Osmanlı İmparatorluğu'nda Yahudiler
Osmanlı İmparatorluğu Yahudiler için her zaman, güvenle sığınabilecekleri bir ülke olmuştur.
Osmanlı idarecilerinin İslam ahlakı ile hareket ediyor olması, onların farklı millet ve dinlerden insanlara karşı hep hoşgörü ve anlayış ile yaklaşmalarını sağlamış, bu anlayıştan en çok fayda gören toplumlardan biri ise, dönemin Avrupası'nda büyük sıkıntı ve zulümlerle karşılaşan Yahudiler olmuştur.
Müslüman Osmanlı halkı ve Yahudiler hep barış içinde yaşamışlardır. Ne var ki, Yahudi toplumu içindeki bazı kişiler, Osmanlı'nın anlayışını ve hoşgörüsünü suistimal edebilecek tavırlarda bulunmuşlardır.
Ancak bu durum, Yahudi toplumu içindeki küçük bir azınlık için söz konusudur.
Osmanlı'daki Yahudilerin büyük bölümü ise, devlet otoritesine saygıyla ve kendilerine gösterilen anlayışın bilinciyle, Osmanlı'nın menfaati ve iyiliği için faaliyet göstermişlerdir.
Dolayısıyla bu bölümde ele aldığımız bilgilerin amacı, Musevi yurttaşlarımızı incitmek veya eleştirmek değil, birtakım tarihi gerçekleri tarafsızca inceleyebilmektir.
Unutulmamalıdır ki Osmanlı Devleti, toprakları içinde yaşayan diğer pek çok millet ve topluluktan da zaman zaman ihanet görmüş, pek çok farklı toplum (bazı Arap kabileleri, bazı Balkan halkları vs.) Osmanlı'yı yıkabilmek için Osmanlı'nın düşmanları ile ittifak yapmıştır.
Ancak kitabımızın konusu Siyonistler ve eylemleri olduğu için burada yalnızca bazı Yahudilerin faaliyetlerini inceleyeceğiz.
I. Murat
Yahudilerin,1492'de İspanya'dan kovulduktan sonra Osmanlı'ya göç ederek buraya yerleşmelerinden önce de Osmanlı topraklarında az sayıda Yahudi bulunuyordu.
I. Murat zamanında Edirne fethedilip, başkent Bursa'dan Edirne'ye nakledildiğinde Roma yönetimi altında bulunan pek çok Balkan Yahudisi fırsat buldukça Trakya'ya ve Balkanlar'daki Osmanlı topraklarına göç etti.
Bunlar, Sofya, Niş ve Larisa cemaatlerinden gelmiş büyük Yahudi gruplarıydı.
Edirne Hahambaşılığı, yine o dönemde bütün Osmanlı topraklarında ve Balkan bölgesinde Yahudiler tarafından güçlü bir dini otorite olarak tanındı.
Sultan I. Mehmet zamanında İzmir, önemli bir merkez haline geldi ve Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Yahudiler, Ege kıyılarına yerleşerek buradaki şehirleri liman olarak kullandılar. Yahudiler, Tire, Söke, İzmir, Aydın gibi şehirlerde yoğunlaşmıştı.
Şeyh Bedrettin İsyanı
Şeyh Bedrettin, Marxizm'e çok benzeyen düşüncelerini yaymaya çalışmış, bu, sonunda Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanmaya kadar varmıştır.
Babası "İsrail" isimli bir Yahudi olan Şeyh Bedrettin'in sağ kolu ise sonradan din değiştirerek Torlak Kemal adını almış, gerçek adı Samuel olan bir Yahudi idi.
Torlak Kemal, Şeyh Bedrettin'in emriyle 3000'e yakın dervişin başında Balkanlarda faaliyet göstermiştir. Torlak Kemal, Şeyh Bedrettin İsyanı'na, yanındaki pek çok Yahudi ile katılmıştı.
"Balivet'e göre, Torlak Kemal, Şeyh Bedrettin ayaklanmasında, Manisa yöresindeki kalabalık Yahudi cemaatinden yandaş toplamış bulunmaktadır." (Türkiye'nin Devlet Yaşamında Yahudiler, Çetin Yatkın, sf.26)
Il. Murat
Şeyh Bedrettin ve Torlak Kemal'in yaydığı felsefe, İslam dininden uzaklaşan materyalist bir felsefeydi.
