladılar. Bunu, ne referandumperest AKP/Saray, ne de CHP/HDP demokratik bulacaktır.

Demokrasi değerlerle kumar oynamaz!

Demokrasi; seçilmişlerin meşruiyetini garantileyen siyasi temsil; bireylerin ve azınlıkların haklarını garanti altına alan insan haklarına saygı ve bu ikisinin de garantisi olan hukukun üstünlüğü üzerine oturur.

Çoğunluğun isteği adil, ahlaki ve demokratik bir norm oluşturmanın garantisi değildir ve bu yüzden referandum demokrasiyle hiç uymayan sonuçlar da verir.

İktidarın çağdaş bir sığınmacı/mülteci yasasının getireceği sorumluluklardan kaçarak, çirkin bir faydacılıkla sığınmacılara vatandaşlık önermesini, “Haydi referanduma” diye karşılamak ne solla ne demokratlıkla bağdaşır.

Bazı haklar “vatandaşlık hakları” olsa da, hakların ezici çoğunluğu herkes için geçerli “insan hakları”dır. Seçme ve seçilme, bir ülkeye dilediğiniz zaman girip çıkma ve orada kalma vatandaşlık hakkı olabilir. Bunun dışındaki haklar insan haklarıdır ve ülkemizdeki Suriyelilerin de bu haklardan yararlanması için düzenlemeler yapılmalıdır.

Sol “Hadi referanduma” gibi tehlikeli ve ilkesiz meydan okumaya yönelmeden, yabancı düşmanlığının önünü kesecek ve sığınmacıların insan haklarını garanti altına alacak taleplerin peşinden gitmelidir.