Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı, Türklerin millet halinde yaşama istek ve iradesi etrafında vücut bulan edebiyata verilen addır.
Milletler, tarihin tabiî akışı içinde, vatan adı verilen belli bir mekânda sosyal, kültürel estetik değerlerin ve siyasî şartların, zamanın istek ve ihtiyaçlarına göre aklî olarak yorumu neticesinde elde edilen neticelerin hayata intikaliyle ortaya çıkarlar. Millete vücut veren unsurlar, o insan topluluğuna ait tarihin derinliklerinden kaynağını alır, söz konusu topluluğun yaşadığı tarihî macera içinde zenginleşir ve belli bir mahiyet kazanır.
Türk toplumu, XIX. yüzyıl ortalarından itibaren zımnen XX. yüzyılın başlarında ise açıkça, millet halinde yaşamaya taliptir. Bu, kaynağını hayat karşısında insanın her türlü tavır ve hareketini şekillendiren zihniyet değişikliğinden alır. Millet halinde yaşamayı istemek zihniyet değişikliğinin açık ifadesidir. Zira millet halinde yaşamayı istemek, aklî zihniyetin toplum ve fert hayatına hâkim olmasını kabul etmek demektir. Aklî zihniyet, ferdin içinde yaşadığı toplumla ilişkisini; ferdin geçmişini, sahip olduğu değerleri, onu diğer milletlerin insanlarından ayıran hususiyetlerini, "biz" kelimesinde ifadesini bulan kendi milletinin insanlarıyla ortak yönlerini araştırır, geliştirmeye açık biçimde, zamanın getirdiği anlayış ve metotla bütün bunları yorumlar.
Yenileşme dönemi Türk Edebiyatı, bu faaliyetin aksettiği en berrak ve manidar zemindir. Tanzimat Edebiyatı'nda, aklî zihniyetin varlığını hissederiz. II. Meşrutiyet sonrası Türk Edebiyatında, bu zihniyet varlığını açıkça ortaya kor. Cumhuriyet'i ilân eden irade de gücünü, söz konusu zihniyetin olgunlaşmasından alır. Bu iradenin Atatürk'te sembolleştiği gözden uzak tutulmamalıdır. Cumhuriyet'in ilânı ve bu döneme karakteristiğini veren inkılâplarla aklî zihniyeti hayata hâkim kılma istek ve iradesi olarak değerlendirilmelidir.
Aklî zihniyet, Türk insanının tarih içindeki yerini Türk dilinin kaynağını ve gelişmesini araştıracak, bize has edebiyatın nasıl ortaya konacağı problemi üzerinde duracak, sosyal ve kültürel değerlerimizin neler olduğunu incelemeye yönelecektir. ***e, insanın kendisini kendisi olarak idrakidir.
Bu zihniyet, sözü edilen faaliyetleri gerçekleştirirken gözlerini nefsinin kör kuyusuna dikmez, zamanın getirdiği teknik, anlatma ve sunma tarzlarından da yararlanır. Tanzimat'tan Cumhuriyet'e uzanan Türk Edebiyatı bu isteğin zaruri kıldığı kademe kademe ilerleyen bir mücadele ve arayış dönemi edebiyatıdır. Mücadele ve arayış II. Meşrutiyet'ten, hususiyle Cumhuriyet'ten sonra belli bir merhaleye ulaşmış gibi görünür.
Dilde sadeleşme hareketi, geniş kitleye açılma ***reti, tarihten yararlanma endişesi, halka yönelme çabası, dini ve geçmişteki başarıları estetik hazla yorumlama cesareti, Batı'yı tanıma isteği, halkın yaşama tarzı ve problemleri üzerinden durma arzusu, üzerinde yaşadığımız mekânı tanıma ve tanıtma faaliyeti hep aynı kaynağa bağlanır. II. Meşrutiyet sonrası ve 1923-1950 yılları arasındaki Türk Edebiyatı bu problemler etrafında döner. 1923'ten itibaren gerçekleştirilen sosyal değişiklikleri geniş kitleye kabul ettirmek için edebî faaliyetlerde bulunanlar da bu çerçevenin dışına pek çıkamazlar. Yukarıda saydığımız genel tema ve temayüller etrafında her yazar bir diğerini her grup bir diğer grubun eksik bıraktığı bir yönü tamamlar. Bunun için Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı'nı (1923-1950) aklî zihniyet çevresinde vücut bulan Türk Edebiyatı demek istiyoruz. Bunun da, II. Meşrutiyet'ten sonra varlığını kabul ettirdiğini daha önce belirttik. Zaten iki dönemi ne tema, ne de yazar kadrosu bakımından birbirinden ayırmak mümkündür.
Böyle bir girişten sonra Cumhuriyet Devri Türk Edebiyatı'nı "şiir", "roman", "hikâye", "tiyatro", "edebiyat tarihi" başlıkları altında kısaca tanıtmaya çalışalım.