Şeyh Bedrettin isyanı, Osmanlı ordusunun bastırmasıyla sona erdi. Torlak Kemal, yakalanarak idam edildi. Şeyh Bedrettin de kısa bir süre sonra yakalanarak Serez'de asıldı.
II. Murat (1421-1451) dönemine gelince, bu dönemde Yahudiler açısından en önemli olay, Aşkenaz Yahudilerinin gruplar halinde Osmanlı Devleti'ne göç etmesi oldu.
Fransa Yahudilerinin bir kısmı da Fransa'dan sürüldükten sonra Osmanlı topraklarında yerleştiler.
Ayrıca yine bu dönemde ilk kez bir Yahudi, saray doktoru olarak görevlendirilmiştir.
Doktor İshak Paşa'dan sonra bu bir gelenek olarak yerleşti ve saray doktorları hep Yahudiler oldu.
İstanbul'un fethinin ardından, Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı topraklarındaki tüm Yahudilerin İstanbul dahil olmak üzere istedikleri büyük kentlere yerleşmelerine izin vermişti.
Bu devirde İstanbul Cemaati, Osmanlı Cemaatleri'nin en önemlisi haline geldi.
Yahudiler burada ticaret alanında güç kazandıkları gibi, yönetimin değişik kesimlerinde de görev aldılar.
O dönemde Saray doktoru Hekim Yakup, önemli konularda söz sahibiydi.
İspanyol Yahudileri'nin Osmanlı'ya Göçü
Yahudilerin, Osmanlı'daki bu iyi durumu, Avrupa'daki soydaşlarının gözünden kaçmıyordu.
1430'da Osmanlı'ya yerleşen Haham İzak Sarfati, Osmanlı ve Orta Avrupa'nın değişik yerlerinde yaşayan Aşkenaz cemaatlerinin lideriydi.
Sarfati, Avrupa'daki soydaşlarına Osmanlı'ya göç etmelerini önerirken Kudüs ve İsrail'e giden yolun Osmanlı'dan geçtiğini vurguluyordu:
"Buraya, Togarma (Osmanlı) Ülkesi'ne geldim. Burada hiçbir şey eksik değildir. Togarma, Hasyat Ülkesi'ne (İsrail) giden yoldadır.
Kudüs'e kadar bütün yol, denizin üzerinde altı millik bir geçiş dışında, karayoludur." (Togarma, Rozanes, cilt1, sf.20)
Nitekim Kudüs, Osmanlı'ya ait oldu ve yeni fetihlerle gün geçtikçe büyüyen Osmanlı İmparatorluğu, 1517'de Yavuz Sultan Selim zamanında İsrail'i de topraklarına kattı. Bu zaten önceden beklenen bir gelişmeydi.
31 Mart 1492, İspanya Yahudileri için Osmanlı topraklarına büyük göçün başlangıç tarihi oldu.
Bu tarihte yayınlanan sürgün fermanı ile 200 binden fazla Seferad Yahudisinin yaklaşık yarısı, Sultan II. Beyazıt (1481-1512) zamanında Osmanlı topraklarına yerleştiler.
Kudüs de dahil olmak üzere, özellikle büyük şehirleri tercih eden Yahudiler, buralarda ticarette ve yönetimde söz sahibi oldular.
"Yeni gelenler başta İstanbul, Selanik, Edirne olmak üzere Osmanlı topraklarının sınırları dahilinde Korfu, Manastır, Kudüs ve Sefat'a varana dek yayıldılar.
İstanbul 30.000 nüfus ve 44 sinagoguyla Avrupa'nın en büyük Yahudi yerleşimini oluşturdu." (Şalom, 6 Haziran 1990)
"Göçmenler hemen hemen geldikleri andan itibaren yükselmeye başladılar.
Aralarında İspanya'da iken yüksek görevlerde bulunmuş olanlar derhal saraya alındılar, bu kişiler Osmanlı maliye ve dış işlerinde söz sahibi oldular.
Hatta denilebilir ki, 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun yönü, bu danışmanların fikrine göre de tespit edildi."